în |
: |
اين |
(f. s.) : bu. |
in ü in |
: |
اين |
bu, şu; teferruatla meşgul olma. |
in |
: |
عين |
(a. s. aynâ'nın c.) : iri ve güzel gözlüler. |
inâ' |
: |
اناء |
(a. i. c. : evânî) : kap kaçak. |
i'nâ |
: |
اعنا |
(a. i.) : zahmete uğratma. |
înâ' |
: |
ايناع |
(a. i.) : yemiş toplama zamanı gelme. |
înâ' |
: |
ايناء |
(a. i.) : geciktirme, alıkoyma; zaif düşürme. |
inâbe, inâbet |
: |
انابه ، انابت |
(a. i.) : 1) günahlara tövbe edip Hak yoluna dönme. 2) bir mürşide baş vurup, tarikata girme. |
i'nâc |
: |
اعناج |
(a. i.) : 1) [omurga kemiği] ağrıma. 2) hayvanı kıç üstü çökertme. |
inâd |
: |
عناد |
(a. i.) : ısrar, ayak direme, dediğinden vazgeçmeme. |
inâdiyye |
: |
عناديه |
(a. i.) : "hakayık-ı eşya" yi inkâr etme felsefesine bağlı bir zümre. |
înâf |
: |
ايناف |
(a. i.) : birini, bir şeyden vazgeçirniiye çalışma. |
inana |
: |
اناخه |
(a. i.) : çökerime [deve] |
inak |
: |
اناق |
(a. i.) : boynuna sarılma, sarmaşma. |
inâka |
: |
اناقه |
(a. i.) : aşırı güzelliği ve çekiciliği ile hayret verme, verilme. |
in'âl |
: |
انعال |
(a. i.) : nallama, nallanma. |
inâle |
: |
اناله |
(a. i.) : nail etme, kavuşturma. |
in'âm |
: |
انعام |
(a. i. ni'met'den. c. : in'âmât) : 1) nimet verme, iyilik etme. 2) tar. Yeniçerilerin aylıklarına yapılan zam. |
in'âmât |
: |
انعامات |
(a. i. in'âm'ın c.) : nimetler, ihsanlar, iyilik etmeler. |
inâme |
: |
انامه |
(a. i.) : uyutma, uyutulma. |
inâme-i etfâl |
: |
|
çocukların uyutulması. |
inan |
: |
عنان |
(a. i. c. : einne) : 1) dizgin. 2) idare etme, yürütme. Ircâ-yi inan : dizgini boşatma, salıverme, atı hızla koşturma. |
inan ber inan |
: |
|
atbaşı beraber, (bkz. : hem-inân). |
inân-gerdân |
: |
عنان گردان |
(a. f. b. s.) : dizgin kıran, geri dönen. |
inân-keş |
: |
عنان كش |
(a. f. b. s.) : "dizgin çeken" : ölçülü hareket eden. |
inanrîz |
: |
عنان ريز |
(a. f. b. s.) : dizgin bırakmış, koşturan. |
inân-tâb |
: |
عنان تاب |
(a. f. b. s.) : dizgin çevirip dönen. |
inâre |
: |
اناره |
(a. i. nûr'dan.) : nurlandırma, aydınlatma, ışıklandırma. |
inâs |
: |
اناث |
(a. i. ünsâ'nm c.) : kızlar, kadınlar. |
înâs |
: |
ايناس |
(a. i. üns'den.) : 1) alıştırma, alıştırılma. 2) görme, bilme. |
i'nât |
: |
اعنات |
(a. i.) : 1) federe, zahmete, müşkülâta uğratma, uğratılma. 2) ed. mukayyet kafiye ve mukayyet seci' san'atı. [Arapçadaki mânâsı : "evvelce kırılıp bekişmiş olan kemiği tekrar kırmak" demektir] |
inâyât |
: |
عنايات |
(a. i. inâyet'in c.) : lutuflar, ihsanlar, iyilikler. |
inayet |
: |
عنايت |
(a. i.) : 1) dikkat, gayret, üzenime. 2) lütuf, ihsan, iyilik. |
inâyet-i rabbSniyye |
: |
|
Allah'ın inayeti, fr. providentialisme. |
inâyeten |
: |
عناية ً |
(a. zf.) : yardım Ve iyilik olarak. |
inâyet-kâr |
: |
عنايتكار |
(a. b. s.) : yardımda, iyilikte bulunan. |
inâyet-kâr-âne |
: |
عنايتكارانه |
(a. f. zf.) : yardım ve iyilikte bulunana yakışacak surette. |
inbâ' |
: |
انباء |
(a. i.) : haber verme, (bkz. : ihbar). |
inbâc |
: |
انباج |
(a. i.) : münasebetsiz konuşma, haltetme. |
inbâh |
: |
انباه |
(a. i.) : 1) uyandırma, uyandırılma. 2) kımıldatma, harekete getirme. Mevâdd-ı inbâhiyye : harekete getirici, te'sirli ilâçlar. |
inbât |
: |
انبات |
(a. i. nebât'dan.) : bitme, bitmesini te'mîn etme [bitki hak.] |
İnbiâs |
: |
انبعاث |
(a. i. ba's'den.) : 1) gönderilme. 2) meydana çıkma, ilerigelme. |
inbihâr |
: |
انبهار |
(a. i.) : yorgunluktan dolayı nefes kesilip çok soluma. |
inbîk |
: |
انبيق |
(a. i.) : inbak. |
inbisâs |
: |
انبثاث |
(a. i.) : yayılıp dağılma. |
inbisât |
: |
انبساط |
(a. i. bast'dan.) : 1) yayılma, açılma, genişleme, (bkz. : tevessül). 2) iç açılma, ferahlık. 3) fiz. sıcaklığın tesiriyle madenî cisimlerin enine, boyuna büyüyüp uzaması, * genleşme, fr. dilatation. |
încâ' |
: |
انجاء |
(a. i. necât'dan.) : kurtarma, kurtarılma. |
incâh |
: |
انجاح |
(a. i.) : 1) işi bitirme, işi tamamlama. 2) isteğe erme. |
incâs |
: |
انجاس |
(a. i. necis'den.) : necisleme, necâsetleme, pisleme, pislenme. |
incâz |
: |
انجاز |
(a. i. c. : incâzât) : yerine getirme [va'di] |
incâz-ı va'd |
: |
|
va'dini, sözünü yerine getirme. |
incibâr |
: |
انجار |
(a. i.) : kırık kemiğin bağlanıp kaynaması. |
İncil |
: |
انجيل |
(a. i. c. : enâcîl) : Allah'ın vahî yoliyle dört büyük peygambere yolladığı mukaddes dört büyük kitaptan Hz. İsa'ya nazil olanı, (bkz. : Kur'an, Tevrat, Zebur). [İncil, aslında Hz. İsa'nın hayâtından bahseder] |
incilâ' |
: |
انجلاء |
(a. i. cilâ'dan.) : 1) cilalanma, parlama. 2) aşikâr, belli, meydanda olma. 3) görünme. |
incilâb |
: |
انجلاب |
