ker |
: | كر |
(f. s.) : 1) sağır, (bkz. : ut-rûş). 2) i. kuvvet, kudret. 3) meram ve maksat. |
kerâbîs |
: | كرابيس |
(a. i. kirbâs'ın c.) : bezler; kumaşlar. |
kerâd, kerâde |
: | كراد ، كراده |
(f. s.) : eski, yırtık elbise. |
kerahet |
: | كراهت |
(a. i.) : 1) iğrenme, tiksinme, (bkz. : kerh1. . 2) istemiyerek, baskı ile yapma. Ma-al-kerâhe : iğrenerek, tiksinerek, iste-miye istemiye. 3) [şer'î ıstılah olarak] bir hâlin, bir hareketin sarih ve kat'î şekilde değil, delâlet suretiyle men'olunması. |
kerâhet-i tahrîmiyye |
: |
harama yakın kerahet. [Güneş'in tulü, zeval ve grub vakitlerine yakın namaz kılmak gibi] |
|
kerâhet-i tenzîhiyye |
: |
helâla yakın kerahet, [teimiz su varken kedi artığı olan su ile abdest almak gibi] . (Kerahet denildiği zaman ilk hatıra gelen kerâhet-i tahrîmiyye'dir). |
|
kerâhiyyet |
: | كراهيت |
(bkz : kerahet) |
kerâih |
: | كرائه |
(a. i. kerîhe'nin c.) : iğrenç şeyler, nefret edilecek şeyler. |
kerâim |
: | كرائم |
(a. kerîme'nin c. i.) : (bkz. : kerîme). |
kerâker |
: | كراكر |
(f. i.) : 1) karga, (bkz. : gurâb, zag). 2) kuzgun. |
kerâmend |
: | كرامند |
(f. s.) : lâyık, münâsip, uygun, (bkz. : bercâ, çespân, şâyeste). |
keramet |
: | كرامت |
(a. i. c. : kerâmât) : 1) kerem, bağış, (bkz. : ihsan, lutf). 2) İkram, ağırlama. 3) velîlerin lüzumu ânında gösterdikleri fevkalâde hal. 4) ermişçesine yapılan iş, hareket veya söylenen söz, fikir. Sâhib-i keramet : keramet göstermiş kimse. kerâmet-i ma'rifet : bilgi kerametleri. |
kerân, kerâne |
: | كران ، كرانه |
(i. i.) : kenar uc, kıyı. Bt-kerin : kenarsız, uçsuz bucaksız kıyışız. |
kerân tâ kerân |
: |
bir uçtan bir uca |
|
kerârîs |
: | كاراريس |
(a. kürrâse'nin c.) : elyazması kitapların sekiz sahifeden ibaret olan formaları. |
kerâste |
: | كراسته |
(f. i.) : kereste. |
kerlviyâ, kerâviye |
: | كراويا ، كراويه |
(f. i.) : bot. karaman kimyonu. |
kerb |
: | كرب |
(a. i. c. : kürub) : tasa, kaygı, gam, keder. |
Kerbelâ |
: | كربلا |
(a. h. i.) : Irak'da İmam Hüseyn'in şehîdedildiği ve türbesinin bulunduğu yer. |
kerefs |
: | كرفس |
(a. i.) : kereviz. |
kerem |
: | كرم |
(a. i.) : 1) asalet, asillik, soyluluk. 2) cömertlik, elaçıklığı, lütuf, bağış, bahşiş. |
kerem-güster |
: | كرمگستر |
(a. f. b. s. : kerem-güsterân) : kerem sahibi, cömert, (bkz. : mükrim). |
kerem-güsterân |
: | كرمگستران |
(a. f. b. s. kerem-güster'in c.) : kerem sahipleri, cömertler, eliaçık olanlar. |
kerem-güsterâne |
: | كرمگسترانه |
(a. f. zf.) : cömertlikle, elaçıklığiyle. |
kerem-güsterî |
: | كرمگستری |
(a. f. b. i.) : keremgüsterlik, cömertlik, elaçıklığı. (bkz. : kerem-kârî). |
kerem-kâr |
: | كرمكار |
(a. f. b. s.) : kerem eden, lütfeden, eliaçık olan, bağışlıyan, cömert, verimli, (bkz. : kerem-perver, sahî). |
kerem-kârâne |
: | كرمكارانه |
(a. f. zf.) : keremkârcasına, kerem sahibine yakışacak surette, elaçıklığı ile, cömertlikle, (bkz. : kerem-perve-râne). |
kerem-kârî |
: | كرمكاری |
