mûk

: موق

(a. i.) : göz pınarı. mûk i) (f. i.) : diken.

muka'ar

: مقعر

(a. s. ka'r'dan) : 1) çukur, oyuk. 2) geo. içbükey, fr. concave.

muka'ar-ı muhaddeb

:  

geo. bir yanı çukur, öteyanı bombeli olan şekil, fr. concavo-convexe.

muka'ariyyet

: مقعريت

(a. i.) : çukurluk.

mukabbeb

: مقبب

(a. s. kubbe'den) : kubbeli. Binâ-yi mukabbeb : kubbeli bina.

mukabbel

: مقبل

(a. s. kabl'den) : tak-bîl edilmiş, öpülmüş.

mukabbız

: مقبض

(a. s. kabz'dan) : daraltan, sıkan.

Mulcabbil

: مقبل

(a. s. c. : mukabbilîn) : takbîl eden, öpen.

mukabbilîn

: مقبلين

(a. s. mukabbil'in c.) : takbîl edenler, öpenler.

Mukabele

: مقابله

("ka" uzun okunur. a. i. sül. : kabile) : 1) karşılık verme, karşılama. 2) karşı gelme. 3) birbiriyle karşılaştırma; karşılıklı yapılan okuma. 4) camilerde halka karşı Kur'an okuma Cebr ü mukabele : ma, [evvelce muadele adını alan] cebir. 5) tas. Mevlevi âyinle rinde tarikat mensuplarının cezbe haliyle ayakta dönmesi (bkz. : semâ').

mukabele-bi-l-misl

: مقابله المثل

("ka" uzun okunur, a. b. i.) : misilleme, yapılan muameleyi aynen tekrarlama.

mukabil

: مقابل

("ka" uzun okunur, a. s. sül. : kabile) : 1) karşı karşıya gelen, bir şeyin karşısında bulunan. 2) bir şeye karşı, bir şeye karşılık yapılan. 3) i. karşılık. 4) zf. karşılığında.

mûkad

: موقد

(a. s.) : ağır yüklü.

muk'ad

: مقعد

(a. s.) : kötürüm, yatalak.

mukaddem

: مقدم

(a. s. kıdem'den) : 1) takdim edilen, sunulan [küçükten büyüğe-] . 2) önde olan, önden giden. 3) önce gelen, önceki [zamanca-] . 4) değerli, üstün. S. mant. *önerti. i. ask. redif askerinin ayrıldığı iki kısımdan birincisi.

mukaddem-ül-ayn

:  

hek. gözün kenarı, pınarı.

mukaddema

: مقدما

(a. zf.) : önce, eskiden.

mukaddemât

: مقدمات

(a. i. kıdem'den. mukaddeme'nin c.) : 1) mant. öncüller. 2) öncüler, ordunun ilerisinde bulunan askerler.

mukadder

: مقدر

(a. s. kader'den) : 1) takdir olunmuş, kıymeti biçilmiş; kadri, deleri bilinmiş, beğenilmiş. 2) i. yazılı, alında yazılı. (bkz. : kader). 3) ed. yazılı olmayıp, sözün gelişinden anlaşılan. 4) i. kadın adı.

mukadderat

: مقدرات

(a. i. mukadder'in c.) : 1) alın yazısı, (bkz. : mukadder2. . 2) fık. ölçüsü, kile, okka, sayı gibi şeylerle belirtilen peyler.

mukaddes, mukaddes

: مقدس ، مقدسه

(a. s. kuds'den) : 1) takdis edilmiş, mübarek, kutsal; temiz. Kütüb-i mukaddese : mübarek, kutsal kitaplar : [Kur'ân, Tevrat, Zebur, İncil] . 2) i. kadın adı.

mukaddesat

: مقدسات

(a. s. mukaddes'in c.) : kutsal şeyler.

mukaddim

: مقدم

(a. s. kıdem'den) : 1) takdim eden, sunan [küçük, büyüğe-] . 2) öne, ileri geçiren.

mukaddimât

: مقدمات

(a. s. i. mukaddime'nin c). : (bkz. : mukaddime). mukaddimat-ı ilm : fels. fr. propedeutique.

