ke

: ك

(f. e.) : Farsça'da küçültme edatıdır. Meselâ : "mordum, merdümek = adamcağız. . " gibi.

ke

: ك

(a. ha.) : gr. teşbih, benzetme harfi olup : "gibi, misillü" mânâlarına gelir. ke-enne, ke-ennehu : sanki, güya. ko-'l-evvel : evvelki gibi. ke-mâ-fi-s-sâbık : eskiden olduğu gibi. ke-zâlik : yine böyle, yine öylece.

Kebâb

: كباب

(a. i.) : 1) doğrudan doğruya ateşte veya kab içerisinde pişirilen et. 2) ateşte alazlanarak veya kavrularak pişirilen her türlü nesne.

kebâbe

: كبابه

(a. i.) : bot. Baharattan kara biberi andırır tane, kuyruklu biber, ["kebi-biyye" yanlıştır]

kebâd

: كباد

(a. i.) : iri limon, (bkz. : kebbâd).

kebâde

: كباده

(f. i.) : ta'lim yayı, kepaze.

kebâde-keş

: كباده كش

(f. b. s.) : ta'lim yayını çeken, ok atma ta'lîmini yapan veya bu ta'-lîme hevesli bulunan [kimse]

kebâde-keşî

: كباده كشی

(f. b. i.) : ta'lim yayını çekme, ok atmaya hevesli olma.

kebâir

: كبائر

(a. i. kebîre'nin c.) : büyük günahlar, [adam öldürme veya zina gibi] . Ehl-i kebâir : çok büyük günahlar işliyen.

kebâis

: كبائس

(a. i. kebîse'nin c.) : bir gün fazlası olan yıllar, şubat 29 çeken yıllar.

kebbâd

: كباد

(a. i.) : bot. ağaç kavununa benzer, bir çeşit büyük ve yumuşak bir limon olup, dilim dilim kesilerek tatlısı yapılır, (bkz. : kebâd).

kebbân

: كبان

(a. i.) : büyük terazi, kapan. [Farsça "kepân" sözünden Arapçalaşmıştır]

kebd

: كبد

(a. i. c. : ekbâd, kübûd) : (bkz. : kebed) : 

kebed

: كبد

(a. i. c. : ekbâd) : karaciğer, (bkz. : şüş). llîihâb-ı kebed : karaciğerin İltihaplanması.

kebed-ül-bahr

:  

denizin engin yeri.

ksbed-ül-kavs

:  

yayın orta yeri.

kebedî, Icebediyye

: كبدی ، كبديه

(a. s.) : kebed'le, karaciğerle ilgili olan.

kebcj

: كبگك

(f. i.) : zool. keklik.

kebîr

: كبير

(a. s. c. : kibar, küberâ) : 1) büyük, ulu. (bkz. : azîm, cesîm). 2) yaşça büyük, yaslı. 3) çocukluktan çıkmış genç. [müen. "kebîre"]

Kebîre

: كبيره

(a. s. c. : kebâir) : büyük günah, [adam öldürme veya zina gibi]

kebîse

: كبيسه

(a. i. c. : kebâis, kevâbis) : şubat 29 seken yıl, bir gün fazlası olan yıl. Sene-i kebîse : dört yılda bir şubat ayının 29 çekmesi, ["kebîse" aslında "doldurulmuş" mânâsına gelir]

kebs

: كبس

(a. i.) : çukurlumu doldurup düzleme.

Kebş

: كبش

(a. i. c. : kibâş) : erkek koyun, koç, çebis.

kebş-i İsmail

:  

Hz. ismail (Aleyhisselâm) yerine kurban edilmek üzere gökten indirilen koç.

kebûd

: كبود

(f. s.) : gök rengi, mavi. Çeşmân-ı kebûd : mavi gözler. Asmân-ı kebûd : mavi gök.

kebûdî-i bahr

:  

denizin maviliği.

kebud-fâm

: كبود فام

(f. b. s.) : mavi renkli, gök renginde olan. (bkz. : minâ-fâm).

kebudî

: كبودی

(f. i.) : mavilik, mavi renkli.

kebûter

: كبوتر

(f. i. c. : kebûterân) : güvercin, (bkz. : kâfûc1.

kebûter-i efil

:  

gönül güvercini, güvercine ben-zîyen gönül.

kebûter-i harem

:  

1) Kabe'de bulunan ve avlanması yasak olan güvercin cinsi; 2) Kureyş ka-bîlesinden Mekke'li bir hanım.

kebûter-i nâme-ber

:  

mektup götüren güvercin, posta güvercini.

kebûterân

: كبوتران

(f. i. kebûter'in c.) : güvercinler.

kebutar-bâz

: كبوترباز

(f. b. i.) : güvercin yetiştiren, besliyen, satan kimse.