în

:

اين

(f. s.) : bu.

in ü in

:

اين

bu, şu; teferruatla meşgul olma.

in

:

عين

(a. s. aynâ'nın c.) : iri ve güzel gözlüler.

inâ'

:

اناء

(a. i. c. : evânî) : kap kaçak.

i'nâ

:

اعنا

(a. i.) : zahmete uğratma.

înâ'

:

ايناع

(a. i.) : yemiş toplama zamanı gelme.

înâ'

:

ايناء

(a. i.) : geciktirme, alıkoyma; zaif düşürme.

inâbe, inâbet

:

انابه ، انابت

(a. i.) : 1) günahlara tövbe edip Hak yoluna dönme. 2) bir mürşide baş vurup, tarikata girme.

i'nâc

:

اعناج

(a. i.) : 1) [omurga kemiği] ağrıma. 2) hayvanı kıç üstü çökertme.

inâd

:

عناد

(a. i.) : ısrar, ayak direme, dediğinden vazgeçmeme.

inâdiyye

:

عناديه

(a. i.) : "hakayık-ı eşya" yi inkâr etme felsefesine bağlı bir zümre.

înâf

:

ايناف

(a. i.) : birini, bir şeyden vazgeçirniiye çalışma.

inana

:

اناخه

(a. i.) : çökerime [deve]

inak

:

اناق

(a. i.) : boynuna sarılma, sarmaşma.

inâka

:

اناقه

(a. i.) : aşırı güzelliği ve çekiciliği ile hayret verme, verilme.

in'âl

:

انعال

(a. i.) : nallama, nallanma.

inâle

:

اناله

(a. i.) : nail etme, kavuşturma.

in'âm

:

انعام

(a. i. ni'met'den. c. : in'âmât) : 1) nimet verme, iyilik etme. 2) tar. Yeniçerilerin aylıklarına yapılan zam.

in'âmât

:

انعامات

(a. i. in'âm'ın c.) : nimetler, ihsanlar, iyilik etmeler.

inâme

:

انامه

(a. i.) : uyutma, uyutulma.

inâme-i etfâl

:

 

çocukların uyutulması.

inan

:

عنان

(a. i. c. : einne) : 1) dizgin. 2) idare etme, yürütme. Ircâ-yi inan : dizgini boşatma, salıverme, atı hızla koşturma.

inan ber inan

:

 

atbaşı beraber, (bkz. : hem-inân).

inân-gerdân

:

عنان گردان

(a. f. b. s.) : dizgin kıran, geri dönen.

inân-keş

:

عنان كش

(a. f. b. s.) : "dizgin çeken" : ölçülü hareket eden.

inanrîz

:

عنان ريز

(a. f. b. s.) : dizgin bırakmış, koşturan.

inân-tâb

:

عنان تاب

(a. f. b. s.) : dizgin çevirip dönen.

inâre

:

اناره

(a. i. nûr'dan.) : nurlandırma, aydınlatma, ışıklandırma.

inâs

:

اناث

(a. i. ünsâ'nm c.) : kızlar, kadınlar.

înâs

:

ايناس

(a. i. üns'den.) : 1) alıştırma, alıştırılma. 2) görme, bilme.

i'nât

:

اعنات

(a. i.) : 1) federe, zahmete, müşkülâta uğratma, uğratılma. 2) ed. mukayyet kafiye ve mukayyet seci' san'atı. [Arapçadaki mânâsı : "evvelce kırılıp bekişmiş olan kemiği tekrar kırmak" demektir]

inâyât

:

عنايات

(a. i. inâyet'in c.) : lutuflar, ihsanlar, iyilikler.

inayet

:

عنايت

(a. i.) : 1) dikkat, gayret, üzenime. 2) lütuf, ihsan, iyilik.

inâyet-i rabbSniyye

:

 

Allah'ın inayeti, fr. providentialisme.

inâyeten

:

عناية ً

(a. zf.) : yardım Ve iyilik olarak.

inâyet-kâr

:

عنايتكار

(a. b. s.) : yardımda, iyilikte bulunan.

inâyet-kâr-âne

:

عنايتكارانه

(a. f. zf.) : yardım ve iyilikte bulunana yakışacak surette.

inbâ'

:

انباء

(a. i.) : haber verme, (bkz. : ihbar).

inbâc

:

انباج

(a. i.) : münasebetsiz konuşma, haltetme.

inbâh

:

انباه

(a. i.) : 1) uyandırma, uyandırılma. 2) kımıldatma, harekete getirme. Mevâdd-ı inbâhiyye : harekete getirici, te'sirli ilâçlar.

inbât

:

انبات

(a. i. nebât'dan.) : bitme, bitmesini te'mîn etme [bitki hak.]

İnbiâs

:

انبعاث

(a. i. ba's'den.) : 1) gönderilme. 2) meydana çıkma, ilerigelme.

inbihâr

:

انبهار

(a. i.) : yorgunluktan dolayı nefes kesilip çok soluma.

inbîk

:

انبيق

(a. i.) : inbak.

inbisâs

:

انبثاث

(a. i.) : yayılıp dağılma.

inbisât

:

انبساط

(a. i. bast'dan.) : 1) yayılma, açılma, genişleme, (bkz. : tevessül). 2) iç açılma, ferahlık. 3) fiz. sıcaklığın tesiriyle madenî cisimlerin enine, boyuna büyüyüp uzaması, * genleşme, fr. dilatation.

