îrâ' |
: |
ايراء |
(a. i.) : 1) iyilikte bulunma. 2) çakmaktan ateş çıkma, parlama. |
i'râ' |
: |
اعراء |
(a. i.) : soyma, çıplak bırakma. |
ir'â |
: |
ارعاء |
(a. i.) : otlatma. ir'âyi ağnam : koyunları otlatma. |
i'râb |
: |
اعراب |
(a. i.) : 1) düzgün konuşma ve hakikati belirtme. 2) a. gr. arapça kelimelerin sonlarındaki harf veya harekenin değişmesi. 3) bu değişikliği öğretme bilgisi. |
irâbe |
: |
ارابه |
(a. i.) : şüphelendirme, şüpheye düşürme. |
îrâd |
: |
ايراد |
(a. i. vürûd'dan.) : 1) getirme. 2) söyleme. |
îrâd-ı kelâm |
: |
|
söz söyleme. |
îrâd-ı mesel |
: |
|
bir fikri canlandırmak için söz arasında darbımesel nakletme. |
îrâd-ı nutk |
: |
|
nutuk îrâdetme, nutuk söyleme. 3) bir malın getirdiği kazanç, gelir. |
îrâd ü masraf |
: |
|
gelir ile gider. |
irada |
: |
اراضه |
(a. i.) : (bkz. : irâza). |
irâdât |
: |
ارادات |
(a. i. irâde'nin c.) : 1) dilemeler, istemeler, meram etmeler; emirler, fermanlar, buyruklar. |
irâde |
: |
اراده |
(a. i. c. : irâdât) : 1) dileme, isteme, meram etme. 2) emir, ferman, buyruk. |
irâde-i aliyye |
: |
|
sadrazam buyruğu. |
irâde-i cüz'iyye |
: |
|
insanın elinde olan irâde. |
irâde-i ilâhiyye |
: |
|
tanrı buyruğu. |
irâde-i külliye |
: |
|
tanrı isteği. |
irâde-i seniyye |
: |
|
pâdişâh emri, buyruğu. |
irâde-i zâtiye |
: |
|
bir adamın kendi arzusu, isteği. |
irâdet |
: |
ارادت |
(a. i.) : 1) irâde, dileme. 2) gönül isteği. |
iradî |
: |
ارادی |
(a. s. irâde'den. c. : irâdiyyât) : irâdeye mensup, ihtiyarî, [müen. : "irâdiyye] |
irâdiye |
: |
اراديه |
(a. i.) : fels. iradecilik, fr. volontarisme. |
irâe |
: |
ارائه |
(a. i. rü'yet'den.) : gösterme, tâyîn etme. |
irâe-i tarîk |
: |
|
yol, usul gösterme. |
irâga |
: |
اراغه |
(a. i.) : irâde etme, isteme. |
irâhe |
: |
اراحه |
(a. i. râhat'dan.) : rahatlandırma, rahat ettirme, yorgunluk aldırma. |
irâka |
: |
اراقه |
(a. i.) : dökme, akıtma. |
irâka-i dem |
: |
|
kan dökme. |
irâka-i eşk-i tahassür |
: |
|
hasretten, ayrılıktan dolayı gözyaşı dökme. |
iran |
: |
اران |
(a. i.) : 1) neşeli olma. 2) tabut. |
îrâs |
: |
ايراث |
(a. i. irs'den.) : 1) verme, verilme. 2) sebebolma, îcâbetme, gerekme. 3) getirme. |
irâs-ı fütur |
: |
|
bıkkınlık verme. |
ir'âs |
: |
ارعاص |
(a. i.) : çekerek sarsma. |
ir'ss, ir'âş |
: |
ارعاش ، ارعاس |
(a. i.) : titretme. |
îrât |
: |
ايراط |
(a. i. varta'dan.) : vartaya, tehlikeye düşürme. |
i'râz |
: |
اعراض |
(a. i.) : 1) yüz çevirme, başka tarafa dönme. 2) çekinme, sakınma, (bkz. : ictinâb). |
irâza |
: |
اراضه |
(a. i.) : kandırma, kandırılma, (bkz. : irada). |
irb, ireb |
: |
ارب ، ارب |
(a. i.) : 1) akıl; zihin, zekâ. 2) akıllılık. aks-el-ireb : zemahşerî'nin bir eseri olup ahmed efendi tarafından tercüme edilmiş ve genişletilmiştir. |
irbâ' |
: |