(a. i. celb'den.) : 1) çağrıldığı için götürülme. 2) sürülüp götürülme. |
incîlî |
: |
انجيلی |
(a. s.) : incil'e men sup, İncil'le ilgili. |
incimâd |
: |
انجماد |
(a. i.) : donma buz hâline girme. |
incirâd |
: |
انجراد |
(a. i.) : soyunma, soyulma, * soyutlaşma. |
incirâr |
: |
انجرار |
(a. i.) : 1) müncer olma, çekilme. |
incirâr-ı kelâm |
: |
|
söz gelişi. 2) çekilip bir sona erme. Kuvve-i incirâriyye : mâdenin, kırılıp kopmaksızın ince, uzun tel hâline gelmesi. 3) a. gr. kelime mecrûr olma, yâni harf-i cer veya izafet hallerinde son harfi i ile okunma. |
incizâb |
: |
انجذاب |
(a. i. cezb'den. c. : incizâbât) : 1) çekme, çekilme. 2) cazibeye çekilme. |
incizâm |
: |
انجزام |
(a. i.) : 1) a. gr. meczûm olma, kelimenin son harfi harekesiz olarak telâffuz olunma : meczum, mahrum. . 2) kemik kırılma. |
incizâm |
: |
انجذام |
(a. i.) : cüzam il-letine tutulmuş kimsenin bir organının kopması. |
incizâz |
: |
انجذاذ |
(a. i.) : kesilme. |
incû |
: |
اينجو |
(f. i.) : inci. (bkz. : dürr, lü'lü"). |
ind |
: |
عند |
(a. i.) : 1) yan, taraf; yön, kat. 2) e. vanında, göre, düşüncesine göre. 3) e. olunca, olduğu halde. |
ind-Allah |
: |
|
Allah yanında. |
ind-el-ba'z |
: |
|
bâzılarına göre. |
ind-ed-tahkik |
: |
|
tahkik sonunda. |
ind-el-hâce |
: |
|
lâzım olduğu, gerektiği zaman. |
ind-el-îcâb |
: |
|
gerekince. |
ind-el-icâze |
: |
|
irin verildiği takdirde. |
indâb |
: |
انداب |
(a. i. nedeb'den.) : yara iyileşip kabuk bağlama. |
indî |
: |
عندی |
(a. s. c. : indiyyât) : bir kimsenin kendi inanışına, kendi görüşüne dayanan, kendince. |
indibâg |
: |
اندباغ |
(a. i.) : deri debagat etme, tabaklama. |
indifa' |
: |
اندفاع |
(a. i. def'den. c. : indifâât) : 1) mündefi' olma, ortadan kalkma. 2) yer yer başgösterme. Emrâz-ı Indifâiyye : çiçek, skızıl kızamık gibi hastalıklar. 3) jeol. püskürme, eruption. |
indifâ-i bürkânî |
: |
|
yanardağ püskürüğü, lâv. |
indifâî |
: |
اندفاعی |
(a. s.) : 1) püskürme ile ilgili. 2) jeol. püskürük, fr. eruptive. |
indifâk |
: |
اندفاق |
(a. i.) : şiddetle dökülme, atılarak dökülme. |
indifâk-ı nehr |
: |
|
nehrin şiddetle dökülmesi. |
indihâş |
: |
اندهاش |
(a. i.) : çok korkma. |
indimâc |
: |
اندماج |
(a. i.) : dürülüp sarılma, birbirine geçme, kenetlenme. |
indimâl |
: |
اندمال |
(a. i.) : yara iyi olma, kapanma, (bkz. : iltiyâm). |
indirâ' |
: |
اندراء |
(a. i.) : yayılıp dağılma. |
İndirâ-yı mâ' |
: |
|
suyun yayılıp dağılması. |
indirâ' |
: |
اندراء |
(a. i.) : 1) öne geçme. 2) bir işe girişme. 3) bulut altından sıyrılma. |
indirâ-i kamer |
: |
|
Ay'ın, buluttan sıyrılması. |
indirâc |
: |
اندراج |
(a. i. derc'den.) : münderiç olma, içine konma; arasına sıkıştırma. |
indirâs |
: |
اندراس |
(a. i.) : kökten yıkılma, adı sanı kalmama, eseri kalmıyacak şekilde yok olma. [en çok bina hakkında kullanılır] |
indisâs |
: |
اندساس |
(a. i.) : toprağa gömme. |
indiyâl |
: |
انديال |
(a. i.) : ishal olma, içi sürme. |
indiyyât |
: |
عنديات |
(a. s. indî'nin c.) : birinin kendi inanışına, kendi görüşüne dayanan sözler, düşünceler, keyfe tabî olarak söylerfilen sözler. |
ineb |
: |
عنب |
(a. i.) : üzüm. (bkz. : engûr). |
ineb-i kelb |
: |
|
bot. köpeküzümü. |
ineb-üd-dübb |
: |
|
(ayı üzümü) : bot. kocayemiş, |
ineb-üs-sa'leb |
: |
|
bot. Tilki üzümü. |
inebe |
: |
عنبه |
(a. i.) : üzüm tanesi. |
inebî |
: |
عنبی |
(a. s.) : üzüm biçiminde olan, üzümümsü. |
ineb-ül-efrenc |
: |
عنب الافرنج |
(a. b. i.) : bot. Frenk üzümü. |
ineb-üs-sa'leb, ineb-üd-düb |
: |
عنب الثعلب ، عنب الدب |
(a. b. i.) : bot. ayı üzümü (kocayemiş) : tilki üzümü. |
infâd |
: |
انفاد |
(a. i.) : 1) bitirme, bitirilme, tükenme. 2) kuyunun suyu tükenme. |
infâk |
: |
انفاق |
(a. i. nafaka'dan. c. : infâkat) : nafaka verip geçindirme, besleme. |
infâk-ı muhtacın |
: |
|
muhtaç olanları, yoksulları besleme. |
infâl |
: |
انفال |
(a. i.) : ganîmetten inal ayırıp verme. |
infâr |
: |
انفار |
(a. i.) : ürkütme, ürkütülme. |
infaz |
: |
انفاذ |
(a. i. nüfûz'dan. c. : infâzât) : 1) yerine getirme, yapma [emri] . 2) öte tarafa geçirme. |
infâz-ı ferman |
: |
|
emir dinletme, hükmünü geçirme. |
infial |
: |
انفعال |
(a. i. fi'l'den. c. : infiâlât) : 1) gücenme, darılma. 2) * edilgi, fr. passion. |
infiâlât |
: |
انفعالات |
(a. i. infiâl'in c.) : infialler. |
infiâlât-ı nefsâniyye |
: |
|
nefse âit her türlü teessürler, ruhun kabul ettiği her türlü tahavvüller, değişiklikler. |
inficâr |
: |
انفجار |
(a. i. fecr'den.) : 1) fecir sökme, tan yeri ağarma. 2) biy. bot. çatlama, fr. dehiscence. 3) su, yerden kaynayıp akma. |
