makabih

: مقابح

("ka" uzun okunur, a. i. makbaha'nın c.) : yakışıksız, çirkin hareketler.

makabir

: مقابر

("ka" uzun okunur, a. i. makbire'nin c.) : mezarlar, (bkz. : medâfin).

mâ-kabl

: ماقبل

(a. i.) : ön, öndeki, üstteki, geçmiş; bir şeyin kendinden evvel olanı, [zıddı : "mâ-ba'd"]

mâ-kabl-et-târîh

: ماقبل التاريخ

(a. b. s.) : fels. tarihöncesi, fr. prehistoire.

ma'kad

: معقد

(a. i. c. : maâkıd) : akdedilecek yer.

mak'ad

: معقعد

(a. i. kuûd'dan c. : ma-kâid) : 1) oturulacak yer, minder. 2) oturak yeri, geri, kıç, makat, (bkz. : dübr, ist.)

mak'ad-i sıdk

:  

takva erbabının Cennet'te bulunacakları makam.

makadim

: مقادم

("ka" uzun okunur, a. i. makdem'in c.) : gelmeler, dönüp gelmeler.

makadîr

: مقادير

("ka" uzun okunur, a. i. mikdâr ve makdûr'un c.) : miktarlar, kısımlar.

makadir

: مقادر

("ka" uzun okunur, a. i. makderet'in c.) : kudretler, kuvvetler.

mak'ad-i sıdk

: مقعد صدق

(a. it.) : takva erbabının Cennet'te bulunacakları makam.

makaid

: مقاعد

("ka" uzun okunur, a. i. mak'ad'ın c.) : makatler.

makal

: مقال

("ka" uzun okunur, a. i. kavl'den c. : makalât) : 1) söz, lâkırdı, (bkz. : kavi). 2) söyleme, söyleyiş. Hüsn-i makal : söz güzelliği.

Makalât

: مقالات

("ka" uzun okunur, a. i. makale'nin c.) : 1) sözler. 2) gazetede veya dergide çıkan yazılar.

makale

: مقاله

("ka" uzun okunur, a. i. kavl'den c. : makalât) : 1) söz. 2) nutuk. 3) tek bir bahis üzerine kaleme alınan şey.

makalid

: مقاليد

("ka" uzun okunur, a. i. mıklâd'ın c.) : 1) kilitler, kilit dilleri, anahtarlar. 2) hazîneler.

Makalim

: مقالم

("ka" uzun okunur, a. i. maklem'in c.) : ucu budanmış şeyler.

Makam

: مقام

("ka" uzun okunur, a. i. kıyâm'dan. c. : makamât) : 1) kıyam edilen, durulan, durulacak yer; durak. 2) me'mûriyet, me'-murluk yeri. 3) ermişlerden birinin mezarı sanılan yer. 4) müz. bir durak ile bir güçlünün etrafında, onlara bağlı olarak toplanmış seslerin umûmî heyeti, fr. mode, ton. Nihâvend makamı, hicaz makamı. gibi.

makam-ı âlî

:  

(yüce makam) : nezâretler hakkında kullanılırdı.

makam-ı evvel-ı sânî

:  

seyyare (* gezeğen) le-rin mahrek (*yörünge) leri üzerindeki hareket noktası.

makam-ı hizmet

:  

hizmet, iş görme yeri.

makam-ı İbrahim

:  

Kabe'de saklı bulunan bir taş.

makam-ı Mahmûcl

:  

mahşer günü Hz. Muhammed (Aleyhisselâm)'in diğer nebîlerle velîlere melce' olan şefaat-i Kübrâ makamı. (Ta'bîrât-i Kur'âniyye'dendir).

makamât

: مقامات

("ka" uzun okunur, a. i. makam ve makame'nin c.) : 1) makamlar. 2) meclisler, topluluklar, kalabalıklar. Sâhib-i ma. kamât : tasarruf ve hakikat vadisinde yüce mertebelere ermiş olan.

makamât-ı âliye

:  

yüce makamlar, nezâretler.

makamât-ı Harîfî

:  

Arap edîbi Harîrî'nin hikâye kitabı.

makamât-ı mûsikiye

:  

mûsiki makamları, havaları.

makamât-ı mübâreke

:  

