medâ

: مدی

(a. i.) : 1) mesafe. 2) nihayet, son. (bkz. : gaye, müntehâ).

mede-d-dühûr

:  

dünyânın sonuna kadar.

mede-l-a'vâm

:  

yılların sonuna kadar.

mede-l-basar

:  

gözün görebildiği kadar, göz irimi.

mede-l-eyyâm

:  

günlerin sonuna kader.

medâfi'

: مدافع

(a. i. medfa'ın c.) : ask. toplar.

medâfin

: مدافن

(a. i. medfen'in c.) : def-nolunacak yerler, mezarlar, kabirler.

Medâhil

: مداخل

(a. i. medhal'in c.) : girilacek yerler, girişler.

medâih

: مدائح

(a. i. mid'hat'n c.) : med. hetmeler, övmeler.

medâin

: مدائن

(a. i. medînenin c.) : şehirler, (bkz. : büldân).

Medâin

: مدائن

(a. h. i.) : eski îrân'ın Dicle civarında yedi şehrin adı olup, lilâm fetihleri sırasında başkent'i teşkîl ediyordu.

medâmi'

: مدامع

(a. i. ınedrra'ın c.) : 1) gözyaşları. 2) gözler.

medâmi'-i hicran

:  

ayrılık gözyaşları

medar

: مدار

devr'den : 1) bir şeyin döneceği, devredeceği, üzerinde- hareket edeceği yer, etrafında dönülen nokta. 2) str. *yörün-ge, bir seyyarenin (*gezeğen) Güneş etrafında dönerken çizdiği dâire.

medâr-ı cedî

:  

coğr. oğlak *dönences, ekvatorun iki cihetinde varsayılan iki dâireden lüneyde bulunanı.

medâr-ı ibret

:  

ibret almıya yarıyan

medâr-ı mahz-i mübâhât

:  

tam övünne vesîlesi.

medâr-ı maişet

:  

geçim vâsıtası.

medâr-ı seretân

:  

coğr. ekvatorun iki cihetinde varsayılan iki dâireden kuzeyde bulunanı, yengeç *dönencesi. 3) vesile, sebep, vâsıta. 4) s. yardımcı, (bkz. : muîn).

medâreyn

: مدارين

(a. i. c.) : coğr. oğlak *dönencesi ile yengeç 'dönencesi.

medârîc

: مداريج

(a. i. medrec ve medrece'nin c.) : 1) meslekler, tarîkatler, yollar. 2) mec. merdivenler : Aric-i medârîc-i feyz ü ikbâl : yükselme merdivenlerine çıkan.

medâris

: مدارس

(a. i. medrese'nin c.) : medreseler.

medâris-i sahn, - -i semâniyye

:  

İstanbul'da, Fâtih camii etrafında kurulan sekiz medrese.

medâr-ül-ayn

: مدار العين

(a. b. i.) : hek. göz çukuru.

medâyih

: مدايح

(a. i. medîha'nın c.) : övülmiye lâyık olan işler ve hareketler.

medâyin

: مداين

(a. i. medîne'nin o.) : (bkz. : mcdâin).

medâyîn

: مدايين

(a. s. midyân'ın c.) : boraca garkolanlar, dâima borç eden kimseler.

medbûg

: مدبوغ

(a. i.) : dibâgat olunmuş, tabaklanmış, sepilenmiş.

medbûr

: مدبور

(a. s.) : 1) yaralı. 2) zengin.

medd

: مد

(a. i.) : 1) uzatma, çekme. "2) yayma, döşeme.

medd-i âh

:  

âhı çekip uzatma.

medd-i basar

:  

hek. uzağı görme, presbit, fr. presbyte.

medd-i bisat

:  

halı, kilim yayma.

medd-i nazar

:  

uzağa bakma, gözün görebildiği kadar göz alımı, göz irimi.

medd-i yed

:  

el uzatma. 3) gr. bir harfi lüzumundan fazla uzatarak telâffuz etme. 4) deniz veyâ nehir sularının yükselip kabarması.

medd ü cezr

:  

coğr. *gelgit, suların kabarmamı ve çekilmesi. 5) elifi uzun okuma. Harf-i medd : [arapçada] hemze ile elifin birleşmesi. Harf-i med üçtür : vav, ya, elîf. 6) şer'iye nâib-lerinin hizmet zamanlarının uzatılması.

meddah

: مداح

(a. s. medh'den) : 1) daha (pek, en, çok) medheden. 2) i. taklitler yaparak hoş hikâyeler anlatıp halkı eğlendiren kimse.

medde

: مده

(a. i.) : met (—) işareti.

