mû [y] |
: | مو [ی] |
(f. i.) : kıl. (bkz. : mîv, şa'r). Ser-i mû 1) kılbaşı, kılucu; 2) kıl kadar, pek az. mû-yi ser (baş kılı) : saç. |
muabber |
: | معبر |
(a. s.) : tâbir edilmiş, yorulmuş düş. (bkz. : müevvel2. .) |
muabbir |
: | معبر |
(a. s. i. ibâret'den) : rüya tâbir eden, görülen rüyalardan mânâ çıkaran [adam] , (bkz. : müevvil2. |
muabbirîn |
: | معبرين |
(a. s. i. muabbir'in c.) : rüya tâbir edenler, görülen rüyalardan mânâ çıkaranlar. |
muaccel |
: | معجل |
(a. s. acele'den) : 1) ta'cîl edilmiş, acele olunmuş. 2) peşin, önden verilen. 3) müz. Türk müziğinde vaktiyle kullanılmış usullerden biri. |
muaccel-âne |
: | معجلانه |
(a. f. zf.) : acele, peşin olarak. |
muaccelât |
: | معجلات |
(a. i. muaccel'in c.) : peşin ödemeler. |
muaccele |
: | معجله |
(a. i.) : beylik ve evkaf kiralarından peşin alınan kısım. |
muaccelen |
: | معجلا |
(a. zf.) : 1) acele, çabuk olarak. 2) peşin olarak. |
muaccib |
: | معجب |
(a. s. aceb'den) : (bkz. : mu'cib). |
muacciz |
: | معجز |
(s. s. acz'den) : 1) taciz eden, sıkıntı veren, sıkıcı, bıktırıcı, usandırıcı. 2) yapışkan, sırnaşık [kimse] |
muâd |
: | معاد |
(a. s.) : iade edilmiş, geri çevrilmiş. |
muâdadat |
: | معاضدت |
(a. i.) : yardım etme. (bkz. : muâzadat, müzaheret). |
muâdât |
: | معادات |
(a. i. udvân'dan) : karşılıklı düşmanlık, ["muâdâ"' şeklinde de kullanılır] |
muadd |
: | معد |
(a. s. add'den) : îdâdolun-muş, hazırlanmış. |
muaddün-li-l-istiglâl |
: |
kiraya verilmek üzere hazırlanmış olan. |
|
muaddel |
: | معدل |
(a. s. adl'den) : tâ'dîl edilmiş, eski hâli değiştirilmiş. |
muaddid |
: | معدد |
(a. s. i.) : sayaç. |
muaddil |
: | معدل |
(a. s. adl'den) : tâdîl eden, müsâvî ve beraber kılan, düzelten, denkleştiren. |
muaddil-ün-nehâr |
: |
güntün eşitliği, fr. (equinoxe) çizgisi olup bir ucu "hamel" burcunun başında, öteki ucu "sünbüle" burcunun sonundadır. |
|
muâdelât |
: | معادلات |
(a. i. adl'den. muâdele'nin c.) : 1) müsâvîlikler, müvâzîlikler, beraberlikler. 2) fels. , mat. 'denklemler, fr. ecjuations. |
muadele |
: | معادله |
(a. i. adl'den. c. : muâdelât) : 1) müsâvîlik, muvâzîlik, beraberlik. 2) fels. mat. denklem, fr. equation. 3) mec. anlaşılmaz iş. (bkz. : muamma). |
muadelet |
: | معادلت |
(a. i. adl'den) : 1) müsâvîlik, denklik. 2) geo. , fiz. eşdeğerlik. |
muâdil |
: | معادل |
(a. s. adl'den) : 1) müsâvî, denk. 2) fiz. *eşdeğer. |
muâf |
: | معاف |
(a. s. afv'den) : 1) affolunmuş, bağışlanmış. 2) ayrı tutulmuş, (bkz. : müstesna, mümtaz). 3) serbest. 4) biy. bağışık. [aslı : "muâfî" dir] |
muâfiyyet |
: | معافيت |
(a. i.) : 1) affedilmiş olma. 2) biy. "bağışıklık. |
muâf-nâme-i hümâyûn |
: | معافنامهء همايون |
