mezâ |
: | مضی |
(a. fi.) : geçti, (bkz. : mazâ). |
mezâ mâ mezâ |
: |
geçen geçti, olan oldu; olup biteni hoş görme. |
|
mezâbıt |
: | مضابط |
(a. i. mazbata'nın c.) : mazbatalar, "tutanaklar. |
mezâbıh |
: | مذابح |
(a. i. mezbah ve mezba"ha'nın c.) : mezbahalar, hayvan kesilen yerler, kanaralar, salhaneler. |
mezâbül |
: | مزابل |
(a. i. mezbele'nin c.) : süprüntülükler, süprüntü dökülen yerler. |
mezâbir |
: | مزابر |
(a. i. mizber'in c.) : kamışlar, kalemler. |
mezâd |
: | مزاد |
(a. i.) : arttırma ile yapı-lan satış, (bkz. : müzayede). |
mezâde |
: | مزاد |
(a. i.) : dağarcık, tulum. |
mezâhib |
: | مذاهب |
(a. i. mezheb'in c.) : mezhepler, tutulan yollar. |
mezâhib-i Erbaa |
: |
(dört mezhep) : Hanefî, Şafiî, Mâliki, Hanbelî. |
|
mezâhim |
: | مراحم |
(a. i. zahmet'in c.) : eziyetler, sıkıntılar, [yapma kelimelerdendir] |
mezâhir |
: | مزاهر |
(a. i. mizher'in c.) : 1) müz. utlar. 2) çiçekli yerler. |
mezâk |
: | مذاق |
(a. i. zevk'den.) : 1) zevk alma, tad duyma, tadma. 2) zevk, lezzet. 3) tac) duyulan yer, damak. Hulv-ül-mezâk : tadı damağında kalma, tatlı. Mürr-ül-mezâk : acılığı damağında kalma, acı. |
mezâlik |
: | مزالق |
(a. i. mezlaka'nın c.) : ayak kayacak yerler, kaygan yerler. |
mezâm |
: | مذام |
(a. i.) : zemmetme; ayıplama, (bkz. : ta'yîb). |
mezamir |
: | مضامير |
(a. i. mızmar'ın c.) : koşu meydanları. |
mezamir |
: | مزامير |
(a. i. mizmâr ve mez-mûr'un c.) : 1) düdükler. 2) Zebur'un sûreleri. |
mezar |
: | مزار |
(a. i. ziyâret'den. c. : mezârât) : 1) ziyaret yeri. (bkz. : ziyâret-gâh). 2) kabir, ölünün gömüldüğü yer, sin. (bkz. : lahd, makber). Kitâbe-i seng-i mezar, Levh-i mezar : üzerinde yazı bulunan mezar taşı. mezâr-ı zâr : ağlıyan mezar. |
mezârât |
: | مزارات |
(a. i. mezâr'ın c.) : mezarlar, kabirler, sinler. |
mezâret |
: | مزارات |
(a. i.) : kalbin şiddeti. |
mezarı' |
: | مزارع |
(a. i. mezraa'nın c.) : ziraat olunacak yerler, tarlalar. |
mezâri'-i münbite |
: |
verimli tarlalar. |
|
mezârî |
: | مزاريع |
(a. s. mezrû'nun c.) : ziraat olunmuş, çiftle sürülüp tohum atılmış yerler. |
mezârîb |
: | مضاريب |
(a. i. mızrâb'ın c.) : mızraplar, çalgı çalacak âletler [ud, kanun. , gibi] |
mezârîk |
: | مزاريق |
(a. i. mızrâk'ın c.) : mızraklar, kargılar. |
mezâr-istân |
: | مزارستان |
(a. f. b. i.) : mezarlık. |
mezâr |
: | مضار |
(a. s.) : (bkz. : mazarr). |
mezâyâ |
: | مزايا |
(a. i. meziyyet'in c.) : meziyetler, üstünlük vasıfları, (bkz. : meziyyât). |
mezâyık |
: | مضايق |
