kal |
: | قال |
("ka" uzun okunur, a. i.) : söz, lâf. (bkz. : kavi, suhan). Kil û kal : dedikodu, (bkz. : güft ü gû). |
kal' |
: | قلع |
(a. i.) : koparma, koparılma, sökme, sökülme; yerinden çıkarma, çıkarılma; temelinden çekip atma. |
kal'i eşcâr |
: |
ağaçların sökülmesi. |
|
kala |
: | كالا |
(f. i.) : 1) kumaş, (bkz. : kale). |
kâlâ-yi girân-behs |
: |
çok kıymetli kumaş. 2) sermâye, anamal. 3) ev eşyası. |
|
kal'a |
: | قلعه |
(a. i. c. : kıla') : 1) kale, hisar. 2) ask. askerin tâlim veya savaşta, arkaları birbirine gelmek üzere dört saftan ibaret bir kare meydana getirerek aldığı vaziyet. |
kal'a-bend |
: | قلعه بند |
(a. f. b. s.) : kaleye bağlanmış, bir kale içinde yaşamıya hüküm giymiş olan. |
kal'a-dâr |
: | قلعه دار |
(a. f. b. s.) : kale muhafızı, dizdar. |
kalafat |
: | قلافات |
(f. i.) : kalafat, kalafatlama, (bkz. : kılâfet). |
kal'a-gir |
: | قلعه گير |
(a. f. b. s.) : kale tutan. |
kalâid |
: | قلائد |
(a. i. kılâde'nin c.) : gerdanlıklar, akarsular. |
kalâil |
: | قلائل |
(a. kalîl'in c.) : az şeyler. |
kalak |
: | قلق |
(a. i.) : iç sıkıntısı, gönül darlığı. |
kalâlîb |
: | قلاليب |
(a. i. kullâb'ın c.) : ucu eğri demirler, çengeller; kancalar, (bkz. : kalâlîb). |
kalânis |
: | قلانس |
(a. i. kalensöve'nin c.) : tepesi sivri külahlar, takkeler. |
kâlâr |
: | كالار |
(f. i.) : büyük sel yarıntısı. ! |
kalb |
: | قلب |
(a. i. c. : kulûb) : 1) yürek. 2) yürek hastalığı. 3) gönül. 4) mec. her şeyin ortası, ehemmiyetli, alıcı noktası. |
kalb-i âhenîn |
: |
demirden yürek, demir gibi sağlam kalb. |
|
kalb-i hâbîcfe |
: |
uyumuş kalb. |
|
kalb-i hâbide-l cihan |
: |
cihanın uyumuş kalbi. |
|
kalb-i harâb |
: |
harap gönül. |
|
kalb-i mecruh |
: |
yaralı gönül. |
|
kalb-i meftOr |
: |
bezgin gönül. |
|
kalb-i metruk |
: |
terkedilmiş, bırakılmış gönül. |
|
kalb-i muntazam |
: |
ed. harfleri ters okunduğu zaman da bir mânâ çıkan kelime : "reşat, taşer. . " gibi. |
|
kalb-i muztarib |
: |
ıztıraplı kalb. |
|
kalb-i nâ-şSd |
: |
kederli, hüzünlü gönül. |
|
kalb-i selîm |
: |
temiz gönül. 5) değiştirme; çevirme, (bkz. : tahvil, tebdîl). 6) gr. harflerin yer değiştirmesi; meselâ : [vav müteharrik, mâ-kabli meftuh olursa, vav yaya kalb olur : vecede, ye-cidü. . gibi] |
|
kalb-i ba'z |
: |
ed. metatezli kelimeler : "ihmâl imhâl. . " gibi. |
|
kalb-ül-akreb |
: |
astr. semânın kuzey yarım ktiresinde görülebilen Akreb burcunun en parlak yıldızı, Antares, lât. alpha Scorpius. |
|
kalb-üi esed |
: |
astr. arslan burcunun en parlak yıldızı, (Regulus) ; fr. : Regulus, lât. alpha Leo. |
|
kalben |
: | قلبا |
