kâib |
: | كاعب |
(a. s. c. : kevâib) : tomurcuk memeli [kız] , (bkz. : nâhîd). |
kaid |
: | قائد |
("ka" uzun okunur, a. s.) : 1) yedeğine alan, yedekte çeken. 2) (i. c. kaidân) ser-asker, kumandan, 'komutan. |
kaid |
: | قاعد |
("ka" uzun okunur, a. s. kuûd'dan.) : oturucu, oturan, oturmuş. |
kaidân |
: | قائدان |
("ka" uzun okunur a. i. kaid'in c.) : kumandanlar, * komutanlar. |
kaide |
: | قاعده |
("ka" uzun okunur. al i. c. : kavâid) : 1) esas, temel. 2) usul, nizam, yol, * kural. 3) geo. taban. 4) ayaklık. 5) bot yaprakların köke bitiştiği yer. |
kaide-i külliye |
: |
("ka" uzun okunur.) : açık, sarih olan hükümler. [meselâ : "berâet-i zimmet asıldır"] , gibi. |
|
kaide-i rabt |
: |
("ka" uzun okunur) : bağlama kaidesi [cümleleri] |
|
kaiden |
: | قاعدا |
("ka" uzun okunur, a. zf.) : oturarak, oturduğu halde. |
kaide-şiken |
: | قاعده شكن |
("ka" uzun okunur, a. f. zf.) : kaideye, usûle riâyet etmiyerek, kaideyi bozarak. |
kaide-şikenâne |
: | قاعده شكنانه |
("ka" uzun okunur a. f. zf.) : kaideye, usûle riâyet etmiyerek, kaideyi bozarak. |
kaideten |
: | قاعدة |
("ka" uzun okunur. a. zf.) : kaideye, kurala uygun olarak, (bkz. : usu len). |
kaidevî |
: | قاعدوی |
("ka" uzun okunur, a. s.) : 1) kaide (= kural) ile ilgili 2) geo. tabana âit. |
kaid-ül-cebel |
: |
("ka" uzun okunur, a. b. i.) : dağın çıkıntısı, burnu. |
|
kaid-ül-ceyş |
: | قاعدوی |
("ka" uzun okunur, a. b. s.) : "orduyu, askeri sevk ve idare eden" : kumandan, *komutan. |
kail |
: | قائل |
("ka" uzun okunur, a. s. kavl'den.) : 1) söyliyen, diyen, (bkz. : gûyende). 2) razı olmuş, boyun eğmiş. |
kaim |
: | قائم |
("ka" uzun okunur, a. s. kıyâm'dan.) : 1) ayakta duran, ayakta bulunan. 2) birinin yerini tutan, birinin yerine geçen. 3) namaz kılan, vaktini namaz kılmakla geçiren. 4) geo. dik. Zâviye-i kaime : dik açı. (bkz. : amud). 5) bir işte sebat eden. |
kaime |
: | قائمه |
("ka" uzun okunur. a. i.) : 1) uzun bir kâğıda yazılan ferman, buyruk. 2) kitap yaprağı. 3) kâğıt para. ["kaim" in müennesi] |
kaime-i mu'tebere-i osmâniyya |
: |
("ka" uzun okunur.) : tar. Sultan Abdülmecid'in saltanat zamanında çıkarılan Osmanlı kâğıt parası. |
|
kaimen |
: | قائما |
("ka" uzun okunur, a. zf.) : 1) ayakta olarak, dik olarak. 2) yıkılmamış, kesilmemiş olduğu halde, (bkz. : amûden). |
kaim-makam |
: | قائم مقام |
("ka" lar uzun okunur, a. b. i.) : 1) birinin yerine geçen, yerini tutan, kaymakam. 2) kaza kaymakamı. 3) ask. * yarbay. |
kaim-makam-ı mütevelli |
: |
("ka" lar uzun okunur.) : huk. [eskiden] mütevelli makamına kaim olmak ve ona âit vazîfeleri îfâ etmek üzere yargıç tarafından nasbolunan zat. |
|
kaim-makam-ı Asitâne-i saadet |
: |
("ka" lar uzun okunur.) : tar. sefere me'mur olan veya başka bir sebeple pâytahtta bulunmıyan sadrâzamların yerlerine bıraktıkları vekiller. |
|
kaim-makam-ı rikib-ı Hümâyûn |
: |
("ka" lar uzun okunur) : sefere me'mur olan veya başka sebeple pâytahtta bulunmıyan sadrâzamların yerlerine bıraktıkları vekil. |
|
kâin |
: | كائن |
(a. i. kevn'den.) : mevcut olan, bulunan, vâr olan. |
kâinat |
: | كائنات |
(a. i.) : 1) var olan şeylerin cümlesi, hepsi, * yaratıklar, (bkz. : mev-cûdât). 2) dünyâ, (bkz. : âlem, cihan). Fahr-i kâinat. Seyyid-i kâinat. Zübde-i kâinat : Hz. Muhammed (Aleyhisselâm). |
kâinât-ı nâime |
: |
uyuyan kâinat. |
|
kâinât-efrûz |
: | كائنات افروز |
(a. f. b. s.) : cihanı süsliyen. |
kaîr |
: | قعير |
(a. s.) : daha (en, pek, çok) derin. Deryâ-yi kaîr : pek derin deniz. Bi'r-i kaîr : pek derin kuyu. (bkz. : kaûr1. |