ارباء |
(a. i. ribâ'dan.) : nemâlandırma, artırma, çoğaltma, fâide verip çoğaltma. |
irbâb |
: |
ارباب |
(a. i.) : bir verde devamlı olarak kalma. |
irbâh |
: |
ارباح |
(a. i. ribh'den) : 1) faizle para verme. 2) fayda ve kazanç elde etme. |
irbâş |
: |
ارباش |
(a. i.) : ağacın yapraklanması, yeşillenmesi. |
irbe |
: |
اربه |
(a. i.) : 1) akıllılık, zek 2) hile. |
irbiyân |
: |
اربيان |
(a. i.) : istakoz, tel gibi deniz hayvanları. |
irca' |
: |
ارجاع |
(a. i. rücû'dan) : 1) esi hâline çevirme, çevrilme. 2) geri döndürme. 3) kim. redüksiyon, fr. reduction. |
ircâ-i inan |
: |
|
atın dizginini başka tarafa çevirmı |
ircâ-i kelâm |
: |
|
sözü, yine maksada getirme. |
ircâ-i nazar |
: |
|
bakışı geriye, geçmişe döndürnu |
ircâf |
: |
ارجاف |
(a. i.) : fena şeyle uğraşmî |
ircâl |
: |
ارجال |
(a. i.) : birini yayan yürütme. |
irdâ' |
: |
ارداء |
(a. i.) : aşası düşürme helak etme. |
irdâ' |
: |
ارضاع |
(a. i. rıdâ'dan.) : (bkz. : irza'). |
irdâf |
: |
اردافا |
(a. i. ridf'den.) : ardısın yürütme, yürütülme. |
irdâfen |
: |
اردافًا |
(a. zf.) : irdaf suretiyle ardı sıra yürüterek, yürütülerek. |
irem |
: |
ارم |
(a. i.) : 1) ok veya kurşun atılan nişan tahtası. 2) cenk denilen mûsikî âleti ve bunu îcâdedenin adı. |
irem |
: |
ارم |
(a. h. i.) : âd kavmi zamanında, şeddâd tarafından, cennete benzetilerek yapılan bir bahçe olup şam'da veya yemen'de bulunmuş olduğu söylenir. |
irem-i zât-ül-imâd |
: |
|
şeddld'ın asma bahçesinden kinaye, [sütunlarının çok olmasından kinaye] |
irfâd |
: |
ارفاد |
(a. i.) : yardım etme; bir şey verme. |
irfâh |
: |
ارفاه |
(a. i.) : refaha, rahata kavuşturma, kavuşturulma, (bkz. : terfîh). |
irfâl |
: |
ارفال |
(a. i.) : 1) eteği sarkıtma. 2) elleri sallıyarak yürüme. |
irfan |
: |
عرفان |
(a. i.) : 1) bilme, anlama. 2) tas. îlâhî bir feyir olarak kâinatın sırlarını bilme kudreti. 3) kültür. 4) erkek ve kadın adı. |
irfâniyye |
: |
عرفانيه |
(a. s.) : 1) irfânt kelimesinin müennesi, irfanla ilgili. 2) fels. fr. cınosticisme. |
irfitât |
: |
ارفتات |
(a. i.) : ufaklama, ufak ufak yapma. |
irgab |
: |
ارغاب |
("ga" uzun okunur, a. i.) : rağbet ettirme, ettirilme. |
irgaf |
: |
ارغاف |
("ga" uzun okunur, a. i.) : 1) hızlı yürüme. 2) hırsla bakma. |
irgam |
: |
ارغام |
("ga" uzun okunur a. i.) : yere sürtme, sürtülme, hakir kılma, burnunu kırma; kahretme; galip olma. |
irgan |
: |
ارغان |
("ga" uzun okunur, a. i.) : 1) birini tamaha düşürme. 2) bir işi kolaylaştırma. |
irhâ |
: |
ارها |
(a. i.) : kibarca, tatlılıkla hareket etme; yumuşak davranma. |
irhâ' |
: |
ارخاء |
(a. i.) : gevşetme, gevşetilme; sarkıtma, aşağı salıverme, koyuverme. |
irhâ-i imame |
: |
|
(sarığı gevşetme) : endîşesiz, kaygısız olma. |
irhâ-i inan |
: |
|
dizginleri salıverme, işine devam etme. |