infihâm |
: |
انفهام |
(a. i. fehm'den.) : fehmedilme, anlaşılma. |
infihânî |
: |
انفخانی |
(a. i.) : şişman adam. |
infikâk |
: |
انفكاك |
(a. i. fekk'den.) : 1) fek olma, bir şey yerinden ayrılma. 2) çözülme. |
infilâk |
: |
انفلاق |
(a. i. felak'dan.) : 1) yarılma, açılma. 2) gr. kim. patlama, fr. explosion. (bkz. : infitâr). |
infilâl |
: |
انفلال |
(a. i.) : 1) delinme, delik açılma. 2) keskinliği kaybolma, körleşme, körlenme. |
infilâl-i seyf |
: |
|
kılıcın körlenmesi. |
infirâc |
: |
انفراج |
(a. i. ferc'den.) : 1) münferic olma, açılma; ferahlama, gönül açılma. 2) kurtulma. |
infirâd |
: |
انفراد |
(a. i. ferd'den.) : yalnız olma, yanında kimse bulunmama. |
infirâg |
: |
انفراغ |
(a. i.) : boşalma. |
infirâg-ı cüz'i |
: |
|
bir mâyi'in (* sıvı) kısmen boşaltılması. |
infrrâk |
: |
انفراق |
(a. i. fark'dan.) : ayrılma. |
infirâk-ı turuk |
: |
|
yolların ayrılması. |
infirâz |
: |
انفراز |
(a. i.) : münferiz olma, kalmama, bulunmama. |
inîirâz-ı leben |
: |
|
hek. doğuran kadının memesinde süt bulunmama. |
infisâd |
: |
انفساد |
(a. i.) : fesâd'dan.) : fesada uğrama, bozulma. |
infisah |
: |
انفساخ |
(a. i. fesh'den.) : 1) bozulma, hükümsüz kalma. |
infisah |
: |
انفساح |
bollaşma, genişleme. |
infisâl |
: |
انفصال |
(a. i. fasl'dan. c. : infisâlât) : 1) ayrılma, yerinden ayrılma, yerini bırakıp gitme. 2) azledilme, me'murluktan çıkarılma. |
infisâlât |
: |
انفصالات |
(a. i. infisâl'in c.) : yerinden ayrılmalar; azledilmeler. |
infisâm |
: |
انفصام |
(a. î.) : kırılma, kesilme; yırtılma; üzülme. |
infitâh |
: |
انفتاح |
(a. i. feth'den.) : 1) açılma. 2) tıkanmış bir şeyin açılması. |
infitâh-ı ebvâb |
: |
|
kapıların açılması. |
infitâh-ı ezhâr |
: |
|
çiçeklerin açılması. |
infitâk |
: |
انفتاق |
(a. i.) : fıtık arız olma, yarılma, sökülme. |
infitâm |
: |
انفطام |
(a. i.) : 1) menedilen şeyden uzaklaşma. 2) südden kesilme. |
infitâr |
: |
انفطار |
yarılma, açılma, (bkz. : infilak). |
infitât |
: |
انفتات |
(a. i.) : kırılma, paralanma. |
infizic |
: |
انفضاج |
(a. i.) : 1) buharlaşma. 2) sıcaklık verme. 3) terleme. |
infizâc-ı reevî |
: |
|
soluk alırken, içeri giren havaya karşı, dışarıya hava verilmesi. |
ingımâm |
: |
انغمام |
(a. i.) : gamlanma tasalanma, kaygulanma. |
ingımâs |
: |
انغماس |
(a. i.) : suya dalma. |
ingısâs |
: |
انفساس |
(a. i.) : suya batma. |
ingıtât |
: |
انغطاط |
(a. i.) : suya dalma. |
ingıvâ |
: |
انغوا |
(a. i.) : yoldan çıkma, sapıtma; dalâlete düşme. |
inha' |
: |
انهاء |
(a. i. nehy'den.) : 1) ulaştırma, yetiştirme. 2) bir vazifeye tâyin vcyâ bir maaşa terfi için yazılan yazı. |
inhâc |
: |
انهاج |
(a. i.) : 1) açık, meydanda, (bkz. : zahir). 2) hayvanı yorup solutma. 3) esvabı eskitme. |
inhâf |
: |
انحاف |
(a. i.) : zayıflatma, inceltme, arıklatma, arıklatılma. |
inhâk |
: |
انهاك |
(a. i.) : çok eziyet etme. |
inhibâs |
: |
انحباس |
(a. i.) : 1) nefes tutulma. 2) vakıf adına malı hapis etme. |
inhibât |
: |
انهاط |
(a. i.) : yukarıdan aşağı inme, düşme, (bkz. : hübût). |
inhicâm |
: |
انهجام |
(a. i.) : çökme, yıkılma [bina] |
inhidâ' |
: |
انخداع |
(a. i. hud'a'dan.) : hud'aya uğrama, hîleye düşme, aldanma. |
inhidâb |
: |
انحداب |
(a. i. hadeb'den) : 1) yumrulaşma, kamburlaşma. 2) yumruluk. |
inhidâd |
: |
انحداد |
(a. i. hadde'den) : 1) haddeden geçme, basılıp ezilme. 2) sivri, keskin olma. |
inhidam |
: |
انهدام |
(a. i. hedm'den. c. : inhidâmât) : yıkılma, harap ve viran olma. mâil-ı inhidam : yıkılmaya hazır, yıkılmak üzere, (bkz. : müşrif-i harâb). |
inhidâr |
: |
انحدار |
(a. i.) : 1) yokuş aşağı inme. 2) hek. derinin vurmasiyle şişme. |
inhidâr |
: |
انخدار |
(a. i.) : perdelenme, örtülme, örtünme. |
inhidâr-ı nisvân |
: |
|
kadınların örtünmesi. |
inhiclâş |
: |
انهداش |
(a. i.) : dalaşma, hırlaşma [köpek] |
inhifâz |
: |
انخفاض |
(a. i.) : 1) çökkünlük, fr. depression. 2) aşağılanma, alçaklanma. |
inhikak |
: |
انحقاق |
("ka" uzun okunur, a. i.) : kör düğüm olma; mec. sıkışıp kalma [iş hakkında] |
inhikâk |
: |
انحكاك |
(a. i.) : kaşınma. |
inhilâ' |
: |
انحلاع |
(a. i.) : defedilme, çıkarılma. |
inhilâk |
: |
انهلاك |
(a. i.) : kendini tehlikeye koyma. |
inhilâl |
: |
انحلال |
(a. i. hall'den.) : 1) açılma, çözülüp açılma. 2) dağılma. 3) erime. |
inhilâl-pezîr |
: |
انحلال پذير |
(a. f. b. s.) : inhilâl kabul eden, inhilâli kabil olan. |
inhimâd |
: |
انخماد |
(a. i.) : ateşi sönmediği halde alevi geçme. |
inhimak |
: |
انحماق |
(a. i.) : ahmak gibi görünme. |
inhimak |
: |
انهماك |
(a. i. c. : inhimâkât) : bir şeyin üzerine fazla düşme, ziyâde düşkünlük. |