(a. f. b. i.) : keremkârlık. (bkz. : kerem, keremgüsterî, kerem-perverî). |
kerem-perver |
: | كرمپرور |
(a. f. b. s.) : kerem eden, lütfeden, eliaçık olan, bağışlıyan, cömert, verimli, (bkz. : kerem-kâr, sahî). |
kerem-perverâne |
: | كرمپرورانه |
(a. f. zf.) : kerem sahibine yakışacak surette, elaçıklığiyle, cömertlikle, verimlilikle, (bkz. : kerem-kârâne). |
kerem -perverî |
: | كرمپروری |
(a. f. b. i.) : keremperverlik, kerem sahibi olma, elaçıklığı, cömertlik, verimlilik, (bkz. : kerem-güsterî, kerem-kârî). |
kerenây, kerre-nây |
: | كرنای ، كرنای |
(f. i.) : eskiden kullanılan bir çeşit nefesli saz. |
kerev |
: | كرو |
(f. i.) : örümcek, (bkz. : ankebût, ankût). |
Kerh |
: | كره |
(a. i.) : 1) iğrenme, tiksinme, hoşlanmama. 2) zorlama, (bkz. : kerahet1, 2. |
kerhen |
: | كرها |
(a. zf.) : 1) iğrenerek. 2) istemiyerek, hoşlanmıyarak, zorla; zoraki. Tav'an ve kerhen : ister istemez. |
kerî |
: | كری |
(f. i.) : örümcek ağı. 2) sağırlık. |
kerî |
: | كری |
(a. i.) : kazma [k] |
kerih |
: | كريه |
(a. s. kerh'den.) : 1) iğ-renç; çirkin. Savt-ı kerih : çirkin ses. |
kerîh-ül-manzar |
: |
görünüşü çirkin ve iğrenç. 2) pis kokan. Râyiha-i kerihe : pis koku. |
|
kerîh-ün-nefes |
: |
nefesi, ağzı kokan. [müen. "kerihe"] |
|
kerîhe |
: | كريهه |
(a. i. c. : kerâih) : iğrenç, nefret edilecek şey. |
kerîm |
: | كريم |
(a. s. kerem'den. c. : kiram, küremâ) : 1) kerem sahibi, cömert, verimcil. 2) ulu, büyük. Allah kerim : Allah büyüktür, Allah kerem sahibidir, Allah verir. Kur'ân-ı Kerîm (Ulu kitap) : Kur'an. 3) i. erkek adı. [müen. "kerîme"] |
kerîm-âne |
: | كريمانه |
(a. zf.) : kerîm olan, kerem sahibine yakışır surette, kerimce. |
kerime |
: | كريمه |
(a. i. c. : kerâim) : 1) Syet. 2) kız evlâd. ["mahdum" karşılığı] . 3) kız adı. |
kerîme-i târih |
: |
târihin kızı, mec. yurt. |
|
keriş |
: | كرش |
(a. i. c. : kürûş) : işkenbe. |
kerkem |
: | كركم |
(f. i.) : yağmur kuşağı, eleğimsağma. (bkz. : âdyende, kavs-i kuzah |
kerkes |
: | كركس |
(a. i.) : zool. akbaba. |
kerküz |
: | كركز |
(f. i.) : delil, alâmet, işaret. |
kerm |
: | كرم |
(a. c. kürüm) : üzüm çubuğu, asma; bağ kütüğü, (bkz. : tâk). |
kerr |
: | كر |
(a. i.) : bir şeyden vazgeçtikten sonra tekrar ona, o işe yönetme. |
kerr ü fer |
: |
savaşta, bir aralık geriledikten veya geriler gibi göründükten sonra tekrar saldırma. |
|
kerrâr |
: | كرار |
(a. s. kerr'den.) : savaşta döne döne saldıran. Hayder-i kerrâr (döne döne saldıran arslan) : Hz. Alî'nin lâkabı. |
kerrat |
: | كرات |
(a. i. kerre'nin c.) : kerreler, defalar, kezler. |
kerrat cedveli |
: |
mat. * çarpım tablosu. |
|
kerre |
: | كره |
(a. i. c. : kerrat) : defa, kez. |
kerretân |
: | كرتان |
(a. i.) : sabah ve akşam. |
kerûbî |
: | كروبی |
(a. c. : kerûbiyyûn) : meleklerin büyüğü, büyük melek. |
kerûbiyân |
: | كروبیان |
(a. f. kerûbî'nin c.) : (bkz. : kerûbiyyûn). |
kerûbiyyûn |
: | كروبيون |
(a. i. kerûbî'nin c.) : Allah'a en yakın melekler, (bkz. : kerûbiyân). |