kûr |
: | كور |
(f. s. c. : kûrân) : kör. |
kur'a |
: | قرعه |
(a. i. c. kura') : 1) yalnız tesadüfe ve talihe bağlı bir ayırma yapmak üzere başvurulan her türlü vâsıta; ad çekme. 2) Tanzîmat sonrası askerlik işlerinde kullanılan bir usûl olup, bir yılın doğumluları arasında, ad çekilerek, adına yazılı kâğıt çekilen asker olur. |
kur’acı |
: |
kur’a çekme işine me'mur edilen subay ve şâir kimseler. |
|
kura' |
: | قرع |
(a. i. kur'anın c.) : (bkz. : kur’a). |
kura |
: | قری |
(a. i. karye'nin c.) : köyler, kasabalar. |
kurâ-yi mülecâvire |
: |
komşu köyler. |
|
kûrâb |
: | كوراب |
(f. i.) : serap, ılgım, yalgın. |
kurâbe |
: | كورابه |
(f. i.) : kubbeli türbe, mezar. |
kurad |
: | قراد |
(a. i.) : hayvan kehlesi. |
kûrân |
: | كوران |
(f. s. kûr'un c.) : körler. |
Kur'ân |
: | قرآن |
(a. î.) : Hz. Muhammed (Alehisselâm)'e inen kutsal kitap, (bkz. : Fürkan). Hâfız-ı Kur’ân : Kur'ân'ı, başından sonuna kadar ezberlemiş olan kimse, [kelime Arapça’da : 1) usul ve saygı ile okumak; 2) "zammetmek, cem'etmek" mânâsına gelir] |
kûr-âne |
: | كورانه |
(f. zf.) : körcesine. |
Kur'ânî, Kur'âniyye |
: | كرآنی ، قرآنيه |
(a. s.) : Kur'ân'a mensup, Kur'ân ile ilgili Ayât-ı Kur'âniyye : Kur'ân âyetleri. Ta'bîr-i Kur’ânî : Kur’ân’da geçen söz Mu'cizât-ı Kur'âniyye : Kur'ân'ın bildirdiği mûziceler. |
Kurâza |
: | قراضه |
(a. i.) : 1) altın ve gümüş kırıntıları, (bkz. : rîze-i zer). |
Kurâza-i sîm |
: |
1) gümüş kesintileri. 2) kumaş ve şâire parçası. 3) kırıntı, döküntü. |
|
kurâza-i kâğıt |
: |
kâğıt parçası. |
|
kurb |
: | قرب |
(a. i.) : 1) yakın olma, yakınlık, yakın bulunma. |
kurb-ı derece |
: |
fer. ölen kimseye derece ve vâsıta bakımından yakınlık, (müteveffaya oğlu, torunundan daha yakındır] |
|
kurb-ı Hûda |
: |
Allah’a manevî yakınlık. |
|
kurb-i mesafe |
: |
yer yakınlığı. 2) s. yakın, (bkz. : karîb, nezdîk). 3) tas. ezelde yânî ervah âleminde Allah ile abd (kul) arasında sebkat eden ahde vefa. |
|
kurbân |
: | قربان |
(a. i.) : Allah'ın rızâsını kazanmağa vesile olan şey. 2) eti, fıkarâ-ya parasız olarak dağıtılmak niyetiyle farz, vâcib veya sünnet olarak kesilen (koyun, keçi, sığır, deva... gibi) hayvan. 3) bir gaye uğrunda feda olma. |
kurbet |
: | قربت |
(a. i.) : 1) yakınlık. (bkz. : nezdîkî). 2) 'hısımlık, akrabalık. 3) Allah'a yakınlık. |
kurbet-i ümm |
: |
huk. [eskiden] ana ve büyük analar vâsıtasiyle olan karabet, [ana bir kardeşler ve bunların ferileri yakın ve uzak dayılar, teyzeler ve bunların ferileri gibi] |
|
Kurbiyyet |
: | قربيت |
(a. i.) : yakınlık. [kelime, Arap grameri yönünden yanlış olmakla beraber kullanılmaktadır] |
kûr-boğaz |
: | كور بوغاز |
(f. b. s.) : kör boğaz; obur. |
kûr-dil |
: | كوردل |
(f. b. s.) : gönlü kör, câhil. |
küre |
: | كوره |
(f. i.) : 1) kuyumcu ocağı; demirci ocağı; mâden ocağı 2) küre. |
kurenâ |
: | قرناء |
(a. i. karîn'in c.) : yakınlar. |
kurenâ-yi pâdişâh! |
: |
