lâf

: لاف

(f. i.) : 1) lâkırdı, söz. 2) konuşma.

lâf ü güzâf

:  

boş lâkırdı, (bkz. : jâ|, lağv).

lafk

: لفق

(a. i.) : iki şeyi birbirine çarpma.

lâfz

: لفظ

(a. i. c. : elfâz) : söz. [manâlı olursa "kelime", mânâsı, edatlarda olduğu gibi, başkalarıyla meydana gelirse "harf" kısmına ayrılır]

lâfz-ı küllî

:  

mant. mânâsı herkesçe müşterek olmayan lâfız, "zeyd" gibi.

lâfz-ı küllî

:  

mant. mânâsı herkesçe müşterek olan lâfız : "insan" gibi.

lâfz-ı muhtemel

:  

huk. iki veya daha ziyâde mânâya hamli mümkün bulunan sözdür ki, hangisinin kasdolunduğu mücerret rey ile değil deliller, karineler ile tâyin olunur.

lâfz-ı müfesser

:  

huk. tahsis ve te'vîle ihtimal bırakmayacak derecede açık olan sözdür ki, onunla amel vacip olur.

lâfz-ı müşterek

:  

huk. birçok müsemmâsı bulunan lâfızdır ki, hangi mânâ kasdolunduğu taayyün etmediği surette mânâsız addolunur, onunla amel olunmaz.

lâfzı zahir

:  

huk. teemmül ve tefekküre muhtaç olmaksızın dinleyenin derhal mânâsını anladığı sözdür ki, bunun zıddına "hafi" denir.

lâfz-ı mürekkeb

:  

mant. cüzülerinden biri; mânâsının cüzü'lerinden birine delâlet eden lâfız.

lâfz-ı vâhid

:  

tek söz.

lafza

: لفظه

(a. i.) : birf tek söz veya kelime.

lâfza-i celâl

:  

Allah kelimesi.

lâf-zen

: لافزن

(f. b. s.) : 1) lâfazan, geveze. 2) övünen, övüngen.

lâfzen

: لفظا

(a. zf.) : lâfız itibariyle, kelimenin söylenişine, yapısına göre, yazılı olmayarak.

lâfzı murâd

: لفظی مرا

(a. b. i.) : mânâsı bir yana bırakılarak, lâfzı itibariyle söylenen söz.

lafzı

: لفظی

(a. s.) : gr. Kelimenin söylenişine ve yapısına âit, onlarla ilgili. Tezyînât-ı lâfziyye : sözde ve yazıda görülen ve çok defa da sannua kaçan kelime süsleri.