mekâhil

: مكاحل

(a. i. mikhal, mikhel ve mükhüle'nin c.) : sürmelikler; göze sürme çekecek âletler, miller.

mekâid

: مكائد

(a. i. mekîde'nin c.) : hileler, düzenler, dalavere-ler, aldatmalar. 'mekâid-i a'dâ : düşmanların hîleleri.

mekâmin

: مكامن

(a. i. mekmen'in c.) : pusular, gizlenilecek yerler.

mekân

: مكان

(a. i. kevn'den. c. : emâkin ve emkine) : 1) yer, mahal, (bkz. : câ). 2) ev, oturulan yer. (bkz. : hâne, mesken).

mekânen

: مكانا

(a. zf.) : mekân, mahal ve yer bakımından.

mekânen muhâyee

:  

fık. iki kişi arasında müşterek olan bir meskenin bir kısmında biri, bir kısmında diğeri veya müşterek iki hanenin birinde biri, ötekinde diğeri oturmak üzere muhâyeeleri (= taksim olunmıyan şeyi nöbetle kullanmaları).

mekânet

: مكانت

(a. i.) : 1) kuvvet, metanet, güc. 2) ağırbaşlılık, (bkz. : mekînet).

mekânis

: مكانس

(a. i. miknese'nin c.) : süpürgeler.

mekâre, mekârî

: مكاره ، مكاری

(a. i. c. : mükârûn) : mekkâre, kira ile tutulan hayvan, yük hayvanı, [aslı : "mükârî" dir]

mekârib

: مكارب

(a. i. mikreb'in c.) : çift sürülen sabanlar.

mekârih

: مكاره

(a. i. mekrehet'in. c.) : tiksinilecek şeyler; dertler, sıkıntılar.

mekârim

: مكارم

(a. i. kerem, mekrüm ve mekremet'in c.) : keremler, cömertlikler, elaçık-lıkları; iyi ahlâklar.

mekârim-kâr

: مكارمكار

(a. f. b. s.) : kerem sahibi, cömert, eliaçık.

mekârim-penâh

: مكارمپناه

(a. f. b. i.) : sığınağı mekârim olan.

mekârim-perver

: مكارمپرور

(a. f. b. s.) : mekârime sâhibolan.

mekarîs

: مقاريص

("ka" uzun okunur, a. i. mıkrâs'ın. c.) : kesecek âletler, makaslar, (bkz. : mekarîz).

mekarîz

: مقاريض

("ka" uzun okunur, a. i. mikrâz'ın. c.) : kesecek âletler, makamlar, (bkz. : mekarîs).

mekâsib

: مكاسب

(a. i. mekseb ve mek. sib'in. c.) : kesbedilen, kazanılan, yerler, kazanç yerleri, kazanç vâsıtaları, kazançlar.

mekâtib

: مكات

(a. i. mekteb'in c.) : mektepler, "okullar.

mekâtib-i âliye

:  

yüksek mektepler, "okullar.

mekâtib-i husûsiyye

:  

husûsî mektepler (özel okullar).

mekâtib-i ibtidâiyye

:  

ilk mektepler, ilk okullar.

mekâtib-i i'dâdiyye

:  

rüştiye'den sonra gidilen ve yüksek mekteplere hazırlayan mektepler, lise.

mekâtib-i leyliye

:  

yatılı mektepler (yatılı okullar).

mekâtib-i rüşdiyye

:  

bugünkü ortaokulların derecesinde bulunan altı sınıflık eski mektepler (okullar).

mekâtib-i sıbyâniyye

:  

sıbyan mektepleri.

mekâtîb

: مكاتيب

(a. i. mektûb'un c.) : mektuplar.

mekâtib-i varide

:  

gelen mektuplar.

mekâyid

: مكايد

(a. i. mekîde'nin c.) : hileler, aldatmalar, düzenler.

mekâyîl

: مكاييل

(a. i. mikyâl'in. c.) : ölçekler, tahıl ölçekleri.

