ma's |
: | معص |
(a. i.) : hek. adalenin tutulması, büzülmesi, fr. crampe. |
ma's-ı adali |
: |
adaleye (*kasa) giren sancı, kramp. |
|
mâ-sabak |
: | ماسبق |
(a. s.) : geçmiş şey, geçmiş. Hikâye-i mâ-sabak : geçmişi hikâye etmek. (bkz. : ser-güzeşt). |
mas'ad |
: | مصعد |
(a. i. c. : masâid) : suud yeri, yukarı çıkacak yer. |
mâ-sadak |
: | ماصدق |
(a. b. i.) : tasdik edilen, olunan husus, uygun, tıpkı, [aslı : "mâ-sa-daka aleyh : sadık olan şey üzerine" demektir] |
masâdır |
: | مصادر |
(a. i. masdar'ın c.) : gr. masdarlar, isim-fiiller. |
masâff |
: | مصاف |
(a. i. c. : masâff) : ask. saf, taburun toplandığı yer. |
masâff |
: | مصاف |
(a. i. masaff'ın c.) : harb, savaş, (bkz. : ceng, cidal, pürhâş). |
masâif |
: | مصائف |
(a. i. masîf'in c.) : sayfiyeler, yazlıklar, yazın oturacak yerler. |
masâk |
: | مصاق |
(a. i.) : darlık. |
masâle |
: | مصاله |
(a. i.) : sızıntı. |
masan |
: | مصان |
(a. i.) : eşya saklanacak yer. |
masâni' |
: | مصانع |
(a. i. masna'ın c.) : su mahzenleri, sarnıçlar. |
ma'sar |
: | معصر |
(a. i.) : (bkz. : ma'sara). |
ma'sara |
: | مصارع |
(a. i. c. : maâsır) : üzüm, susam ve sâireyi sıkacak yer. |
masan' |
: | مصان |
(a. i. mısra'ın c.) : 1) mısra'lar. 2) (a. i. masra'ın c.) : güreş meydanları. |
masarif |
: | مصارف |
(a. i. masrafın c.) : harcanan paralar, harcamalar, giderler. |
masârif-i umûmiye |
: |
umûmî masraflar, giderler. |
|
masârif |
: | مصاريف |
(a. i. masrufun c.) : sarfolunanlar, harcananlar. |
masârifât |
: | مصارفات |
(a. i. masarifin c.) : harcanan paralar, giderler. |
masârîn |
: | مصارين |
(a. i. c.) : bağırsaklar, (bkz. : em'â). |
Masâtıb |
: | مصاطب |
(a. i. mastaba ve mıstaba'nın c.) : 1) peykeler, sedirler, sekiler. 2) meyhane peykeleri. |
masbah |
: | مصبح |
(a. i. c. : masâbih) : doğacak yer; doğacak zaman. |
masbû' |
: | مصبوع |
(a. s.) : kendini beğenmiş, kibirli. |
masbûg |
: | مصبوغ |
(a. s. c. : masâbîg) : boyanmış, boyalı, (bkz. : mülevven). |
masbûret |
: | مصبورة |
(a. i. c. : masâbîr) : hak. kendisine yemin düşen kimsenin hapsine sebebolan yemin. |
masda' |
: | مصدع |
(a. i.) : taşlık yerlerden geçen düz yol. |
masdar |
: | مصدر |
(a. i. sudûr'dan. c. : masadır) : 1) bir şeyin sudur ettiği, çıktığı yer, kaynak, temel. 2) gr. fiillerin şahıs ve zaman göstermeyen, fakat müspet (*olumlu) ve menfî (olumsuz) halleri bulunabilen ismi sekli, isim-fiil : "gelmek, gelmemek, gelmeklik, gelme, geliş. . " gibi. |
masdar-ı binâ'-i marre |
: |
a. gr. arapça mastarların sülâsîlerinde birinci harfi fetha (üstün) okunan ve sonuna iki üstünlü yuvarlak t (ةً) getirilen şekli : ketbeten… gibi. |
|
masdar-ı binâ'-i nevi' |
: |
a. gr. : arapça mastarlarda birinci harfi kesreli okunan, sonuna iki üstünlü yuvarlak t (ةً) getirilen şekli : kitbeten… gibi. |
|
masdar-ı mîmî |
: |
a. gr. başında m harfi bulunan mastar, [meselâ : ketb = yazmak, mikteb yazmak mîmî mastar şekli] |
|
masdarî, masdariyye |
: | مصدري ، مصدريه |
(a. s.) : masdarla ilgili, masdara âit, masdarlrk. |
masdariyye |
: | مصدريه |
(a. i.) : Tanzimat'tan önce şarap ve sâire gibi usare maddelerinden alınan vergi. |
