meşâ' |
: | مشاع |
(a. i.) : 1) açıklanan, duyulan. 2) bölünmeyip karışık ve müşterek olan. |
meşâ' |
: | مشاء |
(a. i.) : ishal verici ilâç. |
meşâcir |
: | مشاجر |
(a. i. meşcer, meşcere, meşcire'nin c.) : ağaçlık yerler, korular. |
meşâet |
: | مشائت |
(a. i.) : dileme, (bkz. : taleb). |
meşâgil |
: | مشاغل |
(a. i. meşgale'nin c.) : meşguliyetler. |
meşâgil-i dünyeviye |
: |
dünyâ meşgaleleri. |
|
meşâgıl-i kesîre |
: |
aşırı meşguliyetler. |
|
meşâhid |
: | مشاهد |
(a. i. meşhed'in c.) : şehitlikler. |
meşâhir |
: | مشاهر |
(a. i. meşher'in c.) : teşhîr olunacak yerler, sergiler. |
meşâhîr |
: | مشاهر |
(a. s. meşhûr'un c.) : ünlü kimseler. |
meşâhîr-i üdebâ |
: |
meşhur edipler. |
|
meşâil |
: | مشاعل |
(a. i. meş'al ve meş'ale'nin c.) : meş'aleler. |
meşâim |
: | مشائم |
(a. i. meşîme'nin c.) : anat. dölyatakları, sonlar. |
meşâîm |
: | مشائيم |
(a. i. meş'ûm'un c.) : uğursuzlar. |
meşâin |
: |
(a. i. şeyn'in c.) : lekeler, ayıplar. |
|
meşâir |
: | مشاعر |
(a. i. meş'ar'ın c.) : 1) hacı olmadan evvel durulması îçâbeden mühim yerler. 2) hasseler, 'duyular. |
meşâkî |
: | مشاكی |
(a. i. mişkât'ın c.) : içine kandil, lâmba gibi şeyler koymak üzere duvarda yapılan oyuklar, hücreler. |
meşâkk |
: | مشاق |
(a. i. meşakkat'in c.) : zahmetler, mihnetler, sıkıntılar. |
meşâkk-ı hayât |
: |
(a. i. c. : meşâkk) : hayâtın mihnetleri, sıkıntıları. |
|
meşakkat |
: | مشقت |
(a. i. şu'l'den. c. : meşâil) : zahmet, sıkıntı, güçtük, zorluk. |
mes'al, meş'ale |
: | مشعل ، مشعله |
1) aydınlatıcı âlet, lâmba, kandil. 2) ucunda, alev çıkarak yanan bir madde bulunan değnek, sopa. |
meş'ale-i dîl |
: |
(a. f. b. s. ve i.) : gönül meş'alesi. meş'ale-i kârbân : kervan meş'alesi. |
|
meş'al-keş |
: | مشعلكش |
(s. i. şemm'den.) : meş'ale çeken, meş'aleci. |
meşâmm |
: | مشام |
(a. i.) : burun, koku alacak yer. Şâm-ı cennet-meşâmm : cennet kokulu Şam. Ta'tîr-i meşâmm : güzel kokularla burnu koku alma. |
meş'ar |
: | مشعر |
1) hacı olmadan evvel durulacak yerlerden herbiri. 2) hasse, *duyu. |
meş'ar-ül-harâm |
: |
(a. i.) : hac zamanında Kabe'de ziyaret edilecek muayyen yer. |
|
meşâra |
: | مشاره |
(a. i. maşrak'ın c.) : tarla; bostan. |
meşârık |
: | مشارك |
(a. i. meşra'ın c.) : Güneş'in doğduğu taraflar, doğular. |
meşâri' |
: | مشارع |
(a. i. meşreb'in c.) : 1) yollar, caddeler, (bkz. : turuk). 2) su olukları. |
meşârib |
: | مشارب |
(a. i. mişrât ve mişrat'ın c.) : 1) içecek yerler. 2) mizaçlar, tabiatlar, ahlâklar, huylar. |
meşârît |
: | مشاريط |
(a. i. meştâ'nın c.) : neşterler, hekim bıçaklan; keskin bıçaklar. |
meşâtî |
: | مشاتی |
(a. i. müşâveb'in c.) : kışlıklar, şitâ, kış mevsiminde barınılacak yerler. |
meşâvib |
: | مشاوب |
(a. i. mişvâz'ın c.) : şişe kılıfı. |
mesâvîz |
: | مشاويذ |
(a. i. şeyh'in c.) : sarıklar. |
meşâyih |
: | مشايخ |
