meh

: مه

(f. i.) : (bkz. : mâh).

mehâbb

: مهاب

(a. i. mehebb'in c.) : rüzgârın estiği yerler.

mehabet

: مهاب

(a. i. heybet'den) : azamet, ululuk, korkunçluk; büyük görünme.

mehâbil

: مابل

(a. i. mehbil'in c.) : anat. rahim yolları, döl yolları.

mehâcim

: محاجم

(a. i. mihcem'in c.) : 1) çekip emmeye yarıyan organlar veya âletler. 2) hacamat şişeleri.

mehak

: مهق

(a. i.) : durgun suyun yeşilliği.

mehâl

: مهال

(a. i.) : 1) korku yeri. 2) süre, vâde, mehil.

mehâlik

: مهالك

(a. i. mehleke'nin c.) : helak olacak yerler, tehlikeli yerler veya işler.

mehâmm

: مهام

(a. s. mühimm'in c.) : 1) ehemmiyetli şeyler. 2) düşündürücü şeyler. 3) lüzumlu, gerekli şeyler.

mehâmm-şinâs

: مهام شناس

(a. f. b. s.) : işden anlıyan, iş ehli.

mehân

: مهان

(a. s.) : küçümsenmiş, küçük görülmüş.

mehânen

: مهانا

(a. zf.) : küçümsenerek.

mehânet

: مهانت

(a. i.) : hakirlik, horluk; küçümsenme, küçük görülme.

mehâr

: مهار

(f. i.) : 1) devenin burnuna geçirilen burunluk. 2) yular, dizgin. Güsiste-mehâr : salıverilmiş, gevşetilmiş yular.

me'haz

: مأخذ

(a. i. ahz'den. c. : meâhiz) : bir şeyin alındığı, çıkarıldığı yer; kaynak.

mehbil

: مهبل

(a. i. c. : mehâbil) : anat. rahim yolu, döl yolu. İltihâb-ı mehbil : hek. döl yolunun iltihaplanması.

mehbilî

: مهبلی

(a. s.) : mehbile, rahim yoluna âit, döl yolu ile ilgili.

mehbit

: مهبط

(a. i. hübût'dan) : hübût edecek, inecek yer.

mehbit-i envâr

:  

nurların ineceği yer.

mehbit-i ilham

:  

ilhamın ineceği yer.

mehbût

: مهبوط

(a. s.) : korkudan şaşırmış.

meh-cebîn

: مه چبين

(f. a. b. s.) : ay alınlı, parlak alınlı.

mehcûr, mehcûre

: مهجور ، مهجوره

(a. s. hicr'den.) : 1) hecrolunmuş, terk olunmuş, bırakılmış, kullanılmaz olmuş, unutulmuş, (bkz. : metruk). 2) uzaklaşmış, ayrılmış.

mehcûriyyet

: مهجوريت

(a. i.) : 1) uzaklık, ayrılık. 2) bırakılma, unutulma, (bkz, : metrûkiyyet).

mehcüvv

: مهجو

(a. s.) : hicvolunmuş, yerilmiş, sözle taşlanmış.

meh-çe

: مهچه

(f. i.) : bayrak direği, minare ve kubbe üstüne konulan küçük hilâl, ay. {bkz : mâh-çe).

mehd

: مهد

(a. i. c. : mühûd.) : beşik. (bkz : gehvâre).

mehd-i âsmânî

:  

gökyüzüne mensup beşik, gökyüzü beşiği.

mehd-i ulyâ

:  

pâdişâh anası.

mehd-i zuhur

:  

meydana çıkma beşiği.

mehd-ârâ

: مهد آرا

(a. f. b. s.) : beşik süsleyen.

mehd-ârâ-yi vücud olmak

:  

doğmak, dünyâya gelmek.

mehdi

: مهدی

(a. s. hedy'den.) : 1) hidâyete eren, doğru yolu tutan. 2) h. i. (bkz. : İmâm-ı Mehdî). [Şîîlerin itikadına göre yaşamakta olup kıyameti beklemektedir; sâhib-üz-zemân]

mehdiye

: مهديه

(a. i.) : hediye, armağan.