mukaddime

: مقدمه

(a. s. kıdem'den. mukaddimât) : 1) öne geçen, önde giden, (bkz. : pîş-rev). 2) i. başlangıç, giriş, önsöz [kitapta-] , fr. priface.

mukaddime-i beyyine

:  

huk. "beyyine başlangıcı" : hasımdan sâdır olan bir varakadır ki iddia edilen şeyi tamamen ispat etmemekle beraber bu şeyin vukuuna delâlet eyler, fr. commencement de preuve.

mukaddime-i darb U cerh

:  

yaralama ve dövme başlangıcı.

mukaddime-i kübrâ

:  

büyük başlangıç.

mukaddimet-ül-ceys

:  

ask. ordunun ilerisinde bulunan asker, (bkz. : pîş-dâr).

mukaddimet-ül-edeb

:  

Arap edebiyatına âit meşhur bir eser.

mukaddir

: مقدر

(a. s. kader'den. c. : mukaddirîn) : takdîr eden, kıymet biçen; kadrini bilen, beğenen. [Allah adlarındandır]

mukaddir-âne

: مقدرانه

(a. f. zf.) : takdîr edercesine, kıymetini bilircesine.

mukaddirîn

: مقدرين

(a. s. mukaddir'in c.) : takdîr edenler, kıymet biçenler; kendini bilenler, kendi beğenenler.

mukaffa

: مقفی

(a. s.) : kafiyeli, kafiyelenmiş.

mukaffel

: مقفل

(a. s. kufl'den) : kilitli, kilitlenmiş. Bâb-ı mukaffel : kilitli kapı.

mukahhir

: مقهر

(a. s. kahr'den) : tahkir eden, kahreden, yok eden.

Mukalkal

: مقلقل

(a. s.) : 1) kararsız. 2) 1) şarap, (bkz. : bade, hamr, sahpâ).

mukalkale

: مقلد

(a. s.) : surahi; şişe.

mukalled

: مقلی

(a. s. kald'den) : 1) boynuna gerdanlık takılmış. 2) taklît edilen, örnek tutulan.

Mukallef

: مقلف

(a. s.) : takllf edilmiş, kalafatlanmış.

mukallib

: مقلب

(a. s. kalb'den) : kalbeden, çeviren, başka şekle sokan.

mukallid

: مقلد

(a. s. kald'den. c. : mukallidin) : 1) bir şeyi takan, kuşatan, boynuna asan. 2) taklitçi;

mukallid-âneا

: مقلدن

(a. f. zf.) : taklitçiye yakışır surette.

mukallidin

: مقلدين

(a. s. mukallid'in c.) : 1) takınanlar, kuşananlar, boynuna takanlar. 2) taklitçiler.

mukamere

: مقامره

("ka" ozun okunur, a. i.) : kumar oynama, oynaşma.

mukamir

: مقامر

("ka" uzun okunur, a. s. ve i.) : kumarbaz.

mukanfez

: مقنفذ

(a. s.) : 100I. üzeri yumuşak dikenlerle örtülü olan hayvan, kirpi.

mukanna

: مقنع

(a. i.) : peçeli.

mukanned

: مقند

(a. s.) : şekerle terbiye olunmuş.

mukannen

: مقنن

(a. s. kanûn'dan. c. : mukannenât) : belli belirli, şaşmaz, (bkz. : muayyen).

mukannenât

: مقننات

(a. s. mukannen'in c.) : âdet olan tahsisat.

mukannin

: مقنن

(a. s. kanûn'dan) : kanun yapan, (bkz. : kanûn-çinâs).

mukantar, mukantara

: مقنطر ، مقنطره

(a. s. kantara'dan) : kemerli, kemer şeklinde olan; köprü.

mukantarât

: مقنطرات

(a. i. mukantara'nın c.) : kemer şeklinde olan şeyler; köprüler.

mukaraa

: مقارعه

("ka" uzun okunur. a. i. kur'a'dan) : 1) ad çekişme. 2) çekişme, vuruşma.

mukaraza

: مقارضه

("ka" uzun okunur. a. i.) : kazanca ortak olup zararı sermâyeye âit olmak üzere birine bir miktar sermaye verme.