inhimâl |
: |
انهمال |
(a. i.) : 1) uğraşma; ciddî olarak çalışma. 2) ihmâl etme, savsaklama. 3) gözyaşı dökme. 4) mühlet alma. |
inhimâz |
: |
انحماض |
(a. i.) : ekşilenme. |
inhina' |
: |
انحناء |
(a. i.) : münhant olma, eğilme, eğrilme, kavislenme, yay biçimine girme. |
inhinâk |
: |
انخناق |
(a. i. hank'den.) : 1) boğulma. 2) bunalma, nefesi kesilme. |
inhiraf |
: |
انحراف |
(a. i. 'c. : inhirâfât) : 1) münharif olma, dönme, sapma. 2) doğru yoldan çıkma. 3) değişme, bozulma. 4) kırıklık. 5) astr. * açılım, declinaison. 6) fiz. sapma. fr. diclinaison. 7) kırılma, gücenme. |
inhirâk |
: |
انخراق |
(a. i.) : yırtılma, yırtık olma. |
inhirât |
: |
انخراط |
(a. i.) : 1) zarar verme. 2) bilmediği işe girişme. 3) ipliğe boncuk dizme. 4) incelme, zayıflama [vücut] |
inhisâf |
: |
انخساف |
(a. i. husûf'dan. c. : inhisâfât) : 1) tutulma, söner gibi olma, parlaklığı gitme. |
inhisâf-ı ayn |
: |
|
hek. kör olma. 2) jeol. çökme, çöküntü, çöküp batma. 3) ay tutulması, (bkz. : husuf). |
inhisâm |
: |
انحسام |
(a. i. hasm'dan.) : hal ve fasletme, kesip bitirme. |
inhisâm-ı da'vâ |
: |
|
dâvanın halli. |
inhisar |
: |
انحصار |
(a. i. hasr'dan.) : 1) bir şeyi, bir maddeyi, bir işi, başkası yapmamak üzere, yalnız bir kişiye, bir müesseseye verme. 2) * tekel, fr. monopole |
inhişâş |
: |
انخشاش |
(a. i. c. : inhişâşât) : birbirine dokunup hışırdama, hışırtı; şakırdama, şakırtı. |
inhişâş-ı esliha |
: |
|
silâhların şakırtısı. |
inhişâş-ı evrak |
: |
|
yaprakların hışırtısı. |
inhitâk |
: |
انهتاك |
(a. i.) : 1) yırtılma. 2) bekârlığın bozulması. |
inhitâm |
: |
انحطام |
(a. i.) : kırılma, ufalma. |
inhitat |
: |
انحطاط |
(a. i.) : 1) düşme, aşağı inme, aşağılama, fr. decadence. 2) yaşlılığa yüz tutma. sinn-i inhitat : ihtiyarlık, çökkünlük çağı. 3) kuvvetten düşme. 4) bir şişin inmesi. |
inhiyâş |
: |
انخياش |
(a. i.) : çekinme, ezilip büzülme. |
inhizâl |
: |
انخزال |
(a. i.) : bel kırılma, beli kırılmış gibi yürüme. |
inhizâm |
: |
انهزام |
(a. i. hezîmet'den. c. : inhizâmât) : hezimete uğrama, bozulma, alt olma, yenilme; bozgunluk. |
in'idâl |
: |
انعدال |
(a. i. udol'den.) : sapma, doğru yoldan çıkma, (bkz. : dalâlet). |
in'idâm |
: |
انعدام |
(a. i. adem'den.) : yok olma. |
in'ikad |
: |
انعقاد |
("ka" uzun okunur. a. i. akd'den.) : 1) mün'akid olma, bağlanma. 2) kurulma, toplanma. |
in'ikâs |
: |
انعكاس |
(a. j. aks'den. c. : in'ikâsât) : 1) mağlûbolma. 2) fiz. aksetme, bir vere çarpıp geri dönme [ışık] , yansıma, fr. rif-lexion. 3) yankılama [ses] . 4) tesir, * tepki [piyasada] |
in'irâ |
: |
انعرا |
(a. i.) : etleri çekilip dişin kökü çıkma. |
in'isâb |
: |
انعصاب |
(a. i.) : fels. fr. innervation. |
in'isâm |
: |
انعصام |
(a. i.) : muhafaza etme, koruma. |
in'isâr |
: |
انعصار |
(a. i.) : sıkılma, (bkz. : ta'sîr). |
in'itâf |
: |
انعطاف |
(a. i. atf'dan.) : 1) temayül, bir tarafa dönme. 2) bükülme, iki kat olma. |
in'izâl |
: |
انعزال |
(a. i. azl'den.) : bir yana çekilme, tek başına kalma. |
inka' |
: |
انقاء |
("ka" uzun okunur, a. i.) : pâk olma, temiz olma. |
inka-yı kalb |
: |
|
gönül temizliği. |
inka' |
: |
انقاع |
("ka" uzun okunur, a. i.) : suda ıslatma. |
inkâh |
: |
انكاح |
(a. i. nikâh'dan.) : nikâh etme, edilme. |
inkâr |
: |
انكار |
(a. i.) : 1) yaptığını saklama, gizleme; yapmadım deme. 2) reddetme, tanımama. |
inkârî |
: |
انكاری |
(a. s.) : inkâr ile, tanımama ile ilgili. |
inkas |
: |
انقاص |
("ka" uzun okunur. a. i. naks'dan.) : azaltma, eksiltme, eksilme, (bkz. : tenkîs). |
inkaz |
: |
انقاذ |
("ka" uzun okunur. a. i.) : 1) küçük bir hayvanın veya cansız bir şeyin kendine mahsus bir ses çıkarması. 2) atları yürümeye teşvik için çıkarılan ses. 3) sakız çiğnerken çıkarılan ses. 4) vücuttaki oynak yerlerinin çatlaması. |
inkaz |
: |
انقباز |
("ka" uzun okunur, a. i.) : kurtarma, kurtarılma. |
inkıbaz |
: |
انقباض |
(a. i. kabz'dan.) : 1) büzülüp toplanma, çekilme. 2) kasvet, keder, sıkıntı. 3) kabızlık, peklik. |
inkıbâzî |
: |
انقاض |
(a. s.) : inkıbazla ilgili. |
inkthâl |
: |
انقهال |
(a. i.) : zayıf, güçsüz, dermansız düşme. |
inkıhâm |
: |
انقهام |
(a. i.) : bir işe düşünmeden başlama, el atma. |
inkılâ |
: |
انقلاع |
(a. i. kal'den.) : [ağaç] kökünden koparılma. |
inkılâb |
: |
انقلاب |
(a. i. kalb'den. c. : inkılâbât) : 1) değişme, bir halden, başka bir hale dönme. 2) * devrim. 3) astr. gündönümü. |
inkılâb-ı sayfi |
: |
|
astr. 21 hazîranda arz'ın mah. reki (* yörünge) üzerinde güneş'ten en uzak olduğu eviç noktasında bulunması hâli. |
inkılâb-ı şltevî |
: |
|
