kûb |
: | كوب |
(f. s.) : vuran, vurucu. Leked-kûb : Tekme vuran Pây-kûb : ayak vurucu. |
kubâ' |
: | قوبائی |
("ku" uzun okunur. a. i.) : hek. tuzlu balgam. |
kubâî |
: |
("ku" uzun okunur. a. s.) : hek. kuba'ya mensup, tuzlu balgamla ilgili. |
|
kûbân |
: | كوبان |
(f. s.) : 1) (kûb'un c.) : vurucular. 2) zf. vurarak. Pây-kDbân : ayakvurarak. |
kubbe |
: | قبه |
(a. i. c. : kıbâb, kubeb) : yarım küre veya kümbetimsi yapılan bina damı. |
kubbe altı |
: |
tar. eskiden, bir nevî kabîne toplantısı denilebilecek şekilde vezirlerin dîvan günlerinde, husûsî merasimlerle toplandıkları, İstanbul'da, Topkapı Sarayı'nda bulunan üstü kubbeli bir dâire. [Bu dâirede bulunma hakkı olan vezirlere "kubbe vezîri" denilirdi] |
|
kubbe-i firûze-fâm |
: |
mavi renkli olan semâ, gökyüzü. |
|
kubbe-i nerdende |
: |
gökyüzü. |
|
kubbe-i kanek |
: |
anat. ağzın tavanı, damak. |
|
kubbe-i mînâ |
: |
gökyüzü. |
|
kubbe-i utyâ |
: |
gökyüzü. |
|
kubbe-i zebercedi |
: |
gökyüzü. |
|
kubbe-i zerbeft |
: |
yıldızlı semâ, gökyüzü. kubbei zerrin : Güneş. |
|
kubbe-î zümürrüd-fâm |
: |
gökyüzü. |
|
kubbei-ül-arz |
: |
yer yuvarlağının insan oturan kısmının merkezi. |
|
kubbet-ül-hanek |
: |
anat. damak kemeri. |
|
kubbet-ül-İslâm |
: |
(islâmın kubbesi) : Belh şehrinin bir başka adı; Basra. |
|
kubbe-nişîn |
: | قبه نشين |
(a. f. b. s. c. kubbe-nişînân) : [eskiden] İstanbul’da Topkapı sarayında "Kubbe-altı" denilen yerde toplanan vezirlerden her biri. |
kubeb |
: | قبب |
(a. i. kubbe'nin c.) : tepesi yuvarlak, yarım küre şeklinde yapılan bina damları, (bkz. : kıbâb). |
kû'bere |
: | كعبره |
(a. i.) : anat. sâidi, bileği meydana getiren iki kemiğin küçüğü, fr. radius. |
kubh |
: | قبح |
(a. i.) : 1) çirkinlik, [zıddı : "hüsn"] . 2) İslâm fıkhında hanefî mezhebine âit bir prensip. |
kubhiyyât |
: | قبحيات |
(a. i. c.) : fena, çirkin olan : hususlar, hareketler, işler. |
kubur |
: | قبور |
(a. i. kabr'in c.) : mezarlar, sinler. Ehl-i kubur : kabirde bulunanlar, ölüler. Ziyâret-i kubur : kabirleri, ölüleri ziyaret. |