lev

: لو

(a. e.) : olsa bile.

lev'

: لؤا

(a. i.) : den. yısa etme, çekme.

lev"

: لوع

(a. i.) : 1) yakma. 2) yanma. lev'-i garâm : sevgi ile, aşk ile yanma.

lev'a

: لوعه

(a. i. c. : leveât) : yürek yanıklığı, gönül acısı, (bkz. : sûziş-i dil).

lev'a-i kalb

:  

gönül acısı, iç yanıklığı.

levâhik

: لواحق

(a. i. lâhlka'nın c.) : lahikalar, ekler, eklenen şeyler.

levâhik-i lâmise

:  

biy. dokunaç, fr. tentacule.

lavâic

: لواعج

(a. s. Lice'nin c.) : kalbi aşktan yananlar.

levâih, levâyih

: لوائح ، لوايح

(a. i. lâyiha'nın c.) : 1) lâyihalar. 2) Molla Câmi'nin meşhur eseri.

levâim

: لوائم

(a. i. lâime'nin c.) : çekiştirmeler, çekiştirilecek işler.

levâmi'

: لوامع

(a. i. lâmia'nın c.) : 1) parlamalar, parıldıyan şeyler, nurlar. 2) Molla Câmi'nin meşhur eseri.

levazım

: لوازم

(a. i. lâzime'nin c.) : 1) lâzım olan şeyler, gerekli şeyler; yaşamak, geçinmek, yolculuk için lüzumlu olan nesneler. 2) ask. askerin yiyecek, giyecek, yakacak ve savaş eşyası ve bu işlerle uğraşan dâire.

levazımat

: لوازمات

(a. i. levâzım'm) : (bkz. : levazım).

levc

: لوج

(a. i.) : ağızda bir şeyi veya lokmayı ötiye beriye döndürme.

leveât

: لوعات

(a. i. lev'a'nın c.) : yürekten gelen acılar, iç yanıklıkları.

levend

: لوند

(f. i. c. : levendân) : 1) yeniçeri devrinde deniz erlerine verilen bir ad. 2) vaktiyle Venediklilerin Şark memleketlerinden maaşla topladıkları bahriye askeri. 3) s. tenbel. 4) s. ayyaş, içkici. 5) s. zampara. 6) s. kabadayı. 7) hizmetçi; gündelikçi; çırak. 8) namussuz kadın. 9) ibne. [Türkçe'de kullandığımız mânâlar Farsça'da yoktur]

levendân

: لوندان

(f. i. levend'in c.) : levendler.

levend-âne

: لواندانه

(f. zf.) : leventcesine, sür'atle, hızla.

levendât

: لوندات

(a. i. levend'in c.) : leventler, [yapma kelimelerdendir]

levh

: لوح

(a. i. c. : elvâh) : yassı, düz, üzerine resim, yazı gibi şeyler yazılabilen nesne.

levh-i emles

:  

üzerine hiç bir şey yazılmamış, leke düşmemiş levh, fr. table rase.

levh- hatır

:  

hafıza.

levh-i mahfuz

:  

Allah tarafından takdîr edilen şeylerin yazılı bulunduğu manevî levha; ilm-i ilâhi.

levha

: لوحه

(a. i.) : bir yere asılmak üzere yazılmış veya yapılmış yazı veya resim. Ser-levha : başlık [yazılarda]

levha-i nuhuset

:  

uğursuzluk levhası.

levhaş-Allah

: لوحش الله

(a. n.) : Allah ırak etmesin! vahşet vermesin; aferin, [aslı : "lâ evhaş-Allah" dır]

levhateyn

: لوحنين

(a. i. c.) : (bkz. : deffeteyn).

levîd

: لويد

(f. i.) : kazan [kap]

levlak, levlake

: لولاك ، لولاك

(a. i.) : bir kudsî hadîsten alınmış olup, Hz. Muhammed (Alehisselâm)'e hitaptır.

levlâke levlâke lemâ halakt-ül-eflâke

:  

Sen olmasaydın, Sen olmasaydın yeri göğü yaratmazdım - [hadîs-i kudsî]

levm

: لوم

(a. i.) : zemmetme, çekiştirme; paylama; başa kakma.

levm-i lâim

:  

çekiştiricinin kınaması.

levme

: لومه

(a. i.) : çekiştirilmesini, zemmedilmesini, başa kakılmasını gerektiren iş

levn

: لون

(a. i. c. : elvan) : 1) renk, boya; sıfat, (bkz. : fâm). 2) nevi, çeşit, (bkz. : gûn)

levs

: لوث

(a. i.) : pislik, mundarlık, kir.

levs-ül-katl

:  

huk. [eskiden] birisini katletmekle müttehem olan şahısta katlin nişanesi yahut maktul ile aralarında zahir bir düşmanlık bulunması gibi alâmet ve karineler.

levsiyyât

: لوثيات

(a. i. c.) : kirli pis şeyler.

levvâın, levvâme

: لوام ، لوامه

(a. s.) : çok levm edici, çekiştirici, başa kakıcı, paylayıcı. Nefs-i levvâme : nefsin yedi mertebesinden biri. (bkz. : nefs-i emmâre).

levz

: لوز

(a. i.) : badem.

levzaî

: لوذعی

(a. s.) : zarif, akıllı, ince [kimse]

levze

: لوزه

(a. i.) : 1) [bir tek] badem. 2) anat. [bir tek] bademcik, fr. amygdale.

levzetân

: لوزتان

(a. i.) : anat. İki bademcik, bademcikler, fr. amygdalites.

levzeteyn

: لوزتين

(a. i. c.) : anat. bademcikler, (bkz. : levzetân).

levzî

: لوزی

(a. s.) : 1) badem biçiminde olan. 2) bademle ilgili.

levzîn

: لوزين

(a. i.) : hek. Badem hulâsası.

levzîne

: لوزينه

(f. i.) : 1) bâtlem helvası. 2) bademli helva.

levzînec

: لوزينج

(a. i.) : bademli helva.

levziyyât

: لوزيات

(a. i. c.) : bademle yapılmış tatlılar.

levziyye

: لوزيه

(a. i.) : bot. badem, erik, kayısı, şeftali, vişne, kiraz ve benzerlerinin içinde bulundukları fasîle.