mekbir

: مكبر

(a. i.) : kocalma, ihtiyarlama.

me'kel

: مأكل

(a. i. ekl'den.) : eklolunacak yer, geçim yeri, nâ-meşrû' yiyimevi.

me'kele

: مأكله

(a. i. c. : meâkil) : eklolunacak, yenilecek şey. (bkz. : rızk).

mekfere

: مكفره

(a. i.) : setredecek, örtecek yer.

mekfûf

: مكفوف

(a. s.) : keffolunmuş, yasak edilmiş (bkz. : memnu').

mektûf-ül-ayn

:  

kör.

mekfûl

: مكفول

(a. s. kefâlet'den.) : kefil olunmuş, kefil olmuş.

mekfûl-ün anlı

:  

kendisine kefillik edilen kimse.

mekfûl-ün bih

:  

kefalet olunan şey veya kimse.

mekfûl-ün leh

:  

kefaletle alacağı te'mîn edilmiş olan alacaklı.

mekhûl

: مكحول

(a. s. kûhl'den.) : sürmeli, sürme çekilmiş.

mekîde

: مكيده

(a. i. c. : mekâid) : hîle, düzen, aldatma, dubara.

mekîdet

: مكيدت

(a. i.) : hîle, düzen, duba râ.

mekîl

: مكيل

(a. s. c. : mekîlât) : 1) ölçme. 2) kile ile ölçülen [şey]

mekîlât

: مكيلات

(a. s. mekîl'in c.) : arpa, buğday. gibi kile ile ölçülen şeyler.

mekîn

: مكين

(a. s. mekân ve mekânet'den. c. : mükenâ) : 1) temekkün eden, oturan, yerleşen. Şeref-ül-mekân bi-l-mekîn : mekânın şerefi mekîn (oturan) iledir 2) vakarlı, temkinli, vakar, iktidar sahibi. 3) i. erkek adı.

mekînet

: مكينت

(a. i.) : vakar, onur, ağırbaşlılık, (bkz. : mekânet).

mekîs

: مكيث

(a. s.) : vakar, gurur, onur sahibi, ağırbaşlı [kimse]

mekkâr

: مكار

(a. s. mekr'den) : çok mekreden, hileci, düzenbaz, [müen. "mekkâre"]

mekkârî

: مكار

(a. i.) : hilekârlık, hîle.

mekkâs

: مكاس

(a. i.) : huk. [eskiden] tüccarın emvalinden öşür ve baç denilen vergileri cibâyete me'mur olan kimse, gümrükçü.

mekke

: مكه

(a. h. i.) : Hicaz'da Hz. Muhammed (Alehisselâm)'in doğduğu ve Kabe'nin bulunduğu şehir, (bkz. : Bekke).

mekkî

: مكى

(a. s.) : 1) Mekke'ye âit, Mekke ile ilgili. 2) Mekke'li.

meklûm

: مكلوم

(a. s.) : yaralı, (bkz. : mecruh).

mekmen

: مكمن

(a. i. c. : mekâmin) : pusu yeri, gizlenilip pusu kurulan yer.

mekmene

: مكمنه

(a. i.) : 1) gizlenecek yer, pusu. 2) hazîne, defîne.

mekmun

: مكمون

(a. s.) : gizli, saklı. (bkz. : mahfî, nihân).

mekmûre

: مكموره

(a. i.) : cima edilmiş kadın.

meknûn

: مكنون

(a. s.) : 1) dizilmiş. Dürr-i meknûn : dizilmiş, dizi inci. 2) saklı, gizli, örtülü.

meknûs

: مكنوس

(a. s.) : süpürülmüş.

meknuz, meknûze

: مكنوز ، مكنوزه

(a. s. kenz'den) : yere gömülü; hazînede saklı.

mekr

: مكر

(a. i. c. : mükûr) : 1) hîle, düzen, dubârâ 2) hîle ile aldatma, maksadından vazgeçirme [birini]

mekr-i mahmûd

:  

bir kimseyi, iyi niyetlerle, maksadından vazgeçirmek üzere yapılan hîle.