(a. f. b. i.) : bir köy veya kasaba halkının yahut bir şahsın vergi ve başka devlet tekliflerinden affedilmiş olduğuna dâir yazılan ferman veya emir. |
muâhât |
: | معاهات |
(a. i.) : kardeşlik edinme. |
muahede |
: | معاهده |
(a. i. ahd'den c. : muâhedât) : 1) karşılıklı andiçme. 2) andlaşma. |
muâhede-i bî-tarafî |
: |
bâzı devletlerin başka bir devleti tarafsız olarak tutmıya karar vermiş ve o devletin bîtaraflığının mer'î tutulacağını taah-hüdetmiş olduklarını bildiren andlaşma. |
|
muâhede-i himâyet |
: |
bir devlet, diğer bir hükO, meti himaye ile düşmanlarının hepsine karşı muhafaza edeceğine dâir yapılan andlaşma. |
|
muâhede-i ittifâkıyye |
: |
d. huk. : bir harp çıktığı zaman birbirlerini desteklemek üzere iki veya daha çok devletler arasında yapılan andlaşma. |
|
muâhede-i müzaheret |
: |
bir devletin iki devlet arasında yapılan muharebeye doğrudan doğruya katılmaksızın savaşanlardan birine nakdî yardımda bulunacağına veya para karşılığında bir mikdar asker veya harb gemisi vererek yardım edeceğine dâir yapılan andlaşma. |
|
muâhede-i sulhiyye |
: |
iki veya daha çok savaşan devletler arasında harb hâlinin kaldırılmasiyle dostâne münâsebetlerin iadesi hususunda yapılan andlaşma. |
|
muâhede-i te'mîniyye |
: |
bir devletin istiklâline hariçte bir tasallut vukuunda başka bir devlet tarafından yardım göreceğine dâir iki taraf arasında yapılan andlaşma. |
|
muâhede-i ticarî |
: |
yalnız ticâret işleriyle ilgili olmak üzere devletler arasında yapılan andlaşma. |
|
muâhedât |
: | معاهدات |
(a. i. muâhede'nirr c.) : andlaşmalar. |
muâhede-nâme |
: | معاهده نامه |
(a. f. b. i.) : 1) andlaşma şartlarının yazıldığı kâğıt. |
muâhez |
: | مؤاخذ |
(a. s.) : muâhaze olunan, , çekiştirilen; tenkîdedilen. |
muâhezât |
: | مؤاخذات |
(a. i. ahz'den. muâheze'nin c.) : 1) azarlamalar, paylamalar, çıkışmalar, darılmalar. 2) tenkîdler. (bkz. : i'tirâzât). |
muaheze |
: | مؤاخذه |
(a. i. ahz'dan c. : muâhezât) : 1) azarlama, paylama, çıkışma, darılma, (bkz. : itâb). 2) tenkfd. (bkz. : i'tirâz). |
muâheze-kâr |
: | مؤاخذه كار |
(a. f. zf.) : 1) muaheze edici, azarlayıcı, paylayıcı. 2) tenkîdedici. |
muahhar |
: | مؤخر |
(a. s. te'hîr'den) : 1) te'hîr edilmiş, sonraya, geriye bırakılmış; sonraki. 2) i. mec. kıç. |
mushharen |
: | مؤخرا |
(a. zf.) : muahhar olarak, sonradan, (bkz. : bi-l-âhare). |
muâhid |
: | معاهد |
(a. i. ahd'den) : 1) antlaşma yapanlardan herbiri. 2) İslâm hükümetine bir para ödeyerek kendini himaye ettiren [Hıristiyan veya bir başka dinden kimse] |
muâhiz |
: | معاهز |
(a. s. ahz'dan) : muâhaze eden, çekiştiren; tenkîdeden. |
muâkab |
: | معاقب |
(a. s.) : cezalandırılmış, |
muâkabe |
: | معاقبه |
(a. i.) : cezalandırma [birini] |
muâkade |