(a. i. meşîme'nin c.) : şeyhler, [şeyh'in gayri kıyâsı cemidir] |
meşâyim |
: | مشايم |
(a. i. Meşime'nin c.) : (bkz. : mesâim). |
meşbû |
: | مشبوع |
(a. s. şib', şiba'dan) : 1) doymuş, tok. 2) ağzına kadar dolu; hâl-i işbâa gelmiş. |
meşbûb |
: | مشبوب |
(a. i. c. : meşâbîb) : 1) iki ayağı ak olan at. 2) s. güzel [şey] |
meşcer, meşcere, meşcire |
: | مشجر ، مشجره ، مشجره |
(a. i. c. : meşâcir) : ağaçlık [yer] , koru. (bkz. : şecer-iştân). |
meşcû' |
: | مشجوع |
(a. s.) : şecaat bakımından mağlûbolan. |
meşcûc |
: | مشجوج |
(a. s.) : yüzü gözü yaralanmış olan. |
meşdûd |
: | مشدود |
(a. s.) : şeddolunmuş, sıkı, sıkıca bağlı. |
meşdûh |
: | مشدوه |
(a. s.) : ürküp korkmuş; şaşırmış. |
meş'eme |
: | مشأمت |
(a. i.) : (bkz. : şeamet). |
meşfer |
: | مشفر |
(a. i. c. : meşafir) : sarkık hayvan dudağı. |
meşfû' |
: | مشفوع |
(a. s.) : şüf'alı, müşterek sınırlı gayrimenkul. |
meşfûün bih |
: |
fık. şüf'alı, müşterek sınırlı mülk. |
|
meşgale |
: | مشغله |
(a. i. şugl'den. c. : meşâgıl) : iş, iş güç, uğraşılan iş. (bkz. : meşguliyyet). |
meşgale-i dehr-i bî-direng |
: |
kararsız dünyânın işi. |
|
meşgel |
: | مشگل |
(f. i.) : haydut, yol kesen, (bkz. : râh-zen, reh-zen). |
meşguf, meşgufe |
: | مشغوف ، مشغوفه |
("gu" lar uzun okunur, a. s. şagaf'dan.) : âşık, tutkun; aklı başında olmıyan dîvâne. |
meşgul |
: | مشغول |
("gu" uzun okunur, a. s. şugl'den) : 1) bir işle uğraşan, iş görmekte olan. 2) işgal edilmiş, doldurulmuş, tutulmuş. 3) tutuk, dalgın; dolgun. |
meşguliyyet |
: | مشغوليت |
("gu" uzun okunur. a. i.) : meşgul olma, uğraşılan şey; iş güç. [yapma kelimelerdendir] |
meşhed |
: | مشهد |
(a. i. şehâdet'den. c. : meşâhid) : 1) bir adamın şehit olduğu veya bir şehîdin gömüldüğü yer. 2) İran'da ziyâretgâh olan meşhur şehir. |
meşher |
: | مشهر |
(a. i. c. : meşâhir) : teşhir yeri, sergi. |
meşhud, meşhûde |
: | مشهود ، مشهوده |
(a. s. şuhûd'dan. c. : meşhûdât) : gözle görülmüş, görülen. Cürm-i meşhûd : * suçüştü. |
meşhûd-ün-aleyh |
: |
huk. aleyhinde şahadet edilen kimse. |
|
meşhûd-ün-bih |
: |
huk. şahitlikle ispat olunacak hak ve bu hakla ilgili bulunan mal. |
|
meşhûd-ün-leh |
: |
huk. şahitlikten faydalanan kimse ve şahitlikle ispat edilecek hakkın sahibi, lehine şahadet olunan kimse. |
|
meşhûdât |
: | مشهودات |
(a. i. meşhûde'nin c.) : gözle görülen şeyler. |
meşhûm |
: | مشهوم |
(a. s. c. : meşâhîm) : cesur, yürekli. |
meşhûn |
: | مشحون |
(a. s.) : doldurulmuş, dolu. (bkz. : memlû). |
meşhur |
: | مشهور |
(a. s. şöhret'den. c. : meşâhîr) : şöhretli, şöhret kazanmış, ün almış, ün salmış. Galat-ı meşhur : yanlış olduğu halde, halk arasında kullanılan söz. |
meşhûr-ül-kavîl |
: |
astr. semânın kuzey yarım küresinde Andromeda ve Persus burçları arasında parlak bir yıldız. [Beta Perseus] |
|
meşhûr-ünaleyh |
: |
huk. üzerine silâh çekilen. |
|
meşhûrât |
: | مشهورات |
