iş |
: |
عيش |
(a. i.) : 1) yaşayış, yaşama. 2) ekmek, gıda. 3) yaşama tarzı, zevk ve safa. (bkz. : ayş). |
iş ü işret |
: |
|
yiyip içip eğlenme, sefahat. |
îş ü nûs |
: |
|
yiyip içme. |
i'şâ' |
: |
اعشاء |
(a. i.) : akşam yemeği verme |
iş'â' |
: |
اشعاع |
(a. i.) : şuâlanma, güneş, ışığını dağıtma. |
îşâ' |
: |
ايشاع |
(a. i.) : ağaç çiçek açma. îşâ-i eşcâr : ağaçların çiçek açması. |
isâa, işâat ülil |
: |
اشاعه ، اشاعت |
(a. i. şüyû'dan. c. : işâât) : haber yayma, herkese duyurma. |
işâât |
: |
اشاعات |
(a. i. işâa'nın c.) : duyurmalar, yaymalar. |
isâât-ı kâzibâne |
: |
|
kötü niyetlerle haberler yayma. |
is'âb |
: |
اشعاب |
(a. i.) : ölme. |
işâbe |
: |
اشابه |
(a. i.) : 1) genç yaşta saç, sakal ağarma. 2) saç, sakal ağartma. |
işâde |
: |
اشاده |
(a. i.) : seslenme, sesini yükselterek kaybolan bir şeyi tarifle herkese bildirme. |
işâ-eyn |
: |
عشائين |
(a. i. c.) : akşam ile yatsı zamanlan. beyn-el-işâeyn : akşam ile yatsı arası. |
işâha |
: |
اشاحه |
(a. i.) : misvak kullanma. |
iş'âl |
: |
اشعال |
(a. i. saal'den.) : 1) şûlelendirme, tutuşturma, parlatma; alevlendirme. 2) şiddetlendirme. |
îşân |
: |
ايشان |
(f. i.) : 1) türkistan'da ve idil havzası türklerinde "sûfî, keramet sahibi, velî" mânâlarında, ulemâ ve şeyhlere verilen, bir unvan. 2) cemi (* çoğul) 3 cü. şahıs. |
iş'âr |
: |
اشعار |
(a. i. c. : iş'ârât) : yazı ile bildirme, haber verme. |
is'âr-ı ahîr'e kadar |
: |
|
bildirilecek en son habere kadar. |
işârât |
: |
اشارات |
(a. i. işâret'in c.) : işaretler, alâmetler. |
işaret |
: |
اشارت |
(a. i. c. : işârât) : 1) bir şeyi (kaş, göz, el, parmak, baş ile) gösterme. 2) iz, alâmet, nişan. 3) tas. doğrudan doğruya değil de, hatırlatmak nev'inden verilen emir. |
işâret-i aliyye |
: |
|
şeyhülislâm emri. |
işâret-i ilâhiye |
: |
|
tanrı buyruğu. |
işba' |
: |
اشب |
(a. i. şib'den.) : 1) karnını doyurma; karnı doyurulma. 2) fiz. doyma. 3) çoğalma, çoğaltılma. 4) ed. arap nazmında, vezin veya kafiye zaruretinden dolayı kelimeye bir harf katma. |
işcâr |
: |
اشجا |
(a. i. şecer'den.) : ağaç yetiştirme. |
işcâz |
: |
اشجاذ |
(a. i.) : kederlendirme. |
îşa |
: |
ايشه |
(f. i.) : 1) casus. 2) orman, (bkz. : bîşe). |
içfâ' |
: |
اشفاء |
(a. i. şifâ'dan.) : hastanın şifâ bulmasına çalışma, hastaya şifalı şey verme. |
işfâf |
: |
اشفاف |
(a. i.) : üstün tutma. |
işfâk |
: |
اشفاق |
(a. i.) : 1) korkma. 2) lütfetme, bağış. |
işgal |
: |
اشغال |
("ga" uzun okunur, a. i. şugl'den. c. : işgalât) : 1) meşgul etme, işle uğraştırma. 2) işten alıkoyma. 3) tutma. 4) oyalama. |
işgene |
: |
اشگنه |
(f. i.) : 1) et suyu ile yapılan tirit. 2) ihtiyarlık veya kızgınlık dolayısiyla yüzde görünen buruşukluk. |
işgere |
: |
اشگره |
(f. i.) : şahin, doğan, atmaca gibi av için kullanılan terbiye görmüş kuş. |
işgerf |
: |
اشگرف |
(f. s.) : 1) kalın, dayanıklı. 2) i. şan ve şeref. |
işgûh |
: |
اشگوخ |