încâ'

:

انجاء

(a. i. necât'dan.) : kurtarma, kurtarılma.

incâh

:

انجاح

(a. i.) : 1) işi bitirme, işi tamamlama. 2) isteğe erme.

incâs

:

انجاس

(a. i. necis'den.) : necisleme, necâsetleme, pisleme, pislenme.

incâz

:

انجاز

(a. i. c. : incâzât) : yerine getirme [va'di]

incâz-ı va'd

:

 

va'dini, sözünü yerine getirme.

incibâr

:

انجار

(a. i.) : kırık kemiğin bağlanıp kaynaması.

İncil

:

انجيل

(a. i. c. : enâcîl) : Allah'ın vahî yoliyle dört büyük peygambere yolladığı mukaddes dört büyük kitaptan Hz. İsa'ya nazil olanı, (bkz. : Kur'an, Tevrat, Zebur). [İncil, aslında Hz. İsa'nın hayâtından bahseder]

incilâ'

:

انجلاء

(a. i. cilâ'dan.) : 1) cilalanma, parlama. 2) aşikâr, belli, meydanda olma. 3) görünme.

incilâb

:

انجلاب

(a. i. celb'den.) : 1) çağrıldığı için götürülme. 2) sürülüp götürülme.

incîlî

:

انجيلی

(a. s.) : incil'e men sup, İncil'le ilgili.

incimâd

:

انجماد

(a. i.) : donma buz hâline girme.

incirâd

:

انجراد

(a. i.) : soyunma, soyulma, * soyutlaşma.

incirâr

:

انجرار

(a. i.) : 1) müncer olma, çekilme.

incirâr-ı kelâm

:

 

söz gelişi. 2) çekilip bir sona erme. Kuvve-i incirâriyye : mâdenin, kırılıp kopmaksızın ince, uzun tel hâline gelmesi. 3) a. gr. kelime mecrûr olma, yâni harf-i cer veya izafet hallerinde son harfi i ile okunma.

incizâb

:

انجذاب

(a. i. cezb'den. c. : incizâbât) : 1) çekme, çekilme. 2) cazibeye çekilme.

incizâm

:

انجزام

(a. i.) : 1) a. gr. meczûm olma, kelimenin son harfi harekesiz olarak telâffuz olunma : meczum, mahrum. . 2) kemik kırılma.

incizâm

:

انجذام

(a. i.) : cüzam il-letine tutulmuş kimsenin bir organının kopması.

incizâz

:

انجذاذ

(a. i.) : kesilme.

incû

:

اينجو

(f. i.) : inci. (bkz. : dürr, lü'lü").

ind

:

عند

(a. i.) : 1) yan, taraf; yön, kat. 2) e. vanında, göre, düşüncesine göre. 3) e. olunca, olduğu halde.

ind-Allah

:

 

Allah yanında.

ind-el-ba'z

:

 

bâzılarına göre.

ind-ed-tahkik

:

 

tahkik sonunda.

ind-el-hâce

:

 

lâzım olduğu, gerektiği zaman.

ind-el-îcâb

:

 

gerekince.

ind-el-icâze

:

 

irin verildiği takdirde.

indâb

:

انداب

(a. i. nedeb'den.) : yara iyileşip kabuk bağlama.

indî

:

عندی

(a. s. c. : indiyyât) : bir kimsenin kendi inanışına, kendi görüşüne dayanan, kendince.

indibâg

:

اندباغ

(a. i.) : deri debagat etme, tabaklama.

indifa'

:

اندفاع

(a. i. def'den. c. : indifâât) : 1) mündefi' olma, ortadan kalkma. 2) yer yer başgösterme. Emrâz-ı Indifâiyye : çiçek, skızıl kızamık gibi hastalıklar. 3) jeol. püskürme, eruption.

indifâ-i bürkânî

:

 

yanardağ püskürüğü, lâv.

indifâî

:

اندفاعی

(a. s.) : 1) püskürme ile ilgili. 2) jeol. püskürük, fr. eruptive.

indifâk

:

اندفاق

(a. i.) : şiddetle dökülme, atılarak dökülme.

indifâk-ı nehr

:

 

nehrin şiddetle dökülmesi.

indihâş

:

اندهاش

(a. i.) : çok korkma.

indimâc

:

اندماج

(a. i.) : dürülüp sarılma, birbirine geçme, kenetlenme.

indimâl

:

اندمال

(a. i.) : yara iyi olma, kapanma, (bkz. : iltiyâm).

indirâ'

:

اندراء

(a. i.) : yayılıp dağılma.

İndirâ-yı mâ'

:

 

suyun yayılıp dağılması.

indirâ'

:

اندراء

(a. i.) : 1) öne geçme. 2) bir işe girişme. 3) bulut altından sıyrılma.

indirâ-i kamer

:

 

Ay'ın, buluttan sıyrılması.

indirâc

:

اندراج

(a. i. derc'den.) : münderiç olma, içine konma; arasına sıkıştırma.

indirâs

:

اندراس

(a. i.) : kökten yıkılma, adı sanı kalmama, eseri kalmıyacak şekilde yok olma. [en çok bina hakkında kullanılır]

indisâs

:

اندساس

(a. i.) : toprağa gömme.

indiyâl

:

انديال

(a. i.) : ishal olma, içi sürme.

indiyyât

:

عنديات

(a. s. indî'nin c.) : birinin kendi inanışına, kendi görüşüne dayanan sözler, düşünceler, keyfe tabî olarak söylerfilen sözler.

ineb

:

عنب

(a. i.) : üzüm. (bkz. : engûr).

ineb-i kelb

:

 

bot. köpeküzümü.

ineb-üd-dübb

:

 