(a. s. meşhûre'nin c.) : şöhretliler, şöhret kazanmış kimseler. |
meşîb |
: | مشيب |
(a. i.) : ihtiyar olma, saç sakal ağarma, yaşlılık. |
meşîd |
: | مشيد |
(a. i.) : harçla yapılmış bina. |
meşihat |
: | مشيخت |
(a. i.) : 1) şeyhlik. 2) şeyhislâmlık payesi, makamı. Bâb-ı meşihat : şeyhis-lâmlık kapısı; şeyhislâmlık dâiresi. |
meşîhat-ı islâmiyye |
: |
şeyhislâmlık makamı. |
|
meşime |
: | مشيمه |
(a. i. c. : mesâim) : anat. dölyatağı, son. (bkz. : zâk, zâk-dân). |
meşîme-i dehâ |
: |
dehâ meşimesi. |
|
meşiyyet |
: | مشيت |
(a. i.) : 1) İrâde. |
meşiyyel-i ilâhiyye |
: |
Allah'ın irâdesi. 2) arzu, dilek, istek, (bkz. : hâhiş). 3) yürüyüş, yürütme. |
|
meşk |
: | مشق |
(a. i.) : 1) yazı örneği, yazı numunesi. 2) alışmak, öğrenmek için yapılan çalışma; alışma, alıştırma, [en çok : yazı ve müzik hakkında] |
meşk |
: | مشك |
(f. i.) : tulumdan yapılmış su kabı, saka kırbası. |
meşk-hâne |
: | مشقخانه |
(a. f. b. i.) : mûsiki öğretilen yer. |
meşkuk |
: | مشكوك |
(a. s. lekk'den.) : şekkolunmuş, şüpheli. |
Mâ-i meşkûk |
: |
köpek artığı gibi temizliği şüpheli su. |
|
meşkûk-ül-ahvâl |
: |
kim olduğu şüpheli, neidüğü belirsiz. |
|
meşkuk |
: | مشقوق |
("ku" uzun okunur, a. s. şakk'dan.) : yarılmış, yarık. |
meşkûkiyyet |
: | مشكوكيت |
(a. i.) : şüphelilik. |
meşkûl |
: | مشكول |
(a. i.) : bileklerine kadar üç ayağı beyan olan at. |
meşkûr |
: | مشكور |
(a. s. şükr'den.) : şükre, teşekküre değer, makbul, beğenilmiş, övülmüş, (bkz. : memdûh'). |
meşküvv |
: | مشكو |
(a. s.) : kendinden şikâyet olunan. |
meşlah |
: | مشلح |
(a. i.) : maşlah, altı üstü bir olan ve kol yerine yarıkları bulunan bir çeşit giyecek. |
meşmûl |
: | مشمول |
(a. s. şümûl'den) : şümullenmiş; kaplanmış, etrafı çevrilmiş; bir şeyin içinde bulunan. |
meşmûle |
: | مشموله |
(a. i.) : şarap, (bkz. : bade, habûk, handerîs, rahîk, sahbâ). |
meşmûm |
: | مشموم |
(a. s.) : 1) koklanmış. 2) i. misk, ıtır gibi güzel kokulu şey. |
meşra' |
: | مشرع |
(a. i. c. : meşâri') : 1) yol. (bkz. : râh, tarîk). 2) su oluğu. (bkz. : mîz-âb). |
meşreb |
: | مشرب |
(a. i. c. : meşârib) : 1) içecek yer. 2) yaradılış tabîat, mizaç; huy, ahlâk. Hafîf-meşreb : serbest hareketleriyle iffeti şüpheli görülen [kadın] . Rind-meşreb : derviş tabiatlı, kalender. |
meşrebe |
: | مشربه |
(a. i. c. : meşârib) : maşrapa, [aslı : "mişrebe" dir] |
meşrû', meşrûa |
: | مشروع ، مشروعه |
(şerden.) : şer'an caiz olan, şeriatın izin verdiği, şeriata, kanuna uygun. Emr-i meşrû' : şeriata, kanuna uygun iş. Gayr-i meşrû' : şeriatça, kanunca yasak edilen. Ma'zeret-i meşrûa : meşru mazeret, haklı, yerinde bir özür. Nâ-meşrû' : şeriata, kanuna uymıyan. Veled-i meşrû' : meşru nikâhtan meydana gelen çocuk. Veled-i gayr-i meşrû : meşru olmıyan evlenmeden meydana gelen çocuk, (bkz. : veled-i zina). |
meşrûb |
: | مشروب |
(a. s. şürb'den) : 1) içilmiş. 2) içilecek şey. |