: | معاقده |
(a. i. akd'den) : akide mukavele yapma, anlaşma. |
muâkıb |
: | معاقب |
(a. s.) : cezalandıran. |
muâkıd |
: | معاقد |
(a. s. akd'den) : birbiriyle akid yapan, anlaşan, sözleşen. |
muakkab |
: | معقب |
(a. s. akab'dan) : tâkîb-olunmuş, ardı sıra gelinmiş, ardına düşülmüş. |
muakkad |
: | معقد |
(a. s. ukde'den) : 1) tâkîd edilmiş, düğümlenmiş, düğümlü; mec. karışık, kapalı [söz] , (bkz. : muğlâk). 2) ed. kolay kolay mânâ çıkmıyan şiir. |
muakkib |
: | معقب |
(a. s. i. akab'dan. c. : muakkibin) : takipçi, arkasından koşan, ardından gelen. |
muakkibât |
: | معقبات |
(a. i. c.) : 1) gece ve gündüz melâikesi. 2) namazdan sonra otuz üçer defa tekrarlanan tespih. |
muakkibin |
: | معقبين |
(a. s. akab'dan. muakkib'in c.) : takipçiler, arkasından koşanlar, ardından gelenler. |
muâlecât |
: | معالجات |
(a. i. muâlece'nin c.) : ilâç yapmalar, ilâçla tedaviler. |
muâlece |
: | معالجه |
(a. i. ilâc'dan. c. : muâlecât) : ilâç yapma, ilâç kullanma. |
muallâ |
: | معلی |
(a. s. ulüvv'den) : 1) yüce, yüksek, (bkz. : âlî, bülend). 2) makamı, rütbesi yüksek, (bkz. : bülend-pâye). Dergâh-ı muallâ : pâdişâh sarayı. Makam-ı muallâ : yüce kat [sadrâzam ve şeyhislâmlar için kullanılırdı] . 3) kadın adı. 4) g. s. bir yazı sitili. |
muallâk |
: | معلق |
(a. s. alâka'dan) : 1) ta'lîk edilmiş, asılmış, asılı. 2) havada, boşta duran [bir yere dayanmadan] . 3) sürüncemede kalmış [iş] . 4) bağlı. 5) ed. açık hece, yânî bir vokal vâsıtasiyle okunan tek harf : "bâ" hecesi gibi. 6) g. s. bir yazı sitili. |
muallâk bî-ş-şart |
: |
huk. [eskiden] talikteki ceza. |
|
muallâk-un-aleyh |
: |
huk. [eskiden] üzerine talik vâki olan şart. ["borçlun gelirse kefilim" gibi. Burada borçlunun gelmesi muallak-un-aleyh, yânî şartır] |
|
muallâka |
: | معلقه |
(a. i. c. : muallâkat) : İslâmdan önce Arap şâirlerinin beğenilip Kabe duvarına asılmış olan meşhur kasideleri ki yedi veya dokuz tanedir. |
muallâkat |
: | معلقات |
("ka" uzun okunur. a. i. muallâka'nın c.) : islâmdan önce Arap şâirlerinin beğenilip Kabe duvarına asılmış olan meşhur kasideleri. |
muallâkat-ı seb'a |
: |
İslâm'dan önceki Arap şâirlerinin, beğenilip Kabe duvarına asılmış bulunan meşhur yedi kasidesi. |
|
muallâkıyyet |
: | معلقيت |
(a. i.) : muallâk olma. (bkz. : muallâk). |
muallel |
: | معلل |
(a. s. illet'den) : ta'lîl edilmiş, sakat, eksik. |
muallel-ün-bi-l-garaz |
: |
garazla sakat, eksik gösterilmiş. |
|
muallem |
: | معلم |
(a. s. ilm'den) : tâlim görmüş, talimli. Muallem asker : tâlim görmüş asker. |
mualiî |
: | معلی |
(a. s.) : yücelten, yükselten. |
muallil |
: | معلل |
(a. s. illet'den) : ta'lil eden, sebep, bahane ileri süren. |
muallim |
: | معلم |