Kudüs'te Müslümanlar ve Hıristiyanlarca mübarek addedilen makamlar-

makamât-ı Rıdvan

:  

Cennetler.

makame

: مقامه

("ka" uzun okunur, a. i. c. : makamât) : 1) meclis, cemâat, topluluk, kalabalık. 2) nutuk tarzında söylenilen sözler.

makami'

: مقامع

("ka" uzun okunur, a. i. mıkmaa'nın c.) : (bkz. : mıkmaa).

makani'

: مقانع

("ka" uzun okunur, a. i. mıkna. ve mıknaa'nın c.) : başörtüleri.

makarîz

: مقاريض

("ka" uzun okunur, a. i. mikrâz'ın c.) : kesecek âletler, makaslar.

makarr

: مقر

(a. i. karâr'dan c. : makarr) : 1) karar edilen, durulan yer, karargâh. 2) oturulan yer. 3) ocak, merkez. Cennet-makarr : durağı, yeri cennet olan. (bkz. : cennet-mekân). 4) pâytaht, başkent.

makarr-ı hükümet

:  

hükümet merkezi, (bkz. : pây-taht).

makarr-i sefîl

:  

alçak durak.

makarr-ı sefîl-i feryâd

:  

alçak feryat durağı, ıztırapla dolu dünya.

makasid

: مقاصد

("ka" uzun okunur, a. i. maksad'ın c.) : maksatlar, niyetler; arzular, istekler.

makasid-i insâniyyet

:  

insanlık maksatları.

makasîr

: مقاصير

("ka" uzun okunur, a. i. maksûre'nin c.) : 1) camilerde etrafı parmaklıklı yüksek yerler. [Muâviyye tarafından ihdas, edildiği söylenir] . 2) bir evin en mahrem tarafları.

makas

: مقص

(a. i. c. : makass) : makas, [fasîhi : mikass dır] , (bkz. : mıkrâs, mıkrâz).

makass

: مقاص

("ka" uzun okunur. a. i. makass ve mikass'ın c.) : makaslar, (bkz. : mıkrâs, mıkrâz).

makatı'

: مقاطع

("ka" uzun okunur, a. i. makta'ın o.) : (bkz. : makta').

makati-ül-enhâr

:  

coğr. nehirlerin geçitleri.

makati-ül-evdiye

:  

derelerin aşağı ucu, suların dağıldığı yerler.

makatil

: مقاتل

("ka" uzun okunur, a. i. maktel'in c.) : katledilen, öldürülen yerler.

makavîl

: مقاويل

("ka" uzun okunur, a. i. mikvel'in c.) : diller.

makazif

: مقاذف

("ka" uzun okunur, a. i. mikzâf'ın c.) : kürekler [gemide]

makbaha

: مقبحه

(a. i. c. : makabih) : yakışıksız, çirkin hareket.

makbaza

: مقبضه

(a. i.) : cerrahların cımbıza benzer bir âleti.

makber, makbere

: مقبر ، مقبره

(a. i. c. : makabir) : mezar, mezarlık.

makbere-i sükûn

:  

sükûn mezarı, insanın ölünce dinleneceği mezar.

makbere-i şühedâ

:  

şehitlerin mezarı.

makbûh

: مقبوح

(a. s. kubh'dan c. : makabîh) : beğenilmiyen, fena görülen.

Makbûha

: مقبوحه

(a. i.) : hoşa gitmiyen hal veya iş.

makbûl

: مقبول

(a. s. kabûl'den) : 1) kabul olunmuş, alınmış, alınan. 2) beğenilen, hoş karşılanan; geçer.

makbûl-üş-şahâde

:  

şahadeti kabul edilmiş, edilen, [müen. makbule, kadın adı olarak da kullanılır]

makbûliyyet

: مقبوليت

(a. i.) : makbullük, beğenilmişlik.

makbûr

: مقبور

(a. s. kabr'den) : kabire konulmuş, gömülmüş, (bkz. : medfûn).