irhâ-i inân-ı semend-i hâme |
: |
|
(kalem atının dizginini salıverme) : aklına geleni yazma; durmadan yazma. |
irhâ-i lisân |
: |
|
diline geleni, ağzına geleni söyleme. |
irhâb |
: |
ارحاب |
(a. i.) : bol olma, bollanma, genişleme. |
irhâb |
: |
ارهاب |
(a. i.) : korkutma, korkutulma; kaçırma, (bkz. : ihâfe, terhîb). |
irhâf |
: |
ارهاف |
(a. i.) : kılıç gibi kesici âletleri keskinleştirme, bileme. |
irhak |
: |
ارهاق |
(a. i.) : 1) eziyet etme, sıkıntı verme. 2) sıkma, zorlama. |
irhân |
: |
ارهان |
(a. i.) : rehin konma, konulma. |
irhâs |
: |
ارخاص |
(a. i.) : fiat indirme, ucuzlatma. |
irhâs |
: |
ارهاص |
(a. i. c. : irhâsât) : 1) bir peygamberin gönderilmesinden önce, gönderilece-ğine işaret olmak üzere çıkan harikulade haller. 2) sağlam şey. 3) hayırlı işlerle uğraşma, duvar yapma, [cemi şekli kullanılır] , (bkz. : ihanet, keramet, istidrâc, mu'cize). |
irhem yâreb |
: |
ارحم يارب |
(a. b. i.) : hek. bağırsak dolaşması, tıkanması, (bkz. : tagal-lüf-i em'â). |
irka' |
: |
ارقاء |
("ka" uzun okunur, a. i.) : göz yaşını ve kanı akıtmayıp durdurma. |
irkâ' |
: |
اركاء |
(a. i.) : 1) iftira etme. 2) geciktirme. |
irkab |
: |
ارقاب |
("ka" uzun okunur, a. i.) : öldükten sonra kanunî mirasçılarından başka, birisine de bir şey bırakma. |
irkâb |
: |
اركاب |
(a. i. rükûb'dan) : bindirme, bindirilme. |
irkâben |
: |
اركابا |
(a. zf.) : irkâp suretiyle, bindirerek. |
irkad |
: |
ارقاد |
("ka" uzun okunur, a. i.) : uyutma, uyutulma. |
irkâh |
: |
اركاح |
(a. i.) : 1) inanma, güvenme. 2) dayandırma, sığındırma. |
irkak |
: |
ارقاق |
("ka" uzun okunur a. i.) : 1) câriye, köle satın alma, edinme. 2) incilt-me. |
irkal |
: |
ارقال |
("ka" uzun okunur, a. i.) : hızlı yürüme, (bkz. : irgaf1. |
irkan |
: |
ارقان |
("ka" uzun okunur, a. i.) : 1) kına sürme, kına yakma. 2) kızılağaç, safran. 3) kardeşkanı denilen, hekimlikte, boyacılıkta kullanılan koyu kırmızı renkte bir sakız. 4) hek. sarılık hastalığı. 5) ekinleri bozan san, gün çalığı. |
irkas |
: |
ارقاس |
("ka" uzun okunur, a. i.) : 1) raksettirme, ettirilme, oynatma, oynatılma. |
irmâ |
: |
ارما |
(a. i.) : atma. (bkz. : remy). |
irmân |
: |
ارمان |
(f. s.) : eğreti. |
îrmân |
: |
ايرما |
(f. s.) : 1) dalkavuk. 2) davetsiz olarak bir yere giren kimse. 3) eğreti. 4) arzu, istek. 5) pişmanlık. |
irmegân |
: |
ارمگان |
(f. i.) : 1) uğurluluk, saadet, ikbâl. 2) s. terbiye eden. (bkz. : mürebbî). |
irs |
: |
ارث |
(a. i.) : 1) ölmüş bir kimsenin evlât ve akrabasından sağ kalanlara düşen para veya mal. 2) veraset, * soyaçekim. |
irsâ' |
: |
ارساء |
(a. i.) : 1) demir atma [gemi] . 2) sağlamlaştırma, kuvvetlendirme, pekitme. |
irsâ' |
: |
ارصاء |
(a. i.) : yerinden ayrılmama. |
irsâ' |
: |
ارصاء |
(a. i.) : uzun ve yaralayıcı bir âletle dürtme. |
