kürân

: كزان

(f. i.) : al renkli at. (bkz. : küreng).

kürâsî

: كراسی

(a. i. kürsî'nin c.) : (bkz. : kürsî).

kürât

: كرات

(a. i. küre'nin c.) : küreler, yuvarlak olan cisimler, toparlak nesneler.

kürbe

: كربه

(f. i.) : dükkân

kürbat

: كربت

(a. i.) : gam, tasa, kaygı, (bkz. : küdûret)

kürbet-i gurbet

:  

gurbet tasası.

kürd

: كرد

(a. i. c. : ekrâd) : kurt.

kürdî

: كردی

(a. i.) : müz. Türk müziğinin üç numaralı basit makamı. Kürdî dörtlüsü ile pûselik beşlisinden ibarettir. Pûselik beşlisi ile dügâh'da durur. Güçlü -beşli ile dörtlünün birleştiği- nevâ'dır. Donanımda "si" küçük mücenneb bemolü mevcuttur. Dizisi umumiyetle çıkıcı olarak seyreder Orta sekizlideki sesleri -pestden tîze doğru- şöyledir : dügâh, kürdî, çargâh, neva, hüseynî, acem gerdaniye ve muhayyer. Şu şedleri isimli olarak kullanılmıştır. Kürdilî hicazkâr (rast' da) : ferahnümâ (yegâh'da) ve aşk-efzâ (hü-heynî- aşîran' da) ; kürdî, son asırlarda kullanılmış ve bu yüzden bünyesi hakkında mus'kisever-lerce ihtilâfa düşülmüştür; ha

kürdî-aşîrân

: كردی عشيران

(a. f. b. i.) : müz. birkaç asırlık bir mürekkep makam.

kürdi'li çargâh

: كردی لی چارگاه

(a. s. b. i.) : müz. çargâh dizisinin kürdîli şekli, yânî, -çargâh beşlisine, çargâh dörtlüsü değil de, pûse-lik dörtlüsü ilâve olunmuş şekli (ki bu durumda, pûselik perdesi yerine kürdî kullanılmakta ve makam "si" küçük mücenneb bemolü almaktadır). Bu diziye H. Saadettin Arel ve Dr. Subhi Ezgi bu ismi vermişlerdir. Abdülkadir Merâgî bu makama "uşşak" demekte ve "Türklerin millî makamlarıdır" kaydını ilâve eylemektedir. Bugünkü uşşâk'ın tertîb' ise bambaşka olup, bu "eski uşşak" yânî kürdili çârgâh'dan zamanımıza bir nümûne intikal etmemiştir. Bu dizinin de niseb-i şerife adedi tamam, yânî 9 dur. Orta sekizlideki sesleri -pest

kürdi'li hicaz-kâr

: كردی لی حجازكار

(a. t. f. b. i.) : müz. Hacı Arif Beyin îcâd-ettiği bir makamdır. Aşağı yukarı 90 senelik olan bu makam, bu müddet içinde çok büyük bir rağbete mazhar olarak bilhassa şarkı for-me'u için bol bol kullanılmıştır. Bugün hicaz, uşşak, hüseynî ve hüzzamdan sonra 5 inci olarak en çok kürdi'li hicazkâra mensuptur; en fazla şarkının yazıldığı makam ise, doğrudan doğruya kürdi'li hicâzkârdır. Asıl kürdi'li . hicazkâr, kürdî makamının bir pest perdedeki yânî rast (sol) da-ki şeddidir. Güçlüsü -dördüncü derece olan- çargâh (do) dır. Donanımına "si, " mi ve la "için 3 tane küçük mücenneb bemolü alır. Kürdî gibi ta-bîatiyle bunun da 9 niseb

küro

: كره

(a. i. c. : kürât) : 1) yuvarlak, toparlak. kürc-i arz : yer yuvarlağı. 2) geo. küre. küre-i âteş : hava tabakası üzerindeki ateş kısmı.

küre-i ayn

:  

hek. göz yuvarlağı.

küre-i hacerî

:  

taşküre, litosfer, fr. lithos-phere.

küre-i hak

:  

yeryüzü.

küre-i hevâ, lâceverd

:  

gök kubbesi.

küre-i kamer

:  

astr. Ay.

küre-i levniyye

:  

renkküre, kromosfer, fr. ehromosphere.

küre-i mâiyye

:  

suküre, hidrosfer, fr. hydros-phere.