(ayı üzümü) : bot. kocayemiş,

ineb-üs-sa'leb

:

 

bot. Tilki üzümü.

inebe

:

عنبه

(a. i.) : üzüm tanesi.

inebî

:

عنبی

(a. s.) : üzüm biçiminde olan, üzümümsü.

ineb-ül-efrenc

:

عنب الافرنج

(a. b. i.) : bot. Frenk üzümü.

ineb-üs-sa'leb, ineb-üd-düb

:

عنب الثعلب ، عنب الدب

(a. b. i.) : bot. ayı üzümü (kocayemiş) : tilki üzümü.

infâd

:

انفاد

(a. i.) : 1) bitirme, bitirilme, tükenme. 2) kuyunun suyu tükenme.

infâk

:

انفاق

(a. i. nafaka'dan. c. : infâkat) : nafaka verip geçindirme, besleme.

infâk-ı muhtacın

:

 

muhtaç olanları, yoksulları besleme.

infâl

:

انفال

(a. i.) : ganîmetten inal ayırıp verme.

infâr

:

انفار

(a. i.) : ürkütme, ürkütülme.

infaz

:

انفاذ

(a. i. nüfûz'dan. c. : infâzât) : 1) yerine getirme, yapma [emri] . 2) öte tarafa geçirme.

infâz-ı ferman

:

 

emir dinletme, hükmünü geçirme.

infial

:

انفعال

(a. i. fi'l'den. c. : infiâlât) : 1) gücenme, darılma. 2) * edilgi, fr. passion.

infiâlât

:

انفعالات

(a. i. infiâl'in c.) : infialler.

infiâlât-ı nefsâniyye

:

 

nefse âit her türlü teessürler, ruhun kabul ettiği her türlü tahavvüller, değişiklikler.

inficâr

:

انفجار

(a. i. fecr'den.) : 1) fecir sökme, tan yeri ağarma. 2) biy. bot. çatlama, fr. dehiscence. 3) su, yerden kaynayıp akma.

infihâm

:

انفهام

(a. i. fehm'den.) : fehmedilme, anlaşılma.

infihânî

:

انفخانی

(a. i.) : şişman adam.

infikâk

:

انفكاك

(a. i. fekk'den.) : 1) fek olma, bir şey yerinden ayrılma. 2) çözülme.

infilâk

:

انفلاق

(a. i. felak'dan.) : 1) yarılma, açılma. 2) gr. kim. patlama, fr. explosion. (bkz. : infitâr).

infilâl

:

انفلال

(a. i.) : 1) delinme, delik açılma. 2) keskinliği kaybolma, körleşme, körlenme.

infilâl-i seyf

:

 

kılıcın körlenmesi.

infirâc

:

انفراج

(a. i. ferc'den.) : 1) münferic olma, açılma; ferahlama, gönül açılma. 2) kurtulma.

infirâd

:

انفراد

(a. i. ferd'den.) : yalnız olma, yanında kimse bulunmama.

infirâg

:

انفراغ

(a. i.) : boşalma.

infirâg-ı cüz'i

:

 

bir mâyi'in (* sıvı) kısmen boşaltılması.

infrrâk

:

انفراق

(a. i. fark'dan.) : ayrılma.

infirâk-ı turuk

:

 

yolların ayrılması.

infirâz

:

انفراز

(a. i.) : münferiz olma, kalmama, bulunmama.

inîirâz-ı leben

:

 

hek. doğuran kadının memesinde süt bulunmama.

infisâd

:

انفساد

(a. i.) : fesâd'dan.) : fesada uğrama, bozulma.

infisah

:

انفساخ

(a. i. fesh'den.) : 1) bozulma, hükümsüz kalma.

infisah

:

انفساح

bollaşma, genişleme.

infisâl

:

انفصال

(a. i. fasl'dan. c. : infisâlât) : 1) ayrılma, yerinden ayrılma, yerini bırakıp gitme. 2) azledilme, me'murluktan çıkarılma.

infisâlât

:

انفصالات

(a. i. infisâl'in c.) : yerinden ayrılmalar; azledilmeler.

infisâm

:

انفصام

(a. î.) : kırılma, kesilme; yırtılma; üzülme.

infitâh

:

انفتاح

(a. i. feth'den.) : 1) açılma. 2) tıkanmış bir şeyin açılması.

infitâh-ı ebvâb

:

 

kapıların açılması.

infitâh-ı ezhâr

:

 

çiçeklerin açılması.

infitâk

:

انفتاق

(a. i.) : fıtık arız olma, yarılma, sökülme.

infitâm

:

انفطام

(a. i.) : 1) menedilen şeyden uzaklaşma. 2) südden kesilme.

infitâr

:

انفطار

yarılma, açılma, (bkz. : infilak).

infitât

:

انفتات

(a. i.) : kırılma, paralanma.

infizic

:

انفضاج

(a. i.) : 1) buharlaşma. 2) sıcaklık verme. 3) terleme.

infizâc-ı reevî

:

 

soluk alırken, içeri giren havaya karşı, dışarıya hava verilmesi.

ingımâm

:

انغمام

(a. i.) : gamlanma tasalanma, kaygulanma.

ingımâs

:

انغماس

(a. i.) : suya dalma.

ingısâs

:

انفساس

(a. i.) : suya batma.

ingıtât

:

انغطاط

(a. i.) : suya dalma.

ingıvâ

:

انغوا

(a. i.) : yoldan çıkma, sapıtma; dalâlete düşme.

inha'

:

انهاء

(a. i. nehy'den.) : 1) ulaştırma, yetiştirme. 2) bir vazifeye tâyin vcyâ bir maaşa terfi için yazılan yazı.

inhâc

:

انهاج

(a. i.) : 1) açık, meydanda, (bkz. : zahir). 2) hayvanı yorup solutma. 3) esvabı eskitme.

inhâf

:

انحاف

(a. i.) : zayıflatma, inceltme, arıklatma, arıklatılma.

inhâk

:

انهاك

(a. i.) : çok eziyet etme.

inhibâs

:

انحباس

(a. i.) : 1) nefes tutulma. 2) vakıf adına malı hapis etme.

inhibât

:

انهاط

(a. i.) : yukarıdan aşağı inme, düşme, (bkz. : hübût).

inhicâm

:

انهجام

(a. i.) : çökme, yıkılma [bina]

inhidâ'

:

انخداع

(a. i. hud'a'dan.) : hud'aya uğrama, hîleye düşme, aldanma.

inhidâb

:

انحداب

(a. i. hadeb'den) : 1) yumrulaşma, kamburlaşma. 2) yumruluk.

inhidâd

:

انحداد

(a. i. hadde'den) : 1) haddeden geçme, basılıp ezilme. 2) sivri, keskin olma.

inhidam

:

انهدام

(a. i. hedm'den. c. : inhidâmât) : yıkılma, harap ve viran olma. mâil-ı inhidam : yıkılmaya hazır, yıkılmak üzere, (bkz. : müşrif-i harâb).

inhidâr

:

انحدار

(a. i.) : 1) yokuş aşağı inme. 2) hek. derinin vurmasiyle şişme.

inhidâr

:

انخدار

(a. i.) : perdelenme, örtülme, örtünme.

inhidâr-ı nisvân

:

 

kadınların örtünmesi.

inhiclâş

:

انهداش

(a. i.) : dalaşma, hırlaşma [köpek]

inhifâz

:

انخفاض

(a. i.) : 1) çökkünlük, fr. depression. 2) aşağılanma, alçaklanma.

inhikak

:

انحقاق

("ka" uzun okunur, a. i.) : kör düğüm olma; mec. sıkışıp kalma [iş hakkında]

inhikâk

:

انحكاك

(a. i.) : kaşınma.

inhilâ'

:

انحلاع

(a. i.) : defedilme, çıkarılma.

inhilâk

:

انهلاك

(a. i.) : kendini tehlikeye koyma.

inhilâl

:

انحلال

(a. i. hall'den.) : 1) açılma, çözülüp açılma. 2) dağılma. 3) erime.

inhilâl-pezîr

:

انحلال پذير

(a. f. b. s.) : inhilâl kabul eden, inhilâli kabil olan.

inhimâd

:

انخماد

(a. i.) : ateşi sönmediği halde alevi geçme.

inhimak

:

انحماق

(a. i.) : ahmak gibi görünme.

inhimak

:

انهماك

(a. i. c. : inhimâkât) : bir şeyin üzerine fazla düşme, ziyâde düşkünlük.

inhimâl

:

انهمال

(a. i.) : 1) uğraşma; ciddî olarak çalışma. 2) ihmâl etme, savsaklama. 3) gözyaşı dökme. 4) mühlet alma.

inhimâz

:

انحماض

(a. i.) : ekşilenme.

inhina'

:

انحناء

(a. i.) : münhant olma, eğilme, eğrilme, kavislenme, yay biçimine girme.

inhinâk

:

انخناق

(a. i. hank'den.) : 1) boğulma. 2) bunalma, nefesi kesilme.

inhiraf

:

انحراف

(a. i. 'c. : inhirâfât) : 1) münharif olma, dönme, sapma. 2) doğru yoldan çıkma. 3) değişme, bozulma. 4) kırıklık. 5) astr. * açılım, declinaison. 6) fiz. sapma. fr. diclinaison. 7) kırılma, gücenme.

inhirâk

:

انخراق

(a. i.) : yırtılma, yırtık olma.

inhirât

:

انخراط

(a. i.) : 1) zarar verme. 2) bilmediği işe girişme. 3) ipliğe boncuk dizme. 4) incelme, zayıflama [vücut]

inhisâf

:

انخساف

(a. i. husûf'dan. c. : inhisâfât) : 1) tutulma, söner gibi olma, parlaklığı gitme.

inhisâf-ı ayn

:

 

hek. kör olma. 2) jeol. çökme, çöküntü, çöküp batma. 3) ay tutulması, (bkz. : husuf).

inhisâm

:

انحسام

(a. i. hasm'dan.) : hal ve fasletme, kesip bitirme.

inhisâm-ı da'vâ

:

 

dâvanın halli.

inhisar

:

انحصار

(a. i. hasr'dan.) : 1) bir şeyi, bir maddeyi, bir işi, başkası yapmamak üzere, yalnız bir kişiye, bir müesseseye verme. 2) * tekel, fr. monopole

inhişâş

:

انخشاش

(a. i. c. : inhişâşât) : birbirine dokunup hışırdama, hışırtı; şakırdama, şakırtı.

inhişâş-ı esliha

:

 

silâhların şakırtısı.

inhişâş-ı evrak

:

 

yaprakların hışırtısı.

inhitâk

:

انهتاك

(a. i.) : 1) yırtılma. 2) bekârlığın bozulması.

inhitâm

:

انحطام

(a. i.) : kırılma, ufalma.

inhitat

:

انحطاط

(a. i.) : 1) düşme, aşağı inme, aşağılama, fr. decadence. 2) yaşlılığa yüz tutma. sinn-i inhitat : ihtiyarlık, çökkünlük çağı. 3) kuvvetten düşme. 4) bir şişin inmesi.

