mûceb

: موجب

(a. s. vücûb'dan) : 1) îcâbetmiş, lâzımgelmiş. 2) bir söz veya emrin îcâbettiği şey, netîce. 3) i. büyük bir memûrun, kendisine sunulan evrakı tasdîk için ettiği işaret, paraf.

mûceb-i akd

:  

huk. akit sebebiyle lâzım olan şey. [bir aşçı istîcâr olunduğunda o aşçının yemek pişirmesi îcâr akdinin mûcebidir]

mûceb-i cinayet

:  

huk. cinayetin hükmü demektir ki, üzerine terettübeden kısas, diyet, hükûmet-i adi gibi şeylerden ibarettir.

mu'cem, mu'ceme

: معجم ، معجمه

(a. s.) : i'câm edilmiş, noktalanmış, noktalı. Cim-i mu'ceme : noktalı cim. Târîh-i mu'cem : bir mısra beyit veya cümledeki noktalı harflerin ebced hesabiyle yekûnunun delâlet ettiği târih. 2) ed. "ebced" hesabında noktalı harfleri hesâbedilerek düşürülen târih. 3) bir ilmi, müfredâtiyle belirten eser.

mûcer

: موجر

(a. s. ecr'den) : îcar edilen, kiraya verilen şey. (bkz. : me'cûr).

mûcez

: موجز

(s. s. vecz ve vücûz'dan) : 1) îcaz yoliyle, kısa, derlitoplu yazılmış olan. (bkz. : muhtasar, mücmel). 2) i. g. s. bir yazı sitili.

mûcî

: موجی

(a. s. vecâ'dan) : ağrıtan, acıtan.

mûci'

: موجع

(a. s. veca'dan) : veca, elem veren.

mu'cib

: معجب

(a. s. aceb'den) : i'câbeden, taaccübe, hayrete düşüren, şaşkınlık veren, (bkz. : muaccib).

mûcib, mucibe

: موجب ، موجبه

(a. s. vücûb'dan) : 1) îcâbeden, lâzımgelen, gereken gerektiren. 2) i. sebep, vesile. Bilâ-mûcib : sebepsiz, hiç yoktan. Esbâb-ı mucibe : gerektiren sebepler, gerekçe. Kazıyye-i mucibe : mant. olumlu önerme.

mûcib-i tahallî

:  

süslenme sebebi.

mûcib-i tahrîr-i tereke

:  

huk. [eskiden] mirasçılar arasında gaip, merkut, sagir bulunduğu veyahut mirasçılardan biri tarafından talep vuku bulduğu takdirde şer'iye mahkemesi marifetiyle yazılması îcâbeden tereke.

mûcib-i teyakkuz

:  

uyanıklığı icâbettiren.

mûcibât

: موجبات

(a. i. mûcib'in c.) : sebepler.

mucibe

: موجبه

(a. s.) : mant. olumlu. (bkz. : müsbet). fr. affirmatif.

mu'cibe

: معجبه

(a. i.) : taaccüb olunacak, şaşılacak şey.

mûcid

: موجد

(a. s. vücûd'dan) : 1) vücut veren, îcâd eden, yeni birşey meydana getiren. 2) fikir ve mânâ yaratan. mûcid-i hakîkî : Allah.

mu'cir

: معجر

(a. i.) : bir çeşit kadın başörtüsü.

mucir

: موجر

(a. s. ecr'den) : îcâr eden, kiraya veren [kimse]

mucîz

: مجيز

(a. s. vecz ve vücûz'dan) : icazet veren, izin veren.

mu'ciz

: معجز

(a. s. acz'den) : îcâz eden, acze düşüren, başkaları, -bir şey yapmada- geri bırakan; kimsenin yapamayacağı yolda olan.

mûciz

: موجز

(a. s. vecz ve vücûd'dan) : 1) îcâz eden, kısaltan. 2) kısa, toplu.

mu'cizât

: معجزات

(a. i. mu'cize'nin c.) : tansıklar, mucizeler.

mu'ciz-beyân

: معجزبيان

(a. b. s.) : anlatışı herkese benzemeyen. [şâir, muharrir, kitap]

mu'ciz-dem

: معجزدم

(a. f. b. s.) : nefesi mucize tesirli olan.

mu'cize

: معجزه

(a. i. acz'den. c. : mu'cizât) : tansık, tansuk, dini teyit maksadiyle ve Allah'ın emriyle peygamberler tarafından yapılan ve halkı hayrette bırakan harikulade işler, hareketler, haller, (bkz. : keramet).

mu'ciz-edâ

: معجز أدا

(a. b. s.) : edası, tavrı başkalarının yapamayacağı kadar üstün olan.

mu'cize-gû [y]

: معجزه كو [ی]

(a. f. b. s.) : mucize gibi söz söyleyen.

mu'cize-nümâ

: معجزه نما

(a. f. b. s.) : mucize gösteren, mucize derecesinde bir iş ortaya koyan.

mû-çîne

: موچينه

(f. b. i.) : cımbız, (bkz. : minkaş).