irsâd |
: |
ارصاد |
(a. i.) : 1) hazırlama. 2) hazır olma. 3) ed. seci'li ve kafiyeli olan bir sözün sonu, neden ibaret bulunduğunu sözle bildirme. 4) beytülmale âit bir mülkün rakabesi kemâkân beytülmâlin olmak üzere menfaatin sultan tarafından bir cihete tahsîs olunması. |
irsâd-ı gayr-i sahih |
: |
|
huk. [eskiden] haztneye âit bir kısım varidatı, hazîne masraflarından olmıyan bir cihete tahsîs. |
irsâd-ı sahih |
: |
|
huk. [eskiden] hazîneye âit bir kısım varidatı, hazîne masraflarına dâhil bir cihete tahsîs etme. |
irsâd-ı vakf |
: |
|
huk. [eskiden] rakabesi beytülmale (hazîneye) sit bir mülkün menfaatini, ülü-lemr'in, hazîneden istihkakı olan kimseye tâyin ve tahsîs etmesi, [bu kabil vakıflara "tahsîsat" ıtlak olunur] |
irsâh |
: |
ارساخ |
(a. i.) : bir şeyi sağlamlaştırma. |
irsal |
: |
ارسال |
(a. i. resel'den c. : irsâlât) : 1) gönderme, gönderilme, yollama. 2) salıverme, koyuverme. |
irsâl-i lihya |
: |
|
sakal koyuverme. |
irsâl-i mesel |
: |
|
konuşurken atasözü kullanma. 3) elçi gönderme. |
irsâlât |
: |
ارسالات |
(a. i. irsâl'in c.) : gönderişler; yollanan şeyler. |
irsân |
: |
ارصان |
(a. i.) : rasânet verme, muhkem ve sağlam kılma. |
irsâs |
: |
ارثاث |
(a. i.) : eskitme, eskitilme, yıpratma, yıpratılma. |
irsâs-ı libâs |
: |
|
elbisenin eskitilmesi, yıpranması. |
irsen |
: |
ارثا |
(a. zf, irs'den.) : 1) miras olarak. 2) anadan, babadan, akrabadan geçerek. |
irsî |
: |
ارثی |
(a. s. irs'den) : 1) mirasla ilgili. 2) anadan babadan, akrabadan geçme. emraz- irsiyye : soydan geçen hastalıklar, [müen. "irsiyye"] |
irsâd |
: |
ارشاد |
(a. i. rüşd'den. c. : irşâdât) : 1) doğru yolu gösterme, uyarma. 2) tas. irfan sahibi birinin, bir kimseye tarîkatı ve tanrı yolunu göstermesi. |
irsâd-ül-mürid |
: |
|
afyonkarahisarlı şeyh kasım bin mahmûd'un 1421 (h. 825) yılında meydana getirerek m. murad'a sunduğu mirsâd-ül-ibâd tercümesidir. |
irşâf |
: |
ارشاف |
(a. i.) : suyu emerek, yudum yudum içme. |
irşâk |
: |
ارشاق |
(a. i.) : bir şeye dik bakma. |
irtâ' |
: |
ارتاء |
(a. i.) : zoraki gülme. |
irtâ' |
: |
ارتاع |
(a. i.) : otlatma, otlatılma. |
irtâb |
: |
ارتاب |
(a. i.) : dikme, dikilme. |
irtâc |
: |
ارتاج |
(a. i.) : 1) birinin sözünü kesme, söz söyletmeme. 2) kapıyı kapama. 3) sürekli kar ve yağmur yağma. 4) kıtlık her tarafa yayılma. |
irtâm |
: |
ارتام |
(a. i.) : bir şeyi unutmama ve görüldüğü zaman hatırlıyabilmek için parmağına iplik bağlama. |
irtât |
: |
ارطاط |
(a. i.) : yerinden kımıldamama, tenbellik etme. |
irtecek |
: |
ارتجك |
(f. i.) : şimşek, (bkz. : berk). |
irtiâ' |
: |
ارتعاء |
(a. i. ra'y'den.) : otlama. |
irtiâb |
: |
ارتعاب |
(a. i. ru'b'dan.) : korkma, ürkme. |
irtiâc |
: |
ارتعاج |
(a. i.) : (bkz. : irtiâş). |
irtiad |
: |