mukarebe

: مقاربه

("ka" uzun okunur, a. i. kurb'dan) : (bkz. : mukarebet).

mukarebet

: مقاربت

("ka" uzun okunur, a. i. kurb'dan) : yakınlık; akrabalık.

mukarenet

: مقارنت

("ka" uzun okunur. a. i. karn'dan) : 1) bitişiklik; yaklaşma, kavuşma, bitişme, (bkz. : telâkkî) : 2) uygunluk.

mukarib

: مقارب

("ka" uzun okunur, a. s. kurb'dan) : karîb, birbirine yakın olan.

mukarin

: مقارن

("ka" uzun okunur. a. s. karn'dan) : bitişik, ulaşmış, erişmiş, yaklaşmış, bir yere gelmiş.

mukarnes

: مقرنس

(a. s.) : 1) merdiven şeklinde dereceleri olan çatma tavan, kubbe. 2) kubbe biçiminde olan. 3) bir çeşit serpuş. 4) nakışlı, işlemeli, rengârenk olan. Seyf-i mukarnes : [eskiden] "kırk merdiven" denilen ve ağzı derece derece olan bir çeşit kılıç, [bu kelime, dağdan burun gibi çıkan sivrilik veya kalkık ve yüksek hörgüclü deve mânâlarına olan "kurnas" kelimesinden türemiştir]

mukarr

: مقر

(a. s. karâr'dan) : ikrâr-olunmuş, "vardır, evet Öyledir" denilmiş.

mukarreb

: مقرب

(a. s. kurb'dan c. : mukarrebân, mukarrebîn) : takrîbedilmiş yaklaşmış, yakın. Melek-i mukarreb : Allah'a yakın, yaklaşmış olan melek.

mukarrebân

: مقربان

(a. s. kurb'dan, mukarreb'in c.) : (bkz. : mukarrebîn).

mukarrebîn

: مقربين

(a. s. mukarreb'in c.) : yakınlaşma, yaklaşmış olanlar, yakınlar. Melâike-i mukarrebîn : Allah'a yakın, yaklaşmış, olan melekler.

mukarrebûn

: مقربين

(a. s. mukarreb'in c.) : Allah'a yakın olan büyük melekler, (bkz. : mukarrebân, mukarrebîn).

mukarrer

: مقرر

(a. s. karâr'dan. c. : mu-karrerât) : 1) kararlaşmış. 2) şüphesiz, sağlam. 3) anlatılmış, bildirilmiş.

mukarrer ât

: مقررات

(a. i. mukarrer'irr c.) : kararlaştırılan şeyler; kararlar.

Mukarrız

: مقرظ

(a. s.) : (bkz. : mukarriz).

Mukarri

: مقرع

(a. s.) : takrı den, başa bakan; azarlayan, paylayan

mukarrib

: مقرب

(a. s. kurb'dan) : takrî-beden, yaklaştıran; yakınlaştıran.

mukarrih

: مقرح

(a. s. c. : mukarri.hât) : yara açan ilâç.

mukarrihât

: مقرحات

(a. s. mukarrih'in c.) : yara açmıya mahsus olan te'sirli ilâçlar.

mukarrin

: مقرن

(a. s.) : takrîn eden, birlikte bulunduran.

mukarrir

: مقرر

(a. s. karâr'dan. c. : mukarrirîn) : 1) takrîr eden, yerleştiren, sabit kılan. 2) anlatan, bir maddeyi etraflıca anlatan. 3) i. medresede, dersi tekrar ederek anlatan müderris (profesör) muavini. 4) i. huzur hocası [ramazanda pâdişâhın huzurunda ders vermek, Kur'ân'ı tefsir etmekle vazifeli bulunan müderris, ders-i âmm]

mukarrirîn

: مقررين

(a. s. mukarrir'in c.) : (bkz. : mukarrir).

mukarrün-bih

: مقربه

(a. b. i.) : ikrarolunan hak, başkasına âit bulunduğu, bir kimse tarafından haber verilen hak.

mukarrün-leh

: مقرله

(a. b. i.) : kendisine âit bulunan bir hak, başkası tarafından îtirâf olunan hakîkî veya (vakıf gibi) manevî şahıs.

