mal (-) |
: | مال |
(f. s.) : "süren, sürülen; takılan, sarılan" mânâlariyle terkipler yapar. Rû-mâl : yüz süren. Pâv-mâl : üzerine ayak sürülen, ayak altında çiğnenen. |
mâl |
: | مال |
(a. i. c. : emval) : 1) bir kimsenin tasarrufu altında bulunan değerli ve gerekli şey. 2) varlık, servet. 3) para, nakit, gelir. 4) tüccar eşyası. Beyt-ül-mâl : [Tanzîmat'tan önce] devlet hazînesi; . [Tanzimat'tan sonra] şeriat mahkemelerinde mirasçıları bulunmıyan ölmüş kimselere âit malların hesabı görülen dâire. Re's-ül-mâl : ana para. (bkz. : sermâye). |
mâl defterdarı |
: |
[Tanzîmat'tan önce] devlet mâliyesi işleriyle uğraşan kimse. |
|
mâl-i cizye |
: |
arazîden alınan haraç. |
|
mâl-i gaybî |
: |
sahibi çıkmıyan, bulunmuş mal. |
|
mâl-i gayr-i mütekavvim |
: |
huk. [eskiden] in-tifâı mübâh olmıyan veya mubah olup ta ihraz edilmemiş olan mal. Meselâ : [şarap mal ise de Müslümanlara göre onunla intifa mubah olmadığından mütekavvim değildir. Lâkin dinlerince is-tîmâli mubah olanlara nazaran mütekavvimdir] |
|
mâl-ı Karun |
: |
mec. çok zengin. |
|
mâl-i menkul |
: |
nakledilebilen, taşınabilen mal [bina ve arazîden maada] |
|
mâl-i mütekavvim |
: |
huk. [eskiden] iki mânâda kullanılır : biri intifâı mubah olan şeydir, diğeri mâl-i muhrez demektir. Meselâ : [denizde iken balık gayri mütekavvim olup, tutmak ile ihraz olundukta mâl-i mütekavvim olur. Keza, şıra ile intifa mubah olduğundan mül-i mütekavvimdir] |
|
mâl-i keşûfiyye |
: |
Mısır'da mansıp almak için kâşifler tarafından valilere verilip Mısır hazînesi arasında, cep harçlığı olarak, pâdişâha gönderilen paralar. |
|
mâl-i mugtenemât |
: |
vurulan urbandan ele geçen hayvan ve sâirenin bedeli. |
|
mâl-i mukabele |
: |
tar. timarlardan hâsıl olan gelirler. |
|
mâl-i mukayyed |
: |
mukataalarla malikânelerin defterlerde yazılı gelirleri. |
|
mâl-i mîrî |
: |
mîrî'ye, hükümete lit olan mal. |
|
mâl-ı nâtık |
: |
canlı mal, at, deve, katır gibi dört ayaklı hayvanlar. |
|
mâl-i sâmit |
: |
cansız mal. |
|
mâl-i uhrevî |
: |
âhiret için kazanılan sevap. |
|
mâl kalemi |
: |
mâliye dâiresi. |
|
mâl müdürü |
: |
kaza mâliye me'muru. |
|
mal sandığı |
: |
devlet geliri sandığı, vezne. |
|
mâ-lâ-kelâm |
: | مالا كلام |
(a. b. s.) : söz götürmez, diyecek yok. [aslı : "mâ-lâ-kelâme fîh" diri. |
mâl-â-mâl |
: | مالامال |
(a. zf.) : çok dolu, dopdolu, (bkz. : kesir, firâvân, pür). |
mâ-lâ-nihâye |
: | مالا نهايه |
(a. s.) : sonsuz, uçsuz bucaksız, (bkz. : bî-nihâye, bî-pâyân). |
ma'lât |
: | معلات |
(a. i. c. : maâlî) : 1) yüksek, derin fikir. 2) şeref, ululuk. |
mâ-lâ-ya'nî |
: | مالا يعني |
(a. s. c. : mâlâ-ya'niyyât) : mânâsız, faydasız, boş [şey] , (bkz. : İâi). |
mâ-lâ-ya'niyyât |
: | مالا يعنيات |
(a. s. mâ-lâ-ya'nî'nin c.) : mânâsız, faydasız, boş [şeylerl. |
mâ-lâ-yutâk |
: | مالا يطاق |
(a. s.) : takat getirilmez, dayanılmaz. Teklîf-i mâ-lâ-yutâk : dayanılmaz bir teklif. |
mâl-dâr |
: | مالدار |
(a. f. b. s.) : mallı, malı olan, zengin. |
mâl-dârî |
: | مالداری |
(a. i.) : zenginlik, (bkz. : gına, servet). |
mâle |
: | ماله |
(f. i.) : duvarcı malası. |
ma'lef |
: | معلف |
(a. i. c. : maâlif) : alef, ot, saman, hayvan yemi gibi şeyler konulan yer. |
ma'lem |
: | معلم |