(a. i. mazîk'in c.) : dar, sıkıntılı yerler. |
mezbah, mezbaha |
: | مذبح ، مذبحه |
(a. i. c. : mezâbih) : hayvan kesilen yer, salhane, kanara, kanara. |
mezbele |
: | مزبله |
(a. i. zibl'den. c. : mezâtil) : süprüntülük, süprüntü dökülen yer. |
mezbûb |
: | مذبوب |
(a. s.) : sinekli. |
mezbûbe |
: | مذبوبه |
(a. i.) : sineği çok yer. |
mezbûh |
: | مذبوح |
(a. s. zebh'den) : 1) zebholunmuş, boğazlanmış, (bkz. : zebîh). 2) kurban edilmiş. 3) ismail veya ishak peygamber. |
mezbûh-âne |
: | مذبوحانه |
(a. f. zf.) : 1) boğazlanır gibi, boğazlanmışcasına. 2) mec. son ümit ve son kuvvetle [çırpınış] |
mezbûl |
: | مذبول |
(a. s.) : zayıf, arık. |
mezbûr, mezbûre |
: | مزبور ، مزبوره |
(a. s.) : adı geçen, yukarıda söylenmiş olan. (bkz. : mezkûr). meblağ-ı mezbur : adr geçen meblâğ, para. |
meze |
: | مزج |
(a. i.) : katma, karıştırma. |
mezcea |
: | مزجا |
(a. z. i.) : mezc suretiyle, karıştırarak. |
mezci |
: | مزجی |
(a. s.) : mezce mensup, katıp karıştırmakla ilgili. |
mezcûc |
: | مزجوج |
(s. s.) : süngü ile dürtülmüş, sünçjülenmiş. |
mezdek |
: | مزدك |
(f. h. i.) : Nûşirevân zamanında (IV. asır) bir mezhep çıkaran kimse. |
mezdekî |
: | مزدكی |
(f. s.) : Mezdek taraflısı. |
meze |
: | مزه |
(f. i.) : 1) tad, lezzet, çeşni. Bî-meze : tatsız, lezzetsiz. Höş-meze : tatlı, lezzetli. 2) içki içilirken yenilen şey, çerez. 3) mec. alay, eğlence. |
mezellet |
: | مذلت |
(a. i.) : zelillik, horluk, hakirlik; alçaklık, itibarsızlık. |
mezemmet |
: | مذمت |
(a. i.) : 1) kınama, yerme. 2) yerilecek, kınanacak iş. ["mezimmet" şeklinde de kullanılır] |
mezen |
: | مزن |
(a. i.) : âdet, usûl, yol. (bkz. : örf). |
me'zene |
: | مدذنه |
(a. i. c. : meâzin) : ezan okunan yer. |
mezheb |
: | مذهب |
(a. i. zehâb'dan. c. : mezâhib) : 1) gidilen, tutulan yol. 2) felsefe çığırı. 3) din. 4) bir dînin, şubelerinden her biri, fr. doctrine, ecole, systeme. |
mezheb-i kelâmı |
: |
ed. kelâm ilmine mevzu teşkil eden teolojik yol. |
|
mezhere |
: | مزهره |
(a. i. c. : mezâhir) : çi. çekli yer. |
mezîd |
: | مزيد |
(a. i. ziyâde'den) : 1) artma, arttırma, çoğalma. 2) s. artmış, arttırılmış, büyümüş, çoğaltılmış. 3) gr. aslına harf ilâve olunmuş fiil. Rübâî mezîdün fîh : gr. kendisine zait harf" ilâve edilmiş aslî dört harfli mastar. Sülâsî mezîdün fîh : kendisine zait harf ilâve edilmiş aslî üç harfli mastar. |
mezîdün-fîh |
: |
gr. kendisine zait harf ilâve edilmiş aslî mastar. |
|
mezillet |
: | مزلت |
(a. i.) : 1) ayak kayacak yer. 2) yanlışlığa sebebolacak şey. |
