lâk

: لاك

(f. i.) : 1) tahta kadeh. 2) s. aşağı, hakir.

lâkab

: لقب

(a. i. c. : elkab) : lâğap, bir kimseye, kendi asıl adından başka takılan ad.

lâkah

: لقح

(a. i.) : hurma, incir gibi bâzı ağaçların erkeğinden dişisine vurulan aşı.

lâkat

: لقط

(a. i.) : (bkz. : lükate).

lâ-kayd

: لا قيد

(a. s.) : kayıtsız, ilgisiz.

lâ-kaydâne

:  

(a. f. zf.) : kayıtsızca, ilgisizlikle.

lâ-kaydî

: لا قيدی

(a. i.) : kayıtsızlık, ilgisizlik.

lâ-kaydiyye

: لا قيديه

(a. i.) : rfeU. fr. guietisme.

lâ-kelâm

: لا كلام

(a. s.) : hiç bir diyecek yok.

lâkı

: لقی

(a. s.) : itibarsız, değersiz [kimse]

lâkîm

: لقيم

(a. s.) : yontulmuş, yonulmuş.

lâkin

: لكن

(a. e.) : ama, fakat, ancak, şu kadar var ki. [Arapça'da bu "lâkin" den başka bir de "lâkinne" şekli vardır]

lâkît, lâkîta

: لقيط ، لقيطه

(a. s.) : 1) yerden kaldırılıp alınan şey. 2) sokağa bırakılmış yeni doğma çocuk, (bkz. : lükata).

lâklâk

: لقلاق

(a. i. c. : lekalik) : leylek. Ameden-i lâklâk : leyleklerin gelme zamanı.

lâklâka

: لقلقه

(a. i. c. : lâkiâkıyyât) : boş, mânâsız, faydasız lâkırdı.

lâkiâkıyyât

: لقط

(a. i. lâklâka'nın c.) : mânâsız, faydasız, boş lâkırdılar.

lâkt

: لقط

(a. i.) : yerden toplama.

lâkt-ül-izâm ve-l-mismâr

:  

vet. atın ayasını, yerde bulunan çivi, kemik, şişe kırığı gibi şeylerden birinin yaralaması.

lâkve

: لقوه

(a. i.) : ağız çarpılması.