lîs (-)

: لينت

(f. s.) : yalayan, yalayıcı. Kâse-lîs : çanak yalayıcı, dalkavuk, ["lîsîden" mastarından] , (bkz. : müdâhin).

lisâm

: لثام

(a. i.) : yüz örtüsü, yaşmak, (bkz. : nikab).

lisân

: لسان

(a. i. c. : elsine, elsün, lüsn,-lüsün) : 1) dil [ağızdaki] . 2) konuşulan dil. Fa-sîh-il-lisân : fasîh, açık, düzgün olarak söz söyleyen, uzdili. İlm-i lisân : yer yüzündeki bütün dilleri ses, şekil, mânâ ve sintaks bakımından umûmî veya mukayeseli olarak inceleyen ilim, lengüistik, fr. linguistique.

lisân-ı edeb

:  

edep ve edebiyat dili.

lisân-ı hâl

:  

insanın, yüzünün hareketlerinden, duruşundan anlaşılan şey.

lisân-ı mâder-zâd

:  

ana dili. lisân-ı ma’sûm : temiz, günahsız dil. lisân-ı mizmâr : anat. küçük dil. lisân-ül-asâfîr : bot. kuş dili. lisân-ün-nâr : ateşin parıltısı, alevi.

lisân-üs-sevr

:  

bot. sığırdili denilen çok yapraklı bir nebat (bitki).

lisân-âşnâ

: لسان آشنا

(a. f. b. s.) : dil bilir, yabancı bir dil bilen.

lisânen

: لسانا

(â. zf.) : ağızdan, (bkz. : şifahen).

lisânı

: لسانی

(a. s.) : lisâna, dile mensup, dille ilgili.

lisâniyyat

: لسانيات

(a. i. c.) : dil ilmi, lengüistik, fr. linguistique.

lisân-Ullah

: لسان الله

(a. b. i.) : Kur'ân-ı Kerîm.

lisât

: لثات

(a. i. lise'nin c.) : hek. d [ş etleri.

lise

: لثه

(a. c. : lisât) : hek. diş eti. (bkz. : lisse).

li-sebebin

: لسبب

(a. e.) : bir sebepten dolayı.

lisevî

: لثوی

(a. s.) : diş etlerine Sit, diş etleriyle ilgili.

lisse

: لثه

(a. i. c. : lisât) : (bkz. : lise).

lis-şemsiyye

: لی الشمسيه

(a. s.) : astr. günmerkezli, fr. heliocentrique.

litâf

: لطاف

(a. i. lâtîf'ın c.) : (bkz. : lâtîf).

litâm

: لطام

(a. i.) : el ayasiyle vurma, tokat atma.

li-ümm

: لام

(a. b. i.) : ana bir kardeş.

lîv

: لو

(f. i.) : Güneş, (bkz. : Âf-tâb).

liva'

: لوا

(a. i. c. : elviye) : 1) bayrak. livâ-i saadet : Hz. Muhammed (Alehisselâm)'in bayrağı

livâ-i serîf

:  

Hz. Muhammed (Alehisselâm)'in bayrağı.

livâ-ül-hamd

:  

Muhammed (Alehisselâm) ümmetinin mahşer günü altında toplanacakları bayrak; Makam-i Ah-medî 2) mülkî idarede kaza ile vilâyet arasında bir derece, sancak. 3) ask. tugay. 4) ask. tuğgeneral. Mîr-livâ : miralay ile ferik arasındaki paşa rütbesi, * tuğgeneral.

livâta

: لواطه

(a. i.) : lûtîlik, erkekler arasındaki cinsî sapıklık, kulamparalık.

livâz

: لواذ

(a. i.) : 1) sığınmak, (bkz. : iltica). 2) birbirinin arkasına gizlenme.

lîve

: ليوه

(f. s.) : yaltaklanıcı, aldatıcı; şakacı; çevik.

liyâkat

: لياقت

(a. i.) : 1) lâyık olma, değerlilik, yararlık. 2) iktidar, hüner, fazîlet.

liyâkat-mend

: لياقتمند

(a. f. b. s. c. : liyâkat-mendân) : liyakatli, değerli; faziletli.

liyâkat-mendân

: لياقنمندان

(a. f. b. s. liyâkat-mend'in c.) : liyakatliler, değerliler; faziletliler.

liyâkat-mendâne

:  

(a. f. zf.) : liyakatli olarak, değerlilikle.

li-zâlike

:  

(a. zf.) : bunun için, bundan dolayı, bu sebepten.

lizâm

: لزام

(a. i.) : lâzım olma, lüzum, gereklilik.

li-zâtihi

: لذاته

(a. zf.) : kendiliğinden.