meziyy |
: | مذی |
(a. i.) : fizy. kamıştan idrardan evvel gelen menîye benzer koyuca beyaz su. |
meziyyit |
: | مزيت |
(a. i. meziyyet'in c.) : meziyetler, üstünlük vasıfları, (bkz. : mezâyâ). |
meziyyet |
: | مزيات |
(a. i. c. : mezâyâ, me-ziyyât) : üstünlük vasfı, artam. meziyyet-i ifâde : ifâde meziyeti. |
mezk |
: | مزق |
(a. i.) : yırtma, yarma, (bkz : çâk, şakk). |
mezkûm |
: | مزكوم |
(a. s.) : zükâmlı, zükâms tutulmuş, nezle olmuş, nezleli. |
mezkûr, mezkûre |
: | مذكور ، مذكوره |
(a. s. zikr'den) : zikrolunmuş, adı geçmiş, anılmış. (bkz. : mebhûs). |
mezlaka |
: | مزلقه |
(a. i. c. : mezâlık) : ayak kayacak yer, kaypancak yer mec. yanlışlığa düşmeye sebebolan hal. |
mezlaka-i akdâm |
: |
ayakların kayması. |
|
mezmûm, mezmûme |
: | مذموم ، مذمومه |
(a. s. zemm'den) : 1) zemınolunmuş, yerilmiş. 2) beğenilmemiş; ayıp. |
mezmûr |
: | مزمور |
(a. i. c. : mezâmîr) : 1) kavalla söylenen ilâhi 2) Hz. Davud'a inen "Zebur" un sûrelerinden herbiri. |
mezra', mezraa |
: | مزرع ، مزرعه |
(a. i. zer'den. c. : mezâri') : ziraat olunacak, ekilecek tarla, yer. Ed-dünyâ mezraat-ül-âhire (dünya, âhi-retin ekeneğidir) : dünyâda ne ekersen, âhirette onu biçersin. |
mezru' |
: | مزروع |
(a. i. zer'den. c. : mezâri') : ziraat olunmuş, ekilmiş, çift sürülüp tohum atılmış. |
mezru' |
: | مذروع |
(a. i. c. : mezrûât) : arşınla ölçülmüş. |
mezrûât |
: | مزروعات |
(a. i. c.) : ekilip bitmiş tohumlar, ekinler. |
mezrûât |
: | مذروعات |
(a. i. mezrû'un c.) : arşın. la ölçülmüş nesneler. |
me'zûn, me'zûne |
: | مأذون ، مأذونه |
(a. s. izn'den. c. : me'zûnîn) : 1) izinli, izin almış. 2) ders veya meşk vermiye veya bir san'at işlemiye salahiyetli. 3) bir okuldan diplomalı, lisansiye. (bkz. : mücâz). |
me'zûnen |
: | مدذونا |
(a. zf.) : izinli olarak. |
me'zûnîn |
: | مأذونين |
(a. s. me'zûn'un c.) : me'zunlar. |
me'zûniyyet |
: |
mezun bulunma, izinli olma; bitirme. |
|
me'zûniyyet-i kat'iyye |
: |
kat'î (kesin) izin. |
|
me'zûniyyet-i resmiyye |
: |
resmî izin. |
|
mezveng |
: | مزونگك |
(f. i.) : bot. balıkotu, mercimek büyüklüğünde, çitlenbikten biraz küçük, ceviz gibi dört kaklı, dış kısmı siyah ve kolay kırılan, kabuklu bir tohum, lât. anamirta menis-permaceae. [içi dövülüp un ve sığır ödü ile karıştırılarak hamur hâline getirilir; bundan kopartılan küçük parçacıklar balıklı yerde suya atılır, yutan balıklar sersemliyerek yüze çıkar ve kolaylıkla elle de tutulur] |
mezzâh |
: | مزاح |
(a. s.) : lâtîfeci, şakacı. |