mukarrün-leh bi-n-neseb

: مقرله بالنسب

(a. b. i.) : neseb bakımından mîrâsa hakkı olduğu ikrar olunan kimse. mukarrün-leh bi-n-nesebi ale-l-gayr : fer. nesebce başkasına karabeti iddia edilerek mîrâsa hakkı bulunduğu ikrar olunan kimse.

mukarriz

: مقرض

(a. s. karz'dan. c. : mukarrizîn) : takrîz eden, medheden; medih yollu yazı yazan.

mukarrizîn

: مقرضين

(a. s. mukarriz'in c.) : takrîz edenler, medhedenler; medih yollu yazı yazanlar.

mukasât

: مقاسات

("ka" uzun okunur, a. i.) : zahmet çekme.

mukaseme

: مقامسه

("ka" uzun okunur. a. i. kısm'dan) : taksîm etme, paylaşma, bölüşme.

mukasım

: مقاسم

("ka" uzun okunur. a. s. kısm'dan) : taksîm eden, paylaşan, bölüşen.

mukassat

: مقسط

(a. s. kıst'dan) : taksitli.

mukassatan

: مقسطا

(a. zf.) : taksitle, taksitli olarak.

mukassem

: مقسم

(a. s. kısm'dan) : taksim edilmiş, ayrılmış, bölünmüş.

mukassır

: مقصر

(a. s. kasr'dan) : 1) taksîr eden, yapabilir iken yapmayıp çekinen. 2) yapmıya gücü yetmediği için bırakan. 3) kusur işliyen. (bkz. : mütekasır).

mukassi

: مقسی

(a. s. kasvet'den) : kasvet verici, kasvetli, sıkıntılı, sıkıcı; dar.

mukassim

: مقسم

(a. s. kısm'dan) : taksim eden, ayıran, bölen. Kıyâs-ı mukassim : mant. *ikilem, fr. dilemme.

mukaşşer

: مقشر

(a. s. kışr'dan) : takşîr edilmiş, kabuğu soyulmuş. Bâdâm-ı mukaşşer : kabuğu soyulmuş badem.

mukataa

: مقاطعه

("ka" uzun okunur. a. i. kat'dan. c. : mukataât) : 1) arazînin kesime verilmesi, muayyen kira karşılığında birine bırakılması. 2) bağ, bahçe, arsa hâline getirilen ekim toprağı için verilen vergi.

mukataât

: مقاطعات

("ka" uzun okunur, a. i. mukataa'nın c.) : (bkz. : mukataa).

mukatele

: مقاتله

("ka" uzun okunur. a. i. katl'den. c. : mukatelât) : 1) birbirini öldürme, vuruşma, (bkz. : kıtal). 2) savaş; kavga.

mukatelât

: مقاتلات

("ka" uzun okunur. a. i. katl'den. mukatele'nin c.) : 1) öldürüşme-ler, birbirini öldürmeler, vuruşmalar. 2) savaşlar; kavgalar.

mukatil

: مقاتل

("ka" uzun okunur, a. s. katl'den) : birbiriyle vuruşan, birbirini öldüren.

mukatilûn

: مقاتلون

(a. i. mukatil'in. c.) : düşmanla savaşan mücâhitler.

mukatta', mukattaa

: مقطع ، مقطعه

(a. s. kat'dan, c. : mukattaât) : kat'edilmiş, kesilmiş; kesik, ayrı. Hurûf-i mukattaa : ayrı ayrı yazılan, bitişik olmıyan harfler.

mukattaât

: مقطعات

(a. s. mukatta'ın c.) : 1) kat'edilmiş, kesilmiş, kesik şeyler. 2) ed. matla'sız şiir parçaları. 3) türlü gazel ve kasidelerden seçilmiş beyitler. 4) herbiri bir kelimeye delâlet eden harfler ve tamamlanmamış cümleler. 5) kısaltmalar, fr. abreviation.

mukattar

: مقطر

(a. s. katr'dan. c. : mukattarât) : taktîr edilmiş, inbikten çekilmiş; damıtılmış. Mâ-i mukattar : *damıtık su.