mekr-i mezmûm

:  

mekr-i mahmûd'un aksi.

mekremet

: مكرمت

(a. i. kerem'den. c. : mekârim) : 1) kerem, izzet, şeref, onur. 2) cömertlik, ağırlama, saygı, [aslı : "mekrümet" olduğu halde, "mekremet" şekli yaygındır]

mekremet-güster

: مكرمت گستر

(a. f. b. s.) : merhamet yayan, merhamet dağıtan, [aslı : mekrümet-güster]

mekremet.lü

: مكرمتلو

(a. t. s.) : ilmiyede sadreyn payesinin resmî ünvânı. [aslı : "mekrü-metlü" dür]

mekrûb

: مكروب

(a. s.) : kederli, gamlı, tasalı.

mekrûbiyyet

: مكروبيت

(a. i.) : tasalı, kederli, gamlı olma.

mekruh

: مكروه

(a. s. kerh'den. c. : mek-rûhât) : 1) iğrenç, tiksinti veren, (bkz. : kerîh). 2) yapılması şerîatçe hoş görülmiyen hal.

mekruha

: مكروهه

(a. i.) : mihnet, keder, şiddet.

mekrûhât

: مكروهات

(a. i. c.) : mekruh olan şeyler.

mekrûhiyyet

: مكروهيت

(a. i.) : mekruhluk, iğrençlik.

mekrüm

: مكرم

(a. i. c. mekârim) : (bkz. : mekremet).

mekrümet

: مكرمت

(a. i. kerem'den. c. : mekârim) : (bkz. : mekremet).

meks

: مكث

(a. i.) : durma, bekleme, bir yerde kalma, eğlenme, (bkz. : ârâm, tavak-kuf).

meks

: مكس

(a. i. c. : mükûs) : 1) öşür, bâç, vergi. 2) öşür, bâç, cibâyet etme.

mekseb, meksebe

: مكسب ، مكسبه

(a. i. kisb'den. c. : mekâsib) : 1) kesbedilen, kazanılan yer, kazanç yeri, kazanç vâsıtası. 2) kazanç.

meksib

: مكسب

(a. i. c. : mekâsib) : (bkz. : mekseb).

meksûb, meksûbe

: مكسوب ، مكسوبه

(a. s. kisb'den.) : 1) kesbolunmuş, kazanılmış. 2) öğrenilmiş, elde edilmiş.

meksûf

: مكسوف

(a. s. küsûf'dan.) : küsûfa uğramış, küsuflanmış, ziyası, aydınlığı tutulmuş [Güneş]

meksûr

: مكسور

(a. s. kesr'den.) : 1) kesrolunmuş, kırılmış. Kâse-i meksûr : kırılmış kâse. 2) gr. kesre ile, esre ile, yani i sesi ile okunan harf : ["irfan" daki ilk harf meksûr dur]

mekşûf, mekşûfe

: مكشوف ، مكشوفه

(a. s. keşf'den.) : 1) keşfolunmuş, meydana çıkarılmış. Gayr-i mekşûf : henüz keşfedilmemiş. Maâdin-i mekşûfe : keşfedilmiş mâdenler. 2) açılmış, açık, belli.

makşûf-ül-avre

:  

görünmemesi lâzımgelen yeri açık kimse.

mekşûf-ür-re's

:  

başı açık.

mekteb

: مكتب

(a. i. c. : mekâtib) : 1) yazı yazacak yer. 2) "okul.

mekteb-i âli

:  

yüksek mektep, yüksek *okul.

mekteb-i fünûn-i harbiyye-i şâhâne

:  

Harbokulu.

mekteb-i harbiyye

:  

harbokulu.

mekteb-i harbiyye-i şahane

:  

Harbokulu.

mekteb-i husûsî

:  

husûsî mektep, *özel *okul.

mekteb-i ibtidâî

:  

ilk mektep, ilk okul.