(f. i.) : yıkılış, yüzüstü kapanış. |
işgüfe |
: |
اشگفه |
(f. i.) : 1) çiçek, (bkz. : şükûfe). 2) istifrağ. |
işhs' |
: |
اشحاء |
(a. i. şehî'den.) : ağız açma, ağzını açma. |
işhâd |
: |
اشهاد |
(a. i. şühûd'dan.) : şahadet ettirme, şahit getirme, şahit olarak gösterme. |
işhâz |
: |
اشحاذ |
(a. i.) : bileme, bilenme; keskinletme, keskinleme. |
işhâz-ı seyf |
: |
|
kılıç bileme. |
işkâ' |
: |
اشكاء |
(a. i.) : 1) şikâyet ettirme. 2) öç, intikam alma. |
işkâl |
: |
اشكال |
(a. i. şekl'den.) : 1) müşküllük, güçlük. 2) müşküllendirme, güçleştirme. |
iskâr |
: |
اشكار |
(f. i.) : 1) av. 2) avlama. |
işkenbe |
: |
اشكنبه |
(i.) : (bkz. : şikembe). |
işkence |
: |
اشكنجه |
(f. i.) : eziyet, azap. |
işkeste |
: |
اشكسته |
(f. s.) : kırık, kırılmış, (bkz. : şikeste). |
işkil, işkîl |
: |
اشكل ، اشكيل |
(f. i.) : 1) şüphe, hîle. 2) önden sağ ve arkadan sol ayağı beyaz olan at. [araplarca hiç makbul sayılmaz] |
işkünc |
: |
اشكنج |
(f. i.) : çimdik. |
işmâm |
: |
اشمام |
(a. i. şemm'den.) : 1) koklatma, koklatılma. 2) [tecvit ıstılahında] biraz duyurma, çıtlatma; harfin şasini genizden hissettirme. |
işmi'zâz |
: |
اشمئزاز |
(a. i.) : 1) yüzünü buruşturma, yüzünü ekşitme. 2) can sıkma. 3) titreyip ürperme. |
işnûşe |
: |
اشنوشه |
(f. i.) : aksırık. (bkz. : atse). |
işpîhte |
: |
اشپيخته |
(f. s.) : 1) saçılmış, yayılmış. 2) su sızıntısı. |
işrâb |
: |
اشراب |
(a. i. şürb'den.) : 1) içirme, içirilme. 2) bir maksadı, kapalı olarak anlatma. |
işrâf |
: |
اشراف |
(s. i.) : 1) yüksek yere çıkma; yüksek yerden bakıp anlama. 2) hasta, ölmeye yüz tutma. |
işrâk |
: |
اشراك |
(a. i. şirk'den.) : Allah'a ortak koşma, çok Allah bulunduğuna inanma, (bkz. : ilhâd, şirk). |
işrâk |
: |
اشراق |
(a. i. şark'dan.) : 1) [güneş] doğma, doğarak etrafı ışıklandırma. 2) parlatma, ışıklandırma. |
işrâkıyye |
: |
اشراقيه |
(a. i.) : pythagoras felsefesi, (bkz. : sûfistâiyye). |
işrâkıyyûn |
: |
اشراقيون |
(a. i. c.) : pythagoras felsefesi yolunda bulunanlar, (bkz. : sûfistâiyyûn). |
işret |
: |
عشرت |
(a. i.) : 1) içki. 2) içki içme, içki kullanma. [arapça'da : "yaşama, geçinme" mânâsı vardır] |
işrîn, işrûn |
: |
عشرين ، عشرون |
(a. s.) : yirmi [sayı] |
işıîrâk |
: |
اشريراق |
(a. i.) : gözyaşına boğulma, ağlamaktan boğulmak derecesine gelme. |
iştât |
: |
اشتات |
(a. i.) : dağıtma, dağıtılma. |
istek |
: |
اشتك |
(f. i.) : çocuk kundağı. |
iştial |
: |
اشتعال |
(a. i. şaal'den. c. : iştiâlât) : şu'lelenme, tutuşup yanma, parlama, alevlenme. |
iştiâlât |
: |
اشتعالات |
(a. i. iştiâl'in c.) : tutuşup yanmalar, parlamalar, alevlenmeler. |
iştibâh |
: |
اشتباه |
(a. i.) : şüphelenme, şüphe etme. bilâ-iştibâh, bî-iştibâh : şüphesiz. |
iştibsk |
: |
اشتباك |
(a. i. şebeke'den) : 1) tokuşma, karışma, örülme, örgülenme; birbirine geçme. 2) astr. güneş battıktan sonra, gökyüzünde kum gibi birbirine girmiş olarak görünen yıldızlara, arap uleması tarafından verilen bir ad. |