astr. arz'ın güneş etrafında çevirdiği mahrekle (* yörünge) güneş'e en yakın olduğu 21 aralık tarihindeki durumu (hadîd noktası) : [inkılâb-ı şitevî, inkılâbeyn'den biri olup mihver-i kebîr'in bir ucunda bulunur] |
inkılâbeyn |
: |
انقلابين |
(a. i. c.) : 1) iki inkılâp. 2) astr. arz'ın güneş tarafında çevirdiği mahrekin (* yörünge) güneş'e en uzak ve en yakın iki noktasını birleştiren ve güneş'in merkezinden geçen nazarî mihverin karşılıklı iki ucu. [2] haziranda arz güneş'ten en uzak noktada olup buna eviç noktası adı verilir ve arz'ın bu noktada bulunmasına inkılâb-ı sayfî adı verilir] |
inkıraz |
: |
انقراض |
(a. i.) : bir kalabalıktan, bir bütünden tek kişi kalmıyacak şekilde tükenme, bitme. |
inkısam |
: |
انقس |
(a. i. kısm'dan. c. : inkısâmât) : taksim olma, parçalanma, bölünme, ayrılma. |
inkışâ' |
: |
انقشاع |
(a. i.) : hava açık olup ayazlama, ayaza çekme. |
inkışâr |
: |
انقشار |
(a. i.) : deri veya kabuğu soyulma. |
inkıta' |
: |
انقطاع |
(a. i. kat',dan) : 1) kesilme; arası kesilme. 2) kesilme, tükenme, bitme. |
inkıtâ-i tams |
: |
|
kadın, âdetten kesilme. 3) herkesten vazgeçip bir kimseye bağlanma. |
inkıyâd |
: |
انقياد |
(a. i. kavd ve kıyâdet'den) : boyun eğme; kendini teslim etme. (bkz. : imtisal 2.) |
inkıyâden |
: |
انقياد |
(a. zf.) : inkıyad suretiyle, boyun eğerek, kendini teslim ederek. |
inkızâ' |
: |
انقضاء |
(a. i. kazâ'dan.) : tamam olma, nehayet bulma, bitme, sona erme. |
inkızâ-yi müddet |
: |
|
zamanın sona ermesi. |
inkızâf |
: |
انقذاف |
(a. i.) : atılma, kovulma, uzaklaştırılma. |
inkızâz |
: |
انقضاض |
(a. i.) : 1) çatlama, kağşama. 2) kuş, havadan yere doğru süzülüp inme. |
inkibâb |
: |
انكباب |
(a. i.) : yüzüstü düşme, kapanma. |
inkidâm |
: |
انكدام |
(a. i.) : vücudun bir tarafı kızarma, berelenme. |
inkidâr |
: |
انكدار |
(a. i.) : 1) hızlı yürüme. 2) düşme, dökülme, saçılma. |
inkilâl |
: |
انكلال |
(a. i.) : 1) yavaşça gülme. 2) körlenme, kesmez hâle gelme. |
inkilîs |
: |
انكليس |
(a. i.) : yılan balığı. ["inkılîs" şeklinde de kullanılır] |
inkimâş |
: |
انكماش |
(a. i.) : hek. peklik veren şeylerin yalnız bir hamızla beraber meydana getirdiği te'sir. |
inkişâf |
: |
انكساف |
(a. i. küsûf'dan.) : 1) güneş tutulamsı. 2) parlaklığı sönme. |
inkisar |
: |
انكسار |
(a. i. kesr'den.) : 1) kırılma. 2) gücenme. 3) beddua, ilenç. 4) fiz. kırılma, fr. refraction. |
inkişâf |
: |
انكشاف |
(a. i. keşfden.) : 1) açılma. 2) meydana çıkma. 3) tas. manevî bir sırrın veya hâlin görünmesi. |
inkitâm |
: |
انكتام |
(a. i.) : saklı, gizli tutulma. |
inmâ' |
: |
انماء |
(a. i. nemâ'dan.) : nemâlandırma, arttırma, arttırılma. |
ins |
: |
انس |
(a. i.) : insan, (bkz. : beşer). |
insâ' |
: |
انساء |
(a. i. nesy'den) : 1) unutturma, unutturulma. |
insâ-yi mâzî |
: |
|
geçmişi unutturma. 2) veresiye satma. |
insaf |
: |
انساف |
(a. i.) : yaprak yaprak olma, lîme lîme olma, dağılma. |
insaf |
: |
انصاف |
(a. i.) : 1) merhamete, vicdana veya mantığa dayanan adalet. el-insâfü nısf-üd-dîn : dînin yansı insaftır. 2) ortalama davra. nış. |
insafkar |
: |
انصافكار |
(a. f. b. s.) : insaflı, haksızlık etmiyen. |
insâf-kârâne |
: |
انصافكارانه |
(a. f. zf.) : insafkâre, insaflıya, haksızlık etmiyene yakışacak surette. |
insâk |
: |
انساق |
(a. i. nesak'dan.) : seci'li ve kafiyeli söz söyleme. |
insâk-ı kelâm |
: |
|
söz düzgünlüğü. |
insâl |
: |
انسال |
(a. i. nesl'den.) : nesli çoğaltma, döl peyda etme, edilme; döllenme. |
insân |
: |
انسان |
(a. i.) : 1) adam. 2) iyi, olgun, vicdanlı adam. |
insân-ı kâmil |
: |
|
güzel huy ve tabîat ve yüksek fazîlet sahibi olan kimse. |
insân-ül-ayn |
: |
|
hek. gözbebeği. |
insanî |
: |
انسانی |
insana mensup, insanla ilgili, insanca, [müen. "insâniyye"] |
insâniye |
: |
انسانيه |
(a. i.) : zool. insanlar. |
insâniyyet |
: |
انسانيت |
(a. i.) : 1) insanlık, insana yakışır hal; vicdanlılık. hiss-i insâniyyet : insanlık duygusu. 2) bütün insanlar, (bkz. : beşerîyyet). |
insâniyyet-kâr |
: |
انسانيتكار |
(a. f. b. s.) : insaniyetli, iyi, vicdanlı [adam] |
insâniyyet-kârâne |
: |
انسانيتكاراه |
(a. f. zf.) : insaniyetli olana yakışacak surette, vicdanlılıkla. |
insâniyyet-kârî |
: |
انسانيتكاری |
(a. b. i.) : insâniyetlilik, vicdanlılık. |
isnât |
: |
انصات |
(a. i.) : susma, susup dinleme, (bkz. : sükût). |
insıbâb |
: |
انصباب |
(a. i. sabâbetden.) : 1) dökülme, (bkz. : insicâl) ; başka suya karışma. 2) hek. vücutta ahlât'tan bîrinin veya bâzılarının nesiç (*doku) lerin arasına akıp orada toplanması. |
insıbâğ |
: |
انصباغ |
(a. i. sıbg'dan.) : 1) boyanma, boya tutma. 2) temizlenme. 3) vaftiz olunma. |