Masdariyyet |
: | مصدريت |
(a. i.) : mastarın anlattığı oluş mânâsı. Edât-ı masdariyyet : gr. sıfatların sonuna gelen : yyet edatı : insanî = insani + yyet. . gibi. |
masdû' |
: | مصدوع |
(a. s.) : baş ağrısına tutulmuş olan. |
masduk |
: | مصدوق |
(a. s) : (bkz. : mısdak). |
masdûka |
: | مصدوقه |
(a. s. c.) : masdûkat) : doğru söz, gerçek [lâkırdı] |
masdûm |
: | مصدوم |
(a. s.) : kendisine vurulmuş, çarpılmış. |
masdûr |
: | مصدور |
(a. s.) : 1) yollanmış, gönderilmiş olan. 2) göğsünde ağrısı olan. |
mâ-sebak |
: | ماسبق |
(a. s.) : sebkat eden, geçen, geçmiş. |
mâ-selef |
: | ماسلف |
(a. s.) : geçmiş, evvelki. |
ma'sere, ma'seret |
: | معسره ، معسرت |
(a. i.) : güçlük, zorluk. |
masfûf, masfûfe |
: | مصفوف ، مصفوفه |
(a. s.) : saflanmış, saf bağlamış, sıra ile dizilmiş. |
mashara |
: | مسخره |
(a. s.) : 1) maskara, soytarı. |
mashara-i alem |
: |
âlemin maskarası, rezil, kepaze. 2) gülünç, komik. 3) eğlenme, zevklenme. |
|
mashûb |
: | مصحوب |
(a. s. c. : mesâhîb) : beraber alınmış, birlikte götürülmüş, kucaklanmış. |
mashûben |
: | مصحوبأ |
(a. zf.) : birlikte olduğu halde, beraberce, (bkz. : maan). |
mâsî |
: | ماسی |
(f. s.) : korkusuz, pervasız. |
masîf |
: | مصيف |
(a. i. sayf'dan c. : masâif) : sayfiye, yazlık, yazın oturulacak yer. |
mâsik |
: | ماسك |
(a. s.) : 1) yapışkan. 2) tutan, zapteden. |
mâsik-ül-inân |
: |
astr. semânın kuzey yarım küresinde bulunan çok parlak yıldızlardan müteşekkil bir burç. [Auriga] |
|
masîr |
: | مصير |
(a. i. sayrûret'den c. : masâyir) : 1) suyun aktığı yer. 2) karargâh. 3) s. sürüp giden. |
ma-sivâ |
: | ماسوی |
(a. i.) : 1) bir şeyden başka olan şeylerin hepsi; Allahtan mâada bütün varlıklar. 2) dünyâ ile ilgili olan şeyler. Terk-i mâ-sivâ : dünyâdan geçmek, Allah'dan başka her-şeyle ilgis'ni kesmek. |
ma'siyet |
: | معصيت |
(a. i. sül. asâ. c. : maâsî) : âsîlik, itaatsizlik; isyan, günah. |
maskat, maskıl |
: | مسقط ، مسقط |
(a. i. sükut'dan. c. : mesâkıt) : düşecek yer, düşülen yer. |
maskat-i re's |
: |
insanın doğduğu yer. |
|
maskat-üt-tâir |
: |
kuşun kanadı. |
|
maskul |
: | مصقول |
("ku" uzun okunur, a. i.) : saykal vurulmuş, cilalanmış, (bkz. : mücellâ). |
Masl |
: | مصل |
(a. i.) : kanın ve yoğurdun içinde bulunan tabiî su. Agşiye-i masliyye : vücûdun, dimağ, ciğer, kalb ve bağırsaklar gibi mühim organlarını örten ince, şeffaf (saydam) zarlar. |
masl-ı leben |
: |
yoğurdun yeşilimtırak suyu. |
|
masl-üd-dem |
: |
hek. serom; kanın sulu kısmı. |
|
maslahat |
: | مصلحت |
(a. i. sulh'dan c. : mesâlih) : 1) iş, emir, husus, madde, keyfiyet. 2) ehemmiyetli iş. 3) barış, dirlik düzenlik. |
maslahat-bîn |
: | مصلحت بين |
(a. f. b. s.) : iş gören, iş görmesini bilen. |
maslahat-güzâr |
: | مصلحتگذار |
(a. f. b. s.) : 1) iş bitiren, iş bilir. 2) i. elçi nâmına işleri takiple vazifeli kimse. |
maslahat-şinâs |
: | مصلحت شناس |
(a. f. b. s.) : iş bilen, işden anlıyan. |
maslâk |
: | مصلاق |
(a. i.) : 1) dâima akan su borusu. 2) su yolu üzerinde bulunan su haznesi. 3) büyük yalak. |
maslî, masliyye |