(a. zf.) : kalb ile, kalbden olarak, samîmî, içten, gönülden, kendi kendine, can ve gönülden. |
kalb-gâh |
: | قلبگاه |
(a. f. b. i.) : 1) canevi. 2) ask. ordunun sağ ve sol kanadlarının arası, merkez bölümü. |
kalbî |
: | قلب |
(a. s.) : 1) kalbe mensup, kalble ilgili. Emrâz-ı kalbiyye : kalb hastalıkları. 2) içten, gönülden. Kalbiyy-üş-şekl : yürek biçi minde olan. |
kâlbüd |
: | كالبد |
(f. i.) : 1) kalıp, şekil, [daha çok] kerpiççi kalıbı. 2) insan veya hayvan cesedi; beden; kafes, gövde. |
kalb-zen |
: | قلبزن |
(a. f. b. s.) : 1) kalpazan. 2) yalancı. |
kale |
: | كاله |
(f. i.) : 1) kumaş, (bkz. : kâlâm) |
kâle-i kâm |
: |
emel kumaşı. 2) kelek, ham kavun. |
|
kalem |
: | قلم |
(a. i. c. : aklâm) : 1) kalem. 2) taş yontmıya yarıyan demir âlet, keski. 3) tülbent ve kumaşlara boya çekmek üzere kul lanılan bir çeşit ince fırça. 4) yazı çeşitlerinden her biri.5) bir ağacı aşılamak üzere diğer ağaç tan kalem seklinde kesilmiş olan aşı. 6) yazı, yaz ma. 7) dâire, dâirelerde yazı işlerinin görüldüğü yer, büro. 8) bir listede yazılı nesnelerin her biri. Ceff-el-kalem : düşünüp taşınmadan, hemen hüküm vererek. Ehl-i kalem : eli kalem tutanlar, * ya zarlar. |
katem-i sülüs |
: |
g. s. sülüs kalemi, sülüs sitilde yazı yazmak için husûsî olarak hazırlanmış kalem. |
|
kalem-dân |
: | قلمدان |
(a. f. b. i.) : kalemlik, kalem kutusu. |
kalemen |
: | قلما |
(a. zf.) : 1) kalemle, yazı ile. 2) sayıca. |
kalem-gir |
: | قلمگير |
(a. f. b. i.) : yazı yazılırken kalemin kâğıda takılmaksızın kolaylıkla yürümesi. |
kalemi, kalemim |
: | قلمی ، قلميه |
(a. s) : kalemle ilgisi olan. |
kalemiyye |
: | قلميه |
(a. i.) : [eskiden] resmî dâirelerde gördürülen işler için ödenen ücret, yazı parası. |
kalem-kâr |
: | قلمكار |
(a. f. b. s.) : ince nakkaş. |
kalem-kârî |
: | قلمكاری |
(a. f. b. i.) : 1) kalemkârlık, resimcilik, ince nakkaşlık. 2) s. kalemkârın, ince nakkaşın elinden çıkmış, kalem işi. |
kalem-keş |
: | قلمكش |
(a. f. b. s.) : 1) yazıcı, yazar, (bkz. : kalemzen) 2) yazıda silinti yapan. |
kalem-rev |
: | قلمرو |
(a. f. b. s.) : bir hükümdarın veya hükümetin hükmünü yürüttüğü yer, ülke. |
kalem-şör |
: | قلمشور |
(a. f. b. s.) : kalem münâkaşası yapan. |
kalem-tıraş |
: | قلمتراش |
(a. f. b. i.) : 1) [eskiden] kamış kalem açmakta kullanılan uzun saplı küçük bıçak. 2) kurşun kalemi açan âlet. |
kalem-zede |
: | قلمزده |
(a. f. b. s.) : kaleme alınmış, yazılmış. |
kalem-zen |
: | قلمزن |
(a. f. b. s.) : kalem vurucu, yazıcı, kâtip, (bkz. : kalem-keş). |
kalen |
: | قالا |
(a. ha.) : 1) Osmanlı alfabesinin ("ka" uzun okunur, a. zf.) : sözle, söyliyerek. |
