kâr, gâz |
: | گار ، كاز |
(f. i.) : makas, (bkz. : mikraz). |
Kaza |
: | قضاء |
(o. i.) : 1) olacağı ezelden Cenâb-ı Hak tarafından takdir olunan şeylerin vukua gelmesi. 2) dâvaları görme işi, hüküm, hüküm verme; kadı'nın hükmü, kadılık vazifesi, bir kadı'nin idaresi altında bulunan yer. Silk-i kaza : kadılık yolu, mesleği. 3) istemeden yapılan ve elden çıkan kötü iş, zararlı iş. Ecel-i kaza : bir kaza neticesinde olan ölüm. 4) vaktinde kılınmıyan namaz, tutulmıyan oruç borcunu usul ve kaidesine göre sonradan ödeme. Ez-kazâ : kaza olarak, kaza suretiyle; şayet, olursa, (bkz. : kazaen, kazârâ). 5) (c. kazâhâ) kaymakamlık, * ilce. Tahl-ı kaza : bir kadı'nın idaresi altında olan. |
kazâ-i hacet |
: |
aptes bozma. 6) tehlike. 7) hâdise, vukuat. |
|
Kaza vû kader |
: |
alın yazısı, (bkz. : kader-i ilâhî). |
|
kazâ-i fi'lî |
: |
huk. [eskiden] * yargıcın yetîmin malını satması gibi fîlen olan hüküm. |
|
kazâ-i ilzam |
: |
huk. * yargıcın : "hükmettim, iddia olunan şeyi ver!" demesi gibi sözlerle mahkû-mün-aleyhi ilzam etmesi. |
|
kazâ-i Icavlî |
: |
huk. [eskiden] "hükmettim, ilzâmettim" demek gibi söz ile olan hüküm. |
|
kazâ-i terk |
: |
huk. * yargıcın : "hakkın yoktur, münazaadan memnusun" gibi sözlerle davacıyı münazaadan menetmesi. |
|
kazaen |
: | قضاءً |
(a. zf.) : kazai olarak, kaza suretiyle, bilmiyerek, yanlışlıkla elden çıkarak, (bkz. : ez kaza, kazârâ). |
kazâhâ |
: | قضاها |
(a. i. c. kazâ'dan.) : kazalar, kaymakamlıklar (* ilçeler). |
kazâî |
: | قضائی |
(a. s.) : kaza ile ilgili; hüküm vermeğe âit. |
kazar |
: | قذر |
(a. i.) : pislenme, kirlenme. |
kazârâ |
: | قضارا |
(a. zf.) : kaza olarak, kaza suretiyle, bilmiyerek, yanlışlıkla, elden çıkarak, (bkz. : ez kaza, kazaen). |
kazâyâ |
: | قضايا |
(a. i. kaziyye'nin c.) : kaziyeler (* tasımlar) : (bkz. : kaziyye). |
kazâyâ-yi mantıkiyye |
: |
mant. mantık kaziyeleri. |
|
kazâ-zede |
: | قضازده |
(a. f. b. s.) : kazâya uğramış. |
kazf |
: | قذف |
(a. i.) : 1) atma. 2) namuslu bir kadına, zina suçunu isnâdetme. Hadd-i kazf : namuslu kadınlara iftira edenlere verilen ceza. |
kazf bi-tarîk-il kinaye |
: |
huk. bir kimseye kinâyî bir tâbir ile zina isnâd etmektir ki, haddi Icâbet-mez. |
|
kazf-i muallak |
: |
huk. bir şarta ta'lik suretiyle vuku' bulan kazf, ki haddi îcâbetmez, velev ki şart bilâhara tahakkuk etsin, ["filân şu yere giderse zânîdır" denilmesi gibi] |
|
kazf-i muzâf |
: |