mukattarât

: مقطرات

(a. s. mukattar'ın c.) : taktîr edilmiş, inbikten çekilmiş nesneler.

mukattıb

: مقطب

(a. s.) : hele. buruştu-rucu, yapışkan [şey]

mukavelât

: مقاولات

("ka" uzun okunur. a. i. kavl'den. mukavele'nin c.) : mukaveleler, sözleşmeler; yazılı sözleşmeler.

mukavelât muharriri

:  

noter, (bkz. : kâtib-i adi).

mukavele

: مقاوله

("ka" uzun okunur. a. i. kavl'den. c. : mukavelât) : 1) sözleşme. 2) yazılı sözleşme.

mukavele-nâme

: مقوله نامه

("ka" uzun okunur, a. f. b. i.) : mukavele, sözleşme senedi; sözleşmenin yazıldığı kâğıt; kontral.

mukavemet

: مقاومت

("ka" uzun okunur, a. i. kıyâm'dan) : karşı durma, dayanma, karşı koyma.

mukavemet-sûz

: مقاومتسوز

("ka" uzun okunur a. f. b. c.) : mukavemeti yok eden; dayanılmaz hâle getiren.

mukavemet-siken

: مقاومت شكن

("ka" uzun okunur, a. f. b. s.) : mukavemeti kıran.

mukavim

: مقاوم

("ka" uzun okunur. a. s. kıyâm'dan. c. : mukavimin) : 1) mukavemet eden, karşı duran, dayanan, direnen. 2) dayanıklık.

mukavimin

: مقاومين

(a. s.) : muhavlm'in c.) : karşı koyanlar.

mukavva

: مقوا ، مقوی

(a. s. kuvvet'ten) : 1) kavîleştirilmiş, sağlamlaştırılmış. 2) i. mukavva.

mukavver

: مقور

(a. s.) : 1) Yuvarlak kesilmiş. 2) ziftle karışık veya ziftle kaplı. 3) g. s. bir yazı sitili.

mukavves

: مقوس

(a. s. kavs'den) : 1) yay gibi eğri. 2) kavisli, bükülmüş, kemerli.

mukavvî, mukavviyye

: مقوی ، مقويه

(a. s. kuvvet'den. c. : mukavviyyât) : 1) takviye eden, kuvvet veren, kuvvetlendiren. 2) Kuvvet için verilen [ilâç] , fr. tonique. Edvîye-i mukavviyye : kuvvet ilâçları.

mukavvim

: مقوم

(a. s.) : kıvama getiren. 2) eğriyi doğrultan, düzelten.

mukavviyyât

: مقويات

(a. s. mukavviyye'nin c.) : (bkz. : mukavvî).

mukayaza

: مقايضه

("ka" uzun okunur, a. i.) : trampa etme, değişme, (bkz. : mübadele).

mukayesât

: مقايسات

("ka" uzun okunur. a. i. kıyâs'dan, mukayese'nin c.) : 1) kıyaslamalar, ölçmeler, ölçüler. 2) fels. , gr. karşılaştırmalar.

mukayese

: مقايسه

("ka" uzun okunur. a. i. kıyâs'dan. c. : mukayesât) : 1) kıyâs etme, ölçme, ölçü. 2) fels. , gr. Karşılaştırma mukayese-i rûhiyye : psik. ruh ölçümü, psikometri, fr. psychome'trie.

mukayyed

: مقيد

(a. s. kayd'dan) : 1) kayıtlı, bağlı, bağlanmış. 2) ayağında zincir ve pranga bulunan. 3) bir işe ehemmiyet (*önem) veren. 4) kaydolunmuş, deftere geçmiş.

mukayyi'

: مقيئ

(a. s. kay'dan. c. : mu-kayyiât) : kay ettiren, kusturan, kusturucu.

mukayyiât

: مقيئات

(a. s. i. mukayyi'in c.) : kay ettirici, kusturucu ilâçlar.

mukayyiât-ı ma'deniyye

:  

hek. madenî kusturucu ilâçlar.

mukayyiât-ı ma'deniyye

:  

hek. madenî kusturucu ilâçlar.