meşrubat |
: | مشروباب |
(a. i. meşrûb'un c.) : içilecek şeyler. |
meşrubat-ı küûliyye |
: |
alkollü içkiler. |
|
meşrüh, ıneşrûha |
: | مشروح ، مشروحه |
(a. s. şerh'den.) : 1) şerh olunmuş, açıklanmış, (bkz. : mufassal). 2) uzun uzadıya anlatılan. Bervech-i meş-rûh : uzun uzadıya anlatıldığı üzere. İbâre-i meşrûha : açıklanan ibare. Madde-i meşrûha, Mes'ele-i meşrûha : uzun uzadıya anlatılan, açıklanan madde, iş. |
meşrûhât |
: | مشروحات |
(a. i. meşrûh'un c.) : şerhler, açıklamalar, bir işin, bir maddenin açıklanması için yazılan şeyler, (bkz. : der-kenâr, tafsilât). |
meşrûiyet |
: | مشروعيت |
(a. i.) : meşru'luk, meşrû olma, kanuna uygun bulunma. |
meşrûm |
: | مشروم |
(a. s.) : yarılmış, (bkz. : meşkuk). |
meşrût, meşrûta |
: | مشروط ، مشروطه |
(a. s. şart'dan.) : şart koşulmuş, şartlı, şarta bağlı. Hükûmet-i meşrûta : Meşrûtiyetle, meclisle idare olunan hükümet. |
meşrûtun leh |
: |
fık. vakfeden tarafından vakfın menfaatine vakfı şart koşulmuş olan kimse veya -cihet. |
|
meşrûta |
: | مشروطه |
(a. i.) : ilk sahibi tarafından satılmamak şartiyle mirasçılara bırakılmış olan ev, tarla gibi gayr-i menkul. |
meşrûtî, meşrûtiyyet |
: | مشروطی ، مشروطيت |
(a. i.) : bir hükümdarın başkanlığı altında bulunan parlâmento idaresi. İdâre-i meşrûta : hukukî müsavat, (* eşitlik), hürriyet ve millî hâkimiyet esaslarına dayanan kanun ile idare olunma usulü. |
meşşâiyyûn |
: | مشائيون |
(a. i. meşşâî'nin c.) : derslerini gezinerek veren Aristo felsefî yolunda olanlar, fr. peripateticiens. [cemî şekli kullanılır] |
meşşât |
: | مساط |
(a. i.) : tarak yapan, tarakçı, (bkz. : şâne-sâz). |
meşşâta |
: | مساطه |
(a. i.) : gelini süsliyen, gelin tuvaleti, kadın tuvaleti yapan kadın, (bkz : mâşıta) |
meştâ |
: | مشتی |
(a. i. şitâ'dan. c. : meşâtî) : kışlak, şitâ, kış mevsiminde barınılacak yer. (bkz. : meştât). |
meştât |
: | مشتات |
(a. i. c. : meşâtî) : kışlak, (bkz. : meştâ). |
meştiyât |
: | مشتيات |
(a. i.) : (bkz. : meştâ, meştât). |
meştûm |
: | مشتوم |
(a. s.) : şetm olunmuş, sövülmüş, sövülüp sayılmış. |
meşûm |
: | مشوم |
(a. i.) : 1) vücudu benekli adam. 2) s. meş'um, şom. |
meş'ûm |
: | مشئوم |
(a. s. c. : mesâim) : uğursuz, (bkz. : menhus). |
meş'ûl |
: | مشغول |
(a. s.) : dağınık [saç] |
meş'ûr |
: | مشعور |
(a. s. c. : meş'ûrât) : şuurlanmış, şuur hâline geçmiş. |
meş'ûrât |
: | مشعورات |
(a. s. meş'ûr'un c.) : şuurlanmış, şuur hâline geçmiş şeyler. |
meş'ûrât-ı sammâ |
: |
fels. fr. subconscients. |
|
meşveret |
: | مشورت |
(a. i.) : müşaverede bulunma, danışma, (bkz. : müşavere). Usûl-i meşveret : parlamento sistemi. |
meşy |
: | مشی |
(a. i.) : yürüme. |
meşy-i askerî |
: |
askerî yürüyüş. |
|
meşyen |
: | مشيا |
(a. zf.) : yürüyerek, yayan olarak, (bkz. : mâşiyen). |
meşyûm |
: | مشيوم |
(a. s.) : benli [adam] , (bkz. : hâl-dâr). |