huk. bir vakte izafe suretiyle vuku' bulan kazf, ki haddi mûcibolmaz, velev ki o vakit tahakkuk etsin, ["filân, şu haneye gireceği gün zânîdir" denilmesi gibi] |
|
kazf-i sarih |
: |
huk. sarahatten zinaya müş'ir bir lâfız ile vuku' bulan kazf. ["filân zânidir" denilmesi gibi] |
|
kâzım |
: | كاظم |
(a. s. c. : kâzımîn) : 1) öfkesini, hırsını yenen [kimse] . 2) i. erkek adı. |
kazım, kanma |
: | قاضم ، قاضمه |
("ka" lar uzun okunur, a. s.) : kemirici [hayvan] , (bkz. : kadıma). |
kazıme-i zât-üt-terkova |
: |
zool. kunduz, sincap, kânmîn-el-gayz : öfkesini yenenler. |
|
kâzımîn |
: | كاظمين |
(a. s. kâzım'ın c.) : öfkesini, hırsını yenenler. |
kâzımîn el-gayz |
: |
öfkesini yenenler. |
|
kazî |
: | قاضی |
("ka" uzun okunur, a. i. kazâ'dan.) : (bkz. : kadî) |
kazî-asker |
: | قاضيعسكر |
(a. b. i.) : kazasker, [eskiden] ilmiye rütbelerinin sonuncusu ve mülkiyede bâlâlık, askerlikte müşir rütbesinin altında olan, Rumeli, Anadolu adiyle iki derecesi bulunan payedeki zat. (bkz. : kadı-asker). |
kâzib |
: | كاذب |
(a. s. kizb'den.) : 1) kezbeden, yalan söyliyen, yalancı. 2) yalan, uydurma. Haber-i kâzib : yalan, uydurma haber. Haseb-i kâzib : bot. ağacın kabuğu ile içi arasında her sene meydana gelen haşebî (odunumsu) bir tabaka, henüz odunlaşmamış, yalancı odun. Kavl-ı kâzib : yalan söz. Subh-i kâzib : sabaha karşı görünen ve bir müddet sonra kaybolan beyazlık. Şöhret-i kâ-zibe : uzun sürmiyen yalancı şöhret, ün. |
kâzime |
: | كاظمه |
(a. i.) : [büyük] şehir. (bkz. : mısr). |
kâzime-i Bağdâd |
: |
Bağdat [büyük] şehri. |
|
kaziyye |
: | قضيه |
(a. i. c. : kazâyS) : 1) iş, husus, madde, mesele; dâva. 2) gr. cümlecik. 3) mant. teklif, * önerme. 4) mat. yardımcı teorem. |
kaziyye-i hükmiyye |
: |
huk. muhâsamanın mevzuunu teşkîl eden hâdise. |
|
kâziyye-i külliye |
: |
huk. hükmî mevzuu bütün efradına şâmil olan madde. |
|
kaziyye-i mûcibe-i cüz'iyye |
: |
mant. "olumlu * tikel * önerme. |
|
kaziyye-i muhkeme |
: |
fels. kesin hüküm. |
|
kaziyye-i sâlibe-i cüz'iyye |
: |
mant. * yadsı 11 * tikel * önerme. |
|
kaziyye-i sâlibe-i kOlliyye |
: |
mant. * yadsı 11 * tümel * önerme. |
|
kazurat |
: | قاذورات |
("ka" uzun okunur. a. i. kazûre'nin c.) : 1) pislik, murdarlık. 2) insan pisliği. |
kazure |
: | قاذوره |
("ka" uzun okunur, a. i. c. : kazûrât) : pislikler, murdarlıklar, [bu kelime, dilimizde kullanılmaz] |
kazz |
: | قز |
(a. i.) : ham ipek. Dûd-ül-kazz : ipek böceği. |
kazzâfe |
: | قذافه |
(a. i.) : sapan, (bkz. : felâhen). |
kazzâz |
: | قزاز |
(a. i.) : ipekçi, ipek işliyen, ipek satan. |