(a. s. ve. ‘m’ den e. : muallimin) : tâlim eden, öğreten, "öğretmen, hoca. muallim-i evvel : Aristo. muallim-i sânî : Fârâbî. |
muallimât |
: | معلمات |
(a. s. ve i. ilm'den. muallime'nin c.) : kadın 'öğretmenler, kadın hocalar. Dâr-ül-Muallimât : Kız Öğretmen Okulu [1870 de ilk defa istanbul'da açılmıştır] |
muallime |
: | معلمه |
(a. s. i. ilm'den. c. muallimât) : kadın öğretmen, kadın hoca. |
muallim-hâne-i nüvvâb |
: |
(a. it.) : hicrî 1270 (1853) yılında ve seyhislâm Meşreb Efendi hafîdi Mehmed Arif Efendi'nin zamanında kadı yetiştirilmek üzere açılmış olan mektep (okul). |
|
muallimin |
: | معلمين |
(a. s. i. ilm'den. muallim'in c.) : tâlim edenler, "Öğretmenler, Öğretenler, hocalar. Dâr-ül-tnuallimîn : Erkek Öğretmen Okulu. [1848 de ilk defa İstanbul'da açılmıştır] |
muamelât |
: | معاملات |
(a. i. muâmele'nin c.) : 1) dâirelerde yapılan kayıt, takip ve şâiregibi işler. |
muamele |
: | معامله |
(a. i. amel'den c. : muamelât) : 1) davranma, davranış. Hüsn-i muamele : iyi muamele, iyi davranış. 2) yol, iz. 3) dâirede yapılan kayıt ve şâire. 4) alışveriş, sarraflık, para işleri. 5) kim. karşılaşma. |
muâmele-i cemîlekâr-âne |
: |
yaranmak üzere yapılan muamele. |
|
muâmil |
: | معمل |
(a. s. amel'den) : muamele, is yapan. |
muamma |
: | معما |
(a. s. ve i. amâ'dah. c. : muammeyât) : 1) usûlüne göre tertîb olunmuş bulunan ve çok defa ismine delâlet eden bilmece, yanıltmaca, (bkz : lûgaz). 2) mec. anlaşılmaz iş. [mânâsı : "gizli ve güç anlaşılır söz, şekil, vb. demektir] , (bkz. : muakkad). 3) g. s. bir yazı sitili. |
muammem |
: | معمم |
(a. s. imâme'den) : imâmelenmiş, imameti, başı sarıklanmış, sarıklı olan. |
muammer |
: | معمر |
(a. s. ömr'den c. : muammerin) : 1) ömür süren, yaşayan, yaşamış. 2) i. erkek ve kadın adı. |
muammerin |
: | معمرين |
(a. s. ömr'den. muammer'in c.) : ömür sürenler, uzun yaşamışlar, yaşayanlar. |
muammeyât |
: | معميات |
(a. i. muammâ'nın c.) : (bkz. : muamma). |
muânaka |
: | معانقه |
(a. i. unk'dan) : birbirinin boynuna sarılma, sarmaşma, kucaklaşma. |
muânât |
: | معنت |
(a. i.) : 1) bir şeyin zahmetini çekme. 2) bir şeyi dikkatle göz altında bulundurma. |
muanber |
: | معنبر |
(a. s. anber'den) : anberlesmiş, güzel kokan, güzel kokulu. |
muânede |
: | معاند |
(a. i. anûd'dan) : anutluk, inatçılık, ayak direme. |
muânid |
: | معاند |
(a. s. anûd'dan) : inatçı, kimseye uymıyan, dediği dedik, (bkz. : muannid). |
muânik |
: | معانق |
(a. s. unk'dan) : birbirinin boynuna sarılan, sarmaşan, kucaklaşan. |
muannid |
: | معند |
(a. s.) : inatçı, (bkz. : muânid). [yanlış bîr kelimedir] |
muannif |
: | معنف |
(a. s.) : ta'nîf eden, şiddetle azarlayan. |
muanven |
: | معنون |