küre-i musattaha

:  

düzlemküre.

küre-i mücesseme

:  

yerküre.

küre-i nesîmi

:  

havaküre, atmosfer, fr. atmos-phere.

küre-i semâ

:  

astr. gökteki, gök cisimlerinin vaziyetini gösteren küre; merkezi Arz'ın merkezi olmak üzere yarı çapı sonsuz olarak tasavvur olunan ve sathında bütün yıldızların mürtesemleri bulunan muhayyel küre.

küre-i sulbe

:  

taşküre, litosfer, fr. lithosphere. (bkz. : küre-i hacerî).

küre-i şems

:  

astr. Güneş.

küre-i zemîn

:  

yeryüzü, yeryuvarlağı.

küre-i ziya

:  

ışıkküre, fotosfer, fr. photos-phero.

küremâ

: كرما

(a. s. kerîm'in c.) : 1) kerîm, asîl, necip, iyiliksever, hayır sahibi, cömert, eli açık kimseler. 2) ulular, büyükler, (bkz. : kiram)

kürend, küreng

: كرند ، كرنگك

(f. i.) : afat. (bkz. : kürân).

kürevî

: كروی

(a. s.) : yuvarlak; mat. küresel. Hendese-i küreviyye : geo. Küresel geometri.

küreviy-yüş-şekl

:  

geo. yuvarlak şekil.

küreyvât

: كريوات

(a. i. küreyve'nin c.) : küçük kürecikler, yuvarlaklar, yuvarlar.

küreyvât-ı beyzâ

:  

anat. akyuvarlar, kan ve lenf gibi vücut sıvı (mayi) larında bulunan çekirdekli ve yuvarlak hücreler.

küreyvât-ı hamrâ

:  

anat. alyuvarlar, kana al rengini veren çekirdeksiz yuvarlak küçük hücre olup, kanın her milimetre kübünde beş mityon kadar bulunur.

küreyvât-ı meneviyye

:  

anat. menideki cinsiyet zerrecikleri.

küreyvât-ı yâbise

:  

hek. kanın terkibinde yüzde on dört nispetinde bulunan demir bileşiği, [kelimenin doğrusu "küreyyât" dır]

küreyve

: كريوه

(a. i. c. : küreyvât) : küçük yuvarlak, yuvar.

küreyve-i beyzâ

:  

anat. akyuvar. (bkz. : kü-reyvât-ı beyzâ).

küreyve-i hamrâ

:  

anat. alyuvar, (bkz. : kürey-vât-ı hamrâ).

kürîz

: كريز

(f. i.) : hizmetkâr.

kürîzî

: كريزی

(f. s.) : düşkün, beli bükük ihtiyar.

kürrâs

: كراث

(a. i.) : bot. pırasa.

kürrâse

: كراسه

(a. i. c. : kerârîs) : el yazması kitapların sekiz sahifeden ibaret olan forması.

kürre

: كره

(f. i.) : 1) sıpa. 2) tay. kürre-i har : sıpa.

kürsî

: كرسی

(a. i. c. : kürâsî) : 1) oturulacak yüksekçe yer. 2) taht. (bkz. : serîr). 3) makam, vazîfe. 4) hükümet merkezi, başkent, (bkz. : makarr, merkez). 5) kaide, ayaklık, mesnet. 6) arş-ı a'zam'ın altında bir düzlükte olan, levh-i mahfûz'un bulunduğu yer. Ayet-ül-kürsî Kur’ân’da : Allah-ü lâ ilahe illâ hüv-el- hayy-ül -kayyûmü... ibaresiyle başlayan ve Bakara sûresinin 255 inci âyetini teşkîl eden kısım.

kürsî-nişîn

: كرسی نشين

(a. f. b. i.) : 1) tahtta oturan pâdişâh; 2) vali; 3) camide, kürsüde oturan, vaaz eden.

kürûb

: كروب

(a. i. kerb'in c.) : tasalar, kaygılar, kederler, gamlar.

kürüm

: كروم

(a. i. kerm'in c.) : üzüm, bağ kütükleri. Fasîle-i kürûmiyye : üzümgiller.

kürûr

: كرور

(a. i.) : bir şeyin tekrarı. kürûr-i a’vâm : senelerin birbirini tâkibetmesi.

kürûş

: كروش

(a. i. kertş'in c.) : işkembeler.

kürük

: كر

(f. b.) : deve yavrusu, (bkz. : şütür-peçe).