mug

: مغ

(f. i. c. : mugan) : ateşe tapan. (bkz. : âteş-perest, mecûsî, zerdüşt.)

mugabene

: مغابنه

("ga" uzun okunur. a. i. Gabn'den) : altadışma, birbirini aldatma.

mugaddi

: مغدى

(a. s. Gıda'dan) : besleyici. Besliyen.

mugaderet

: مغادرت

("ga" uzun okunur, a. i.) : salıvermek, bırakmak.

mugalata

: مغالطه

("ga" uzun okunur. a. i. galat'dan. c. : mugalatât) : yanıltmak için, yanıltacak yolda söz söyleme.

mugalatât

: مغالطات

("ga" uzun okunur, a. i. mugalata'nın c.) : yanıltmacalar.

mugalaza

: مغالظه

(a. i.) : düşmanlık, (bkz. : adavet).

Mugalebe

: مغالبه

("ga" uzun okunur, a. i. galebe'den) : 1) galebe çalmaya, üstün gelmeye uğraşma [birbirine] . 2) s. galip, üstün.

mugallat

: مغلط

(a. s. gaiat'dan) : yanlış telâffuz edilmiş, [müen. mugallata]

mugallî

: مغلی

(a. s. galeyân'dan) : 1) Galeyan hâline getirilmiş, iyice kaynatılmış. 2) Hek. papatya, ıhlamur, hatmi gibi çiçeklerin kaynatılmış suyu.

mugamere

: مغامره

("ga" uzun okunur, a. i.) : nefsini şiddete ve sarp işe zorlama.

mugameze

: مغامزه

("ga" uzun okunur, a. i.) : birini göz işaretiyle zemmetme.

mugammed

: مغمد

(a. s. gamd'den) : örtülü, kılıflı, kınına konmuş, (bkz. : mugmed).

mugan

: مغان

("ga" uzun okunur, f. i. mug'un c.) : ateşe tapanlar. Pîr-i mugan : meyhanecilerin miçosu, en eskisi, yaşlısı.

mugane

: مغانه

("ga" uzun okunur, a. i.) : ateşe tapanların âyini.

muganni

: مغنی

(a. s. i. gınâ'dan) : 1) Şarkıcı, fr. chanteur. (bkz. : hanende). 2) güzel öten kuş.

muganniyye

: مغنيه

(a. s. i. gınâ'dan.) : şarkıcı [kadın] , fr. chanteuse.

mugarrak

: مغرق

(a. s.) : 1) gümüşle süslü. 2) (gark'dan) suya daldırılmış.

mugarrid

: مغرد

(a. s.) : 1) tagrîde-den, yüksek sesle gönül okşayıcı şarkı söyleyen [hanende] . 2) pek güzel öten [kuş]

mugaşşî

: مغشی

(a. s. gaşy'den) : bayıltan, bayıltıcı.

mugattî

: مغطی

(a. s.) : örtülmüş, perdelenmiş, üstü örtülü.

mugavere

: مغاوره

("ga" uzun okunur, a. i.) : çapul, yağma, (bkz. : garet).

mugayebe

: مغايبه

("ga" uzun okunur, a. i.) : 1) kaybolma. 2) birini arkadan zemmetme.

mugayeret

: مغايرت

("ga" uzun okunur, a. i. gayr'den) : aykırılık, uymazlık, başkalık, (bkz. : adem-i muvafakat).

mugayir

: مغاير

("ga" uzun okunur, a. s. gayr'dan) : aykırı, uymaz, başka türlü, (bkz. : n. ayr-i muvafık).

mugaylân

: مغيلان

(f. i.) : bot. deve dikeni, fr. acacia Arabica.

mugaylân-gâh

: مغيلانگاه

(f. b. i.) : [bu] Dünyâ, (bkz. : mugaylân-stân, mugaylân-zâr).

mugaylâıı stân

: مغيلانستان

(f. b. i.) : [bu] Dünyâ, (bkz. : mugaylân-gâh, mugaylân-zâr).

mugaylân-zâr

: مغيلانزار

(f. b. i.) : 1) [bu] . Dünyâ. (bkz. : mugaylân-gâh, mugaylân-stan). 2) deve dikeni biten yer, dikenlik.

mugayyeb

: مغيب

(a. s. gayb'dan, c. : mugayyebât) : tagyîbedilmiş, kaybedilmiş, kayıp.

mugayyebât

: مغيبات

(a. i. mugayyeb'in c.) : gizli, görünmez şeyler, (bkz. : ledünniyyât).

mugayyebât-ı hams

:  

