leb |
: | لب |
(f. i.) : 1) dudak. Şeker-leb : şeker dudaklı. Gonce-leb : konca gibi dudağı olan. leb-i âftâb : gölge. leb-i cânân : sevgilinin dudağı. leb-i derya (deniz dudağı) : mec. deniz kenarı. leb-i handan : gülen dudak. leb-i şefkat : şefkat dudağı. 2) uç, kenar. leb-i cû : ırmak kenarı. leb-i cûy-bâr v : su kenarı. |
leb-i hadrâ |
: |
ufuk. |
|
leb-i keştî-gâh |
: |
nehirlerin geçit yeri, boğaz, liman ağzı. |
|
leb-i sâgar |
: |
kadeh ağzı. |
|
lebâ' |
: | لباء |
(a. i.) : ağız, doğumdan sonra gelen süt. |
lebâbet |
: | لبابة |
(a. i.) : zeyreklik, akıllılık, (bkz. : fatânet). |
lebâçe |
: | لباچه |
(f. i.) : önü açık elbise, hırka; cübbe; ferace. |
lebâd, lebâde |
: | لباد ، لباده |
(f. i.) : yağmurluk. |
leb-â-leb |
: | لبالب |
(f. zf.) : ağızına kadar dolu. |
lebân |
: | لبان |
(a. i.) : göğüs. |
lebbân |
: | لبان |
(a. i.) : sütçü. |
leb-be-leb |
: | لب بلب |
(f. zf.) : dudak dudağa, (bkz. : leb-ber-leb). |
leb-ber-leb |
: | لب برلب |
(f. zf.) : dudak dudağa, (bkz. : leb-be-leb). |
leb-beste |
: | لب بسته |
(f. b. s.) : 1) dudağı, ağzı bağlı. 2) susan. |
lebbeyk |
: | لبيك |
(a. n.) : "buyurunuz" raâıaâsma kullanılan bir kelime, [hac farizasının İcrası esnasında bu kelime ile başlayan muayyen dualar söylenir ki buna "tel-biye" denir] , (bkz. : telbiye). |
lebbeyk-zen |
: | لبيكزن |
(a. f. b. s.) : evet diyen, razı olan. |
lebbeyk-zen-i icabet |
: |
Allah’ın emrine koşup uyan. [ölen hakkında kullanılır] |
|
lebeb |
: | لبب |
(f. i.) : deriden örülmüş at başlığı. |
leben |
: | لبن |
(a. i.) : süt. Adem-ul-leben : sütsüzlük. Adîmet-ül-leben : sütü kesik kadın. |
lebenî, lebeniyye |
: | لبنی ، لبنيه |
(a. s. c. : lebeniyyât) : süte âit, sütle ilgili, sütlü. Mevâd-ı lebeniyye : sütlü maddeler, ürünler. |
lebeniyyât |
: | لبنيات |
(a. i. lebeniyye'nin c.) : sütlü nesneler. |
leb-güşâ |
: | لبگشا |
(f. b. s.) : "dudağı açık" : konuşan, söyleyen. |
lebi |
: | لبي |
(f. i.) : dilim [ekmek, kavun, karpuz] |
lebîb |
: | لبيب |
(a. s. c. : libâb) : 1) akıllı, (bkz. : fatîn, zekî). 2) i. erkek adı. |
lebîk |
: | لبيق |
(a. s.) : 1) akıllı, zekî. 2) tatlı sözlü. |
leblâb |
: | لبلاب |
(a. i.) : bot. sarmaşık. |
leblâbiyye |
: | لبلابيه |
(a. i.) : bot. sarmaşıkgiller, fr. hederacees. |
leb-rîz |
: | لبريز |
(f. b. s.) : taşıcı, ağzına kadar dolmuş, [maddî manevî] |
lebs |
: | لبس |
(a. i.) : 1) giyecek şey. 2) iki şeyi bir birinden ayırt edememe, (bkz. : iltibas). |
leb-teşne |
: | لب تشنه |
(f. b. s. c. : leb-teşnegan) : susamış. |
leb-teşnegân |
: | لب تشنگان |
(f. b. s. leb-teşne'nin c.) : susamışlar. |
lebûn |
: | لبون |
(a. s.) : sütlü, sağmal [hayvan] , Bint-i lebûn : süt vermeye başlamış ıdişi koyun. |