insıdâm |
: |
انصدام |
(a. i. sadme'den.) : tazyik ile bir şey atma; patlama. |
insılâ', insımâ' |
: |
انصلاع ، انصماء |
(a. i.) : 1) (bkz. : tulü'). 2) ufuktan, bulut altından çıkma. |
insırâf |
: |
انصراف |
(a. i.) : 1) geri dönme, çekilip gitme. 2) a. gr. isimlerin kaideye göre çekilebilmesi. |
insırâfî |
: |
انصرافی |
(a. s.) : 1) tasrif ile, çekilmekle ilgili. 2) leng. * büküngen, fr. flexiohnel. meselâ : kelebe, yektibs gibi. |
insırâh |
: |
انصراح |
(a. i. sarâhat'den.) : sarahat bulma, açıklanma. |
insrrâm |
: |
انصرام |
(a. i.) : kesilme, kesilip ayrılma. |
insicâl |
: |
انسجال |
(a. i.) : 1) dökülme. (bkz. : insıbâb). 2) çekilme. |
insicam |
: |
انسجام |
yamur sürekli yağma. 2) bir düziye gitme, gidiş. 3) ed. düzgün söz. |
insidâd |
: |
انسداد |
(a. i. sedd'den.) : tıkanma, kapanma. |
insidâd-ı em'â |
: |
|
hek. bağırsakların birbirine dolaşması eseri olarak tıkanması. |
insidâd-ı halime |
: |
|
hek. meme başlarının tıkanması. |
insidâl |
: |
انسدال |
(a. i.) : 1) düşük, sarkık olma; pörsüme. 2) hek. insan organlarından birinin düşmesi. |
insifâr |
: |
انسفار |
(a. i.) : açılma, (bkz. : inkişâf). |
insihâk |
: |
انسحاق |
(a. i.) : ezilip yumuşama, döğülüp ezilme. |
insihâl |
: |
انسحال |
(a. i.) : 1) kabuğu soyulma. 2) düzgün söz söyleme. |
insikab |
: |
انثقاب |
("ka" uzun okunur. a. i.) : delinme. |
insikab-ı lü'lü' |
: |
|
incinin delinmesi. |
insilâb |
: |
انسلاب |
(a. i. selb'den.) : münselib olma, kalkma; giderilmiş olma; soyulma, soyulmuş olma; kalmama. |
insilâh |
: |
انسلاخ |
(a. i. selh'den.) : 1) kesilen hayvanın derisi yüzülme. 2) soyulma, sıyrılıp çıkma. 3) ay nihayeti gelme. |
insilâk |
: |
انسلاك |
(a. i. silk'den.) : sülûk etme, sâlik olma, yola girme, yol tutma. |
insilâl |
: |
انسلال |
(a. i.) : gizlice savuşma, sıvışma. |
insilâl |
: |
انثلال |
(a. i.) : bir yere toplanma, üşüntü etme. |
insimâg |
: |
انثماغ |
(a. i.) : yere düşüp ezilme, berelenme. |
insinâ' |
: |
انثناء |
(a. i.) : bükülme, burulma; burkulma. |
insinâ-yi kadem |
: |
|
ayağın burkulması. |
insirâm |
: |
انثرام |
(a. i.) : dişin kırılması. |
insîtâh |
: |
انسطاح |
(a. i.) : 1) satıhlı olma. 2) yayılıp arka üstü yatma. |
insiyâb |
: |
انسياب |
süzülüp akma; çabuk akıp gitme. |
insiyâg |
: |
انصياغ |
kalıba, dökülüp düzelme. |
insiyak |
: |
انسياق |
(a. i.) : 1) bir kuvvetin te'sîriyle çekilip gitme. 2) ardı sıra gitme. 3) * içgüdü, fr. instinet. |
insiyakı |
: |
انسياقی |
(a. s.) : insiyak ile ilgili olan, his ve sevk-ı tabiî ile vâki olan, fr. instinetif. |
inşâ' |
: |
انشاء |
(a. i. c. : inşâat) : 1) yapma, yapılma, vücûda, meydana getirme. 2) kaleme alma. 3) {fe""ctflek' kipleri. 4) nesir yazı. 5) mektup yazma. 6) ed. güzel nesir yazma veya güzel yazılmış nesir. |
in-şâ'-allah |
: |
ان شاء الله |
(a. cü.) : Allah isterse, Allah nasîbetti ise. |
inşâat |
: |
انشا آت |
(a. i. inşâ'ın c.) : yapı, yapı işleri. |
inşâb |
: |
انشاب |
(a. i.) : tırnak batırma, tırnak bastırma; iliştirme. |
inşâd |
: |
انشاد |
(a. i. neşd'den.) : 1) şiir okuma, şiir söyleme. 2) ed. manzum bir sözü, âhengine göre. okuma. |
inşâî |
: |
انثائی |
(a. s. c. : înşâiy yâl) : 1) inşâya, yapıya âit. 2) gr. dilek * kipine âit, dilek kipiyle ilgili, [müen. : "inşâiyye"] |
inşâiyyât |
: |
انشائيات |
(a. i. ınşâî'in c.) : işitilmemiş, duyulmamış sözlerden yapılan cümleler. |
inşâiyye |
: |
انشائيه |
(a. i.) : yapı işiyle uğraşanlar. |
inşâk |
: |
انشاق |
(a. i.) : koklatma, buruna sulu bir şey çektirme. |
inşâr |
: |
انشار |
(a. i.) : ölüyü diriltme. |
inşât |
: |
انشاط |
(a. i. neşat'dan.) : ferahlandırma, iç açma. (bkz. : tenşît). |
inşiâ' |
: |
انشعاع |
(a. i.) : fiz. * ışınım. |
inşiâb |
: |
انشعاب |
(a. i. şa'b'dan) : 1) sobelenme, dal, budak peyda etme. 2) çoğalma. 3) bölük bölük olma. |
inşibâb |
: |
انشبابا |
(a. i.) : gençleşme, gencelme, babayiğit hâline gelme. devr-i inşibâb : gençlik devri. |
inşibâk |
: |
انشباك |
(a. i.) : balık ağı gibi birbirine geçme, şebeke şeklinde olma. |
inşihâb |
: |
انشخاب |
(a. i.) : fışkırma. |
inşihâb-ı dem |
: |
|
kan fışkırma. |
inşikak |
: |
انشقاق |
("ka" uzun okunur, a. i. şakk'dan) : yarılma, çatlama; ikiye ayrılma. |
inşikak-ı kamer |
: |
|
ay'ın ikiye ayrılması [mûcizesi] |
inşilâl |
: |
انشلال |
(a. i.) : 1) su, uçurumdan dökülerek şelâle peyda etme. 2) şiddetle dökülme, atılarak akma. |
inşimâr |
: |
انشمار |
(a. i.) : sallanarak yürüme. |
inşinâc |
: |
انشناج |
(a. i.) : buruşma, (deri) buruşma. |
inşinâc-ı vech |
: |
|
yüz buruşması. |
inşirah |
: |