(a. s. ünvân'dan) : 1) unvanlı. 2) debdebeli, tantanalı. |
muâr |
: | معار |
(a. s.) : iare olunan, ödünç, eğreti alınan [şey] |
muâraza |
: | معارضه |
(a. i. arz'dan) : 1) birbirine karşı gelme, (bkz. : muhalefet). 2) kavga, çekişme. |
muarefe |
: | معارفه |
(a. i. irfân'dan) : bilişme, tanışma, bildiklik, birbirini bilip tanıma, (bkz. : âş-nâ). |
muârekât |
: | معاركات |
(a. i. ark'den. muâre-ke'nin c.) : kavgalar, vuruşmalar; savaşlar. |
muâreke |
: | مماركه |
(a. i. c. : muârekât) : kavga, vuruşma; savaş. |
muarız |
: | معارض |
(a. s. arz'dan) : muâraza eden, karşı gelen, (bkz. : muhalif). |
muarızın |
: | معارضين |
(a. s. muârız'ın c.) : muarızlar, karşı gelenler, (bkz. : muhâlifîn). |
muarrâ |
: | معرا |
(a. s. ury'dan.) : çıplak, soyulmuş, (bkz. : ârî, müberrâ). |
muarreb |
: | معرب |
(a. s. Arab'dan) : arap-çalaştırılmış, Araplaşmış, Araplaştırılmış. |
muarraf |
: | معرف |
(a. s. irfân'dan) : 1) târîfedilmiş, etrâfiyle bildirilmiş. 2) bildik, belli, bilinen, (bkz. : ma'rûf). 3) a. gr. harf-i ta'rif (=el) bulunan. 4) fels. tanımlı S. mat. sınırlı, târiflenmiş. Edviye-i muarrefe : hek. bilhassa ciltte te'sîrini göstermek ve cildin tabîî ifrazatını (salgısını) çoğaltmak ve içinde, hastalık hâlini tabîî hâle getirmek hassası bulunan ilâçlar. |
muarrefün bi-l-lâm |
: | معرف باللام |
(a. b. i.) : a. gr. harf-i tarif almış kelime. |
muarrık |
: | معرق |
(a. s. arak'dan) : hek. terletici [ilâç] |
muarrız |
: | معرض |
(a. s.) : ta'rîz eden, dokunaklı söz söyleyen, taş atan. (bkz : mu'riz). [kelime aslında : "sünnetçi" demektir] |
muarrif |
: | معرف |
(a. s. irfân'dan) : 1) târîfeden, etrâfiyle anlatan, bildiren. 2) cami va tekkelerde hayır sahiplerinin adlarını sayan müezzin veya derviş. |
muarrifân |
: | معرفان |
(a. i. muarrif'in c.) : 1) belirticiler. 2) selâtin camilerinde cumhur mö-ezzinliği edenler. |
muarriye |
: | معريه |
(a. i.) : hekim bıçağı [eti, kemikten ayırmağa yarar] . muâsara, muâsarat (a. i. asr'dan) : çağdaşlık, bir asırda yaşamış bulunma, başkalariyle bir asırda, yaşama. |
muâsât |
: | معاصات |
(a. i.) : itaatsizlik etme. |
muâsere |
: | معاسره |
(a. i.) : 1) güçlük. 2) fakirlik. |
muasır |
: | معاصر |
(a. s. asr'dan. c. : muâsırîn) : çağdaş, bir asırda yaşıyanlardan her biri. |
muasırın |
: | معاصرين |
(a. s. asr'dan. muâsır'ın c.) : çağdaşlar, bir asırda yaşamış olanlar. |
muâsî |
: | معاصی |
(a. s.) : itaatsiz. |
mu-asker |
: | معسكر |
(a. i. Asker'den.) : 1) asker karargâhı 2) askerî yığnakta genel kurmay heyetinin bulunduğu yer. (bkz. : karargâh). |
muassel |
: | معسل |
(a. s. asel'den) : ballı, içine bal katılmış. |
muaşaka |
: | معاشقه |
(a. i. ışk'dan) : sevişme, birbirini sevme. |
muaşeret |
: | معاشرت |
