kâd |
: | كاد |
(a. i.) : mahzun olma. |
kâd-ı Hindi |
: |
sind ağacından çıkarılan kabız verici bir madde. |
|
kâd |
: | كاد |
(f. i.) : hırs. |
kadâhet |
: | قداحت |
(a. i.) : kadehçilik sanatı. |
kadd |
: | قد |
(a. i.) : boy. Serv-kadd : servi boylu, (bkz. : kamet). kadd-i bâlâ : uzun boy. kadd-i bülend : yüksek, uzun boy. kadd-i mevzun : mevzun, biçimli boy. |
kadd-i müstesna |
: |
müstesna boy; güzellikte emsalsiz endam. |
|
kadd-i yâr |
: |
sevgilinin boyu. kadd ü kamet : boy bos. |
|
kaddâh |
: | قداح |
(a. i.) : 1) kadeh yapan, yapıcı. 2) (s. kadh'den) : zemmeden, yeren, (bkz. : zemmâm). [zıddı : "meddah"] |
kaddâhe |
: | قداحه |
(a. i.) : çakmak taşı. |
kaddese |
: | قدس |
(a. söz.) : kutlu va mutlu olsun. |
kaddes-Allah |
: |
Allah, mukaddes ve mübarek eylesin. |
|
ka'de |
: | قعده |
(a. i.) : bir kere oturma, oturuş. |
ka'de-i ahire |
: |
iki ve daha fazla rekâtla namazların son oturuşları. |
|
ka'de-i ûlâ |
: |
ikiden fazla rekâtlı namazların ikinci rekâtından sonraki oturuş. |
|
kadeh |
: | قدح |
(a. i. c. : akdâh) : 1) bardak; küçük bardak, içki bardağı. 2) bot. kadeh. |
kadeh-i lâciverdi |
: |
gökyüzü. |
|
kadeh-i Meryem |
: |
bot. saksı güzeli denilen bir çiçek. |
|
kadehçe |
: | قدحچه |
(a. f. b. i.) : küçük kadeh. |
kadeh-peymâ |
: | قدح پيما |
(a. f. b. s.) : şarap içen. |
kadeh-siken |
: | قدح شكن |
(a. f. b. s.) : 1) kadeh kıran. 2) sarhoş. |
kadem |
: | قدم |
(a. c. : akdâm) : 1) ayak. (bkz. : pâ). 2) adım. (bkz. : hatve). 3) yarım arşın uzunluğunda bir ölçü. 4) uğur. Hoj-ka-dem : 1) uğurlu; 2) i. eskiden saraylarda bâzı cariyelere takılan ad. Sâbit-kadem : sebat eden, devam eden, sürekli. |
kadem-bûs |
: | قدم بوس |
(a. f. b. s.) : ayak öpen. |
kadem-bûsî |
: | قدم بوسی |
(a. f. b. i.) : ayak öpme merasimi. kademe (a. i. c. : kademât) : 1) basamak. 2) merdiven basamağı, ayağı. 3) derece, sıra. |
kademe-i Mâ'da |
: |
(ilk basamakta) : başlangıçta. |
|
kademe kademe |
: |
derece derece, basamak basamak. |
|
kademi |
: | قدمه |
(a. s.) : ayağa mensup, ayakla ilgili. |
kademiyye |
: | قدمی |
(a. i.) : 1) ayakteri, ayak basdı parası. 2) huk. hükümete âit bir emri, yahut davetiyeyi tebliğ etmek üzere gönderilen me'mûra masraf karşılığı olarak verilen ücret. |
kadem-keş |
: | قدم كش |
(a. f. b. s.) : ayağını çeken, gitmiyen, yanaşmıyan. |
kadem-nih |
: | قدم نه |
(a. f. b. s.) : ayak basıcı. |
kadem-nihâde |
: | قدم نهاده |
(a. f. b. s.) : ayak basmış, gelmiş olan. |
kadem-rân |
: | قدم ران |
(a. f. b. s.) : adım atan, ileri iyen. |
kadem-rence |
: | قدم رنجه |
(a. f. b. i.) : tenezzül, lütfen kabul. |
kader |
: | قدر |
(a. i. c. : akdâr) : 1) inanılması Islâmî îman esaslarından olmak üzere insanların başına gelecek her türlü işlere dâir Allah'ın ezelî hüküm ve takdîri. (bkz. : kaza). |
kader-i ilâhî |
: |
Allah'ın takdîri, alın yazısı. 2) takat, güc, kuvvet. 3) talih, baht. |
|
kaderî |
: | قدری |
(a. s.) : 1) kader ile ilgili. 2) i. "kul, yaptığı işlerin yaratıcısıdır" inancında olan mezheb zümresi; kaderiyye. [zıddı : "cebri"] |
kaderiyye |
: | قدريه |
(a. i.) : "insan, yaptıklarının yaratıcısıdır" İtikadında bulunan kaderi inkâr eden mezheb zümresi, ["cebriyye" nin zıddı] |
kadh |
: | قدح |
zemmetme' Çekiştirme, (bkz. : ta'n). Zemm ü kadh : kötüleme, çekiştirme [birini-] |
kadım, kadıma |
: | قاضم ، قاضمه |
("ka" uzun okunur. a. s.) : kemirici [hayvan] , (bkz. : kazıma). |
kadî |
: | قاضی |
("ka" uzun okunur, a. s. kazâ'dan. c. : kuzât) : 1) yapan, yerine getiren. |
kadi-l-hâcât |
: |
herkesin dileklerini, isteklerini yerine getiren Allah. 2) i. şeriat hâkimi, (bkz. : kazî). |
|
kadi-l-kuzat |
: |
(kadıların kadısı) : en büyük kadı, şeyhislâm veya kazasker rütbsinde bulunan kimse. |
|
kadî-asker |