mehdûm

: مهدوم

(a. s.) : hedmolunmuş, yıkılmış. Binâ-yi mehdûm : yıkılmış bina.

mehebb

: مهب

(a. i. c. : mehâbb) : rüzgârın estiği yer.

mehekk

: محك

(a. i.) : mehenk taşı, ayar taşı. [aslı : "mihekk" dir]

mehere

: مهره

(a. s. mâhir'in c.) : hünerliler, elinden iş gelen kimseler, becerikliler.

mehîb

: مهيب

(a. s. heybet'den.) : 1) heybetli, azametli; korkunç, (bkz. : mehûb). 2) i. arslan. (bkz. : esed, gazanfer, haydar, şîr).

mehîl

: مهيل

(a. s.) : korkunç [yer]

mehîn

: مهين

(a. s.) : hor, hakir; zaif.

mehir

: مهير

(f. i.) : astr. Ay. (bkz. : Kamer, Mâh).

mehire

:  

(a. i.) : 1) nikâh bedeli pek çok olan kadın. 2) s. usta, mâhir, eliuz [adam]

mehist

: مهست

(f. s.) : ağır. (bkz. : sakîl).

mehl

: مهل

(a. i.) : vâde, vakit verme, bir işi muayyen bir zamana kadar bırakma. Alâ-meh-lin : vaktinde, yavaş, (bkz. : mühlet).

mehleke

: مهلكه

(a. i. c. : mehâlik) : helak olacak yer, tehlikeli yer, iş. (bkz. : girdâb 2.)

mehlika

: مهلقا

(f. b. s.) : ay yüzlü, güzel, (bkz. : mâh-lika, mâh-rû, meh-rû).

mehlike

: مهلكه

(a. i. c. : mehâlik) : (bkz. : mehleke).

meh-mâ-emken

: مهما امكن

(a. zf.) : mümkün olduğu kadar, olabildiği kadar.

mehmûm

: مهموم

(a. s.) : endişeli, düşünceli.

mehmûs

: مهموس

(a. s.) : gizil.

mehmûsen

: مهموسا

(a. zf.) : gizli olarak.

mehmûz

: مهموز

(a. s.) : 1) hemzeli. 2) gr. ana harflerinden herhangi biri hemze olan [kelime] : "ahz, se'l, bed'. . " gibi.

mehmûz-ül-ayn

:  

gr. aynı "orta harfi" hemze olan mehmûz : "re'y" gibi.

mehmûı-ül-fâ

:  

gr. fâ sı "ilk harfi" hemze olan mehmûz : "esed. . " gibi.

mehmûz-ül-lâm

:  

gr. limı "son harfi" hemze olan mehmûz : "bed', gibi. 3) ayıplanmış, (bkz. : ma'yûb). 4) i. çizmenin veya ayakkabının topuğu arkasına takılan ve hayvanı dürtüp hızlandırmaya yarıyan demir, mahmuz, (bkz. : mihmâz, mihmîz).5) i. horozun ve başka kuşların ayakları arkasında bulunan boynuz gibi sivri şey, fr. ergot. 6) i. harb gemilerinde su kesimi altında ileriye doğru uzanan omurga dirseği. 7) i. köprü ayaklarında suların geldiği ve gittiği taraflara doğru yapılan eşeksırtı duvar. (bkz. : mihmâz, mihmîz).

mehmûze

: مهموزه

(a. i.) : çavdarda hastalık sebebiyle meydana gelen bir nevî mantar.

meh-pâre

: مهپاره

(f. b. i.) : 1) ay parçası. 2) mee. çok güzel kimse, (bkz. : mâh-pâre). 3) kadın adı.

meh-perest

: مهپرس

(f. b. s.) : Ay'a tapan; mec. âşık. ["mâh-perest" in hafifletilmişi]

meh-peyker

: مه پيكر

(f. b. s.) : yüzü ay gibi parlak, nurlu, güzel olan. (bkz. : mâh-peyker).

