keşf

: كشف

(a. i. c. : keşfiyyât) : 1) açma, meydana çıkarma. 2) gizli bir şeyi bulma. 3) bir sırrı öğrenme. 4) bir şeyin olacağını önceden anlama. 5) Allah tarafından ilham olunma. 6) bir yapı için harcanacak paranın aşağı yukarı hesaplanması. 7) [ask. düşmanın durumunu anlamak üzere gönderilen erlere" keşif kolu" denilir]

keşfi, keşfiyye

: كشفی ، كشفيه

(a. s.) : keşfa mensup, keşifle ilgili.

keşfiyyât

: كشفيات

(a. i. keşfin c.) : keşifler, bulup meydana çıkarılan şeyler.

keşide

: كشيده

(f. s. ve i.) : 1) çekilmiş, çek'liş. 2) tartılmış. 3) tertîbedilmiş, dizilmiş. 4) yazılmış. 5) eski yazıda bâzı harflerin üzerine çekilen çizgi; sin, şın, vav. . gibi kuyruklu uzantılı harflerin yazıda mahsus surette çekilmesi : "kâfin keşidesi güzel olmuştu. . "

keşîde-kamet

: كشيده قامت

("ka" uzun okunur, f. a. b. s.) : uzun boylu.

keşîde-rû

: كشيده رو [ی]

(f. a. s.) : uzun yüzlü, sürahi yüzlü.

keşiş

: كشيش

(f. i. c. : keşîşân) : papaz, karabaş, kilise papazı, (bkz. : râhib).

kaşîşân

: كشيشان

(f. i. keşîş'in c.) : papazlar, karabaşlar; kilise papazları, (bkz. : ruhban).

keşîş-hâne

: كشيشخانه

(f. b. i.) : manastır, kilise.

keşk

: كشك

(a. i.) : 1) keşkek, unla beraber dövülmüş et ve buğdaydan yapılan ve ortasına kızdırılmış yağ dökülen bir yemek. 2) yoğurt kurusu, keş, kurut.

Keşkül

: كشكول

(f. i.) : 1) keşkül, [eskiden] dervişlerin veya dilencilerin kullandığı, Hindistan cevizi kabuğundan veya abanozdan yapılmış dilenci çanağı. 2) üstü, dövülmüş fındık, fıstık ve rendelenmiş Hindistan cevizi gibi şeylerle süslenmiş olan bir çeşit süt tatlısı, keşkül-i fukara. keşkûl-i fukara, (bkz. : keşkül2.

keşmekeş

: كشمكش

(f. b. i.) : 1) çekişme. kavga; mücâdele. 2) kararsızlık.

keşnî

: كشنی

(f. i.) : orman; koruluk.

keşşaf

: كشاف

(a. s. keşf'cten.) : 1) çok keşfeden, edici, gizli bir şeyi meydana çıkaran. 2) sırları çözen. 3) i. [eskiden] keşif kolu. 4) i. [eskiden] izci. 5) meşhur bir tefsir.

keştî

: كشتی

(f. i.) : gemi. (bkz. : sefîne).

keştî-i gam

:  

(gam gemisi) : [bu] Dünyâ.

keştî-i Nûh

:  

Hz. Nuh (Aleyhisselâm)'un, tufandan kurtulmak üzere yaptığı ve içine her canlıdan birer çift aldığı gemi.

keştî-bân

:  

(f. b. i.) : gemici, gemi süvarisi, kaptan, (bkz. : nâhudâ, rub-bân).

keştî-bânî

: كشتيبانی

(f. b. i.) : gemicilik, kaptanlık.

keştî-gâh

: كشتيگاه

(f. b. i.) : gemilerin barındığı yer, liman.

keştî-ger

: كشتيگر

(f. b. s.) : gemi yapan, gemi tamir eden [kimse]

keştî-nişîn

: كشتی نشين

(f. b. s. c. : keştî-nişînân) : gemide oturan, gemide bulunan.

keştî-nişînân

: كشتی نشينان

(f. b. s. keştî-nişîn'n c.) : gemide oturanlar, gemide bulunanlar. ketb-ü tahrir etmek : yazmak.