meded

: مدد

(a. i.) : 1) yardım, imdat. (bkz. : nusret). 2) n. aman, eyvah!

meded-Allah

: مدد الله

(a. n.) : aman Allah! (f. b. s.) : medet, yardım arayan.

meded-cûyâne

: مدد جويانه

(a. f. zf.) : medet, yardım ariyana yakışacak surette.

meded-cûyî

: مدد جويی

(a. f. b. i.) : medet, yardım arayıcılık.

meded-hâh

: مدد خواه

(a. f. s.) : medet, yardım isteyen; sığınan.

meded-hâh-âne

: مدد خواهانه

(a. f. zf.) : medet, yardım istercesine.

meded-hâhî

: مدد خواهی

(a. f. b. i.) : medet, yardım isteyicilik.

meded-kâr

: مدد كار

(a. f. s.) : yardımcı, (bkz. : muîn, nasîr).

meded-kârâne

: مدد كارانه

(a. f. zf.) : yardım edercesine.

meded-kârî

: مددكاری

(a. f. i.) : yardımcılık

meded-res, meded-resân

: مددرس ، مدد رسان

(f. b. s.) : medet, yardım eriştirici, yardıma yetişen, yardımcı.

meded-resânî

: مدد رسانی

(a. f. b. i.) : yardım edicilik, yardımcılık.

medenî, medeniyye

: مدنی ، مدنيه

(a. s. medîne'den) : 1) medîneye, şehre mensup, şehirli, şehir halkından olan. 2) bir memleketle ilgili olan. 3) Arabistan'daki Medîne şehrine âit olan. 4) mec. terbiyeli, görgülü, kibar, nâzik. Akvâm-ı medeniyye : medenî kavimler. Hukuk-ı medeniyye : medenî haklar, (bkz. : hukuk). Kanûn-i medenî : medenî kanun. Kavânîn-i medeniyye : medenî esaslar kanunları. Vazâif-i medeniyye : yurttaşlık vazifeleri ('görevleri).

medeniy-yüt-tab'

:  

yaradılışı îtibâriyle beraberce toplulukla yaşamıya mecbur olan kimse. 5) [medenî] : Kur'ân-ı Kerîm'in Medîne şehrinde nâzıl olan sûre ve âyetleri.

medeniyyet

: مدنيت

(a. i.) : medenîlik, şehirlilik, uygarlık.

medeniyyet-i hâzıra

:  

şimdiki medeniyet.

medenk

: مدنك

(f. i.) : 1) kapı sürgüsü. 2) ağaç anahtar; kilit damağı.

meder

: مدر

(a. i.) : 1) kuru çamur, kuru balçık; kerpiç. 2) köy; mahalle.

medfâ'

: مدفع

(a. i. c. : medâfi') : ask. top.

medfen

: مدفن

(a. i. defn'den. c. : medâfin) : defnolunacak yer, mezar, kabir.

medfû'

: مدفوع

(a. s.) : 1) def olunmuş, diban çıkarılmış. 2) verilmiş, vezneden çıkarılmış.

medfûât

: مدفوعات

(a. i. medfû'un c.) : 1) sarfedilmiş, verilmiş paralar, kasadan çıkan paralar. 2) verilen, harcanan paranın, hesap defterinde kaydedildiği hâne, kolon.

medfûn

: مدفون

(a. s. defn'den) : defnolunrnuş, gömülmüş, (bkz. : melhûd).

medh

: مدح

(a. i.) : övme, birinin iyi şeylerini söyleme. (bkz. : sena, sitayiş). [zıddı : "kadh, zemm" dir]

medhal

: مدخل

(a. i. dühûl'den) : 1) dâhil olacak, girecek yer, kapı, antre, fr. entree. 2) başlangıç. 3) giriş.

msdhal-i kavâid

:  

gramere giriş. 4) karışma. 5) parmak [bir işte] . Zî-medhal : bir işe karışmış olan, bir işte parmağı olan. (bkz. : medhal-dâr).

medhal-dâr

: مدخلدار

(a. f. s.) : bir işe karışmış olan, bir işte parmağı olan. (bkz. : zî-medhal).

medhiyyât

: مدحيات

(a. i. medhiyye'nin c.) : övmeler.

medhiyye

: مدحيه

(a. i. c. : medhiyyât) : ed. birini övmek için yazılmış şiir. (bkz. : senâiyye).

