lûâb

: لعاب

(a. i.) : fizy. 1) salya. luâb-ı ankebût : örümcek ağı. luâb-ı sürür : sevinç tükürüğü. 2) bal, şeker gibi şeylerle yapılan tatlı. luâb-ı şems, luâb-üs-şems : serap, pusarık.

luâbî

: لعابی

(a. s.) : 1) lûâba mensup, salya ile ilgili. 2) salya gibi yapışkan.

luâbîn

: لعابين

(a. i. c.) : lûâb'ın, sudan başka, terkibinde bulunan maddelerin hepsi.

lu'b

: لعب

(a. i.) : oyun, eğlence.

lu'bet

: لعبت

(a. i.) : 1) oynanan, oynanılan şey, oyuncak. 2) herkesi hayrette bırakan şey, hâl.

lu'bet-bâz

: لعبت باز

(a. f. b. i.) : oyuncu, hokkabaz, hayalci, kuklacı.

lu'bet-gâh

: لعبتگاه

(a. f. b. i.) : oyun yeri; tiyatro.

lu'bet-ül-ayn

: لعبة العين

(a. b. i.) : göz bebeği.

lu'bî

: لعبی

(a. s.) : oyun ile ilgili olan.

lu'biyyât

: لعبیات

(a. i. c.) : oyunla ilgili eğlenceler, [canbaz, hokkabaz, tiyatro... gibi]

lûc

: لوج

(f. s.) : şaşı.

lügat

: لغت

(a. i. c. : lügat) : 1) kelime, söz. 2) her milletin konuştuğu dil ve bu dilin her kelimesi. 3) lügat kitabı (sözlük) : ilm-i lügat : lügatçilik (sözlükçülük) : fr. lexieologie. Ehl-i lügat : lügatçilikten anlayan, lûgatçi (sözlükçü) : lügat sahibi.

lügat

: لغات

("ga" uzun okunur, a. i. lûgat'in c.) : 1) lügatler, kelimeler, sözler. 2) lügat kitapları, sözlükler.

lugat-nüvîs

: لغت نويس

(a. f. b. s.) : lügat yazan, sözlük yapan.

lugat-şinâs

: لغت شناس

(a. f. b. s.) : iyi lügat bilen.

lugavî

: لغوی

(a. s.) : 1) lügate mensup, lügat anlayan. 2) mecazî olmayıp hakiki bir mânâya delâlet eden kelimeye âit olan.

lûgaviyyûn

: لغويون

(a. i. c.) : lügat (sözlük) ile uğraşanlar, lûgatçiler (sözlükçüler).

lûgaz

: لغز

(a. i. c. : elgaz) : 1) bilmece, bulmaca; yanıltmaca. 2) ed. manzum bilmece, eski dîvanların çoğunda bulunan ve halk. dilinde hece vezni ile yazılmış olan bilmece : "bir küçücük fıçıcık içi dolu turşucuk : limon. "Bir küçük Arabcık başındadır tablacık" : çivi... gibi.

lûhâ

: لحا

(a. i.) : (bkz. : lihâ).

lûhaza

: لحاظه

(a. i.) : göz ucu ile bir şeye dikkatli dikkatli bakma.

lûkata

: لقطه

(a. i.) : (bkz. : lukta).

lûk

: لوك

(f. i.) : lök, kısa tüylü yük devesi.

lûkmân

: لقمان

(a. h. i.) : islâmlıktan önceki Araplarda efsânevi bir şahsiyet olup, Kur'-ân'da da zikredildiği gibi, sonraki devirlerin efsâne ve şiirinde öğüt veren sözleriyle meşhur olan pek eski bir hekîmin veya hikayecinin adı.

lûkme

: لقمه

(a. i.) : lokma.

lûkme-şümâr

: لقمه شمار

(a. f. b. s.) : herkesin lokmasını sayan; mec. hasis, pinti, (bkz. : bahîl).

Lûkta

: لقطه

(a. i.) : yerden toplanan şey. (bkz. : lûkata).

lûl, lûlî

: لول ، لولى

(f. i.) : 1) şarkı söyleyen, oynayan kadın. 2) utanmaz, hayâsız, namussuz [kadın] . 3) s. nâzik ve zarif.

lüle

: لوله

(f. i.) : 1) lüle, çeşme, musluk gibi şeylere takılan küçük boru. 2) halka gibi durulmuş şey, lüle. 3) kâğıt külah.

lûrî

: لوری

(f. i.) : miskinlik denilen hastalık, (bkz. : cüzam).

luss

: لص

(a. i. c. : elsâs, lüsûs) : hırsız, (bkz. : lass, sarık).

Lût

: لوط

(a. h. i.) : Hz. ibrâhîm’in yeğeni olan peygamber. Kavm-i Lût : Lût peygamberin çağırışına ehemmiyet vermeyerek ahlâksızlığa düşkünlüklerinden dolayı Allah tarafından yok edilen Sodom ve Goınorrah halkı.

lût

: لوت

(f. s.) : 1) çıplak. 2) tatlı yemekler.

lûtf

: لطف

(a. i.) : 1) hoşluk, güzellik. 2) iyi muamele; iyilik.

lûtf-i mizâc

:  

tabîat, ahlak güzelliği. lûtf-i yâr : sevgilinin lûtfu.

lütfen

: لطفا

(a. zf.) : bir lütuf olarak, hoşlukla, tatlılıkla, (bkz. : inâyeten).

lûtf-kâr

: لطفكار

(a. f. b. s.) : hoş, güzel, iyi, lûtf ile muamele eden.

lûtf-perver

: لطف پرور

(a. f. b. s.) : (bkz. : lûtf-kâr).

Lûti

:  

(a. s.) : Lût kavminin çirkin hallerini tekrarlayan [kimse] , kulampara.