kavâbil |
: | قوابل |
(a. i. kabile'nin c.) : ebeler. |
kavâdih |
: | قوادح |
(a. s. kadiha'nın c.) : adam çekiştiriciler, zemmediciler, kötüleyiciler. |
kavâdim |
: | قوادم |
(a. Fadime'nin c.) : (bkz. : kadime) |
kavâfî |
: | قوافی |
(a. i. kafiye'nin c.) : kafiyeler, (bkz. : kafiye). |
kavafil |
: | قوافل |
(a. i. kafile'nin c.) : 1) birlikte yolculuk eden topluluklar, zümreler, fırkalar. 2) takım takım, sıra sıra gönderilen şeyler. |
kavâfil-i güzerân |
: |
geçici, geçen kafileler. |
|
kavâid |
: | قواعد |
(a. i. kaide'nin c.) : 1) kaideler, usuller ('kurallar). |
kavâid-i siyâset |
: |
siyâset kaideleri. 2) [eskiden] gramer. |
|
kavâim |
: | قوائم |
(a. kaime'nin c.) : kaimeler, (bkz. : kaime). |
kavâkiz |
: | قواقيز |
(a. i. kakuze'nin c.) : boş maşrapalar. |
kavâlib |
: | قوالب |
(a. s. kalıb'ın c.) : kalıplar, [aslı Farsça : "kâlbed" dir] |
kavânin |
: | قوانين |
(a. i. kânun'un c.) : kanunlar, (bkz. : nevâmîs, desâtîr). |
kavânîn-i askeriyye |
: |
askerî kanunlar. kavânîn-i cezâiyye : ceza kanunları. |
|
kavânîn-i ilâhiyye |
: |
ilâhî kanunlar. |
|
kavânîn-i mer'iyye |
: |
riâyet olunan kanunlar. |
|
kavânîn-i tabîivye |
: |
tabîat kanunları. |
|
kavâri' |
: | قوارع |
(a. karia'nın c.) : 1) şiddetli esen rüzgârlar, (bkz. : avâsıf, kavâsıf). 2) ansızın gelen büyük belâlar. 3) kıyametler. 4) belâdan kurtulmak üzere okunan dualar. |
kavâri-i Kur'ân |
: |
el-Kariatü sûresi. |
|
kavârîr |
: | قوارير |
(a. i. karûre'nin c.) : 1) gözbebekleri. 2) sırçadan, ba'zan da gümüşten yapılan kablar. 3) sidik kabları, ördekler. |
kavâsıf |
: | قواصف |
(a. i. kaşifin c.) : şiddetli esen rüzgârlar, (bkz. : avâsıf, kavâri'1. |
kavasım |
: | قواصم |
(a. s. kasım'ın c.) : kırıcı, ezici, ufaltıcı şeyler. |
Kâve |
: | كاوه |
(f. h. i.) : (bkz. : Gâve). |
kâvî |
: | قوی |
(a. s. keyy'den. c. : kâvi.yân) : dağlıyan, yakan, yakıcı, fr. caustique. |
kavi |
: | قوی |
(a. s. kuvvet'den.) : 1) kuvvetli, güçlü. 2) güvenilir, sağlam. |
kaviyy-ül-bünye |
: |
bünyesi, yapısı sağlam, sağlam bünyeli. |
|
kaviyy-ül-iktidâr |
: |
iktidarı kuvvetli. |
|
kavim |
: | قويم |
(a. s. kıvam ve kıyâm'dan.) : 1) doğru, dürüst, kıvamında. Râh-i kavim : doğru yol. 2) ayakta, dik. (bkz. : kaim). |
kavis-nâme |
: | قوسنامه |
(a. f. b. i.) : okçuluk ve okçular hakkında yazılan eser. |
kaviş |
: | كاوش |
(f. i.) : kazma, eşme. |
kâviş-ger |
: | كاوش |
(f. b. s.) : kazıcı, kazan. |
kâviyânî |
: | كاويانی |
(f. s.) : Kâve ile ilgili, Kâve'ye âit olan. Direfş-i Kâviyânî : Dahhâk'ın zulmüne karşı ayaklanan Kâve'nin bayrak yaptığı önlüğü. |
kâviyyet |
: | كاويت |
(a. i.) : dağlayıcılık, yakıcılık. |
kavkaa |
: | قوقعه |