انشراح |
(a. i. şerh'den) : 1) açılma. 2) açıklık, ferahlık. inşirâh-ı derûn : iç açılması. |
inşirâk |
: |
انشراق |
(a. i.) : 1) çatlayıp yarılma, yarık olma. 2) parlama. |
inşirâm |
: |
انشرام |
(a. i.) : çok yarılma, yarık yarık olma. |
inşirâs |
: |
انشراث |
(a. i.) : soğuktan el çatlama. |
inşitât |
: |
انشتات |
(a. i.) : dağılma, perîşan olma. (bkz. : teşettüt). |
intâ' |
: |
انتاع |
(a. i.) : çok terleme; kusma. |
intaç |
: |
انتاج |
(a. i.) : 1) netîce (* sonuç) ver me, neticelendirilme. 2) doğurma. |
intak |
: |
انطاق |
(a. i. nutk'dan.) : söyletme, dile getirme, söyletilme. |
intâk-ı hakk |
: |
|
Allah söyletmesi. |
intân |
: |
انتان |
(a. i.) : fena kokma |
intânî |
: |
انتانی |
(a. s.) : mikroplu mikroptan olan. |
intâş |
: |
انتاش |
(a. i.) : tohum, top rakta çimlenip filizlenme. |
intiba' |
: |
انطباع |
(a. i. tab'dan. c. : intıbâât) : 1) matbu olma, basılma. 2) zihinde iz bırakma. 3) psik. * izlenim, fr. impression. |
intibah |
: |
انطاخ |
(a. i.) : pişme. |
intıbâh-ı taam |
: |
|
yemeğin pişmesi. |
intibak |
: |
انطباق |
(a. i. tıbk'dan. c. : intıbâkat) : mutabık gelme, uyma, uygun gelme. |
intıbâkat |
: |
انظباقت |
("ka" uzun okunur. a. i. intıbâk'ın c.) : mutabık gelmeler, uygun gelmeler, uymalar. |
intifa' |
: |
انطفاء |
(a. i.) : sönme. |
intıfâyi harîk |
: |
|
yangının sönmesi. |
intılâk |
: |
انطلاق |
(a. i.) : salıverme, yol verilme; yollama. |
intımâs |
: |
انطماس |
(a. i.) : belirsiz olma, kaybolma. |
intıvâ' |
: |
انطواء |
(a. i.) : sarılıp devşfrilme, katlanıp sarılma, dürülme. |
intıyâ' |
: |
انطواء |
(a. i.) : mutî olma, itaat etme, söz dinleme. |
intiâş |
: |
انتعاش |
(a. i.) : 1) hastalıktan kurtulup kalkma. 2) doğrulup kalkma. |
intiâz |
: |
انتعاظ |
(a. i.) : 1) kuvvetlenme, kıvama gelme. 2) kalkma. |
intibâât |
: |
انطباعات |
(a. i. intıba'ın c.) : edinilen intibalar. |
intlbâc |
: |
انتفاء |
(a. i.) : hastalık dolayısiyle vücutta hâsıl olan şişkinlik. |
intibah |
: |
انتباها |
(a. i.) : 1) uyanma, uyanıklık, 2) gözaçıklığı. 3) sinirlerin ve uzuvların harekete gelmesi, uyanması. |
intidâm |
: |
انتدام |
(a. i.) : kolay elde etme, kolaylıkla ele geçme. |
intifa' |
: |
انتحاء |
(s. i.) : ortadan yok olma, aradan çıkma. |
intifa' |
: |
انتفاع |
(a. i. nef'. den. t. : intifâat) : menfaatlenme, faydalanma. hakk-ı intifâ' : huk. faydalanma hakkı, bir gayri menkulün yalnız gelirinden faydalanma hakkı. |
intifâd |
: |
انتفاد |
(a. i.) : huk. bir şeyi tamamen alma. |
intifâh |
: |
انتفاخ |
(a. i. nefh'den.) : 1) kabarma, şişme. 2) vücut âzasından birinin büyümesi. |
inlifâh-ı batnî |
: |
|
gazlerin birikmesiyle karnın şişmesi. |
intifâh-ı rie |
: |
|
akciğerin şişmesi. |
intifâl |
: |
انتفال |
(a. i.) : nafile namaz kılma. |
intiha' |
: |
انتحاء |
(a. i.) : yanına dayanma, yaslanma. |
intiha' |
: |
انتهاء |
(a. i. nihâyet'den.) : 1) nihayet bulma, sona erme. 2) bitme, tükenme. 3) nihayet, son. |
intihâb |
: |
انتهاب |
(a. i. nahb'dan. c. : intihabat) : 1) seçme, seçilme. 2) seçim. 3) s. en güzel. beyt-i intihâb : ed. bir kıt'a veya kasidenin en güzel beyti. |
intihâb |
: |
انتخاب |
(a. i. nehb'den c. : intihabat) : yağma ile mal alma, kapışma, talanlama. |
intihabat |
: |
انتخابات |
(a. i. intihsb'ın c.) : 1) seçmeler, seçilmeler. 2) seçimler. |
intihabat |
: |
انتهابات |
(a. i. intihâb'ın c.) : yağmalar, kapışmalar, talanlamalar. |
intihâbî |
: |
انتخابی |
(a. s.) : intihapla ilgili, seçme, seçim işlerine âit. |
intihâb-nâme |
: |
انتخابنامه |
(a. f. b. i.) : intihabı, seçilmeyi bildiren mektup, yazı. |
intihâc |
: |
انتهاج |
(a. i.) : yol bulma, varma. |
intihal, irttihâiyye |
: |
انتهائیذ و انتهائيه |
(a. s.) : intihâ'ya, sona âit, bit'me ile ilgili. |
intihâk |
: |
انتهاك |
(a. i.) : 1) zayıflatma, kuvvets izlendirme. 2) işe yaramaz bir hâle koyma. |
intihal |
: |
انتحال |
(a. i.) : 1) çalma, başkasının malını benimdir diye iddia etme. 2) ed. birinin yazısını veya şiirini kendinin gibi gösterme. |
intihâ-pezîr |
: |
انتهاپذير |
(a. f. b. s.) : nihayet bulan, nihayet bulucu. |
intihar |
: |
انتحار |
(a. i. nahr'dan.) : kendini öldürme. |
intihâz |
: |
انتهاز |
(a. i.) : fırsat gözleme, fırsatı kaçırmama. |
intihâz |
: |
انتهاض |
(a. i.) : hareket etme, yola çıkma. |
intika |
: |
انتقاء |
("ka" uzun okunur, a. i.) : seçme, ayırdetme [bir şeyi] |
intikad |
: |
انتقاد |
("ka" uzun okunur. a. i. c. : intikaoât) : 1) kalp parayı gerçeğinden ayırma. 2) tenkîd, fr. critique. |
intikadiyye |
: |
انتقاديه |
("ka" uzunokunur, a. i.) : fels. * eleştirimcilik, fr. eriticisine. |
intikah |