(a. i. c. : maâlim) : iz, eser, nişan. |
mâ-lem-yekün |
: | مالم يكن |
(a. zf.) : sözden ibaret. |
mâlezim, mâ-lezime |
: | مالزم ، مالزمه |
(a. i.) : malzeme, lüzumlu, gerekli şey. |
mâlî |
: | مالي |
(f. s.) : 1) çok, fazla. 2) dolu. (bkz. : memlû', pür). |
mâlî, mâliyye |
: | مالي ، ماليه |
(a. s.) : 1) mala, paraya mensup, mal ile ilgili. 2) devlet gelir ve giderlerinin idaresine âit. Fenn-i mâlî : mâliye bilgisi. Sene-i mâliyye (mâlî yıl) : 1840 (1256) yılından sonra, yılbaşı mart hesabiyle resmî işlerde kullanılan târih, [o yıldan sonra otuz altı senede bir yıl fark göstererek, batı takvim sistemnin alınmasına kadar devam etmiştir] . Usûl-i mâliyye : mâliye usûlü ile ilgili işler. |
mâlîde |
: | ماليده |
(f. s.) : sürülmüş, uğulmuş. |
mâlih |
: | مالح |
(a. s.) : tuzlu. |
mâlîhulya |
: | ماليخوليا |
(f. i.) : 1) karasevda. 2) kuruntu, (bkz. : hayâl-ı hâm, vesvese). 3) melankolya, fr. melancolie. |
Mâlik |
: | مالك |
(a. h. i.) : Yedi Cehennemin hâkimi ve kapıcısı olan melek, zebanileri idare eden melek, (bkz. : Rıdvan). |
mâlik |
: | مالك |
(a. i. mülk'den. c. - : müllek) : 1) sahip, bir şeye sahip, bir şeyi olan. 2) erkek adı. [müen. "mâlike"] |
mâlik-ül-mülk |
: |
Allah. |
|
malikâne |
: | مالكانه |
(f. i.) : 1) kanunda gösterilen şartlara göre birine verilen beylik arazî. 2) büyük ve zengin köşk. (bkz. : kâh, kasr, kâşane). |
mâlikiyyet |
: | مالكيت |
(a. i.) : mâlik olma, sahip olma. |
mâliş |
: | مالش |
(f. i.) : sürme, sürüştürme, uğma, uğuşturma. |
mâliş-gâh, mâliş-geh |
: | مالشگاه ، مالشگه |
(f. b. i.) : yüz sürülecek yer. (bkz. : secde-gâh). |
mâliş-ger |
: | مالشگر |
(f. b. s.) : sürtücü, uğucu, masör. |
mâliyyât |
: | ماليات |
(a. i. s.) : mâliye işleriyle ilgili, mâliye bilgisi. |
mâliyye |
: | ماليه |
(a. s. c. : mâliyyât) : devlet gelir ve giderleri işiyle uğraşan dâire. |
mâliyyet |
: | ماليت |
(a. i.) : mal olma değeri. |
mâliyyun |
: | ماليون |
(a. i.) : maliyeci. |
mâlizme |
: | مالزمه |
(a. i.) : tar. [eskiden] yirmi sahifeden ibaret olan cüz, broşür. |
mâl-perest |
: | مال پرست |
(a. f. b. s.) : malı, parayı çok seven, mal canlısı. |
ma'lûl |
: | معلول |
(a. s. illet'den c. : ma'lû-lîn) : illetli, hastalıklı, sakat. |
ma'lûlen |
: | معلولاً |
(a. zf.) : ma'lûl, sakat olarak. |
ma'lûlîn |
: | معلولين |
(a. s. ma'lûl'ün c.) : sakatlar, hastalıklılar, illetliler. |
ma'lûliyyet |
: | معلوليت |
(a. i.) : ma'lulluk, sakatlık, hastalık. |
ma'lûm, ma'lûme |
: | معلوم ، معلومه |
(a. s. ilm'den. c. : ma'lûmat) : 1) bilinen, belli. 2) gr. * etken, faili bilinen ve belli olan. |
ma'lûmat |
: | معلومات |
(a. i. ma'lûm'un c.) : 1) ma'lum olan, bilinen şeyler. 2) biliş. 3) fels. *bili, bilgi. Eyyâm-ı ma'lûmat. (bkz. : eyyam). |
ma'lûmât-ı cüz'iyye |
: |
az bilgi. |
|
ma'lûmât-ı külliyye |
: |
esaslı bilgi. |
|
ma'lûmât-ı zarûriyye |
: |
lüzumlu, gerekli bilgi. |
|
ma'lûmat-füruş |
: | معلومات فروش |
(a. f. b. s.) : ma'lûmat, bilgi satan, bilgiçlik taslıyan. |
ma'lûmiyye |
: | معلوميه |
(a. i.) : tar. her yıl Mekke ve Medîne halkına dağıtılmak üzere gönderilen sürre arasında geçen bir tâbir olup "bilinen" anlamına gelir. |
ma'lûmiyyet |
: | معلوميت |
(a. i.) : ma'lumluk, belli olma, bilinme. |