kef |
: | كف |
(f. i.) : köpük. kef-i derya : deniz köpüğü. |
kef |
: | ك |
(a. f. ha.) : Osmanlı alfabesinin yirmi beşinci harfi olup "ebced" hesabında yirmi sayısının karşılığıdır, [bugünkü alfabemizde, Osmanlıcanın kaf = j ve kef = J harfleri birleştirilmiştir] , (bkz. : kâf). |
kefâ |
: | كفا |
(f. i.) : mihnet, meşakkat, sıkıntı. |
kefâf |
: | كفاف |
(a. i.) : yaşayacak kadar rızık. |
kefâf-ı nefs |
: |
bir kimsenin -ölmiyecek kadar olan rızkı, nafakası, ["kifâf" şekli, yaygın olmakla beraber yanlıştır] |
|
kefalet |
: | كفالت |
(a. i.) : kefillik, birine kefil olma. |
kefâlet-bil-mâl |
: |
fık. bir mal için kefil olma. |
|
kefâlet-bin-nefs |
: |
fık. birinin şahsına kefil olma. |
|
kefâlet-bit-teslîm |
: |
tic.. : bir malın teslimine kefil olma. |
|
kefâlet-i muaccele |
: |
huk. tâcîl (acele) kay-diyle mukayyet olan kefalet, hemen ödenmek kaydiyle kefalet. |
|
kefâlet-i muallaka |
: |
fık. şarta muallâk olan kefalet, [filân adam senin alacağını vermezse ben veririm gibi] |
|
kefâiei-i mukayyede |
: |
huk. bir kayıt ile takyît olunan kefalet. [hemen edâ ve teslîm olunmak üzere tâci] kaycfiyle yahut filân vakitte îfâ ve teslîm olunmak üzere diye tecîl kaydiyle mukayyet olan kefalet gibi] |
|
kefâlet-i mutlaka |
: |
huk. bir kayıt ile bağlı ol-mıyan kefalet. |
|
kefâlst-i muvakkate |
: |
fık. muvakkat bir zaman için kefil olma. [filân vakite kadar bu adama kefilim gibi] |
|
kefâlet-i muzâfa |
: |
huk. gelecek zamana izafe edilen kefalet, ["gelen filân vakitten îtibâren keft-lim" demek gibi] |
|
kefâlet-i müneceeze |
: |
huk. şarta bağlı ve gelecek zamana muzâf olmıyan kefalet, [filânın borcuna veya nefsine filân malın teslimine filhal kefil olma gibi] |
|
kefâlet-i müeccele |
: |
huk. te'cîl kaydiyle mukayyet olan kefalet ["filân vakitte îfâ olunmak üzere yapılan kefalet gibi] |
|
kefâlst-i müteselsile |
: |
huk. iki veya daha çok kimselerin birbirlerine karşılıklı kefil olmaları. |
|
kefâlet-i nakdiyye |
: |
huk. bir hususu te'mîn için depozito yatırmak suretiyle kefil olma. |
|
kefâleten |
: | كفالة |
(a. zf.) : kefalet suretiyle, kefil olarak. |
kefâlet-nâme |
: | كفالتنامه |
(a. f. b. i.) : kefalet senedi, kefillik kâğıdı. |
kefç |
: | كفج |
(f. i.) : köpük, [ağızdan gelen] |
kefçe |
: | كفجه |
(f. i.) : kepçe. |
kefe |
: | كفه |
(a. i.) : (bkz. : keffe). |
kefef |
: | كفف |
(a. i. keffe'nin c.) : kefeler, terazi gözleri, terazi tablaları, (bkz. : kifâf). |
kefel |
: | كفل |
(a. i.) : ard, dip, kıç. |
kefen |
: | كفن |
(a. i. c. : ekfân) : ölüyü sardıkları bez. |
kefen-be-dûş |
: | كفن بدوش |
(a. f. b. s.) : kefeni omuzunda, rind. |
kefen-pûş |
: | كفن پوش |
(a. f. b. s.) : kefene sarılmış, kefenlenmiş. |
kefere |
: | كفره |
(a. i. kâfir'in c.) : kâfirler, hakkı tanımıyanlar, hak dînini inkâr edenler, Müslüman olmıyanlar. (bkz. : kâfirûn, küffâr). |
kefere-i fecere |
: |
1) çok günah işlemiş kâfirler; 2) [eski târihlere göre] İslâm olmıyan unsurlar. |
|
keff |
: | كف |
(a. i. c. : küfûf) : 1) el içi, el ayası, avuç. (bkz. : râhe). Bâtın-ı keff : elin içi, aya. Zâhir-i keff : elin üstü. 2) ayağın altı, taban. |
keff-i dest |
: |
el ayası. 3) el çekme; vazgeçme. |
|
keff-i yed |
: |
el çekme, vazgeçme, karışmam. 4) ed. arûz'un yedinci sakin harfini çıkartma. |
|
keffâret |
: | كفارت |
(a. i.) : bir günaha karşı tutulmak üzere yapılan veya tutulan şey. |
keffâret-i yemîn |
: |
yerine getirilemiyen yemine karşı oruç tutmak, sadaka vermek, köle azâdetmek gibi şer'î ceza. ["kefaret" şekli yanlıştır] |
|
keffa |
: | كفه |
(a. i. c. : kefef, kifâf) : ksfe, terazi gözü, terazi tablası. ke£fet-üdedeff : dâire kasnağı. keffet-üs-sâid : avcıların değirmi ağı. |
keffeteyn |
: | كفتين |
(a. i. c.) : terazinin iki gözü. |
kef-gîr |
: | كفگير |
(f. b. i.) : "köpük tutan" : kevgir, delikli kap, süzgeç; kepçe. |
kefîl |
: | كفيل |
(a. i. kefâlet'den.) : kefalet eden, kaçındığı takdirde birinin borcunu ödemeyi, birinin bir şeyi -yapması gerekirken- yapmadığı takdirde o işi yapmayı kendi üstüne alan kimse. |
kefîl-bi-l-mâl |
: |
fık. bir malın ödenmesine kefil olan kimse |
|
kefîl-bi-n-nefs |
: |
fık. birinin şahsına kefil olan kimse |
|
kefîl-bi-t-teslîm |
: |
bir malın teslîmine kefil olan kimse. |
|
kefr |
: | كفر |
(a. i. c. : küfür) : 1) köy. 2) örtme. |
kefş |
: | كفش |
ayakkabı, pabuç. |
kefs-dâr |
: | كفشدار |
(f. b. s.) : ayakkabıları muhafaza eden kimse. |
kefş-dûz |
: | كفش دوز |
(f. b. i.) : ayakkabı diken, eskici, köşker. (bkz. : kefş-ger). |
kefş-gen |
: | كشفگن |
(f. b. i.) : ayakkabı çıkarılan yer, pabuçluk. |
kefş-ger |
: | كفشگر |
(f. b. i.) : ayakkabıcı, eskici, köşker. (bkz. : kefş-dûz). |
kefs-ger-dân |
: | كفشگردان |
(f. b. i.) : ayakkabı, kundura çeviren, hizmetkâr. |
keftar |
: | كفتار |
(f. i.) : zool. sırtlan. |
kefter |
: | كفتر |
(f. i.) : güvercin, (bkz. : kebûfer). |