meb.îcl, mebâdâ |
: | مباد ، مبادا |
(f. n.) : sakın, olmıya ki... |
mebâdî |
: | مبادی |
(a. i. mebde'in c.) : evveller, başlangıçlar '; prensipler, ilk unsurlar. |
mebâdî-i ahvâl |
: |
hallerin başlangıçları. mebâdî-i âliye : felekleri hareket ettiren ruhlar. mebâdî-i k prensipler; başlangıçlar, hilkate Sit meseleler. |
|
mebâdî-i ulûm |
: |
ilk bilgiler, ilk ilim başlangıçları. |
|
mebâdî-yün-nihâyât |
: |
tas. namaz, oruç, zekât ve hac gibi farz olan ibâdetler. |
|
mebâhis |
: | مباحث |
(a. i. mebhas'in c.) : 1) bir şeyin bahsolunduğu yerler. 2) araştırma, arama yerleri; münâkaşa mevzuları. |
mebâhis-i ilmiyye |
: |
ilmî bahisler. |
|
mebâl |
: | مبال |
(a. i. bevl'den) : anat. sidiğin çıktığı yer. (bkz. : fere, kadîb). |
Mebâliğ |
: | مبالغ |
(a. i. meblağ'ın c.) : paratar, akçeler. |
mebânî |
: | مبانی |
(a. i. c.) : binalar, yapılar; temeller, [arapçada : sözün yapıldığı yer mânâsına gelen "mebnî" nin cem'idir] |
mebânî-i kelâm |
: |
sözün esâsını teşkil eden şeyler. |
|
meb'as |
: | مبعث |
(a. i. c. : tnebâis) : gönderilme, yotlanma. |
mebde' |
: | مبدأ |
(a. i. c. : mebâdî) : evvel, başlangıç, prensip, ilk unsur; ilmin ilk kısmı. |
mebde'-i sukut |
: |
düşüş başlangıcı. |
|
mebde'-i tûl |
: |
jeod. tul dâirelerinin ("boylam) başlangıç kabul edildiği Londra'da Grenwich'den geçen tul dâiresi. |
|
mebdeiyyet |
: | مبدأيت |
(o. i.) : başlangıç olma îşi. |
meberrât |
: | مبرات |
(a. i. meberre'nin c.) : hayır için, sevap kazanmak üzere yapılan işler. |
meberre |
: | مبره |
(a. i. c. : meberrât) : hayır için, sevap kazanmak ürere yapılan iş. |
mebguz |
: | مبغوض |
("gu" uzun okunur, a. s. buğz'dan) : buğzedilmiş, nefret edilmiş, sevilmemiş, (bkz. : menfur). |
mebhas |
: | مبحث |
(a. i. c. : mebâhis) : 1) bir şeyin arandığı yer. 2) arama, araştırma yeri. 3) bâb, fasıl. 4) "-logie : ilim, bilim" sözünün karşılığıdır. |
mebhas-i vücud |
: |
fels. fr. ontologie. |
|
mebhas-ül-ezhâr |
: |
çiçekler ilmi, bilgisi. |
|
mebhas-üj-urûlc |
: |
irkbilim. |
|
mebhûr |
: | مبهور |
kuhr'dan) : soluyan, soluğan, tıknefes illetine uğramış olan [insan veya hayvan] |
mebhûs |
: | مبحوث |
(a. i.) : bahsolunmuş. sözü geçmiş, (bkz. : mezkûr). |
mebhûs-ün-anh |
: |
bahsolunmuş, sözü geçmiş [nesne] |
|
mebhût |
: | مبهوت |
(a. s. beht'den) : hayrette kalmış, şaşmış, (bkz. : mütehayyir). |
me'bız |
: | مأبض |
(a. i. c. : meâbız) : anat. diz kapağının arkasındaki çukur. |
mebî' |
: | مبيع |
(a. s. bey'den) : satılmış şey. |
mebît |
: | مبيت |
(a. i. beyt'den) : Geceliyecek. |
mebîz |
: | مبيض |
(a. i. beyz'den c. : mebâyiz) : hek. rahmin sağında ve solunda olmak üzere, iki tarafında bulunan guddeler, bezler, bezeler. |
meblağ |
: | مبلغ |