Kalen ve kalemen |
: |
sözle ve yazı ile. (bkz. : şifahen). |
|
kalenbek |
: | قلنبك |
(f. i.) : teşbih yapılan, öd nevinden hoş kokulu bir ağaç. |
kalender |
: | قلندر |
(f. s.) : 1) dünyâdan elini çekip başı boş dolaşan [derviş] . 2) dünyâdan elini eteğini çekip herşeyi hoş gören [kimse] |
kalender âne |
: | قلندرانه |
(f. zf.) : kalenderce, kalendere yaraşır bir şekilde. |
kalender-hâne |
: | قلندر خانه |
(a. f. b. i.) : fakir dervişlerin barınmaları için yapılan tekkeler. |
kalenderi |
: | قلندری |
(f. i.) : 1) kalenderlik; feylesofluk; dervişlik; serserilik. 2) ed. halk edebiyatı tâbirlerindendir. Saz şâirlerinin (mef'ûlü, mefâîlü, mefâîlü, feûlün) vezninde tertip ettikleri gazeller; sazla çalınıp okunan tasavvuf nazmı. |
Kalenderiyye |
: | قلندريه |
(f. i.) : kalenderliği şiar edinen tarikat. |
kalensöve |
: | قلنسوه |
(a. i. c. : kalânis) : 1) tepesi sivri külah, takke. 2) bot. yüksük. |
kalevî |
: | قلنسوه |
(a. s. c. : kaleviyyât) : kim. kül kabilinden olan şey, alkali. |
kaleviyyâ |
: | قلويات |
(a. s. kalevî'nin c.) : kim. kül kabilinden olan şeyler, alkaliler. |
kalıb |
: | قالب |
("ka" uzun okunur, a. i.) : 1) her hangi bir şeye muayyen bir şekil vermek için kullanılan ve o biçimi taşıyan vâsıta, kalıp. 2) vücud, beden, gövde. 3) nümûne, örnek. |
kali ' |
: | قالع |
("ka" uzun okunur, a. s. kal'den.) : kal'eden, kökünden çekip koparan. |
kalîçe |
: | قاليچه |
("ka" uzun okunur, f. i.) : küçük halı. |
Kalîl |
: | قليل |
(a. s. kıllet'den.) : az, çok olmıyan [şey] , [zıddı "kesir" dir] |
kalilen |
: | قليلا |
(a. zf.) : az olarak. |
Kalkala |
: | قلقله |
(a. i.) : 1) hareket ettirme. 2) seslenme 3) Kur'ân'ın tecvidinde : "kaf, ti, be, cim, dal" harflerinin cezm hallerindeki okunuşları. |
kallâb |
: | قلاب |
(a. s. kalb'den.) : 1) kalıptan kalıba giren, düzenbaz, hîlekâr. 2) kalpazan, kalp para basan. |
Kalâş |
: | قلاش |
(a. s.) : kalleş, kancık, hilebaz, dönek. |
Kaltaban |
: | قلتبان |
(f. s.) : pezevenk; namussuz. |
kâlû |
: | كالو |
(f. i.) : 1) güvercin, (bkz. : kebûter). 2) küçük parmak. |
kâlûs |
: | كالوس |
(f. s.) : ahmak, akılsız, (bkz. : ebleh). |
kâlûs-âne |
: |
(f. zf.) : ahmakcasına, akılsızcasına. (bkz. : ebleh-âne). |
|
kâlûşe |
: | كالوشه |
(f. i.) : 1) tencere. 2) çömlek. |
kalya, kalye |
: | قليا ، قليه |
(f. i.) : deniz nebatlarının ('bitkilerinin) yakılmasıyla meydana gelen tuz. |
kalye-i lahmiyye |
: |
vet. husye seretânı. |
|
kalye-i mâiyye |
: |
vet. husye istiskası. kalye tuzu : kim. soda. |
|
kalyan |
: | قليان |
(f. i.) : nargile. |