Makbûz

: مقبوض

(a. s. kabz'dan) : 1) kabzolunmuş, alınmış. (bkz. : me'hûz). 2) sıkılmış, daraltılmış. "3) i. bir şeyin alındığına karşı verilen mühürlü, imzalı kâğıt. 4) gr. "u" ve "ü" sesleri ile okunan "v" harfi : [kayıt ve şart yerine : kayd ü şart gibi]

makbûzât

: مقبوضات

(a. i. makbûz'un c.) : borçlulardan veya satıştan toplanan para.

makdem

: مقدم

(a. i. kudûm'dan c. : makadim) : gelme; dönüp gelme.

makdem-i behâr

:  

baharın gelmesi.

makderet

: مقدرت

(a. i. kudret'den) : güç, kuvvet, zor.

Makdîsiyye

: مقديسيه

(a. h. i.) : Kadiri tarîkatı şubelerinden biri. [kurucusu Abdüllâtîf Makdîsî'ye nisbetle bu adı almıştır]

makdüh, makdûhe

: مقدوح ، مقدوحه

(a. s. kadh'den) : kadh olunmuş, beğenilmemiş, ayıp. Ahvâl-i makdûhe : beğenilmiyen haller. ["memdûh"un zıddı]

makdûr

: مقدور

(a. i. kadr'den c. : makadîr, makdûrât) : 1) güc, kuvvet, kudret. 2) Allah'ın takdîri, kader. 3) s. elden gelen. Bezl-i makdûr : elden geldiği kadar yapma. Hasb-el-makdûr : bir kuvvetin üstünde, en fazlası.

makdûr-i beşer

:  

insan için yapılabilecek.

makdûr-ül-istîfâ

:  

istîfâsı mümkün olan.

makdûr-üt-teslim

:  

ele geçirilmesi mümkün olan.

ma'kes

: معكس

(a. i. aks'den) : akseden yer, akis yeri.

makhûr

: مقهور

(a. s. kahr'dan) : 1) kahrolmuş, mağlûbolmuş, bozguna uğratılmış, yenilmiş. 2) Allah'ın gazabına uğramış.

makhûr-i kahr-i İlâhî

:  

Allah'ın kahriyle kahrolmuş.

makhûr-âne

: مقهورانه

(a. f. zf.) : kahra uğrıyarak, kahra, bozguna, gazaba uğramışlara yaraşır surette.

makhûren

: مقهوراً

(a. zf.) : kahrolarak, bozguna uğratılmış olarak, Allah'ın gazabına uğrıyarak.

makhûriyyet

: مقهوريت

(a. i.) : kahrolmuşluk; bitiklik, bitkinlik; Allah'ın gazabına uğrama.

ma'kıl

: معقل

(a. i. c. : maâkıl) : sığınacak yer. (bkz. : melce').

ma'kid

: معقد

(a. i.) : akdedilecek yer; bağ, düğüm yeri.

makil

: مقيل

(a. i.) : 1) öğle uykusu, (bkz. : kaylûle). 2) öğle uykusuna dalınacak yer.

mâ kir

: ماكر

(a. s. meker'den) : mekr eden, hileci. (bkz. : hîlekâr).

mâkiriyye

: كريه ما

(a. i.) : iskelelerin bâzılarında alınan resimlerden biri.

makis

: مقيس

(a. s. kıyâs'dan) : kıyâs edilebilir, benzetilebilir. fr. comparable.

mâkis, mâkise

: ماكث ، ماكثه

(a. i.) : mekseden, duraksıyan.

Makit

: مقيت

(a. s.) : (bkz. : mebguz).

mâkiyân

: ماكيان

(f. i.) : tavuk. (bkz. : decâce).

Makleb

: مقلب

(a. i.) : 1) kalbetme, bir şeyin altını üstüne çevirme, bir rtesnenin sonunu ön ve önünü son yapma. 2) kalbedecek, değişecek yer.

maklû'

: مقلوع

(a. s. kal'den) : kal'olunmuş, kökünden çıkarılmış, sökülmüş. Şecer-i maklû' : sökülmüş ağaç.

maklûan

: مقلوعأ

(a. zf.) : kal'edilerek, sökülmüş, kökünden çıkarılmış olarak.

maklûan kıymet

:  

fık. sökülmüşüne, yıkılmışına takdîr edilen kıymet, [ağaç, bina... gibi]

maklûb

: مقلوب

(a. s. kalb'den) : 1) kalbolunmuş, altı üstüne getirilmiş, ters döndürülmüş, başka şekle sokulrnuş. 2) harfleri tersinden okunduğu zaman da yine aynı olan kelime veya cümle : ["tut, mum, kak, pap, bab, Anastas mum satsana" gibi]

maklûbiyyet

: مقلوبيت

(a. i.) : maklûbolma hâli.