: | قاضيعسكر |
("ka" uzun okunur, a. b. i.) : (bkz. : kazî-asker). |
kadîb |
: | قضيب |
(a. i. c. : kıdban) : 1) ince, düz fidan, dal, çubuk. 2) erkeklik âleti, (bkz. : zeker). |
kadîd |
: | قديد |
(a. i.) : 1) kurutulmuş et. 2) hek. etleri dökülmüş, yalnız kemik kalmış olan göğde, iskelet. 3) pek zayıf, bir deri bir kemik kalmış kimse. |
kadih |
: | قادح |
("ka" uzun okunur, a. s. kadh'den.) : zemmedici, kötüleyici, [müen. "kadiha"] |
kadiha |
: | قادحه |
("ka" uzun okunur. a. i. c. : kavâdih) : adam çekiştirici, dedikoducu. |
kadi'l-kuzât |
: |
("ka" uzun okunur. a. b. i.) : kadıların başı. |
|
kadîm |
: | قديم |
(a. s. kıdem'den. c. : kudemâ) : 1) eski. Abd-i kadîm : eski dost. Aş-nâ-yi kadîm : eski dost. Bilâ-yi kadîm : eski bina. 2) öncesini bilir kimse bulunmıyan, öncesi bilinmiyen şey. 3) huk. başlangıcı olmıyan, öteden-beri mevcut bulunan. 4) i. eski zaman. Ezmine-i kadîme : tar. eski çağlar. Kelâm-ı kadîm : Kur'an. Min-el-kadîm : eskidenberi, ötedenberi. Târîh-i kadîm : eski çağlar târihi. |
kadim |
: | قادم |
("ka" uzun okunur, a. s. kadem'den.) : ayak basan, varan, ulaşan. |
kadime |
: | قادمه |
("ka" uzun okunur. a. i. c. : ) : 1) ordunun ileri karakolu. 2) kuş kanadının ön tarafındaki uzun tüyleri, yelekleri. |
kadime-cünbân-ı azimet |
: |
(gidiş için kanadını oynatma) : yola çıkma. |
|
kadîmen |
: | قديما |
(a. zf.) : 1) eskiden beri, ötedenberi. 2) eski zamanda. |
kadîr |
: | قدير |
(a. s. kudret'den.) : tükenmez kudret sahibi olan Allah. [Allah adlarındandır] . (bkz. : kadir2. |
kadir |
: | قارد |
("ka" uzun okunur.) : 1) kudret sahibi; kudretli, kuvvetli, güçlü. 2) h. i. Allah. 3) i. Abdülkadir'den bozma erkek adı. |
kadir-endâz |
: | قادر انداز |
("ka" uzun okunur, a. f. b. s.) : iyi ok atan ve attığı oku hedefe isabet ettiren. |
kadiri |
: | قادری |
("ka" uzun okunur, a. s.) : Abdülkadir-i Geylânî tarîkatinden olan kimse. Tarîk-ı kadiri (kadiri tarikatı) : Abdülkadir-i Geylânî'nin tarikatı, (bkz. : kadiriyye). |
kadirî-hâne |
: | قادريخانه |
("ka" uzun okunur, a. f. b. i.) : İstanbul'da, Tophanede kadiri tarîkatinin ikinci piri sayılan Ismâil-i Rûmî Hazretlerinin hankahı. |
kadiriyye |
: | قادريه |
("ka" uzun okunur, a. b. i.) : tas. sofiyenin büyüklerinden Abdülkadir-i Geylânî tarafından kurulmuş olan tarikat. |
kad-keşîde |
: | قد كشيده |
(a. f. b. s.) : boy vermiş, uzamış, serpilmiş. |
kadr |
: | قدر |
(a. i.) : 1) değer, îtibâr. 2) onur, şeref, haysiyet; meziyet. 3) rütbe, derece. Alî-kadr : derecesi ve rütbesi yüce. Leyle-i kadr (kadir gecesi) : Kur'ân-ı Kerîm'in nüz&le başladığı ramazanın yirmi yedinci gecesi ki, içinde bu gece bulunmıyan, bin aya bedeldir. Sûret-ül-Kadr : Kur'ân-ı Kerîm'de kadir gecesinin yüceliğini bildiren sûre. (bkz. : şeb-i kadr). 4) astr. kadir, yıldızlan, parlaklık derecelerine göre birbirinden ayırdetmek için yapılan tasnifte her dereceden biri, [birinci kadirden (yâni en parlak) altıncı kadire kadar olan yıldızlar gözle görülebilir; teleskopların kuvveti arttıkça daha küçük kadirdeki yıldızları görmek kabildir. Şimdiki halde bu sınır 21) ci kadirdedir. Parlaklıkları, daha yakın mesafede olduklarından dolayı, çok yüksek olan semavî cisimler |
kadr-i evvel |
: |
astr. parlaklık derecesi 1 olan (yıldız). |
|
kadr-i sânî |
: |
astr. parlaklık derecesi 2 olan (yıldız). |
|
kadr-âsnâ |
: | قدر آشنا |
(a. f. b. s.) : kadirbilir, değerbilir. |
kadr-dân |
: | قدردان |
(a. f. b. s.) : kadir-bilen, kadirbilici, değerbilir, (bkz. : kadr-şinâş). |
kadr-dânî |
: | قدردانی |
(a. f. b. i.) : kadirbilirlik, değerbilirlik. |
kadr-şinâs |
: | قدر شناس |
(a. f. b. s.) : kadirbilen, değerbilir, (bkz. : kadr-dân). |
kadr-şinâsî |
: | قدر شناسی |
(a. f. b. s.) : kadirşinaslık, kadirbilirlik. |