meta

: متی

(a. i.) : fels. fr. quand, quando.

meta'

: متاع

(a. i. c. emtia) : 1) satılacak mal, eşya. 2) sermâye, elde bulunan varlık

metâ'-i cân

:  

can malı.

metâ'-i derd ü belâ

:  

dert ve belâ malı.

metâ'-ül-gurûr

:  

1) gurur metaı. 2) mec. bakire olarak evlenen kızın gerdek gecesinde lekelenen bezi. [bu mânâ Kur'an'da da geçer]

met'abe

: متعبه

(a. i. c. : metâib) : yorgunluk, meşakkat.

metâbi'

: مطابع

(a. i. matbaa'nın c.) : matbaalar, basımevleri.

metâbih

: مطابخ

(a. i. matbah'ın c.) : mutvaklar.

metâib

: مطائب

(a. s. c.) : seçilmiş, güzel (şeyler), [müfretsiz cemilerdendir]

metâib

: متاعب

(a. i. met'abe'nin c.) : meşakkatler, yorgunluklar.

metâib-i sefer

:  

yol veya savaş yorgunlukları.

metali'

: مطالع

(a. i. matla'ın c.) : 1) tulü' edecek, doğacak yerler. 2) astr. her hangi bir yıldızın metâlii, i'tidâl-i rebîî noktasından geçmek üzere mebde itibâr olunan her hangi bir dâire-i sıa ile bu yıldızın dâire-i istivâ-i semavî üzerindeki ara kesitleri arasında kalan kavis. 3) ed. kaside veya gazelin ilk beyitleri.

metâlib

: مطالب

(a. i. matlab'ın c.) : talebolunan, istenen şeyler.

metâlib-i istikbâl

:  

gelecek için olan istekler.

metanet

: متانت

(a. i.) : metinlik, sağlamlık, muhkemlik; sağlam; kuvvetli olma, dayanıklılık, (bkz. : rasânet).

metânet-i kalbiye

:  

kalb sağlamlığı.

metârık

: مطارق

(a. i. mıtrak, mıtraka'nın c.) : demirci çekiçleri, demirci tokmakları, değnekler, sopalar; mızraklar; tokmaklar; çekiçler.

metâvî'

: مطاويع

(a. i. mıtvâ'ın c.) : çok mutîler, itaatliler.

metbû', metbûa

: متبوع ، متبوعه

(a. s. teba'dan.) : kendisine tâtjî olunan, uyulan. Hükümet-i metbûa : birinin tabî olduğu hükümet.

metbû-i müfahham

:  

hükümdar.

metbûiyyet

: متبوعيت

(a. i.) : kendisine : tâbî olunan, uyulan kimsenin hâli.

meters

: مترس

(f. i.) : 1) kapının açılmaması için arkasına konulan ağaç. 2) savaşta, korunmak üzere yapılan toprak tümsek, siper, ["tersi" den mastarından nehyi hâzır olarak "korkma!" demektir]

methaf

: متحف

(a. i.) : müze. (bkz. : nûmûne-hâne).

metin

: متين

(a. s. metânet'den.) : 1) metanetli, sağlam, dayanıklı [müen. : "metine" dir] . (bkz. : muhkem, rasîn). 2) i. erkek adı.

metîn-âne

: متينانه

(a. f. zf.) : metanetle, sağlamlıkla.

metn

: متن

(a. i. c. : mütûn) : bir yazıyı şekil ve noktalama husûsiyetleriyle birlikte meydana getiren kelimelerin topu.

metruk, metruke

: متروك ، متروكه

(a. s. terk'den) : 1) terk edilmiş, bırakılmış, kullanılmaktan vazgeçilmiş; battal. Emvâl-i metruke : sahipleri tarafından terkedilmiş, bırakılmış mallar. Etfâl-i metruke : [sokağa] bırakılmış çocuklar.

metrûkât

: متروكات

(a. i. metrûk'un c.) : bırakılan şeyler, miraslar.

metrûkât-ı kafemiyye

:  

bir muharririn yazıp, kendinden sonrakilere bıraktığı eserler.

metruke

: متروكه

(a. s. i. terk'den) : 1) kocası tarafından ortada bırakılmış [kadın] . 2) boşanmış [erkekten-]

metrûkiyyet

: متروكيت

(a. i. terk'den.) : 1) metruklük, bırakılmışlık; kullanılmazlık. 2) terk edilme, boşanmış olma.

mette

: مته

(f. i.) : burgu, (bkz. : mâhe, miskab).

met'üb

: متعوب

(a. s. ta'b'dan) : yorgun, bitkin; bitik.

meûnet

: مئونة

(a. i.) : 1) ölmiyecek kadar yiyecek, içecek, (bkz. : kût). 2) zahmet, meşakkat, sıkıntı.