maklûm

: مقلوم

(a. s.) : yonulmuş, yontulmuş, kesilmiş. Ezfâr-ı maklûme : kesilmiş tırnaklar.

maklûm-üz-zufr

:  

tırnağı kesilmiş, yontulmuş.

makrebe

: مقربه

(a. i.) : (bkz. : karabet).

makreme

: مقرمه

(a. i.) : 1) sofra havlusu. 2) elbezi. 3) mahrama, bâzı köylü kadınların başlarına sardıkları nakışlı örtü. 4) peştema! [aslı : "mıkreme" dir]

makrûh

: مقروح

(a. s.) : karhedilmiş, yaralanmış, (bkz. : mecruh).

makrûn

: مقرون

(a. s. karn'dan) : 1) yakınlaştırılmış, yakın. 2) ulaşmış, kavuşmuş. Icâbet-makrûn : kabule yakın, yaklaşmış. Lefîf-i makrûn. (bkz. : lefîf).

makrûn-i müsâade

:  

izne kavuşmuş, izin almış.

makrûn-i sıhhat

:  

sıhhat ve hakikate yakın.

Makrûniyyet

: مقرونيت

(a. i.) : makrunluk, yakınlık, yaklaşma.

makrûz

: مقروض

(a. s. karz'dan) : ikraz edilmiş, ödünç verilmiş.

maksad

: مقصد

(a. i. kasd'den c. : makasid) : kasdolunan, istenilen şey. (bkz. : meram).

maksebe

: مقصبه

(a. i.) : kamışlık, sazlık, (bkz. : ney-istân, -sîtân).

maksim

: مقسم

(a. i. c. : makasim) : taksim edilecek, bölünecek, dağıtılacak yer. suyun kollara ayrıldığı yer, musluk, savak.

maksûd

: مقصود

(a. s. kasd'den) : kasdolunan, istenilen şey, istek. (bkz. : emel). maksûm, maksûme مقسوم ، مقسومه (a. s. kısm'dan) : 1) taksim edilmiş, ayrılmış, bölünmüş. Emvâl-i maksûme : taksim edilmiş, bölünmüş mallar. Rızk-ı maksûm : [Allah tarafından] ayrılmış rızk; kısmet. 2) mat. *bölünen, fr. dividente.

maksûmün aleyh

:  

mat. *bölen. fr. diviseur.

maksûr, maksûre

: مقصور ، مقصوره

(a. s. kasr'dan) : 1) kasrolunmuş, kısaltılmış, kasılmış. 2) alıkonulmuş. 3) bir şeye ayrılmış. 4) a. gr. bâzı arapça kelimelerin sonunda bulunan "Y" (ى) şeklinde yazılan elif harfi : ["murtezî- mürtezâ", "da'vî-da'vâ... " gibi]

maksûre

: مقصوره

(a. i. c. : makasîr) : camilerde etrafı parmaklıklı yüksek yer. [biraz daha yüksek olursa "mahfil" denilir] . [Muâ-viye tarafından ihdas edildiği söylenir]

maksûs

: مقصوص

(a. s.) : kesilmiş, kırpılmış.

makşûr

: مقشور

(a. s.) : kışrı, kabuğu çıkarılmış, soyulmuş.

Makt

: مقت

(a. i.) : kin; hiddet.

makta'

: مقطع

(a. i. kat'dan c. : makatı') : 1) kat'edilen, kesilen yer, bir şeyin, kesildiği yer, eski kamış kalemlerin yontulduktan sonra üzerine yatırılıp uçlarının kesildiği sert ağaçtan veya kemitken yapılma âlet. 2) mat. *kesit. 3) ed. bir gazel veya kasidenin son beyti.

Makta

: مقطعه

(a. i.) : üzerinde kamış kalemin ucu kesilerek düzeltilen kemik, şimşir veya mâdenden yapılmış âlet.

