îtâ

:

ايتا

(a. i.) : (bkz. : i'tâ).

îtâ'

:

اعطاء

(a. i.) : ed. kafiyenin bir mânâda olarak aynen tekrarı.

i'tâ'

:

 

(a. i. atâ'dan.) : verme, verilme; ödeme ahz ü i'tâ : alışveriş. î'tâ-yi ma'lûmat : bilgi verme.

itaat

:

اطاعت

(a. i. tav'dan.) : boyun eğme, dinleme; alınan emre göre davranma. adem-i itaat : dinlememe. arz-ı itaat : dinleyeceğini bildirme.

itâb

:

اتاب

(a. i.) : kolsuz, yakasızkadın gömleği, dekolte gömlek.

itâb

:

عتاب

(a. i.) : azarlama, tersleme, paylama; darılma.

it'âb

:

اتعاب

(a. i. taab'dan.) : yorma, yorulma, zahmet verme.

îtâd

:

ايتاد

(a. i.) : kazık çakma, (bkz. : veted).

itâd

:

اتاد

(a. i.) : süt sağarken ineğin ayağına geçirilen ip.

itâha

:

اتاحه

(a. i.) : bir şeyi yapıp bitirme, hazır etme.

i'tâk

:

اعتاق

(a. i. ıtk'dan.) : [kola veya câriye] azâdetme, edilme.

i'tâk bi-l-kinsya

:

 

huk. [eskiden] kinâî lâfızlardan biri ile yapılan i'taktır ki hüküm ifâde etmesi niyete bağlıdır, ["sen benim mülküm değilsin", "sebilini tahliye ettim" gibi]

i'tâk-ı mahzur

:

 

huk. [eskiden] gayrimeşrû bir cihet için yapılan ıtık.

i'tâk-ı mendûb

:

 

huk. [eskiden] Allah rızâsı için yapılan ıtık.

i'tâk-ı mübâh

:

 

huk. [eskiden] bir veçhe, bir şeye niyet etmeksizin yapılan ıtık.

i'tâk-ı sarih

:

 

huk. [eskiden] azâdetmeye yarıyan açık sözlerden biri ile yapılan îtaktır ki bununla niyete muhtâc olmaksızın ıtık vuku bulur, memlûk kabul etsin etmesin : "sen hürsün!", "seni azâdettim" gibi.

i'tâk-ı vâcib

:

 

huk. [eskiden] katilden, zıhardan, yeminden, oruç bozmaktan dolayı yapılması îcâbeden ıtık.

itâle

:

اطاله

(a. i. tûl'den.) : uzatma, uzatılma.

itâle-i dest

:

 

el uzatma, hıyanet.

itâle -i lisân

:

 

dil uzatma, sövüp sayma.

it’âm

:

اتآم

(a. i.) : ikiz doğurma.

it'âm

:

اطعام

(a. i.) : yemek yedirme, yemek verme, verilme.

it'âmiyye

:

اطعاميه

(a. i.) : bâzı vâkıf müesseselerinde fıkarânın doyurulması için ayrılan tahsfsat.

itan

:

ايطان

(a. i.) : vatan sayma, sayılma.

itâr, itâre

:

اتار ، اتاره

(a. i.) : 1) hiddet ve dikkatle bakma. 2) bir şeyin peşini bırakmama.

itâre

:

اطاره

(a. i. tayerân'dan.) : 1) uçurma, uçurulma. 2) çarçabuk gönderme, yollama, (bkz. : irsal).

itâre-i kebûter

:

 

güvercin uçurma.

itâre-i nâme

:

 

sür'atle ve binbir hevesle mektup gönderme.

itât

:

عتاب

(a. i.) : düşmanlık, zıtlık, (bkz. : muhâsama).

ilâve

:

اتاوه

(a. i. c. : etâvâ) : rüşvet verme.

itbâ'

:

اتباع

(a. i.) : 1) tabî kılma, arkasına, ardına katma. 2) gr. bir kelimeye katılan aynı kalıpta başka ve mânâsız söz, koşuntu. "yemek memek" deki "memek"; "zengin mengin" deki "mengin" gibi.

itbâk

:

اطباق

(a. i.) : 1) kaplama. 2) fels. fr. accomodation.

itbâki

:

اطباقی

(a. s.) : fels. fr. accomoda-tice.

itbâl

:

اتبال

(a. i.) : derde, tasaya düşürme, düşürülme.

itdân

:

اتدان

(a. i.) : ıslatma, ıslanma.

itfa'

:

اطفاء

(a. i.) : 1) söndürme, söndürülme.

itfâ-yi harik

:

 

yangın söndürme.

itfâ-yi düyon

:

 

borcun, faizle birlikte anaparadan da ödenmesi, fr. amortissemen. 2) dindirme, bastırma.

itfâiyye

:

اطفائي

(a. i.) : yangın söndürme ekibi.

itfâl

:

اتفال

(a. i.) : insan vücûdunun fena kokması.

ithaf

:

اتحاف

(a. i.) : tuhfe'den.) : 1) hediye olarak verme, verilme. 2) hediye, armağan gönderme; manen sunma. 3) ed. birinin adına eser yazma veya yazılmış bir eseri, baş tarafında adını söylemek suretiyle birine hediye etme.

ithâf-nâme

:

اتحاف نامه

(a. f. b. i.) : bir şeyin ithaf edildiğine dâir yazılan yazı.

itham

:

اتهام

(a. i.) : töhmet'den.) : töhmetlendirme, suçlandırma, birine bir kabahat yükleme.

ithâmî

:

اتهامی

(a. i.) : ithamla ilgili.

ithâm-nâme

:

اتهامنامه

(a. f. b. i.) : iddiânâme.

i'tibâr

:

اعبار

(a. i. ubor'dan. c. : i'tibârât) : 1) saygı gösterme. 2) ehemmiyet verme. 3) şeref, haysiyet. 4) bir şeyin hakiki değil, kararlaştırılan değeri. 5) ibret alma. 6) tic. söz veya imzanın değeri, fr. crédit*.

i'tibâr-ı sûret

:

 

görünüşe değer verme.

i'tibârât

:

اعبارات

(a. i. i'tibâr'ın c.) : var sayılan şeyler, faraziyeler.

i'tibâren

:

اعتبارا

(a. zf.) : ... den başlıyarak, ... den sonra, ... . den beri.

i'tibârî

:

اعتباری

(a. s. c. : i'tibâriyyât) : gerçek olmıyan, var sayılan, [müen. "i'tibâriyye"]

i'tibâriyyât

:

اعتباريات

(a. i. i'tibârî'nin a) : (bkz. : faraziyyât).

i'tidât

:

اعتداد

(a. i. add'den.) : 1) sayma; iddet çekme, [kadınlarda üç temizlenme devresi gibi doksan gün kadardır] . 2) nazlanma). 3) gururlanma.

i'tidâd

:

اعتضاد

(a. i.) : 1) bir şeyi kol üzerine alma. 2) yardım isteme.

i'tidâl

:

اعتدال

(a. i. adl'den.) : 1) orta oluş, ortalama, aşırı olmama hâli, ölçülülük.

i'tidâl-i dem

:

 

kızgınlığa mağlûp olmayış, soğuk kanlılık. 2) yavaşlık, yumuşaklık. 3) uygunluk. 4) astr. gece ile gündüzün bir olması, gün-tün eşitliği, fr. equinoxe.

i'tidâl-i harîfî

:

 

astr. Arz'ın güneş etrafında çevirdiği yörünge üzerinde ve i'tidâl-i rebîî noktasını karşısında, mihver-i sagîr'in bir ucunda 20 martta işgal ettiği yer olup (rûmî 10 eylül) bu târihte gece ile gündüz süresi birbirine eşit ve bu târihten sonra gündüz süresi gittikçe uzamıya b lar.