(a. i.) : biy. midye, salyangoz gibi hayvanların sert kabuğu, * kavkı. |
kavil |
: | قول |
(a. i. c. : akvâl) : 1) lâkırdi, söz. (bkz. : güftâr, kelâm, suhan). |
kavi ile fi'l |
: |
söz ile iş. |
|
kavl-i höd |
: |
kendi sözü. |
|
kavl.i mücerred |
: |
delilsiz, ispatsız, şahitsiz söz. |
|
kavl-i nebî |
: |
peygambere nispet olunan söz. (bkz. : hadîs). |
|
kavl-i Resul |
: |
hadîs. |
|
kavli şer'î |
: |
şerîate uygun söz, dînî kanunun sözü. 2) sözleşme. |
|
kavi ü karâr |
: |
bir şeyi sözleşip bitirme. |
|
kavlen |
: | قولا |
(a. zf.) : sözle, fi'len olmıyan. |
kavlî |
: | قولی |
(a. s.) : söz ile ilgili, söz olarak, sözde, ["fi'lî" karşılığı] |
kavliyyât |
: | قوليات |
(a. i. c.) : boş sözler, kuru lâflar. |
kavm |
: | قوم |
(a. i. c. : akvam) : 1) insan topluluğu. 2) bir peygamberin gönderildiği topluluk. Kavm ve kabile : hısım akraba. |
kavm-i gayr-i mahsur |
: |
yüz kişiden çok olan ahâli. |
|
kavm-i mahsur |
: |
nüfûsu yüzden aşağı olan köy halkı. |
|
kavmî, kavmiyye |
: | قومی ، قوميه |
(a. s.) : kavme âit, kavimle ilgili, fr. ethnique. Asabiyyet-i kavmiyye : kavim gayreti gütme, ırkçılık, şovenizm. |
Kavmiyât |
: | قوميات |
(a. i. c.) : * budunbetim, etnografya, fr. bthnographie. |
kavms |
: | قومس |
(a. i. c. : akvâs) : 1) yay, keman. 2) geo. yay. |
kavs-i asabî |
: |
anat. sinir yayı. |
|
kavs-i azmî |
: |
anat. kemik yayı. |
|
kavs-i elektriki |
: |
fiz. elektrik yayı. |
|
kavs-i galsamî |
: |
zool. solungaç yay. |
|
kavs-i kuzah |
: |
coğr. ebem kuşağı. kavs-i rahî : anat. ayak kemiği. |
|
kavs-i rahî |
: |
anat. ayak kemiği. |
|
kavs-i kuzah |
: |
anat. ayak kemiği. |
|
kavs-i urûc |
: |
tas. vücûd-i İlâhîden ayrılan nûrun dört unsurdan geçtikten sonra tekrar aslına dönmesi. |
|
Kavsara |
: | قوصره |
(a. i.) : ince dallardan örülmüş, iki tarafı sivri meyva sepeti ve buna benzer şeylerin yapıldığı ince yarılmış ağaçlar. |
kavseyn |
: | قوسين |
(a. i. c.) : iki kavis, (bkz. : kavs). Kabe kavseyn ["ka" uzun okunur] , (iki kavis arasındaki mesafe) : mîrac gecesinde Hz. Muhammed (Alehisselâm)'in Cenâb-ı Hakk'a olan yakınlık derecesinden kinaye. |
kavsî |
: | قوسی |
(a. s.) : yayla ilgili; yay biçiminde olan. |
kavs-pâre |
: | قوسپاره |
(a. f. b. i.) : küçük kavs, küçük yay. |
kavvâd |
: | قواد |
(a. i.) : pezevenk, (bkz. : pâzeng). |
kavval |
: | قوال |
(a. s. kavl'den.) : 1) çok söyliyen, geveze, çalçene, çenesi düşük. 2) sözü yerinde söyl'yen, taşı gediğine koyan, lâf ebesi, (bkz. : pür-gû). |
kavvâs |
: | قواس |
(a. i. kavs'den.) : 1) oklu asker. 2) ok yapan, okçu. 3) banka, konsoloshane, sefarethane gibi yerlerde kapıcılık, bekçilik eden kimse, kavas. |