Maktel

: مقتل

(a. i. katl'den c. : makatil) : 1) katledilen, öldürülen yer. 2) ünlü ölülerin senasında yazılan şiirler.

maktel-i Hüseyn

:  

Hz. Hüseyn'in şehâdetinden bahseden türkçe ve farsça eserler.

maktu', maktûa

: مقطوع ، مقطوعه

(a. s. kat'dan. c. : makatî') : 1) kat'olunmuş, kesilmiş. 2) değeri, bahası biçilmiş, pazarlıksız, fr. prix fixe. 3) götürü.

maktûan

: مقطوعأ

(a. zf.) : maktu', götürü olarak, toptan.

maktu' cizye

: مقطوع جذيه

(a. b. i.) : fetih sırasında ahâlîsi Müslüman olmıyan yerler halkından sulh yoliyle tâyîn olunan maktu bedel, vergi.

maktûl, maktûle

: مقتول ، مقتوله

(a. s. katl'den c. : makatîl, maktûlât, maktûlîn) : katledilmiş, vurulmuş, öldürülmüş [kimse]

maktûlen

: مقتولاً

(a. zf.) : katledilerek, öldürülerek.

maktûlîn

: مقتولين

(a. s. maktûl'ün c.) : katledilmiş, vurulmuş, öldürülmüş [kimseler]

maktûr

: مقطور

(a. s.) : katran sürülmüş, katranlı.

ma'kud

: معقود

("ka" uzun okunur, a. s. akd'den) : akdolunmuş, bağlanmış; bağlı düğümlü.

ma'kud-ün-aleyh

:  

fık. : bir akdin yapılmasından asıl maksat olan şey; akit kendisi üzerine vâki olan şey. [bir ev satıldığında o evin ayni, kiraya verildiğinde o evin menfaati, bir kimse nefsini îcâr ettiğinde o kimsenin ameli ma'kud-ün-aleyhtir]

makul

: معول

("ku" uzun okunur, a. s. kavl'den) : söylenilmiş, denilmiş; söylenilen [söz]

ma'kul, ma'kule

: معقول ، معقوله

("ku" uzun okunur, a. s. akl'dan) : akıllıca, akla uygun, akıllıca iş gören, anlayışlı, mantıklı.

Makulât

: مقولات

("ku" uzun okunur, (a. i. makule'nin c.) : takımlar; çeşitler, kategoriler.

ma'kulât

: معقولات

("ku" uzun okunur, a. i. ma'kul'ün c.) : aklın uygun bulduğu, akıl ile bilinen şeyler; fels. fr. predicables.

makule

: مقوله

("ku" uzun okunur, a. i.) : 1) takım, çeşit, soy. 2) mant. * ulam, fr. caUgorie. 3) s. ilim tasnîfi yapılmış, fels. fr. predicament.

makulî

: مقولی

("ku" uzun okunur, a. i.) : kategorik, fr. categorique.

ma'kuliyyet

: معقوليت

("ku" uzun okunur, a. i.) : ma'kullük, akla uygunluk, anlayışlılık.

ma'kum

: معقوم

("ku" uzun okunur, a. s.) : kapalı, (bkz. : mesdûd).

ma'kûs, ma'kûse

: معكوس ، معكوسه

(a. s. aks'den) : 1) aks olunmuş, tersine çevrilmiş, baş-aşağı olmuş. Mahrût-i ma'kûs : geo. başaşağı çevrilmiş *koni. 2) başka bir şeyin zıddı. 3) ters, yolunda gitmiyen; uğursuz. 4) bir yere çarpıp geri dönen. 5) mat. *evrik, ters. Tâli-i ma'kûs : ters giden, uğursuz talih.

ma'kûsen

: معكوسأ

(a. zf.) : ma'kûs, aksine, ters olarak.

ma'kûsen mütenâsib

:  

mat. ters "orantılı, birbirine nispet edilen iki şeyden biri çoğaldıkça diğerinden eksilme, fr. inversement proportionnel.

ma'kûsiyyet

: معكوسيت

(a. i.) : ma'kûsluk, aksilik, terslik, [yapma kelimelerdendir]

makye'

: معيأ

(a. i.) : konacak, duracak yer. (bkz. : mevzi').

makzî

: مقضی

(a. s.) : kaza olunmuş, ödenmiş.

makzıyy-ün-aleyh.

:  

(bkz : mahkûm-ün-aleyh)

makzûf

: مقذوف

(a. s.) : hazfolunmuş, atılmış. Seng-i makzûf : atılmış taş.