: | مصلی ، مصليه |
(a. s.) : hek. masl'a âit, seramla ilgili. |
maslûb |
: | مصلوب |
(a. s. sulb'dan) : salbolunmuş, asılmış, asılarak öldürülmüş. |
maslûben |
: | مصلوبأ |
(a. zf.) : salbedilerek, asılmış olduğu halde, asılma suretiyle, asılarak. |
maslûbiyyet |
: | مصلوبيت |
(a. i.) : maslubluk. |
masna', masnaa |
: | مصنع ، مصنع |
(a. i. c. : masâni') : sarnıç, su mahzen : |
masnû' |
: | مصنوع |
(a. s. sun'dan c. : masnûât) : 1) san'atle yapılmış. 2) sahte, düzme, uydurma, yapma. |
masnûât |
: | مصنوعات |
(a. s. masnû'nun c.) : 1) san'atle yapılmış şeyler. 2) uydurma, düzme şeyler. |
masra' |
: | مصرع |
(a. i. c. : masâri') : musâraa edilecek yer, güreş meydanı. |
masraf |
: | مصرف |
(â. i. sarf'dan c. : masarif) : harcanan para, *gider. |
masraf nâzırı |
: |
askerlik dâiresinde muhasebe reisi. |
|
masrif |
: | مصرف |
(a. i. sarf'dan) : sarf, harcama mahalli. |
masrû' |
: | مصروع |
(a. s.) : sar'alı, sar'a hastalığına tutulmuş. |
masrûan |
: | مصروعا |
(a. zf.) : sar'alı olarak. |
masruf, masrûfe |
: | مصروف ، مصروفه' |
(a. s. sarf'dan) : 1) sarf olunmuş, harcedilmiş. Nakd-i masruf : harcanan para. Mebâliğ-i masrûfe, Mesâî-i masrûfe : sarfolunan, harcanan paralar, mesaîler. 2) çevrilmiş, döndürülmüş. |
masrûfî, masrufiyyet |
: | مصروفی ، مصروفيت |
(a. i.) : masrufluk, harcedilmişlik. |
mass |
: | مص |
(a. i.) : emme, emerek çekme, soğurma. |
mâss, massa |
: | ماص ، ماصه |
(a. s.) : massedici, emici. Hayvânât-ı massa : pire ve benzeri gibi hortumiyle emen hayvanlar. |
mâst |
: | ماست |
(f. i.) : yoğurt. |
mastaba, mıstaba |
: | مصطبه ، مصطبه |
(a. i. c. : masâtıb) : 1) peyke, sedir, seki. 2) meyhane peykesi. |
maştakî |
: | مصطكی |
(a. i.) : sakız. |
mastûb |
: | مصطوب |
(a. s.) : damarlardan taşmış [kan] |
masûbe |
: | مصوبه |
(a. s.) : isabet etmiş [musibet, felâket, keder] |
Masûg |
: | مصوغ |
(a. s.) : 1) kalıba dökülmüş. 2) düz. 3) örneğe uygun. |
ma'sûm |
: | معصوم |
(a. s. ismet'den) : 1) suçsuz, kabahatsiz. 2) i. küçük çocuk, (bkz. : sabî). [müen : ma'sûme] . İmâm-ı ma'sûm : 1) imâmiye Mezhebinde günahsız sayılan ehl-i beyt mensubu; 2) İmâm-ı Rabbânî'nin oğlu. |
ma'sûm-üd-dem |
: |
huk. [eskiden] kısası müstelzim bir cinayette bulunmamış olan herhangi bir Müslim veya Zımnî. |
|
ma'sûm-âne |
: | معصومانه |
(a. f. zf.) : ma'sumcasına, ma'sûm olana yakışacak surette. |
ma'sûmiyyet |
: | معصوميت |
(a. i.) : ma'sumluk, suçsuzluk, kabahatsizlik, (bkz. : ismet). |
masûn |
: | مصون |
(a. s. savn'dan) : 1) saklanmış, (bkz. : mahfuz). 2) sıyânet olunmuş, korunmuş, korunan. 3) salim, sağlam. |
masûniyyet |
: | مصونيت |
(o. i.) : 1) mahfuzluk, eminlik, sağlamlık. 2) korunma. 3) * dokunulmazlık. |
masüniyyet-i şahsiyye |
: |
huk. kişi dokunulmazlığı, fr. inviolabite personnelle. |
|
masûniyyet-i teşrîiye |
: |
meb'usluk dokunulmazlığı. |
|
ma'sûr |
: | معسور |
(a. s. c. : ma'sûrâf) : zor, güç. |
mâsûr |
: | ماسو |
(f. s.) : birbirine katılmış [şey] , (bkz. : mümtezic). |
ma'sûr |
: | معصور |
(a. s.) : sıkılmış, suyu veya yağı alınmış şey. |
masvât |
: | مصوات |
(a. s.) : çok bağıran. |