pâdişâhın yakınlarında bulunan kimseler, mâbeynciler. |
|
kûreng |
: | كورنگك |
(f. i.) : al at. (bkz. : kürend, küren). |
Kureşî, Kureyşî |
: | قرشی ، قريشی |
(a. h. i.) : Kureyş kabilesinden olan Arap. |
kurevî |
: | قروی |
(a. i. s.) : köylü. Maîşet-i kureviyye : köylü gibi geçinme, yaşama. |
Kureyş |
: | قريش |
(a. h. i.) : Hz. Muhammed (Alehisselâm)'in mensûb olduğu Arap kabilesinin adı olup Kâbenin korunması bu kabileye aitti. Sanâ-dîd-i Kureyş : Hz. Muhammed (Alehisselâm)'in- peygamberliğini kabul etmiyen ve kendisine karşı duran Kureyş kabilesinin uluları, reisleri. |
kurha |
: | قرحه |
(a. i. c. : kurûh) : [kelimenin aslı "kurha" olduğu halde "karha" şekli yaygındır] , (bkz. : karha). |
kûrî |
: | كوری |
(f. i.) : körlük, (bkz. : amâ). |
kurne |
: | قرنه |
(a. i.) : 1) sivri, tümsek şey. 2) hamam kurnası. |
kurneteyn |
: | قرنتين |
(a. i. c.) : "iki kurna" : iki kap ölçüsünde olan su. [yıkanmaya yeter sayılır] |
kurrâ' |
: | قراء |
(a. s. kari'in c.) : Kur'ân'ı Yedi Kırâet ve on Rivayet dâhilinde okuyan üstad hafızlar. |
kurre |
: | قره |
(a. i.) : 1) soğuk. 2) ışık, tazelik, parlaklık, (bkz. : nûr, ziya). |
kurret-ül-ayn |
: |
1) göz nuru. (bkz. : nûr-i dîde). 2) bot. su teresi. 3) s. parlak, nurlu, (bkz. : münevver). |
|
kurretiyye |
: | قرتيه |
(a. i.) : Bâbîlerden Zerrintaç adında güzelliği, bilgi ve fazileti ile tanınmış bir kadının taraftarları. |
kurs.kursa |
: | قرص ، قرصه |
(a. i. c. : akrâs) : 1) yuvarlak ve yassı nesne, teker, tekerlek nesne, ağırşak, çörek; küre, dâire ve her türlü dâire şeklinde nesne. 2) bir yıldızın görünen yüzü. |
kurs-i Kamer |
: |
Ay’ın uzaktan düz görülen yüzü. |
|
kurs-i mer’î |
: |
görülen halka. |
|
kurs,i Şems |
: |
Güneş'in uzaktan düz görülen yüzü |
|
kurs-i varak |
: |
bot. yaprak. |
|
kurs-i zer |
: |
altın para. |
|
kurta |
: | قرطه |
(a. i.) : kadınların süs olarak kulaklarına taktıkları küpe. |
kurta-i gûş |
: |
kulak küpesi, (bkz. : mengûş). |
|
kurubat |
: | قربات |
(a. i. kırba'nm c.) : (bkz. : kırba). |
kurûd |
: | قرود |
(a. i. kırd'ın c.) : (bkz. : ki rede). |
kurûh |
: | قروح |
(a. i. karha, kurha'nın c.) : yaralar, ülserler. |
kurun |
: | قرون |
(a. i. karm'ın c.) : değerli insanlar. |
kurum |
: | قروم |
(a. i. karn'ın c.) : 1) zamanlar, devirler, çağlar. 2) boynuzlar. |
kurûn-i âhire |
: |
tar. İstanbul'un fethi (1453) nden sonraki zaman. |
|
kurûn-ı muzafferiyyet |
: |
zafer asırları. |
|
kurûn-ı sâlife |
: |
geçmiş asırlar. |
|
kurûn-ı ûlâ |
: |
tar. İlkçağ, [târihin en eski zamanlarından başlıyarak, mîlâdın 395 yılına kadar süren çağ] |
|
kurûn-ı vustâ |
: |
Ortaçağ. [İsa'nın doğumundan sonra 395) yıldan İstanbul'un Türkler tarafından alındığı 1453 yılına kadar süren çağ] Adîmet-ül-kurûn : zool. deve gibi boynuzu olmıyan çatal tırnaklı hayvanlar. |
|
kuruz |
: | قرون |
(a. i. karz'ın c.) : ödünç verilen paralar, borçlar. |
kurûz-i hasene |
: |
faizsiz olarak verilen borç paralar. |