ارتعاد |
(a. i. ra'd'dan) : yıldırım çarpmış gibi titreme, (bkz. : irtiâş). |
irtiâf |
: |
ارتعاف |
(a. i.) : ilerleme, ileri geçme. |
irtiâş |
: |
ارتعاس |
(a. i.) : (bkz. : irtiâş). |
irtiâş |
: |
ارتعاص |
(a. i.) : deprenme, silkinme, sıçrama. |
irtiâş |
: |
ارتعاش |
(a. i. ra'ş'dan) : ra'şeye tutulma, titreme, sarsılma, (bkz. : irtiâc, irtiâs). |
irtiâş-ı mest |
: |
|
sarhoş, baygın titreyiş. |
irtibâ' |
: |
ارتباع |
(a. i.) : baharda, güzel bir yerde oturma. |
irtibâb |
: |
ارتباب |
(a. i.) : 1) bir çocuğu bulûğa erinciye kadar besleme. 2) kokulu şeyler yapma. |
irtibâh |
: |
ارتباه |
(a. i.) : yükseğe çıkma, yükselme, (bkz. : irtika'). |
irtibak |
: |
ارتباق |
(a. i.) : 1) çapraşık, karışık bir işe girişme. 2) bir kazaya uğrama. 3) geyik, karaca gibi hayvanlar tuzağa düşme. |
irtibâk |
: |
ارتباك |
(a. i.) : 1) karışma. 2) çamura batma. 3) 'bir iş ters, aksi gitme. 4) dolambaçlı konuşma. |
irtibâl |
: |
ارتبال |
(a. i.) : bir malı bereketlendirme, çoğaltma. |
irtibâs |
: |
ارتباث |
(a. i.) : dağılma. |
irtibâs |
: |
ارتباس |
(a. i.) : 1) pek sıkışık ve karışık olma. 2) zor ve perişan bir durumda kalma. |
irtibat |
: |
ارتباط |
(a. i. rabt'dan.) : 1) rabtedilme, bağlanış, bağlanma. 2) ilgi; ilgili olma. 3) bağlantı, ibarelerin birbirini tutması, (bkz. : insicam). |
irtica' |
: |
ارتجاء |
(a. i. recâ'dan.) : umma, ümîdetme, ümit ediş. |
irtica' |
: |
ارتجاع |
(a. i. rücûdan.) : geri dönme, geri dönücülük, eskiyi isteme. |
irticâc |
: |
ارتجاج |
(a. i.) : çalkanma, taşıp kabarma. |
irticac-ı derya |
: |
|
denizin kabarması. |
irticâc-ı ecrâm |
: |
|
astr. yıldız ışıklarının titremesi. |
irticâf |
: |
ارتجاف |
(a. i. recfe'den.) : sarsma, sarsıntı, çalkalama; tahrik. |
irticaî |
: |
ارتجاعی |
(a. s.) : irtica ila ilgili, [müen. "irticâiyye"] |
irtical |
: |
ارتجال |
(a. i. c. : irticslat) : ed. [şiir ve sözü] birdenbire, düşünmeden içine doğduğu gibi söyleme, söyleyiş. |
irticalen |
: |
ارتجالا |
(a. zf.) : irtical suretiyle, düşünmeden, birdenbire, içine doğduğu gibi söyleme. |
irticâlî |
: |
ارتجالی |
(a. s.) : (bkz. : irticalen). |
irticâliyyât |
: |
ارتجاليات |
(a. i. c.) : irticalen, düşünmeden, içinden doğarak söylenen sözler. |
irticam |
: |
ارتجام |
(a. i.) : bir şey, üstüste katlanma. |
irticân |
: |
ارتجان |
(b. i.) : birinin işi gücü bozulma. |
irticâs |
: |
ارتجاس |
(a. i.) : gök gürlerne; top gürleme. |
irticâz |
: |
ارتجاز |
(a. i.) : 1) kısaltma. (bkz. : ihtisar). 2) ed. bahr-i recez'den şiir söyleme, (bkz. : bahr-i recez). |
irtida |
: |
ارتداء |
(a. i. ridâ'dan.) : örtünme, çarşaf gibi bir şeye bürünme. |
irtidâ' |
: |
ارتضاع |
(a. i. rıdâ'dan.) : (bkz. : irtizâ'). |
irtidâ' |
: |
ارتداع |
(a. i.) : yasak olan şeyden geri durma, çekinme. |
irtidâd |
: |
ارتداد |