iştibâk-ün-nücûm |
: |
|
astr. güneş battıktan sonra gökte yıldızların kum gibi birbirine girmiş bir surette görünmeleri. |
isticar |
: |
اشتجا |
(a. i.) : 1) zıdlaşma. 2) elini çenesine koyarak dirseği üzerine dayanma. |
iştidâd |
: |
اشتداد |
(a. i. şiddet'den) : şiddetlenme; ağırlaşma; büyüme; artma. |
iştifâ' |
: |
اشتفاء |
(a. i.) : şifâ bulma, iyi olma. |
iştigal |
: |
اشتغال |
("ga" uzun okunur. a. i. şugl'den. c. : iştigalât) : meşgul olma, bir şeyle uğraşma. |
iştigalât |
: |
اشتغالات |
("ga" uzun okunur. a. i. iştigal'in c.) : meşgul olmalar, bir şeyle uğraşmalar. |
iştihâ' |
: |
اشتهاء |
(a. i. şehvet'den.) : 1) meyil, istek. 2) iştah, yemek yeme isteği. |
iştihâ-engîz |
: |
اشتهاانگيز |
(a. f. b. s.) : iştah verici, iştah veren. |
iştihar |
: |
اشتهار |
(a. i. şöhret'den) : şöhretlerime, şöhret bulma, meşhur olma, ün alma, ünlü olma. |
iştikâ' |
: |
اشتكاء |
(a. i. şekvâ'dan.) : şikâyet etme, yanıp yakılma. |
iştikâ' an-il-hükkâm |
: |
|
huk. taraflardan biri, mahkeme reis veya azasının hüküm ve kararına ftirâzetme |
iştikâ- yi cevr-i felek |
: |
|
feleğin cefâsından şikâyet etme. |
iştikak |
: |
اشتتا |
(a. i. şakk'dan. c. : iştikakat) : leng. bir kökten gelen kelimelerin birbirleriyle olan ilgileri, fr. etymologie : "ilim, ma'lûmat, ta'lîm, ma'lûm." gibi. |
iştikakî |
: |
اشتتاقی |
("ka" uzun okunur, a. s.) : leng. iştikakla ilgili olan, fr. etymoloxgique. |
istimâl |
: |
اشتمال |
(a. i. şümûl'den.) : 1) şâmil olma, kaplama, içine alma. 2) çevirme, (bkz. : ihata). |
iştimâm |
: |
اشتمام |
(a. i. şemm'den.) : hafifçe koku alma; koklama |
iştirâ' |
: |
اشتراء |
(a. i. şirâ'dan.) : satın alma, alınma, (bkz. : istişrâ'). |
iştirâk |
: |
اشتراك |
(a. i. şirket'den.) : ortak olma, ortaklık. bi-l-iştirâk : müşterek olarak, ortak olarak, birlikte. |
iştirâk-i lisân |
: |
|
dil ortaklığı, aynı dili konuşma keyfiyeti. |
iştirâkî |
: |
اشتراكی |
(a. s.) : ortaklıkla ilgili. |
iştirâkiyye |
: |
اشتراكيه |
(a. i.) : komünizm, fr. communisme. |
iştirâkiyyûn |
: |
اشتراكيون |
(a. i.) : sosyalistler. |
iştirât |
: |
اشتراط |
(a. i.) : şartlaşma, şart kılma, kılınma. |
iştitât |
: |
اشتطاط |
(a. i.) : zulmetn haksızlık etme. |
iştivâ' |
: |
اشتواء |
(a. i.) : kızarmi |
iştivâ-yi lahm |
: |
|
etin kızarması |
iştiyâk |
: |
اشتياق |
(a. i. şevk'den.) : şevklenme, göreceği gelme, özleme, (bkz. : hi ret) |
işve |
: |
عشوه |
(a. i.) : güzelin, gön aldatan, gönül çelen naz ve edası, |
işve-bâz |
: |
عشوه باز |
(a. f. b. s.) : az edici, edalı. 2) meşhur bir çeşit lâle. |
işve-ger |
: |
عشوه گر |
(a. f. b. s.) : (bkz. : işve-kâr, işvezer). |
işve-kâr |
: |
عشوه كار |
(a. f. b. s.) : işveli, nazlı, edalı, (bkz. : işveger, işvezer) : |
işve-kârî |
: |
عشوه كاری |
(a. f. b. i.) : işvekârlık, nazlılık, edalılık. |
işve-zer |
: |
عشوه زر |
(a. f. b. s.) : (bkz. : işve-ger, işvekâr). |