(a. i.) : birlikte yaşayıp iyi geçinme. Adâb-ı muaşeret : görgü. Hüsn-i muaşeret : iyi geçinme. |
muâşeret-i nisvân |
: |
kadınlarla düşüp kalkma. |
|
muâşık |
: | معاشق |
(a. s. ışk'dan) : âşık olan, seven. |
muaşır |
: | معاشر |
(a. s. c. : muâşırân) : muaşeret eden, birlikte yaşiyan. |
muâşırân |
: | معاشران |
(a. s. muâsır'ın c.) : muaşeret edenler, birlikte yaşiyanlar. |
muaşşer |
: | معشر |
(a. s. uşr'dan) : 1) onlu, onluk, on kısma bölünmüş. 2) geo. ongen, on köşeli şekil, fr. decagone. 3) ed. her kıt'ası on mısralı şiir. |
muaşşir |
: | معشر |
(a. i. uşr'dan) : aşar memuru, öşürcü, ondalıkçı. |
muâtât |
: | معاطات |
(a. i. atâ'dan) : verme. |
muâteb |
: | معاتب |
(a. s. itâb'dan) : tekdir olunan, azarlanan, paylanılan. |
muâtebe |
: | معاتبه |
(a. i. 'itâb'dan) : itâbet-me, azarlama, paylama, çıkışma. |
muâtib |
: | معاتب |
(a. s. itâb'dan) : tekdîr eden, azarlayan, paylayan, çıkışan. |
muattal |
: | معطل |
(a. s. atal'dan) : 1) tatil edilmiş, bırakılmış; kullanılmaz, battal. 2) boş, işsiz. |
muattar |
: | معطر |
(a. s. ıtr'dan) : 1) ıtırlı, güzel kokulu. 2) i. kadın adı. 3) i. meşhur bir çeşit lâle. |
muattar-sâz |
: | معطرساز |
(a. f. b. s.) : güzel kokulandıran [bir şeyi] |
muattış |
: | معطش |
(a. s. atş'dan) : ta'tîş eden, susatan, susatıcı. |
muattis |
: | معطس |
(a. s. ats'dan) : ta'tîs eden, aksırtan, aksırtın. |
muâvaza |
: | معاوضه |
(a. i. İvaz'dan) : 1) değiştokuş, trampa, (bkz. : mübadele). 2) hîleli, dalavereli iş, danışıklı dövüş. |
muâvazatan |
: | معاوضة |
(a. zf.) : 1) değiş tokuşla, trampa ile. 2) hîleli, dalavereli, danışıklı dövüş olarak. |
muâvedet |
: | معاودت |
(a. i. Avdet'den) : 1) geri dönme, dönüş, (bkz. : avdet). 2) âdet, tabîat edinme. |
muâveme |
: | معاومه |
(a. i.) : 1) bir yıllığına tutma. 2) ağaç, bir sene yemiş verip bir sene vermeme. |
muâvenât |
: | معانات |
(a. i. muâvenet'in c.) : yardımlar, yardım etmeler; yardımcılıklar. |
muavenet |
: | معاونت |
(a. i. avn'den. c. muâvenât) : yardım, yardım etme; yardımcılık. |
muâvenet-i nakdiyye |
: |
para yardımı. |
|
muavid |
: | معاود |
(a. s.) : 1) geri dönen. 2). . . âdetinde olan. |
muavin, muavine |
: | معاون ، معاونه |
(a. s. ve i. avn'den) : 1) muavenet, yardım eden, yardımcı. 2) bir me'murun işlerine veya kendi bulunmadığı zaman yerine geçerek yardım eden kimse. Asâkir-i muavine : ask. savaşta başıbozuklardan kurulan ordu. Ef'il-i muavine : gr. yardımcı fiiller : [etmek, olmak. , gibi] |
Muâviye |
: | معاويه |
(a. h. i.) : Emevî devletinin ilk hükümdarı olup Hind'in ve Ebû Sufyân'ın oğludur. VII. asırda Mekke'de doğmuştur. Hz. Peygamber (Aleyhisselâm)in kayın biraderi ve vahî kâtibidir. |
muavvak |
: | معوق |
