ken

: كن

(f. s.) : kazıcı, kazan, koparan; yıkan, söken. Kûh-ken : dağ yıkan, tünel açan. Gûr-ken : mezar kazan, mezarcı. Sikke-ken : sikke kazan.

kenâin

: كنائن

(a. i. kinâne'nin c.) : okluklar, ok kılıfları, tirkeşler, sadaklar, ok kuburları.

kenâis

: كنائس

(a. i. kenîse'nin c.) : kiliseler, (bkz. : biya').

kenâk

: كناك

(f. i.) : buruntu, karın ağrısı.

Ken'ân

: كنعان

(a. h. i.) : 1) Hz. Ya'kub'un memleketi, Filistin, . Palestin. Mâh-ı Ken'ân, Yûsuf-i Ken'ân : Hz. Yûsuf. Pîr-i Ken'ân v : Hz. Yâkub. 2) erkek adı.

kenar

: كنار

(f. i.) : 1) kıyı, çevre. 2) deniz kıyısı, (bkz. : sahil). 3) uc, köşe.

kenâr-ı âsmân

:  

ufuk. 4) nihayet, son. 5) kucaklama, kucağa alma. 6) etraf pervazı, çerçeve. 7) çenber.

kenâre

: كناره

(f. i.) : 1) kıyı, kenar. 2) kucak. 3) kasap çengeli. 4) g. s. kenarlara serilen halı.

kenâr-gîr

: كنارگير

(f. b. i.) : fıçı ve şâire çenberi.

kenbûr, kenbûre

: كنبور ، كنبوره

(f. i.) : hile, yalan, dolan.

kende

: كنده

(f. i.) : 1) çukur, hendek. 2) s. kesilmiş, biçilmiş.

kende-hâye

: كنده خايه

(f. b. i.) : "hayası kesilmiş" : hadım ağası.

kende-kârân

: كند كاران

(f. i.) : kalemkâr.

kendîriyye

: كنديريه

(a. i.) : bot. * kendirgiller.

kendû

: كندو

(f. i.) : genişçe toprak.

kendûre, kendûrî

: كندوره ، كندوری

(f. i.) : 1) deriden yapılmış büyük sofra. 2) peşkir.

kene

: كنه

(f. i.) : koyun, köpek, at gibi hayvanların derisine takılan böcek, sakırga.

kenef

: كنف

(a. i. c. : eknâf) : 1) taraf, yön. Etraf ve eknâf : yanlar ve yönler. 2) sığınacak yer. 3) (o. i.) tuvalet, ayakyolu.

kenîf

: كنيف

(a. i.) : ayakyolu.

Kenîn

: كنين

(a. s.) : örtülü, gizli, (bkz. : meknûn).

kenîsa, kenîse

: كنيسا ، كنيسه

(a. i. c. : kenâis) : kilise, (bkz. : bey'a).

kenîz

: كنيز

(f. i.) : câriye, halayık.

kenîzek

: كنيزك

(f. i.) : küçük câriye veya acındırma mânâsiyle cariyeniz, (bkz. : mem-lûke, süriyye).

kennâs

: كناس

(a. i.) : çöpçü, süpürü-cü; mevlev? tekkelerinde aptesâne temizleyicisi.

kenûd

: كنود

(a. s.) : 1) nankör, iyilik bilmez. 2) âst, günahkâr. 3) pinti, tamahkâr. (bkz. : bahîl, hasîs).

kenz

: كنز

(a. i. c. : künûz) : hazîne, defîne, yeraltında saklı değerli eşya.

kenz-i malıfî

:  

gizli hazîne. El-kanâatü kerrzütl lâ-yüfnâ : kanaat tükenmez hazînedir. Sûre-i kenz : Kur'ân'ın ilk sûresi olan Fatiha.

kenz-i câhili

:  

üzerinde câhiliyet alâmeti bulunan, yânî üzerinde put resmi veya gayrimüslim hükümdarlardan mâruf birinin ismi gibi bir alâmet bulunan gömülü meskukât ve şâire.

kenz-i İslâmî

:  

üzerinde islâm alâmeti bulunan, yânî üzerinde kelime-i şehâdet yazılı veya Müslümanlara aidiyeti malûm bir nakşı olan gömülü meskukât ve şâire.

kenz-i müstebiti

:  

husûsâ alâmetten halt veya darb ve nakşı karışık olup Müslümanlara mı, gayrimüslimlere mi aidiyeti anlaşılamıyan gömülü meskukât ve şâire.