(a. i. redd'den.) : islâm dînini bırakarak başka bir dîni kabul etme. (bkz. : riddet). |
irtidâf |
: |
ارتداف |
(a. i. redîf'den) : ardına düşme, ardı sıra gitme. |
irtifa' |
: |
ارتفاع |
(a. i. ref'den. c. : irtifâât) : 1) yükselme. 2) yükseklik, yükselti. |
irtifa' almak |
: |
|
öğle vakti, güneş'in yüksekliğini ölçerek zamanı tâyîn etmek. 3) ortadan kalkma. 4) terakki etme, ilerileme, yükselme. |
irtifâ-i bahrî |
: |
|
jeod. yeryüzünde bulunan bir noktanın deniz yüzüne göre yüksekliği rakımı ki, barometre ile ölçülür. |
irtifâ-ı hakîki |
: |
|
astr. her hangi bir yıldızın bulunduğu mevki ile râsıdın bulunduğu mevki ve hatt-ı rstivâ-i semavî düzlemi arasında mahsur kavsin derece cinsinden açıklığı. ' |
irtifâd |
: |
ارتفاد |
(a. i.) : kesbetme, kazanma, (bkz. : iktisâb). |
irtifâen |
: |
ارتفاعا |
(a. zf.) : yükseklikçe, yükseklik bakımından. |
irtifak |
: |
ارتفاق |
(a. i.) : 1) biri, kendi dirseğine, yahut koltuk yastığına dayanma. 2) dolma [bir kap] . 3) anat. iki kemiğin hareketsiz kalmak üzere mafsallanması. 4) hacet taleb etme, ihtiyaç duyma. |
irtifâs |
: |
ارتفاص |
(a. i.) : fiatların artması, yükselmesi. |
irtigab |
: |
ارتغاب |
("ga" uzun okunur. a. i. rağbet'den) : heveslendirme, isteklendirme. |
irtihâl |
: |
ارتحال |
(a. i. rıhlet'den) : 1) göçme, göçetme. 2) ölme. |
irtihâl-i dâr-i beka, irtihâl-i dâr-i naîm |
: |
|
ölme. |
irtihân |
: |
ارتهان |
(a. i. rehn'den.) : rehin olarak alma; alınma. |
irtihâs |
: |
ارتخاص |
(a. i.) : uçur sayma, sayılma. |
irtihâs |
: |
ارتخاش |
(a. i.) : ıztırap ve sıkıntı içinde bulunma; huzuru kaçma. |
irtihâz |
: |
ارتحاض |
(a. i.) : rezil, kepaze olma. |
irtika' |
: |
ارتقا |
("ka" uzun okunur, a. i.) : 1) yukarı çıkma, yükselme. 2) yüksek dereceye ulaşma, (bkz. : irtibâh). |
irtikab |
: |
ارتقاب |
("ka" uzun okunur, a. i.) : bekleme, gözleme, (bkz. : terekkub). |
irtikâb |
: |
ارتكاب |
(a. i. c. : irtikâbât) : 1) kötü bir iş işleme. 2) yiyicilik, rüşvet yeme. |
irtikâk |
: |
ارتكاك |
(a. i.) : görünüşta cerbezeli olduğu halde, gerektiği zaman söz söylemekten âciz kalma. |
irtikâm |
: |
ارتكام |
(a. i.) : yığılma, üst üste sıkışma. |
irtikas |
: |
ارتقاص |
("ka" uzun okunur, a. i. raks'dan.) : * salıntı; astr. * salınım. |
irtikâs |
: |
ارتكاس |
(a. i.) : 1) başaşağı yuvarlanma. 2) (bkz. : müzdahim). |
irtikas |
: |
ارتقاش |
("ka" uzun okunur, a. i.) : savaşta askerlerin birbirine karışması. |
irtikâz |
: |
ارتكاز |
(a. i. rekz'den.) : 1) rekzolunma, saplanıp yerinde durma, dikilme. 2) bağlanma. 3) hek. nabız atma, seğirme. |
irtikâz |
: |
ارتكاض |
(a. i.) : 1) ıztırap duyma. 2) hamilenin karnında çocuk oynama. |
irtimâ' |
: |
ارتماء |
(a. i.) : ok gibi atılma, yekdiğeriyle atışma. |
irtimâs |
: |
ارتماس |
(a. i.) : suya dalıcılık, dalgıçlık. |