(bilinmeyen beş şey) : [Kur'ân-ı Kerîm'in 34) âyetinde Lokman sûresinde bildirildiğine göre] : 1) kıyametin kopacağı zaman; 2) yağmurun yağacağı zaman; 3) ana karnında olanlar; 4) yarın başa ne geleceği; 5) insanın nerede öleceği.

mugayyebe

: مغيبه

(a. i.) : gizli, görünmeyen bir şey.

mugayyer

: مغير

(a. s. gayr'den) : tagyîr edilmiş, değiştirilmiş, başkalaştınlmış.

mugazebe

: مغاضبه

("ga" uzun okunur, a. i.) : birbirini gazaplandırma, kızdırma.

mugazele

: مغازله

("ga" uzun okunur, a. i.) : âşıkane lâtîfeleşme.

mugazzî

: مغذی

(a. s. gızâ'dan) : (bkz. : mugaddi).

muğ-beçe

: مغبچه

(f. b. i. c. : mug-beçe-gân) : 1) mecûsî çocuğu. 2) meyhaneci çırağı.

muğ-beçegân

: مغبچگان

(f. b. i. mug-bâ-beçe'nin c.) : 1) mecûsî çocukları. 2) meyhane çırakları.

muğberr

: مغبر

(a. s. gubâr'dan) : 1) tozlu, tozlanmış. 2) gücenmiş, gücenik, küskün. mugberr-ül-hâtır : hatırı kalmış, gücenik.

mugfel

: مغفل

(a. s. gufûl'den) : iğfal olunmuş, aldatılmış.

muğfil

: مغفيل

(a. s. gufûl'den) : iğfal eden, aldatan.

mugîs

: مغيث

(a. s. gıyâs'dan) : yardım eden, yardıma koşan.

muğ-kede

: مغكده

(f. b. i.) : 1) meyhane. 2) ateşe tapanların ibadethanesi.

muğlak

: مغلق

(a. s. galak'den) : 1) kapalı, kilitli. 2) çapraşık, anlaşılmaz [öz] , [arapçadaki asıl mânâsı : "kapanmış, kapalı" demektir]

muğlakat

: مغلقات

("ka" uzun okunur, a. i. muğlak'ın c.) : anlaşılmaz şeyler, zor şeyler.

muglim

: مغلم

(a. i.) : oğlancı.

mugliyy

: مغلی

(a. s.) : kaynamış, ot, çiçek, papatya, ıhlamur şerbeti.

mugmed

: مغمد

(a. s. gamd'den) : (bkz. : mugammed)

mugnâ

: مغنی

(a. s.) : (bkz. : müstağni).

mugni

: مغني

(a. s. gınâ'dan) : 1) ignâeden, zengin eden. 2) doyuran, gönlünü tok kılan. 3) müz. eski çalgılardan birinin adı. [otuz dokuz kirişli, rübâb ve kanun ortası bir saz idi]

muğrak

: مغرق

(a. s. gark'den) : gark edilmiş, batmış, batırılmış [suya]

muğşâ

: مغشی

(a. s. gaşy'den) : örtülmüş, bürünmüş ["mugaşşâ" şekli de kullanılır]

muğâşiyâne

: مغشيانه

(a. f. zf.) : baygıncasına, kendinden geçercesine.

muğtâriyyet

: مغتاريت

(a. i.) : * yaderklik, fr. heteronomie.

muğtasıb

: مغتصب

(a. s. gasb'dan) : igtisâbeden, zor ile alan.

muğtedî

: مغتدی

(a. s. gıdâ'dan) : gıdâla-nan, gıda alan.

muğtenem

: مغتنم

(ganîmet'den) : cjanîmet olarak alınmış.

muğtemiz

: مغتمز

(a. s.) : gammazlıyan.

muğtenim

: مغتنم

(a. s. ganîmet'den) : ganîmet olarak alan, ganîmet büen.

muğterib

: مغترب

(a. s. gurûb'dan) : 1) gurû-beden, batan. 2) (gurbet'den) gurbete çıkan. 3) gurûb.

muğterif

: مغترف

(a. s.) : elini daldırıp avucu ile su alan.

muğterik

: مغترق

(a. s. gark'dan) : iğtirâk eden, suda boğulan.

muğtesil

: مغتسل

(a. s. gusl'den) : iğtisâl eden, yıkanan.

mugtezî

: مغتذی

(a. s. gızâ'dan) : (bkz. : mugtedî).

mugzib

: مغضب

(a. s. gazab'dan) : muzip, gazebe getiren, hiddetlendiren, kızdıran.