lübân |
: | لبان |
(a. i.) : günlük, kendir. lübân-ı Câvî : Cava zamkı. |
lübb |
: | لب |
(a. i.) : 1) iç, öz. |
lübb-i sinn |
: |
hek. dişözü. |
|
lübb-ül-cevz |
: |
ceviz içi. 2) (i. c. : elbâb) : aklıselim, sağduyu. 3) (s. c. : lübûb) : her şeyin iyisi, hâlisi. |
|
lübbî |
: | لبی |
(a. s.) : öz ile, iç ile ilgili. |
lübs |
: | لبس |
(a. i.) : giyme. |
lübse |
: | لبسه |
(a. i.) : sözün karışıklığı. |
lübûb |
: | لبوب |
(a. s. lübb'ün c.) : her şeyin iyileri, hâlisleri. |
lübûs |
: | لبوس |
(a. i.) : esvaplar, (bkz. : elbise). |
lücc |
: | لج |
(a. i.) : kalabalık, güruh, cemaat. |
lücce |
: | لجه |
(a. i. c. : lücec) : 1) endin su. 2) kalabalık, güruh, (bkz. : cemm-i gafîr). 3) gümüş. 4) ayna. |
lücec |
: | لجج |
(a. i. lücce'nin c.) : 1) engin sular. 2) kalabalıklar, cemaatler. |
lüceyn |
: | لجين |
(a. i.) : gümüş. |
lücme |
: | لجمه |
(a. i.) : coğr. ırmak ağzı. |
lücüm |
: | لجم |
(a. i. licâm'ın c.) : gemler. |
lüç |
: | لچ |
(f. s.) : çıplak. |
lüffâh |
: | لفاح |
(a. i.) : büyük ve geniş yapraklı, kokulu bir bitki olup evvelce büyücülükte kullanılırdı, lât. mandragora officinalis. |
lüffân |
: | لفان |
(a. i.) : ekşi nar. |
lühaymât |
: | لحيمات |
(a. i. lühayme'nin c.) : etçikler. |
lühayme |
: | لحيمه |
(a. i. lahm'den. c. : lühaymât) : etçik. |
lühî |
: | لهی |
(a. i. lehât'ın c.) : anat. küçük dil. (bkz. : lehâ, lihâ, lehevât, lihî). |
lühûd |
: | لحود |
(a. i. lahd'in c.) : çukurlar, mezarlar, kabirler. |
lühûd-i şühedâ' |
: |
(şehitlerin kabirleri) : şehitlik. |
|
lühûf |
: | لحوف |
(a. i. lihâf'ın c.) : örtüler, sargılar; örtünecek şeyler. |
lühûk |
: | لحوق |
(a. i.) : ulaşma, erişme. |
lühûm |
: | لحوم |
(a. i. lahm c.) : etler. lühûm-i Iszîze : lezzetli etler. |
lük |
: | لك |
(f. i.) : 1) yoğun ve kalın şey, 2) kızıl boya. 3) lök. 4) ur; sıraca. |
lükah |
: | لقاح |
("ka" uzun okunur. a. i.) : bot. kankurutan, adamotu, lât. mandragora affîclnatis. |
lükata |
: | لقطه |
(a. i.) : fık. sokakta bulunup alınan ve sahibi belli olmayan şey. |
lükata |
: | لقاطه |
("ka" uzun okunur, a. i.) : yere atılmış veya yerden alınmış değersiz şey. |
lükate-cîn |
: | لقاطه چين |
("ka" uzun okunur, a. f. b. s.) : değersiz, artık şeyleri toplayan. |
lüknet |
: | لكنت |
(a. i.) : pelteklik, dil basıklığı, söz söylerken dildeki tutukluk, kekeleme, (bkz. : lükûnet, lüknûnet). |
lüknet-i elhân |
: |
seslerin, nağmelerin pelteklği. |
|
Lüknûnet |
: | لكنونت |
(a. i.) : pelteklik, dildeki tutukluk; kekeleme, (bkz. : lüknet, lükûnet). |
lükûnet |
: | لكونت |
(a. i.) : pelteklik, dildeki tutukluk, kekeleme, (bkz. : lüknûnet, lüknet). |
lü'lü' |
: | لؤلؤ |
(a. i. c. : leâlî) : inci. (bkz. : dürr). |
lü'lü'-i lâlâ |
: |
parlak inci. lü'lü'-i şehvâr : iri inci. |
|
lü'lü'-bâr |
: | لؤلؤ بار |
(a. f. b. s.) : inci yağdıran, inci yağmuru. |
lü'lü'-feşân |
: | لؤلؤ فشان |
(a. f. b. s.) : inci saçıcı, inci saçan, (bkz. : lü’lü'-pâş). |
lü'lü'-pâş |
: | لؤلؤ پاش |
(a. f. b. s.) : inci saçıcı, inci saçan, (bkz. : lü'lü-feşSn). |
lünc |
: | لنج |
(f. i.) : 1) dudak. 2) ağzın içi. 3) s. çolak. |
lüseyn |
: | لسين |
(a. i.) : küçük dil, dilcik. |
lüsn |
: | لسن |
(a. i. lisân'ın c.) : diller, konuşulan diller (bkz. : elsine). [pek az kullanılır) |
lüsûk |
: | لصوف |
(a. i.) : 1) yapışma, yapışıp tutma, bitişik olma. 2) ulaşma. |
lüsûs |
: | لصوص |
(a. s. lass ve luss'un c.) : hırsızlar. |
lüsûsiyyet |
: | لصوصيت |
(a. i.) : hırsızlık etme. (bkz. : lesâs, sirkat). |
lüsiin |
: | لسن |
(a. î. lisân'ın c.) : (bkz. : elsine, elsün, lüsn). |
lüsün-i atika |
: |
leng. eski diller. |
|
lütre |
: | لتره |
(f. i.) : 1) ancak iki kişi arasında başkalarının anlıyamıyacağı şekilde görüşülen uydurma dil, kuşdili. 2) s. boşboğaz. |
lüzûb |
: | لزوب |
(a. i.) : yapışma, yapıştırma, birbirine kafes gibi sokup yapıştırma. |
lüzûcet |
: | لزوجت |
(a. i.) : 1) yapışkanlık. 2) yapışıp uzayan şeyin hâli. |
lüzûcî, lezcî |
: | لزوجی ، لزجی |
(a. s.) : lüzûcetli, yapışkan; kopmadan uzayan. |
lüzûciyyet |
: | لزوجيت |
(a. i.) : kopmayış, çekilip uzayış. |
lüzum |
: | لزوم |
(a. i.) : 1) lâzım olma, gereklik. 2) bir işe yarama. 3) sayma. |
lüzûm-i gayr-i münfek |
: |
ayrılmazlık. |
|
lüzûm-ı muhâksme |
: |
huk. muhakeme lüzumu; eski usûl-i muhâkemât-ı cezâiyye kanununa göre ceza işlerinde, yapılan tahkikat neticesinde işin mahkemeye tevdii lüzumunu ifâde eden kararlar. |
|
lüzûm-ı vakf |
: |
huk. vakfın rücûu kabil olmayacak surette kat'î bir hâle gelmesi. |