irtimâz |
: |
ارتماز |
(a. i.) : ıztırap içinde kıvranma. |
irtimâz |
: |
ارتماض |
(a. i.) : 1) yerinden oynatıp sıçratma. 2) birini koruma. |
irtisâ' |
: |
ارتضاع |
(a. i.) : 1) iki şey birbirine yapışma. 2) dişler sık olma. 3) taneleri, iki taş arasında döğüp ufaltma. |
irtisâd |
: |
ارتثاد |
(a. i.) : istif etme, birbir üstüne yerleştirme. |
irtisam |
: |
ارتسام |
(a. i. resm'den. c. : irtisâmât) : 1) resmi çıkma, resmolma. 2) geo. * izdüşüm. |
irtisâm-ı zû kesîr-il vech |
: |
|
jeod. cassini ve ort. ner adlarında iki "geoctesien" tarafından tatbik edilmiş bulunan kısmî "conforme" bir irtisam şekli, [bu irtisamda arz'ın üzerindeki avarız yetmiş beşer kilometrelik düz parçalar tasavvur edilerek bunların üzerine irtisam ettirilmiştir] |
irtisamı, irtisâmiyye |
: |
ارتسامی ، ارتساميها |
(a. s.) : * izdüşümsel. |
irtisâs |
: |
ارتساس |
(a. i.) : şayi olma, yayılma, gizliliğini kaybetme. |
irtişa' |
: |
ارتشاء |
(a. i. rişvet'den.) : rüşvet alma, rüşvetçilik. bâb-ı irtişa : rüşvet kapısı. erbâb-ı irtişa : rüşvetçiler, rüşvet yiyenler. |
irtişâf |
: |
ارتشاف |
(a. i.) : 1) emerek azar azar içme. 2) hek. vücûdun herhangi bir tarafında toplanan suyu, vücûdun dışarı atması. |
irtîşâh |
: |
ارتشاح |
(a. i. reşha'dan.) : toprak kabdan sızma; terleme. |
irtitâc |
: |
ارتتاج |
(a. i.) : söz söylerken dili tutulma, kekelemeye başlama. |
irtivâ' |
: |
ارتواء |
(a. i.) : 1) çerek kanma. 2) anat. vücuttaki organların ve mafsallrın kalınlaş-ması. |
irtivâh |
: |
ارتواح |
(a. i.) : nöbetle çalışma. |
irtiyâ' |
: |
ارتياع |
(a. i.) : korkma, ürkme. |
irtiyâb |
: |
ارتياب |
(a. i. reyb'den.) : şüphelenme, duraklama. bi-irtiyâb : şüphesiz, şüphelenmeden. |
irtiyâd |
: |
ارتياد |
(a. i.) : 1) bir kimseden bir şey talebetme. 2) psik. irâde ve arzunun iş hâlinde belirmesi, fr. volition. |
irtiyâh |
: |
ارتياح |
(a. i. rih'den) : 1) ferahlama. 2) rüzgârlanıp rahatlama. |
irtizâ |
: |
ارتزاء |
(a. i.) : bir şey eksilme; bir şeyden ziyan görme. |
irtizâ' |
: |
ارتضاء |
(a. i. rızs'dan.) : 1) beğenme, seçme. 2) razı olma, uygun bulma. |
irtizâ' |
: |
ارتضاع |
(a. i. rızâ'dan.) : süt emme. |
irtizâ-ı sabî |
: |
|
çocuğun süt emmesi. |
irtizâh |
: |
ارتضاح |
(a. i.) : 1) özür dileme. 2) biraz bahşiş alma. |
irtizâk |
: |
ارتزاق |
(a. i. rızk'dan.) : rızıklanma rızık alma. |
irvâ' |
: |
ارواء |
(a. i.) : suya kandırma. irvâ ve iska ("ka" uzun okunur.) : sulama ve suya kandırma. |
irza' |
: |
ارضاع |
(a. i.) : emzirme, emzirilme. |
irzâ' |
: |
ارضاء |
(a. i. razv'dan.) : razı, hoşnûdetme gönlünü etme, kandırma. |
irzâ-yi tarafeyn |
: |
|
iki tarafı razı etme, uzlaştırma. |
irze |
: |
ارضه |
(a. i.) : otluk, çayırlık yer. |
irzîz |
: |
ارزيز |
(a. i.) : 1) titreme. 2) dolu tanesi. 3) dik ses. |