mukayyid

: مقيد

(a. s. kayd'dan. c. : mukayyidin) : 1) kaydeden. 2) i. kayıt me'muru.

mukayyidin

: مقيدين

(a. s. ve i. mukayyid'in c.) : mukayyitler, kayıt me'murları.

mukbil

: مقبل

(a. s. kabl'den. c. : mukbilân, mukbilîn) : 1) ikballi, kutlu, mutlu, (bkz. : mes'ûd, bahtiyar). 2) i. erkek adı.

mukbilân

: مقبلان

(a. f. s. kabl'den. mukbil'in c.) : kutlular, mutlular. (bkz. : mukbilîn).

mukbilîn

: مقبلين

(a. s. kabl'den. mukbil'in c.) : kutlular, mutlular, (bkz. : mukbilân).

mukdim

: مقدم

(a. s. kıdem'den) : ikdam eden, gayret ve devamlılıkla çalışan, işine düşkün.

mukdim-âne

: مقدمانه

(a. f. zf.) : dikkat ve gayretle.

mukhem

: مقحم

(a. i.) : cümle arasındaki fazla ve lüzumsuz kelime.

mûkıd

: موقد

(a. s.) : îkadeden, ateş yakan.

mûkm

: موقن

(a. s.) : kan eden, şüphesiz, kat'î olarak bilen.

mûkır

: موقر

(a. s.) : yemişinin çokluğu dolayısiyle dalları sarkmış ağaç.

mukırr

: مقر

(a. s. karâr'dan) : 1) ikrar eden, doğruyu söyliyen, "vardır, evet öyledir" diyen, kusurunu, kabahatini gizlemiyen. 2) fık. birinin, kendisinde hakkı olduğunu haber veren [kimse]

mukîm

: مقيم

(a. s. kıyâm'dan) : ikamet eden, oturan, (bkz. : ârâm-sâz, sakin).

mOkiz

: موقظ

(a. s. yakaza'dan) : 1) îkaze-den, uyandıran. 2) gafletten, dalgınlıktan kurtaran.

mukule

: مقله

(a. i.) : anat. gözbebeği.

mukmir, mukmire

:  

(a. s. Kamer'den) : mehtaplı [gece]

mukni', muknia

: مقنع ، مقنعه

(a. s. kanâat'den) : ikna eden, kanaat getiren, inandırıcı. Edille-i muknia : inandırıcı deliller.

muknia

: مقنعه

(a. i.) : zool. kurbağa yavrusunun yumurtadan çıktığı ilk hâli.

mukraz

: مقرض

(a. s. karz'dan) : ikraz olunmuş, ödünç verilmiş.

mukrî

: مقری

(a. s. kırâat'den) :

mukri'

: مقرء

(a. s.) : (bkz. : mukri'). [Kur'ân] okuyan, (bkz. : mukrî).

mukriz

: مقرض

(a. s. karz'dan) : ikraz eden, ödünç veren.

muksâ

: مقصی

(a. s.) : uzak kalınmış, uzaklaştırılmış.

muksem

: مقسم

(a. s. kasem'den) : kasem edilmiş, yemin edilmiş.

muksem-ün-bih

:  

huk. [eskiden] üzerine yemin edilen isim veya sıfat, [islâm hukukunda Cenabı Hakk'ın ismi, zâtı veya sıfatları üzerine yemin edilir ki bu takdirde isim, zat veya sıfat muksem-ün-bih olur] . -~

muksır

: مقصر

(a. s.) : (bkz. : mukassır).

muksim

: مقسم

(a. s. kasem'den) : 1) kasem eden, yemin eden, andiçen. 2) i. yemin edilecek yer.

muksit

: مقسط

(a. s.) : 1) iksât eden, doğru hareket eden, iş gören. 2) Allah.

mukşairr

: مقشعر

(a. s.) : ıkşı'râr eden, ürperen.

muktasır

: مقتصر

(a. s.) : iktisâr eden, kısa kesen.

muktataf

: مقتطف

(a. s. ıktitâf'dan. c. : muktatafât) : ıktitaf edilmiş, devşirilmiş, toplanmış, derlenmiş, derleme.