medhûl

: مدخول

(a. s. dahl'den) : 1) dahi edilmiş, ayıplanacak bir kusur işlemiş. 2) dile düşmüş. 3) kendisine bir şey girmiş olan. Zevce-i medhûletün bihâ : gerdeğe girmiş zevce. Zevce-i gayr-i medhûletün bihâ : henüz gerdeğe girmemiş zevce.

medhûn

: مدهون

(f. i.) : tabaklanmış deri. (bkz. : medbûg).

medhûr

: مدحور

(a. s.) : kovulmuş, uzaklaştırılmış (bkz. : matrûd).

medhûş

: مدهوش

(a. s. dehşet'den) : dehşete uğramış, şaşırmış; korkmuş, ürkmüş.

medhûş-âne

: مدهوشانه

(a. f. zf.) : ürkmüş bir halde; ürkmüş gibi.

medîd, medîde

: مديد ، مديده

(a. s. medd'den) : çekilmiş, uzatılmış; uzun, çok uzun süren. Müddet i medîde : pek çok zaman.

medîd-ül-basar

:  

uzaktan gören.

medih

: مديح

(a. i. c. : medh'den. c. : medâyih) : metdhetmiye, övmiye sebebolan şey; övme mevzuu.

mediha

: مديحه

(a. i.) : 1) övme mevzulu kaside, manzume. 2) kadın adı.

Medîha-gû

: مديحه گو

(a. f. s.) : medheden öven, övücü, (bkz. : medîha-serâ).

medîhs-senc

: مديحه سنج

(a. f. b. s.) : medihnâme yazan, övme yazısı yazan, (bkz. : mâdih).

Medîne

: مدينه

(a. h. i.) : Hicaz'da Hz. Muhammed (Alehisselâm)'ln türbesinin bulunduğu şehir, (bkz. : Yesrib).

medîne

: مدينه

(a. i. c. : medâin, müdn, müdün) : şehir, (bkz. : belde).

medînet-üs-selâm

:  

Bağdat şehri.

medînet-ün-Nebî

:  

eski adı Yesrib olan şimdiki Medine- şehri.

medînî

: مدينی

(a. s.) : 1) şehre mensup [hayvan] . 2) Osmanlılar zamanında Mısır'da basılan bir gümüş para.

medkuk

: مدقوق

("ku" uzun okunur, a. s.) : doğulmuş, inceltilmiş, toz hâline getirilmiş.

medlûl

: مدلول

(a. s. delâiet'den) : 1) delîl getirilmiş şey. 2) delâlet olunan, gösterilen şey. 3) bir kelimeden veya bir işaretten anlaşılan. Maânî-i medlule : anlaşılan mânâlar.

medma'

: مدمع

(a. i. c. : medâmi') : 1) göz. 2) gözyaşı, (bkz. : eşk, sirişk).

medmuğ

: مدموغ

(a. s.) : dimağı yaralanmış kimse.

medre

: مدره

(f. i.) : matra, med, mut, kile.

medrec, medrece

: مدرج ، مدرجه

(a. i. c. : medâric) : 1) derece ile adım adım ileri gidilen yol, meslek. 2) basamaklı yol; merdiven. 3) dar yol, keçi yolu.

medrese

: مدرسه

(a. i. ders'den c. : medâris) : 1) eskiden, içinde dînî dersler okutulan yer. 2) ders gören talebenin, içinde yatıp kalktıkları bina.

medrese-nişîn

: مدرسه نشين

(a. f. b. s.) : medresede oturan, medreseli.

medrûk

: مدروك

(a. s.) : derk olunmuş, anlaşılmış.

medrûs

: مدروس

(a. s.) : 1) ders olarak okunmuş. 2) eskimiş, (bkz. : fersude).

medsûs

: مدسوس

(a. s.) : 1) gömülerek saklı bulunan; gizli bulunan. 2) içine desise karışmış şey.

med'uvv

: مدعو

(s. s. da'vet'den c. : med'uvvîn) : davet olunmuş, çağrılmış, davetli. (bkz. : makrû').

med'uvven

: مدعوا

(a. zf.) : davetli olarak, davet olunarak, çağrılarak.

med'uvvîn

: مدعوين

(a. s. med'uvv'un c.) : davet olunmuşlar, çağrılmışlar, davetliler.

me'dübe

: مأدبه

(a. i.) : ziyafet; düğün.

medyun

: مديون

(a. s. deyn'den) : borçlu, verecekli.

medyûn-i müflis

:  

huk. [eskiden] borcu malına müsâvî, yahut ziyâde olan borçlu.

medyûn-i mümâtıl

:  

huk. [eskiden] kudreti varken borcunun edasını uzatp geciktiren borçlu.

medyûn-i şükran

:  

şükran borçlusu.