mehr

: مهر

(a. i. c. : emhâr, mühür) : huk. [eskiden] mihir, evlenirken erkek tarafından kadına verilen nikâh bedeli.

mehr-i muaccel

:  

nikâhta kız tarafına verilen ağırlık, para, başlık; kalın.

mehr-i müsemmâ

:  

huk. [eskiden] karı için iki tarafın rızâsiyle ve nikâh akdi sırasında tâyin olunan mehr.

mehreb

: مهرب

(a. i.) : 1) ürküp kaçma. 2) sığınacak yer.

meh-rû - mehrû-yân

: مهرويان

(f. b. s. Meh-rû'nurr c.) : ay yüzlüler, güzeller

meh-sitâre

: مهستاره

(f. b. s.) : ay talihli; talihinin yıldızı ay gibi parlak olan.

meh-şîd

: مهشيد

(f. b. i.) : 1) Ay. 2) ayışığı. . (bkz. : meh-tâb).

meh-tâb

: مهتاب

(f. b. i.) : ayışığı. [mâh-tâb" in hafifletilmişi] . (bkz. : mâh-tâb).

meh-tâbî

: مهتابي

(f. i.) : mehtabı seyretmek için yapılan etrafı açık küçük çadırımsı köşk. (bkz. : kameriyye). [yapma kelimelerdendir]

mehtâbiyy

: مهتابيه

(f. i.) : 1) maytap. 2) mehtap için yazılmış şiir.

mehter

: مهتر

(a. i. f.) : ["mihter" kelime sinden] . 1) yüksek rütbeli hizmetkâr. 2) çadırlara bakan uşak. 3) at uşağı. 4) mızıkacı. 5) kavas, Bâbıâlî çavuşu. 6) rütbe, nişan müjdecisi, çaylak.

mehterân

: مهتران

çadır uşakları. [aslı : "mihterân" dır]

mehter-hâne

: مهترخانه

(f. b. i.) : yeniçeriler zamanında, davul, mekkâre, zil, zurna ve borulardan meydana getirilen bando takımı olup, her vezîrin tuğu sayısına (kat) göre yedi katİf, sekiz katlı gibi vasıflarla anılırdı.

mehtûk

: مهتوك

(a. s. hetk'den.) : hetko-lunmuş, yırtılmış. Perde-i mehtûk : yırtık perde.

mehûb

: مهوب

(a. s.) : 1) heybetli, azametli; korkunç. (bkz. : mehîb). 2) i. arslan. (bkz. : esed, gazanfer, haydar, şîr).

me'hûz

: مأخوذ

(a. s. ahz'den. c. : me'hzât) : 1) ahz olunmuş, alınmış; çıkarılmış, tutulmuş. 2) ödünç olarak başka bir yerden alınmış.

me'hûza

: مأخوذه

(a. i.) : fels. fr. recept.

me'hûzât

: مأخوذات

(a. i. me'hûz'un. c.) : ahzolunan, alınan para ve bu paranın defterde yazıldığı hâne.

mehvâ

: مهوی

(a. i.) : Çurum.

meh-vâr

: مهوار

(f. s.) : 1) ay gibi. (bkz. : mâh-vâr, meh-veş). 2) (farsçada) aylık, maaş. (bkz. : mehvâre). ["mâh-vâr" in hafifletilmişi]

meh.vâre

: مهواره

(f. i.) : aylık, maaş. (bkz. : meh-vâr).

meh-veş

: مهوش

(f. b. s.) : ay gibi. (bkz. : mâh-vâr, mehvâr) : mec. güzel, (bkz. : mahbûbe).

mehyûm

: مهيوم

(a. s.) : şaşmış, şaşakalmış.

mehzûl

: مهزول

(a. s.) : zayıf, arık. (bkz. : lagar).

mehzûm

: مهزوم

(a. s.) : hezimete uğramış, mağlûbolmuş, yenilmiş, (bkz. : münhezim). Leşker-i mehıûm : bozulmuş asker.