(a. s. avk'dan) : tavîk edilmiş, geriye bırakılmış, askıda bırakılmış [iş] |
muavvec |
: | معوج |
(a. s. avec, ivec'den) : tavîc edilmiş, eğilmiş, eğik, eğri, kemerli. Sath-ı muavvec : engebeli satıh, yüz. |
muavvece |
: | معوجه |
(a. i.) : inbigin deve boynu gibi eğri şişesi. |
muavvez |
: | معوذ |
(a. i.) : gerdanlık geçirilecek yer, nüsha (muska), nazarlık yeri. |
muavvezetân |
: | معوذتان |
(a. i. c.) : (bkz. : muavvezeteyn). |
muavvezeteyn |
: | معوذتين |
(a. i. c.) : Kur'ân-ı Kerîm'in 113 ve 114) Felak ve Nâs sûreleri. |
muavvik |
: | معوق |
(a. s. avk'dan) : tavîk eden, geriye bırakan, oyalıyan [bir işi] |
muâyede |
: | معايده |
(a. i. îd'den) : bayramlaşma. |
muayene |
: | معاينه |
(a. i. ayn'den) : gözden geçirme, yokfarna. |
muâyene-hâne |
: | معاينه خانه |
(a. f. b. i.) : hekimlerin hastalarını kabul ettikleri yer. |
muayere |
: | معايره |
(a. i.) : ayarlama. |
muayin |
: | معاين |
(a. s. ayn'dan) : görülmüş olan; kat'î olarak belli olan. |
muayyeb |
: | معيب |
(a. s. ayb'dan. c. : muayyebât) : tayîbedilmiş, ayıplanmış (bkz. : ma'yûb). |
muayyebat |
: | معيبات |
(a. i. muayyeb'in c.) : ayıp ve iğrenç şeyler. |
muayyen |
: | معين |
(a. s. ayn'den) : 1) tâyin edilmiş, belli, belirli. 2) kararlaştırılan. |
muayyenât |
: | معينات |
(a. i. muayyen'in c.) : asker, memur vb. kimselere hükümetçe bağlanmış erzak ve şâire. |
muayyenât-ı askeriyye |
: |
asker erzakı. |
|
muayyin |
: | معيين |
(a. s. ayn'dan) : tâyin eden, belirten. |
muâzadat |
: | معاضدت |
(a. i.) : yardım etme. (bkz. : rnuâdadat, müzaheret). |
muâzala |
: | معاظله |
(a. i.) : bir beytin mânâsını başka beytle tamamlaması. |
muâzere |
: | معاذره |
(a. i. özr'den) : mazeret, özür dileme. |
muâzıd |
: | معاضد |
(a. i.) : yardım eden. |
muazzam, muazzama |
: | معظم ، معظمه |
(a. s. azm'den) : 1) kocaman, koca. 2) ulu, koskoca. Düvel-i muazzama : büyük devletler. 3) mühim, ağır. Umûr-i muazzama : mühim, ağır işler. |
muazzamât |
: | معظمات |
(a. i. c.) : büyük ve ağır işler, (bkz. : mu'zamât). |
muazzeb |
: | معذب |
(a. s. azâb'dan) : azâb içinde bulunan, eziyet çeken, çok sıkıntı gören. |
muazzel |
: | معذل |
(a. s.) : ta'zîl edilmiş, ayıplanmış; paylanmış, azarlanmış. |
muazzez |
: | معزز |
(a. s. izzet'den) : 1) ta'zîz edilmiş, izzetlendirilmiş. (bkz. : izzet). 2) izzet ve . şeref sahibi. 3) ikram ve îzaz olunan, ağırlanan, hürmetle, saygı ile kabul olunan. 4) kıymetli, değerli, azîz. 5) kadın adı. |
muazzezen |
: | معززان |
(a. zf.) : izzet ve ikram ile, ikram olunarak, ağırlanarak. |
muazzib |
: | معذب |
(a. s. azâb'dan) : 1) tâzîbeden, azap ve eziyet veren. 2) muzip, takılgan |
muazzir |
: | معذر |
(a. s. özr'den) : ta'zîr eden, sahte özür ileri süren. |