muktatafât

: مقتطفات

(a. s. ıktitâf'dan) : derlemeler, derlenmiş şeyler, antoloji.

muktatıf

: مقتطف

(a. i. ıktitâf'dan) : iktitâf eden, derliyen, toplıyan.

muktebes

: مقتبس

(a. s. kabs'dan. c. : muktebesât) : iktibas edilmiş, faydalanmak üzere aynen alınmış, aktarılmış.

muktebesât

: مقتبسات

(a. i. kabs'dan. muktebes'in c.) : muktebes olan, faydalanmak üzere alınan, aktarılan şeyler.

muktebis

: مقتبس

(a. s. kabs'den. c. : muktebisîn) : iktibas eden, faydalanmak üzere alan, aktaran, [arapçadaki asıl mânâsı : "ateş yakmak üzere birinden ateş alan" demektir]

muktebisîn

: مقتبسين

(a. s. kabs'den. muktebis'in c.) : iktibas edenler, faydalanmak üzere alanlar, aktaranlar.

muktedâ, muktedâ-bih

: مقتدی ، مقتدا ، مقتدا به

(a. s. kadv'dan) : 1) iktidâ edilen, uyulan; örnek tutulan. 2) önde bulunan, kendisine uyulan [imam, reis. , v. b.]

muktedt

: مقتدی

(a. s.) : iktidâ eden, uyan, arkadan gelen, (bkz. : tâbi').

muktedir

: مقتدر

(a. s. kudret'den) : iktidarlı, gücü yeten, becerebilen.

muktedirin

: مقتدرطن

(a. s. muktedir'in c.) : iktidarlılar, gücö yetenler, becerebilenler.

muktefâ

: مقتفا

(a. s. kafâ'dan) : iktıfâ edilmiş, ardı sıra, izinden gidilmiş; örnek tutulmuş, uyulmuş [birine]

muktefî

: مقتفی

(a. s. kafâ'dan) : ıktıfâ eden, ardı sıra, izinden giden; örnek tutan, uyan [birine]

muktehim

: مقتحم

(a. s.) : iktihâm eden, göğüs geren, yorulmak bilmiyen.

muktelâ'

: مقتلع

(a. s. kal'den) : kökünden koparılmış.

mukteli'

: مقتلع

(a. s. kal'den) : kökünden koparan.

mukterib

: مقترب

(a. s. kurb'dan) : (bkz : mütekarrib).

mukterih

: مقترح

(a. s.) : iktirâh eden, düşünmeden, aklına geldiği gibi söyleyen.

mukterin

: مقترن

(a. s. iktirân'dan) : iktiran eden, yaklaşan, yakın gelen.

mukteriz

: مقترض

(a. s. karz'dan) : (bkz : istikraz, müstakriz).

muktesid

: مقتصد

(a. s. iktisâd'dan. c. : muktesidân) : tutumlu, fr. eeonomiste.

muktesidân

: مقتصدان

(a. s. muktesidin c.) : tutumlular, tutumlu kimseler, fr. economistes.

muktesir

: مقتصر

(a. s.) : 1) iktisâr eden, kısa kesen. 2) (bkz. : kanaat-kâr).

muktezâ

: مقتضی

(a. s. kazâ'dan) : 1) iktizâ etmiş, lâzımgelmiş. 2) kanun kâbına göre yazılan yazı, derkenar.

muktezâ-yi hâl ü makam

:  

ed. sözde hâlin, makamın îcâbettiği gibi konuşma tarzına bağlı kalma, yerinde ve adamına göre söyleme. muktezâ-yi hilkat : yaradılış İcâbı.

muktezayât

: مقتضيات

(a. i. muktezî'nin c.) : 1) iktizâ eden, lâzımgelen, îcâbeden şey-'er. 2) neticeler.

muktezî

: مقتضی

(a. s. kazâ'dan) : iktizâ eden, lâzımgelen, îcâbeden, îcâbettiren, gereken; gerektiren.

muktir

: مقتر

(a. s.) : kocasını nafaka bakımından sıkıştıran.

mukzi

: مقضی

(a. s.) : 1) hüküm ve kaza olunmuş. 2) gerekli görülmüş. 3) tamamlanmış.