i'tidâl-i rebîî

:

 

Arz'ın güneş etrafındaki mahrı üzerinde 20 martta bulunduğu nokta (rûmî mart) : [bu nokta feza küresinin tulleri mesâbes de olan metâlîlerin mebde' noktasıdır. güneş m; zûmesinin müthiş bir sür'atle kantores burcun vega yıldızına sürüklenmesinden dolayı arz mah kinin bu noktadan başlayıp ayni yerde kapanm günde 3. . 565. . 554 dakika geciktiğinden noktar yeri her yıl biraz geriler]

i'tidâleyn

:

اعتدالين

(a. i. c.) : 1) îtidâl. 2) astr. güneş etrafındaki mahrekte 22 ı lül (i'tidâl-i harîfî) ve 20 mart (i'tidâl-i reb; târihlerinde bulunduğu noktaları birleştiren güneş'in merkezinden geçen nazarî mihver ve bunun iki ucu. [bu mihvere : "mihver-i sagir" adı verilir]

i'tifâr

:

اعتفار

(a. i.) : yere vurma, kavrayıp yere çarpma.

i'tikab

:

اعتقاب

("ka" uzun okunur, a. i.) : veresiye vermeme, parasını almadıkça vermeme

i'tikad

:

اعتقاد

("ka" uzun okunur. a. i. akd'den. c. : i'tikadât) : 1) düğümlenip kaim bir şeye bağlanma. 2) inanma, gönülden tasd' ederek inanma.

i'tikad-ı faside

:

 

bozuk inanç.

i'tikadât

:

اعتقادات

("ka" uzun okunu a. i. i'tikad'ın c.) : itikatlar.

i'tikadât-ı bâtıla

:

 

bâtıl, asılsız şeylere inat malar.

i'tikadî

:

اعتقادی

(a. s.) : îtikad ile, inanma ile ilgili.

i'tikadiyyât

:

اعتقاديات

(a. i. c.) : îtikade inanmıya âit meseleler, bahisler.

i'tikâf

:

اعتكاف

(a. i.) : bir yere kapanıp ibâdetle vakit geçirme, [bilhassa, ramaza nın son on gününde camide maksure denilen yer lere kapanıp ibâdetle vakit geçirme]

i'tikal

:

اعتقال

("ka" uzun okunur. a. i.) : 1) devenin dizini büküp bağlama. 2) güreşte sarmaya getirip yıkma. 3) sağmak içir koyunun ayaklarını iki bacağı arasına alma. 4) binici mızrağını paçası ile üzengi arasına sokup tutma.

i'tikâl

:

اعتكال

(a. i.) : müşkilleşme, zorlaşma.

i'tikâl

:

ائتكال

(a. i. ekl'den. c. : i'tikâlât) : 1) kemirerek yeme. 2) hek. yaranın vücûdu yemesi. 3) jeol. deniz dalgalarının, karaları döğerek oyması, aşındırması, fr. erosion.

i'tikâl-ı sevâhil

:

 

kıyıların aşınması.

i'tikâlât

:

ائتكالات

(a. i. i'tikâl'in c.) : aşınmalar, yenmeler, fr. eros'ons.

i'tikâm

:

اعتكام

(a. i.) : 1) tortop etme. 2) biriktirme.

i'tikâs

:

اعتكاس

(a. i.) : akislenme, tersine dönme.

i'tilâ'

:

اعتلاء

(a. i. ulüvv'den) : ükselme, yukarı rütbelere erişme.

i'tilâf

:

ائتلاف

(a. i. ülfet'den. c. : i'tilâfât) : 1) ülfet etme, alışma. 2) uyuşma, uygunluk, (bkz- : muvafakat).

i'tilâfât

:

ائتلافات

(a. i. i'tilâfın c.) : anlaşmalar, uyuşmalar.

i'tilâk

:

اعتلاق

(a. i.) : birinin sevgisine yakalanma, tutulma.

i'tilân

:

اعتلان

(a. i.) : 1) aşikâr, meydanda olma. 2) doğum sırasında, çocuğun görünmesi.

i'timâd

:

اعتماد

(a. i. amd'den.) : 1) dayanma, güvenme. 2) emniyet, güven.

i'timâden

:

اعمادا

(a. zf.) : îtimâd ederek, güvenerek, dayanarak.

i'timâd-nâme

:

اعتماد نامه

(a. f. b. i.) : bir elçinin, gönderildiği yerin devlet reisine sunmak üzere götürdüğü îtimat mektubu, güven mektubu.

i'timâd-üd-devle

:

اعماد الدوله

(a. b. i.) : [devletin itimâdı, güveni] safevîler devrinde başvekillere verilen bir unvan, (bkz. : vezîr-i a'zam).

i'timâm

:

اعتمام

(a. i.) : 1) imamelenme, başına sarık sarma. 2) miğfer giyme. 3) otlar uzayıp gelişme; dağlar yeşillenme.

i'timân

:

ائتمان

(a. i.) : emin bulunma, emniyet etme.

i'tinâ'

:

اعتناء

(a. i. uniyy'den) : çok dikkat etme, özenme.

i'tinâk

:

اعتناق

(a. i. unk'dan) : birbirlerinin boyunlarına sarılma, boğaz boğaza gelme.

i'tinân

:

اعتنان

(a. i.) : 1) insanın önüne durma. 2) birinin mâhiyeti meydana çıkma.

i'tirâf

:

اعتراف

(a. i. irfân'dan. c. : i'tirâfât) : suçunu veya yerinde olmıyan bir hareketini saklamaktan vazgeçip söyleme, hakkı teslîm etme, fr. confession.

i'tirâf-ı cürm

:

 

maznunun (* sanığın) : işlemiş olduğu suçu söylemesi.

i'tirâf-ı kusur

:

 

kusurunu î'tirâf etme, söyleme.

i'tirâz

:

اعتراض

(a. i. c. : i'tirâzât) : bir fikri, bir hükmü kabul etmeyip çürütmiye kalkışma.

i'tisâ

:

اعتصاء

(a. i.) : asâ kullanma, asaya dayanma.

i'tisâb

:

اعصاب

(a. i.) : 1) kanâat etme. 2) asabîleşme, sinirlenme.

i'tisâf

:

اعتساف

(a. i. c. : i'tisâfât) : doğru yoldan sapma, yolsuzluk etme.

i'tisâm

:

اعتصام

(a. i. ismet'den.) : 1) el ile tutma, tutunma. 2) günahtan sakınma. 3) temiz olma. 4) o. bot. bitkiler damar damar olma.

i'tisâr

:

اعتصار

(a. i.) : usaresini, özünü çıkarmak için bir şeyi sıkma; sıkılma, (bkz. : ta'sîr).

i'tisâs

:

اعتساس

(a. i.) : gece gezip dolaşma, karakol vazifesini görme.

i'titâf

:

اعتطاف

(a. i.) : bir şeye bürünme, örtünme.

i'tivâ'

:

اعتواء

(a. i.) : bükme, bükülme, (bkz. : iltivâ').

i'tiyâd

:

اعتياد

(a. i. c. : i'tiyâdât) : âdet edinme, alışma; alışkanlık. sû-i i'tiyâd : fena şeyi âdet edinme, (bkz. : ülfet).

i'tiyân

:

اعتيان

(a. i.) : dik dik bakma, gözünü dikme.

i'tizâ'

:

اعتزاء

(a. i.) : bir kabileye veya kimseye bağlı bulunma.

i'tizâd

:

اعتضاد

(a. i.) : 1) bir şeyi kol üzerine alma. 2) yardım isteme. 3) yardım etme, (bkz. : i'tidâd).

i'tizâl

:

اعتزان

(a. i. azl'den.) : 1) bir tarafa çekilme. 2) işten çekilme. 3) ehl-i sünnet'ten vâsıl b . atâ'nın kurduğu mu'tezile mezhebi. 4) takımdan ayrılma.

i'tizâm

:

اعتزام

(a. i. azîmet'den) : gitmiye hazırlanma, gidiş, (bkz. : azîmet).

i'tizâm

:

اعتظام

(a. i.) : azamet, büyüklük satma.

i'tizâr

:

اعتزاز

(a. i. özr'den. c. : i'tizârât) : özür dileme.

i'tizâz

:

اعتزاز

(a. i. azîz'den.) : kendini aziz tutma, izzetinefs gösterme.

itkâ'

:

اتكا

(a. i.) : koltuk altına yastık, dayak koyma, dayanma, dayanacak şey kutlanma.

itkan

:

اتقان

("ka" uzun okuma. a. i.) : 1) muhkem, sağlam kılma. 2) inanma, emîn olma.

itlâ'

:

اتلاء

(a. i.) : başkasının üzerine bırakma.

itilâd

:

اتلاد

(a. i.) : eski mal sahibi olma, kılma.

itlaf

:

اتلاف

(a. i. telef den. c. : itlâfât) : 1) telef etme, mahvetme, öldürme, (bkz ittiâs). 2) lüzumsuz yere harcama. 3) yoketme bozma.

itlâl

:

اتلال

(a. i.) : 1) damlatma. hayvanı yedeğinde götürme.

itmâm

:

اتمام

(a. i. tamâm'dan.) : tamamlama, bitirme, tamam etme, edilme

itminan

:

اطمينان

(a. i.) : 1) emin olma. 2) birine inanma, güvenme. 3) kat'î olara bilme.

itmînân-ı kalb

:

 

kalbden; yürekten inanma.

itnân

:

اتنن

(a. i.) : çocuk, hastalı dolayısiyle büyüyememe, gelişememe.

itrâ'

:

اترا

(a. i.) : doldurma.

itrâb

:

اتراب

(a. i.) : toprak serpme topraklama.

itrâk

:

اتراك

(a. i.) : terketme, bırakma vazgeçme.

itrâz

:

اتراز

(a. i.) : kurutma, kurutulma.

ittiâd

:

اتعاد

(a. i.) : randevu verme

ittiâs

:

اتعاس

(a. i.) : helak etme öldürme, (bkz. : itlaf 1, 2. .)

ittiâz

:

اتعاظ

(a. i. va'z'dan) : nasihat, öğüt dinleme.

ittibâ'

:

اتباع

(a. i.) : tâbî olma uyma, ardısıra gitme.

ittibâ-en

:

اتباعا

(a. i.) : tâbî olma, uyma ardısıra gitme.

itticâh

:

اتجاه

(a. i. cihet'den.) : bir cihete, bir tarafa dönme.

itticâr

:

اتجار

(a. i.) : ilâç, deva kullanma, kullanılma.

ittifak

:

اتفاق

(a. i. vifâk'dan. c. : ittifâkat) : birleşme, uyuşma; sözleşme.

ittifaka

:

اتفاقا

("ka" uzun okunur, a. zf.) : rastgele, tesadüfle.

ittifâkan

:

اتفاقا

(a. zf.) : rastgele, tesadüfle.

ittifâkat

:

اتفاقات

("ka" uzun okunur. a. i. ittifakın c.) : birleşmeler, sözleşmeler, uyuşmalar, tesadüfle olan şeyler.

ittifâkî, ittifâkiyye

:

اتفاقی ، افاقيه

(a. s.) : 1) ittifaka, birleşmeye, sözleşmeye veya uyuşmaya âit. 2) rastgele, tesadüfle.

ittifâkiyyât

:

اتفاقيات

(a. i.) : rastgele, tesadüfle olan şeyler.

ittifâkiyye

:

اتفاقيه

(a. i.) : fels. vesîlecilik, fr. occasionnalisme.

ittifak-pezîr

:

افاق پذير

(a. f. b. s.) : ittifak kabul eden, edici.

ittihâb

:

اتهاب

(a. i. hîbe'den.) : huk. bedelsiz olarak verilen bir malı kabul etme.

ittihâd

:

اتحاد

(a. i. vahdet'den.) : bir olma, birleşme, aynı fikirde olma, birlik.

ittihâd-ı ârâ

:

 

reybirligi (*oybirliği)

ittihâd-ı insâniyyet

:

 

insanlığın birleşmesi.

ittihâd-ı İslâm

:

 

islâm birliği, fr. panislamisme.

ittihâd-ı kalb-i millet

:

 

milletin kalb birliği.

ittihâd-ı menâfi'

:

 

menfaatlerin birleşmesi.

ittihâd-ı umûmi

:

 

umûmî birlik, bütün insanların birleşmesi.

ittihâd ve terakki

:

 

1908 meşrûtiyeti'nden sonra memlekette faaliyete geçen siyâsî bir parti.

ittihâm

:

اتهام

(a. i. töhmet'den.) : töhmetli olma, suçlu olma.

ittihâz

:

اتخاذ

(a. i. ahz'den.) : 1) edinme, edinilme. 2) kabul etme. 3) îtibâr etme, sayma, tutma. 4) kullanma. 5) kurma, düşünme, tasarlama.

ittika

:

اتقا

("ka" uzun okunur, a. i. vikaye'den) : 1) sakınma, çekinme. 2) Allah'tan korkma.

ittikâ

:

اتكاء

(a. i.) : dayanma, yaslanma, söykenme.

ittikâl

:

اتكال

(a. i.) : işi Allah'a bırakıp kadere boyun eğme, güvenme.

ittikan

:

اتقان

("ka" uzun okunur, a. i.) : gözle görmüş gibi iyi ve sağlam bilme.

ittikar

:

اتقار

("ka" uzun okunur, a. i.) : vakar, gurur, büyüklük gelme.

ittirâ'

:

اتراع

(a. i.) : solma.

ittisâ'

:

اتساع

(a. i. vus'dan.) : 1) bollaşma, genişleme. 2) bolluk, genişlik. 3) fels. * kaplam.

ittisâf

:

اتصاف

(a. i. vasf'dan.) : 1) muttasıf olma, vasıflanma, * nitelenme. 2) bir hal takınma.

ittisâh

:

اتساخ

(a. i.) : kirlenme, paslanma.

ittisâi

:

اتساعی

(a. i.) : fels. fr. extensif.

ittisâk

:

اتساق

(a. i.) : nizâma girme, intizam bulma, sıralanma.

ittisâ

:

اتصال

(a. i. vasl'dan) : 1) bitişme, kavuşma, ulaşma. 2) birbirine dokunma. 3) yakınlık.

ittisâl-üt-terbi'

:

 

inş. birinin tuğlaları, bir başkasının tuğlalariyle birbirine girecek şekilde iki duvarın birleşmesi.

ittisâlât

:

اتصالات

(a. i. c.) : istihkâm kısımlarını veya türlü istihkâmları birbirine bağlamak için yapılan yollar.

ittisâm

:

اتصام

(a. i. vesm'den.) : 1) damga vurma, nişan vurma, dağlama, süsleme,

ittitân

:

اتطان

(a. i.) : vatan, yurt tutma, bir şehirde, bir yerde yerleşip oturma, (bkz. : tavattun).

ittizâ'

:

اتضاع

(a. i.) : 1) devenin, boynuna basarak üstüne binmek için, başını aşağıya eğme. 2) alçak gönüllülük.

ittizâh

:

اتضاح

(a. i.) : vazıh, açık olma, meydana çıkma.

ityân

:

اتيان

(a. i.) : 1) getirme, getirilme. 2) söyleme, bildirme. 3) isbat.