(a. i. c. : mebâliğ) : para, akçe. |
meblû', meblûa |
: | مبلوع ، مبلوعه |
(p. s. bel'den) : bel'olunmuş, yutulmuş. Lokma-i meb-lûa : yutulmuş lokma. |
meblûl |
: | مبلول |
(a. s.) : ıslanmış, ıslak; nemli, yaş. |
mebnâ |
: |
(a. i. c. : mebânî) : 1) yapı yeri, bina yeri. 2) yapı, bina. |
|
mebnî |
: | مبنی |
(a. s.) : 1) bina olunmuş, yapılmış, kurulmuş. 2) bir şeye dayanan. 3) …den dolayı, ... den ötürü. 4) a. gr. son harfi hiç bir şekilde değişmiyen, sabit harekeli kelime. |
mebnî-ale-l-hilcSye |
: |
bir hikâyeden çıkarılmış veya bir hikâyeye dayanılarak söylenilen söz. |
|
mebrüd |
: | مبرود |
(a. s.) : soğumuş, soğuk. |
mebrûk |
: | مبروك |
(a. s.) : tebrike şSyeste [kimse, şey] ; kutlu. |
mebrûke |
: | مبروكه |
(a. i.) : 1) [mebrûk'ün müennesi] . 2) kadın adı. |
mebrûr, mebrûre |
: | مرور ، مبروره |
(a. s. birr'den) : 1) hayırlı, makbul, beğenilmiş [iş, şey] , (bkz. : mergub). 2) i. [ikincisi] kadın adı. |
mebrûs |
: | مبروص |
(a. s.) : baras hastalığına tutulmuş olan. (bkz. : baras). |
mebrûz |
: | مبروز |
(a. s.) : 1) ibraz olunmuş, gösterilmiş. 2) açılmış [mektup] |
mebsûs |
: | مبثوث |
(a. s.) : yayılmış, dağılmış, saçılmış; herkese yayılmış, herkesçe duyulmuş. |
mebsût, mebsûta |
: | مبسوط ، مبسوطه |
(a. s.) : 1) bastolunmuş, yayılmış, açılmış. Zam. me-i mebsûta : "o" sesi. 2) uzun uzadıya anlatılan. 3) g. s. bir yazı sitili. |
mebsûten |
: | مبسوطا |
(a. zf.) : mebsût olarak. mebsûten mütenâsib : mat. biri, ötekinin sayısına göre büyüyen veya küçülen iki adedin aralarındaki nispet. |
mebsûre |
: | مبشوره |
(a. s.) : yüzü, boyu boşu yerinde, güzel [kadın] |
mebşûş |
: | مبشوش |
(a. s. c. : mebâşîş) : silinmiş. |
mebtûn |
: | مبطون |
(a. s.) : ölümü intâceden ve -Buhârî-i Şerîf'deki bir hadîse nazaran, tutulanı hükmen şehit sayılan salgın dizanteriye tutulmuş kimse. |
mebtûte |
: | مبتوته |
(a. i.) : fık. üç talâk ile boşanmış olan kadın. |
me'bûn |
: | مأبون |
(o. s.) : ibnelik hastalığına tutulmuş olan, ibne. |
meb'ûs |
: | مبعوث |
(a. s. c. : meb'ûsân) : ba's olunmuş, gönderilmiş, (bkz. : mürsel). 2) i. peygamber olarak gönderilmiş kimse. 3) i. halk tarafından seçilerek parlamentoda yer alan kimse, milletvekili. 4) öldükten sonra diriltilmiş olan [kimse] |
meb'ûsân |
: | مبعوثان |
(a. i. meb'ûs'un c.) : meb'uslar, milletvekilleri. Meclis-i meb'ûsân : âzası halk tarafından seçilmiş olan millî meclis. |
mebyet |
: | مبيت |
(a. i.) : geceliyecek yer. |
mebzul |
: | مبذول |
(a. s. bezi'den) : ibzal olunmuş, bol, çok. |
mebzûlî |
: | مبذولی |
(a. i.) : çokluk, bolluk, (bkz. : kesret, mebzûliyyet). |
mebzûliyyet |
: | مبذوليت |
(a. i.) : bolluk, çokluk, (bkz. : kesret, mebzûlî). |
mebzûliyyet-i elvan |
: |
renk bolluğu. |