: |
انتقاه |
("ka" uzun okunur, a. i.) : 1) nekahat peyda etme, zayıf olma. 2) iyi bir haber işitip sevinme. |
intikal |
: |
انتقال |
("ka" uzun okunur, a. i. nakl'den. c. : intikalâ't) : 1) bir yerden başka bir yere geçme; göçme. 2) geçme, birinden diğerine geçme. 3) ölme, öbür dünyâya göçme. 4) babadan kalma miras. 5) bir bahisten başka bir bahse geçme. 6) hastalığın yer değiştirmesi. |
intikalen |
: |
انتقالا |
("ka" uzun okunur. s. zf.) : intikal süreliyle. |
intikali |
: |
انتقالی |
("ka" uzun okunur. a. s.) : intikal ile ilgili. |
intikam |
: |
انتقام |
("ka" uzun okunur, a. i. c. : intikâmât) : öc alma. |
intikamât |
: |
انتقامات |
("ka" uzun okunur, a. i. intikam'ın c.) : öç almalar, acısını çıkarmalar. |
intikamcı |
: |
انتقامجو |
("ka" uzun okunur, a. f. b. s.) : intikam almaya çalışan, intikam güden. |
intikas |
: |
انتقاص |
("ka" uzun okunur, a. i. naks'dan) : eksilme. |
intikâs |
: |
انتكاس |
(a. i. nüks'den.) : başaşağı düşme veya dönme. |
intitaş |
: |
انتقاش |
("ka" uzun okunur, a. i. naks'dan.) : nakşolunma, kazılma. |
intikaz |
: |
انتقاض |
("ka" uzun okunur, a. i.) : bozulma, çözülme. |
intimâ' |
: |
انتماء |
(a. i.) : 1) kuş, bir yerden uçup, başka bir yere konma. 2) birine mensûbolma. (bkz. : intisâb). |
intislb |
: |
انتساب |
(a. i. nisbet'den.) : 1) bir kimseye menûbolma. 2) bir yere bağlanma, kapılanma. 3) birinin adamı olma. |
intisâb |
: |
انتصاب |
(a. i. nasb'dan.) : 1) dikilip durma. 2) yükseğe kaldırma. 3) a. gr. kaideye göre kelimenin mensûbolması. |
intisâc |
: |
انتساج |
(a. i. nesc'den.) : nesc’olunma, dokunma, örülme. |
intisâf |
: |
انتصا |
(a. i.) : 1) hakkını tamamen alma. 2) zaman, yarıyı bulma. intisâf-ı ramazân : ramazanın ortası. |
intisih |
: |
انتساخ |
(a. i. nesh'den) : (bkz. : stinsah). |
intisâh |
: |
انتصاح |
(a. i.) : verilen nasîhati, öğütü tutma. |
irrtisâk |
: |
انتساق |
(a. i. nesak'dan.) : sıra ile düzgün dizilme, düzgün olma, yerli yerine konulma. |
intişâr |
: |
انتثار |
(a. i. nesr'den.) : 1) saçılma, dağılma. 2) püskürme, püskürtme. 3) aksırma. |
intişâr |
: |
انتصار |
(a. i. nasr'dan.) : öcalma. |
intişâ' |
: |
انتشاء |
(a. i.) : neşvü nema bulma, gelişme, yetişme. |
intişâb |
: |
انتشاب |
(a. i.) : 1) tutulup kalma. 2) odun ve mal biriktirme. |
intişâr |
: |
انتشار |
(a. i. nesr'den.) : 1) neşrolunma, yayılma, dağılma. 2) üreme. 3) gizli bir şeyin ağızdan ağıza yayılması. 4) umûmîleşme, |
intisâr-ı arzani |
: |
|
ask. hedefin sağ ve soluna düşen mermilerle hedef arasında olan mesafe. |
intişâr-ı tûlânî |
: |
|
ask. hedeften itibaren en ileri ve en geri düşen mermilerle hedef arasındaki mesafe. |
intitâk |
: |
انتطاق |
(a. i.) : kuşak, kemer bağlama. |
intiyâh |
: |
انتياح |
(a. i.) : ağlama, gözyaşı dökme. |
intizâ' |
: |
انتزاع |
(a. i. nez'den.) : 1) çekip koparma, koparıp alma. 2) fels. fr. dlssociation, |
intizâc |
: |
انتضاج |
(a. i.) : 1) hek. çıbanın olgun hâle gelmesi. 2) çok gözyaşı dökme. |
intizâh |
: |
انتضاح |
(a. i.) : aptes ettikten sonra temizlenme, taharet alma. |
intizâm |
: |
انتظام |
(a. i. nizâm'dan. c. : intizâmât) : nizamlı, tertipli, düzgün olma, düzgünlük. |
intizâm-perver |
: |
انتظام پرور |
(a. f. b. s.) : intizâma düşkün, tertipsever [kimse] |
intizâr |
: |
انتظار |
(a. i. nazar'dan.) : 1) bekleme, beklenilme. 2) gözleme, gözlenilme. el-intizâr eşeddü min-en-nâr : gözlemek, ateşten daha şiddetlidir. |
intizâr-ı berk |
: |
|
şimşek bekleme. |
inzâc |
: |
انضاج |
(a. i.) : iyice pişirip kıvamını buldurma. |
inzal |
: |
انزال |
(a. i. nezr'den. c. : inzâlât) : indirme, indirilme. |
inzâr |
: |
انزار |
(a. i.) : te'hîr etme, geciktirme. |
inzâr |
: |
انذار |
(a. i. nezf'den. c. : inzârât) : sonunun fenâr olacağını haber vererek korkutma, ihtarda bulunma. |
inzârât |
: |
انذارات |
(a. i. inzâr'ın c.) : tenbihler, ihtarlar. |
inziâc |
: |
انزعاج |
(a. i.) : 1) yerinden kopma, koparma; sökülme. 2) tas. Allah'a tam bir teveccühle yürekten dünyâ emellerini sökme. |
inzibat |
: |
انضباط |
(a. i. zabt'dan.) : 1) yolunda olma, umûmî emniyetin yolunda olması. 2) sağlamlaşma. |
inzibatî |
: |
انضباطی |
(a. s.) : inzibat'a âit, inzibatla ilgili. |
inzieâ' |
: |
انضجاع |
(a. i.) : yan yatma, bir tarafa yaslanma. |
inzimam |
: |
انضمام |
(a. i. zamm'dan.) : 1) zam olunma, katılma. 2) kim. * katım, fr. addilion, ajoutation. |
inziva' |
: |
انزواء |
(a. i. zuvviyy ve zeyy'den.) : 1) bir köşeye çekilme, çekilip hiç bir iş karışmama. 2) dünyâ işlerinden vazgeçme. |
inzivâ-gerde |
: |
انزوا گرده |
(a. f. b. i.) : inziva yeri tutma. |