mekteb-i i'dâdî

:  

rüştiyeden sonra gidilen ve yüksek mekteplere hazırlıyan mektep, lise.

mekteb-i aklâm

:  

rüştiye tahsilinden üstün bilgili me'mur yetiştirmek üzere açılan mektep, [maarif nâzın Kemal efendinin (paşa) teşebbü-siyle 23 muharrem 1279 ve 8 temmuz 1278 (1862) de açılmıştır]

mekteb-i nüvvâb

:  

kadı yetiştirmek üzere açılan mektep, [bu mektep yeniden kurulmuş olmayıp aynı maksatla hicrî 1270 (1853) yılında açılan "muallimhâne-i nüvvâb" in hicrî 1302 (1884) yılında adının bu suretle değiştirilmesiyle meydana gelmiştir]

mekteb-i Osmânî

:  

askerlik tahsîl etmek üzere Avrupa'ya gönderilen talebe, için Pâris'de açılan bir mektep.

mekteb-i leylî

:  

yatılı mektep, yatılı *okul.

mekteb-i rüşdî

:  

bupünkü ortaokulların derecesinde bulunan altı sınıflı eski mektepler.

mekteb-i sultani

:  

Galatasaray lisesi.

mekteb-i tıbblyye-i şahane

:  

askerî tıp okulu.

mektûb

: مكتوب

(a. i. c. : mekâtîb) : 1) yazılmış. (bkz. : merkum). 2) mektup, (bkz. : nâme) : [müen. "mektûbe"]

mektûb-ı sâmî

:  

sadâret makamından yazılan resmî mektuplar.

mektûbât

: مكتوبات

(a. s. c.) : yazılı şeyler, yazılar; mektuplar.

mektûbî

: مكتوبی

(a. i.) : mektupçu, nezâret, vilâyet veyâ diğer resmî dâirelerde yazı işlerini idare etmekle vazîfeli bulunan en büyük me'mur.

mektûbî kalemi

:  

nezâretlerle vilâyetlerde yazı işlerine bakan kalem.

mektûbî-i sadr-i âlî

:  

sadrâzam mektupçusu.

mektûf

: مكتوف

(a. s.) : iki eli arkasına bağlanmış.

mektûm, mektûme

: مكتوم ،مكتومه

(a. s. ketm'den.) : 1) ketmolunrnuş, . gizli, saklı. 2) hükümetten gizli tutulan. EmvâlM mektûme : vergiden kaçırılan mallar. Mâl-i mektûm : gizli, saklı mal. Nüfûs-i mektûme : kütüğe kaydolunma-mış kimseler. Vâridât-ı mektûme : deftere geçiril-miyerek şahıs elinde kalan devlet geliri.

mektûmât

: مكتومات

(a. i. mektûme'nin c.) : hükümetten kaçırılarak, gizli tutulan, yazdırılmı-yan vergi, gelir, nüfus, mal. ["mektûmât" evvelce, ekseriya me'ınurlar tarafından "ihtilâsat" mânâsına kullanılırdı]

mekûk

: مكوك

(f. i.) : mekik, dokumacılıkta "atkı" veya "argaç" denilen ve enine olan iplikleri uzunlamasına olanların arasından geçirmeye yarıyan masuralı âlet.

me'kûl

: مأكول

(a. i. c. : me'kûlât) : eklolunmuş, yenmiş şey; yiyecek.

me'kûlât

: مأكولات

(a. i. me'kûl'ün c.) : yiyecekler.

mekyûl

: مكيول

(a. s.) : kile ve benzeri* gibi ölçekle ölçülmüş.

mekzebe

: مكذبه

(a. i.) : yalan söz, palavra, (bkz. : mekzûbe, ükzûbe).

mekzûbe

: مكذوبه

(a. i.) : yalan söz, palavra, (bkz. : mekzebe, ükzûbe).

mekzûm

: مكظوم

(a. s.) : gamlı, kederli, tasalı, (bkz. : endûhgîn, endûh-nâk).