inhiyâş

:

انخياش

(a. i.) : çekinme, ezilip büzülme.

inhizâl

:

انخزال

(a. i.) : bel kırılma, beli kırılmış gibi yürüme.

inhizâm

:

انهزام

(a. i. hezîmet'den. c. : inhizâmât) : hezimete uğrama, bozulma, alt olma, yenilme; bozgunluk.

in'idâl

:

انعدال

(a. i. udol'den.) : sapma, doğru yoldan çıkma, (bkz. : dalâlet).

in'idâm

:

انعدام

(a. i. adem'den.) : yok olma.

in'ikad

:

انعقاد

("ka" uzun okunur. a. i. akd'den.) : 1) mün'akid olma, bağlanma. 2) kurulma, toplanma.

in'ikâs

:

انعكاس

(a. j. aks'den. c. : in'ikâsât) : 1) mağlûbolma. 2) fiz. aksetme, bir vere çarpıp geri dönme [ışık] , yansıma, fr. rif-lexion. 3) yankılama [ses] . 4) tesir, * tepki [piyasada]

in'irâ

:

انعرا

(a. i.) : etleri çekilip dişin kökü çıkma.

in'isâb

:

انعصاب

(a. i.) : fels. fr. innervation.

in'isâm

:

انعصام

(a. i.) : muhafaza etme, koruma.

in'isâr

:

انعصار

(a. i.) : sıkılma, (bkz. : ta'sîr).

in'itâf

:

انعطاف

(a. i. atf'dan.) : 1) temayül, bir tarafa dönme. 2) bükülme, iki kat olma.

in'izâl

:

انعزال

(a. i. azl'den.) : bir yana çekilme, tek başına kalma.

inka'

:

انقاء

("ka" uzun okunur, a. i.) : pâk olma, temiz olma.

inka-yı kalb

:

 

gönül temizliği.

inka'

:

انقاع

("ka" uzun okunur, a. i.) : suda ıslatma.

inkâh

:

انكاح

(a. i. nikâh'dan.) : nikâh etme, edilme.

inkâr

:

انكار

(a. i.) : 1) yaptığını saklama, gizleme; yapmadım deme. 2) reddetme, tanımama.

inkârî

:

انكاری

(a. s.) : inkâr ile, tanımama ile ilgili.

inkas

:

انقاص

("ka" uzun okunur. a. i. naks'dan.) : azaltma, eksiltme, eksilme, (bkz. : tenkîs).

inkaz

:

انقاذ

("ka" uzun okunur. a. i.) : 1) küçük bir hayvanın veya cansız bir şeyin kendine mahsus bir ses çıkarması. 2) atları yürümeye teşvik için çıkarılan ses. 3) sakız çiğnerken çıkarılan ses. 4) vücuttaki oynak yerlerinin çatlaması.

inkaz

:

انقباز

("ka" uzun okunur, a. i.) : kurtarma, kurtarılma.

inkıbaz

:

انقباض

(a. i. kabz'dan.) : 1) büzülüp toplanma, çekilme. 2) kasvet, keder, sıkıntı. 3) kabızlık, peklik.

inkıbâzî

:

انقاض

(a. s.) : inkıbazla ilgili.

inkthâl

:

انقهال

(a. i.) : zayıf, güçsüz, dermansız düşme.

inkıhâm

:

انقهام

(a. i.) : bir işe düşünmeden başlama, el atma.

inkılâ

:

انقلاع

(a. i. kal'den.) : [ağaç] kökünden koparılma.

inkılâb

:

انقلاب

(a. i. kalb'den. c. : inkılâbât) : 1) değişme, bir halden, başka bir hale dönme. 2) * devrim. 3) astr. gündönümü.

inkılâb-ı sayfi

:

 

astr. 21 hazîranda arz'ın mah. reki (* yörünge) üzerinde güneş'ten en uzak olduğu eviç noktasında bulunması hâli.

inkılâb-ı şltevî

:

 

astr. arz'ın güneş etrafında çevirdiği mahrekle (* yörünge) güneş'e en yakın olduğu 21 aralık tarihindeki durumu (hadîd noktası) : [inkılâb-ı şitevî, inkılâbeyn'den biri olup mihver-i kebîr'in bir ucunda bulunur]

inkılâbeyn

:

انقلابين

(a. i. c.) : 1) iki inkılâp. 2) astr. arz'ın güneş tarafında çevirdiği mahrekin (* yörünge) güneş'e en uzak ve en yakın iki noktasını birleştiren ve güneş'in merkezinden geçen nazarî mihverin karşılıklı iki ucu. [2] haziranda arz güneş'ten en uzak noktada olup buna eviç noktası adı verilir ve arz'ın bu noktada bulunmasına inkılâb-ı sayfî adı verilir]

inkıraz

:

انقراض

(a. i.) : bir kalabalıktan, bir bütünden tek kişi kalmıyacak şekilde tükenme, bitme.

inkısam

:

انقس

(a. i. kısm'dan. c. : inkısâmât) : taksim olma, parçalanma, bölünme, ayrılma.

inkışâ'

:

انقشاع

(a. i.) : hava açık olup ayazlama, ayaza çekme.

inkışâr

:

انقشار

(a. i.) : deri veya kabuğu soyulma.

inkıta'

:

انقطاع

(a. i. kat',dan) : 1) kesilme; arası kesilme. 2) kesilme, tükenme, bitme.

inkıtâ-i tams

:

 

kadın, âdetten kesilme. 3) herkesten vazgeçip bir kimseye bağlanma.

inkıyâd

:

انقياد

(a. i. kavd ve kıyâdet'den) : boyun eğme; kendini teslim etme. (bkz. : imtisal 2.)

inkıyâden

:

انقياد

(a. zf.) : inkıyad suretiyle, boyun eğerek, kendini teslim ederek.

inkızâ'

:

انقضاء

(a. i. kazâ'dan.) : tamam olma, nehayet bulma, bitme, sona erme.

inkızâ-yi müddet

:

 

zamanın sona ermesi.

inkızâf

:

انقذاف

(a. i.) : atılma, kovulma, uzaklaştırılma.

inkızâz

:

انقضاض

(a. i.) : 1) çatlama, kağşama. 2) kuş, havadan yere doğru süzülüp inme.

inkibâb

:

انكباب

(a. i.) : yüzüstü düşme, kapanma.

inkidâm

:

انكدام

(a. i.) : vücudun bir tarafı kızarma, berelenme.

inkidâr

:

انكدار

(a. i.) : 1) hızlı yürüme. 2) düşme, dökülme, saçılma.

inkilâl

:

انكلال

(a. i.) : 1) yavaşça gülme. 2) körlenme, kesmez hâle gelme.

inkilîs

:

انكليس

(a. i.) : yılan balığı. ["inkılîs" şeklinde de kullanılır]

inkimâş

:

انكماش

(a. i.) : hek. peklik veren şeylerin yalnız bir hamızla beraber meydana getirdiği te'sir.

inkişâf

:

انكساف

(a. i. küsûf'dan.) : 1) güneş tutulamsı. 2) parlaklığı sönme.

inkisar

:

انكسار

(a. i. kesr'den.) : 1) kırılma. 2) gücenme. 3) beddua, ilenç. 4) fiz. kırılma, fr. refraction.

inkişâf

:

انكشاف

(a. i. keşfden.) : 1) açılma. 2) meydana çıkma. 3) tas. manevî bir sırrın veya hâlin görünmesi.

inkitâm

:

انكتام

(a. i.) : saklı, gizli tutulma.

inmâ'

:

انماء

(a. i. nemâ'dan.) : nemâlandırma, arttırma, arttırılma.

ins

:

انس

(a. i.) : insan, (bkz. : beşer).

insâ'

:

انساء

(a. i. nesy'den) : 1) unutturma, unutturulma.

insâ-yi mâzî

:

 

geçmişi unutturma. 2) veresiye satma.

insaf

:

انساف

(a. i.) : yaprak yaprak olma, lîme lîme olma, dağılma.

insaf

:

انصاف

(a. i.) : 1) merhamete, vicdana veya mantığa dayanan adalet. el-insâfü nısf-üd-dîn : dînin yansı insaftır. 2) ortalama davra. nış.

insafkar

:

انصافكار

(a. f. b. s.) : insaflı, haksızlık etmiyen.

insâf-kârâne

:

انصافكارانه

(a. f. zf.) : insafkâre, insaflıya, haksızlık etmiyene yakışacak surette.

insâk

:

انساق

(a. i. nesak'dan.) : seci'li ve kafiyeli söz söyleme.

insâk-ı kelâm

:

 

söz düzgünlüğü.

insâl

:

انسال

(a. i. nesl'den.) : nesli çoğaltma, döl peyda etme, edilme; döllenme.

insân

:

انسان

(a. i.) : 1) adam. 2) iyi, olgun, vicdanlı adam.

insân-ı kâmil

:

 

güzel huy ve tabîat ve yüksek fazîlet sahibi olan kimse.

insân-ül-ayn

:

 

hek. gözbebeği.

insanî

:

انسانی

insana mensup, insanla ilgili, insanca, [müen. "insâniyye"]

insâniye

:

انسانيه

(a. i.) : zool. insanlar.

insâniyyet

:

انسانيت

(a. i.) : 1) insanlık, insana yakışır hal; vicdanlılık. hiss-i insâniyyet : insanlık duygusu. 2) bütün insanlar, (bkz. : beşerîyyet).

insâniyyet-kâr

:

انسانيتكار

(a. f. b. s.) : insaniyetli, iyi, vicdanlı [adam]

insâniyyet-kârâne

:

انسانيتكاراه

(a. f. zf.) : insaniyetli olana yakışacak surette, vicdanlılıkla.

insâniyyet-kârî

:

انسانيتكاری

(a. b. i.) : insâniyetlilik, vicdanlılık.

isnât

:

انصات

(a. i.) : susma, susup dinleme, (bkz. : sükût).

insıbâb

:

انصباب

(a. i. sabâbetden.) : 1) dökülme, (bkz. : insicâl) ; başka suya karışma. 2) hek. vücutta ahlât'tan bîrinin veya bâzılarının nesiç (*doku) lerin arasına akıp orada toplanması.

insıbâğ

:

انصباغ

(a. i. sıbg'dan.) : 1) boyanma, boya tutma. 2) temizlenme. 3) vaftiz olunma.

insıdâm

:

انصدام

(a. i. sadme'den.) : tazyik ile bir şey atma; patlama.

insılâ', insımâ'

:

انصلاع ، انصماء

(a. i.) : 1) (bkz. : tulü'). 2) ufuktan, bulut altından çıkma.

insırâf

:

انصراف

(a. i.) : 1) geri dönme, çekilip gitme. 2) a. gr. isimlerin kaideye göre çekilebilmesi.

insırâfî

:

انصرافی

(a. s.) : 1) tasrif ile, çekilmekle ilgili. 2) leng. * büküngen, fr. flexiohnel. meselâ : kelebe, yektibs gibi.

insırâh

:

انصراح

(a. i. sarâhat'den.) : sarahat bulma, açıklanma.

insrrâm

:

انصرام

(a. i.) : kesilme, kesilip ayrılma.

insicâl

:

انسجال

(a. i.) : 1) dökülme. (bkz. : insıbâb). 2) çekilme.

insicam

:

انسجام

yamur sürekli yağma. 2) bir düziye gitme, gidiş. 3) ed. düzgün söz.

insidâd

:

انسداد

(a. i. sedd'den.) : tıkanma, kapanma.

insidâd-ı em'â

:

 

hek. bağırsakların birbirine dolaşması eseri olarak tıkanması.

insidâd-ı halime

:

 

hek. meme başlarının tıkanması.

insidâl

:

انسدال

(a. i.) : 1) düşük, sarkık olma; pörsüme. 2) hek. insan organlarından birinin düşmesi.

insifâr

:

انسفار

(a. i.) : açılma, (bkz. : inkişâf).

insihâk

:

انسحاق

(a. i.) : ezilip yumuşama, döğülüp ezilme.

insihâl

:

انسحال

(a. i.) : 1) kabuğu soyulma. 2) düzgün söz söyleme.

insikab

:

انثقاب

("ka" uzun okunur. a. i.) : delinme.

insikab-ı lü'lü'

:

 

incinin delinmesi.

insilâb

:

انسلاب

(a. i. selb'den.) : münselib olma, kalkma; giderilmiş olma; soyulma, soyulmuş olma; kalmama.

insilâh

:

انسلاخ

(a. i. selh'den.) : 1) kesilen hayvanın derisi yüzülme. 2) soyulma, sıyrılıp çıkma. 3) ay nihayeti gelme.

insilâk

:

انسلاك

(a. i. silk'den.) : sülûk etme, sâlik olma, yola girme, yol tutma.

insilâl

:

انسلال

(a. i.) : gizlice savuşma, sıvışma.

insilâl

:

انثلال

(a. i.) : bir yere toplanma, üşüntü etme.

insimâg

:

انثماغ

(a. i.) : yere düşüp ezilme, berelenme.

insinâ'

:

انثناء

(a. i.) : bükülme, burulma; burkulma.

insinâ-yi kadem

:

 

ayağın burkulması.

insirâm

:

انثرام

(a. i.) : dişin kırılması.

insîtâh

:

انسطاح

(a. i.) : 1) satıhlı olma. 2) yayılıp arka üstü yatma.

insiyâb

:

انسياب

süzülüp akma; çabuk akıp gitme.

insiyâg

:

انصياغ

kalıba, dökülüp düzelme.

insiyak

:

انسياق

(a. i.) : 1) bir kuvvetin te'sîriyle çekilip gitme. 2) ardı sıra gitme. 3) * içgüdü, fr. instinet.

insiyakı

:

انسياقی

(a. s.) : insiyak ile ilgili olan, his ve sevk-ı tabiî ile vâki olan, fr. instinetif.

inşâ'

:

انشاء

(a. i. c. : inşâat) : 1) yapma, yapılma, vücûda, meydana getirme. 2) kaleme alma. 3) {fe""ctflek' kipleri. 4) nesir yazı. 5) mektup yazma. 6) ed. güzel nesir yazma veya güzel yazılmış nesir.

in-şâ'-allah

:

ان شاء الله

(a. cü.) : Allah isterse, Allah nasîbetti ise.

inşâat

:

انشا آت

(a. i. inşâ'ın c.) : yapı, yapı işleri.

inşâb

:

انشاب

(a. i.) : tırnak batırma, tırnak bastırma; iliştirme.

inşâd

:

انشاد

(a. i. neşd'den.) : 1) şiir okuma, şiir söyleme. 2) ed. manzum bir sözü, âhengine göre. okuma.

inşâî

:

انثائی

(a. s. c. : înşâiy yâl) : 1) inşâya, yapıya âit. 2) gr. dilek * kipine âit, dilek kipiyle ilgili, [müen. : "inşâiyye"]

inşâiyyât

:

انشائيات

(a. i. ınşâî'in c.) : işitilmemiş, duyulmamış sözlerden yapılan cümleler.

inşâiyye

:

انشائيه

(a. i.) : yapı işiyle uğraşanlar.

inşâk

:

انشاق

(a. i.) : koklatma, buruna sulu bir şey çektirme.

inşâr

:

انشار

(a. i.) : ölüyü diriltme.

inşât

:

انشاط

(a. i. neşat'dan.) : ferahlandırma, iç açma. (bkz. : tenşît).

inşiâ'

:

انشعاع

(a. i.) : fiz. * ışınım.

inşiâb

:

انشعاب

(a. i. şa'b'dan) : 1) sobelenme, dal, budak peyda etme. 2) çoğalma. 3) bölük bölük olma.

inşibâb

:

انشبابا

(a. i.) : gençleşme, gencelme, babayiğit hâline gelme. devr-i inşibâb : gençlik devri.

inşibâk

:

انشباك

(a. i.) : balık ağı gibi birbirine geçme, şebeke şeklinde olma.

inşihâb

:

انشخاب

(a. i.) : fışkırma.

inşihâb-ı dem

:

 

kan fışkırma.

inşikak

:

انشقاق

("ka" uzun okunur, a. i. şakk'dan) : yarılma, çatlama; ikiye ayrılma.

inşikak-ı kamer

:

 

ay'ın ikiye ayrılması [mûcizesi]

inşilâl

:

انشلال

(a. i.) : 1) su, uçurumdan dökülerek şelâle peyda etme. 2) şiddetle dökülme, atılarak akma.

inşimâr

:

انشمار

(a. i.) : sallanarak yürüme.

inşinâc

:

انشناج

(a. i.) : buruşma, (deri) buruşma.

inşinâc-ı vech

:

 

yüz buruşması.

inşirah

:

انشراح

(a. i. şerh'den) : 1) açılma. 2) açıklık, ferahlık. inşirâh-ı derûn : iç açılması.

inşirâk

:

انشراق

(a. i.) : 1) çatlayıp yarılma, yarık olma. 2) parlama.

inşirâm

:

انشرام

(a. i.) : çok yarılma, yarık yarık olma.

inşirâs

:

انشراث

(a. i.) : soğuktan el çatlama.

inşitât

:

انشتات

(a. i.) : dağılma, perîşan olma. (bkz. : teşettüt).

intâ'

:

انتاع

(a. i.) : çok terleme; kusma.

intaç

:

انتاج

(a. i.) : 1) netîce (* sonuç) ver me, neticelendirilme. 2) doğurma.

intak

:

انطاق

(a. i. nutk'dan.) : söyletme, dile getirme, söyletilme.

intâk-ı hakk

:

 

Allah söyletmesi.

intân

:

انتان

(a. i.) : fena kokma

intânî

:

انتانی

(a. s.) : mikroplu mikroptan olan.

intâş

:

انتاش

(a. i.) : tohum, top rakta çimlenip filizlenme.

intiba'

:

انطباع

(a. i. tab'dan. c. : intıbâât) : 1) matbu olma, basılma. 2) zihinde iz bırakma. 3) psik. * izlenim, fr. impression.

intibah

:

انطاخ

(a. i.) : pişme.

intıbâh-ı taam

:

 

yemeğin pişmesi.

intibak

:

انطباق

(a. i. tıbk'dan. c. : intıbâkat) : mutabık gelme, uyma, uygun gelme.

intıbâkat

:

انظباقت

("ka" uzun okunur. a. i. intıbâk'ın c.) : mutabık gelmeler, uygun gelmeler, uymalar.

intifa'

:

انطفاء

(a. i.) : sönme.

intıfâyi harîk

:

 

yangının sönmesi.

intılâk

:

انطلاق

(a. i.) : salıverme, yol verilme; yollama.

intımâs

:

انطماس

(a. i.) : belirsiz olma, kaybolma.

intıvâ'

:

انطواء

(a. i.) : sarılıp devşfrilme, katlanıp sarılma, dürülme.

intıyâ'

:

انطواء

(a. i.) : mutî olma, itaat etme, söz dinleme.

intiâş

:

انتعاش

(a. i.) : 1) hastalıktan kurtulup kalkma. 2) doğrulup kalkma.

intiâz

:

انتعاظ

(a. i.) : 1) kuvvetlenme, kıvama gelme. 2) kalkma.

intibâât

:

انطباعات

(a. i. intıba'ın c.) : edinilen intibalar.

intlbâc

:

انتفاء

(a. i.) : hastalık dolayısiyle vücutta hâsıl olan şişkinlik.

intibah

:

انتباها

(a. i.) : 1) uyanma, uyanıklık, 2) gözaçıklığı. 3) sinirlerin ve uzuvların harekete gelmesi, uyanması.

intidâm

:

انتدام

(a. i.) : kolay elde etme, kolaylıkla ele geçme.

intifa'

:

انتحاء

(s. i.) : ortadan yok olma, aradan çıkma.

intifa'

:

انتفاع

(a. i. nef'. den. t. : intifâat) : menfaatlenme, faydalanma. hakk-ı intifâ' : huk. faydalanma hakkı, bir gayri menkulün yalnız gelirinden faydalanma hakkı.

intifâd

:

انتفاد

(a. i.) : huk. bir şeyi tamamen alma.

intifâh

:

انتفاخ

(a. i. nefh'den.) : 1) kabarma, şişme. 2) vücut âzasından birinin büyümesi.

inlifâh-ı batnî

:

 

gazlerin birikmesiyle karnın şişmesi.

intifâh-ı rie

:

 

akciğerin şişmesi.

intifâl

:

انتفال

(a. i.) : nafile namaz kılma.

intiha'

:

انتحاء

(a. i.) : yanına dayanma, yaslanma.

intiha'

:

انتهاء

(a. i. nihâyet'den.) : 1) nihayet bulma, sona erme. 2) bitme, tükenme. 3) nihayet, son.

intihâb

:

انتهاب

(a. i. nahb'dan. c. : intihabat) : 1) seçme, seçilme. 2) seçim. 3) s. en güzel. beyt-i intihâb : ed. bir kıt'a veya kasidenin en güzel beyti.

intihâb

:

انتخاب

(a. i. nehb'den c. : intihabat) : yağma ile mal alma, kapışma, talanlama.

intihabat

:

انتخابات

(a. i. intihsb'ın c.) : 1) seçmeler, seçilmeler. 2) seçimler.

intihabat

:

انتهابات

(a. i. intihâb'ın c.) : yağmalar, kapışmalar, talanlamalar.

intihâbî

:

انتخابی

(a. s.) : intihapla ilgili, seçme, seçim işlerine âit.

intihâb-nâme

:

انتخابنامه

(a. f. b. i.) : intihabı, seçilmeyi bildiren mektup, yazı.

intihâc

:

انتهاج

(a. i.) : yol bulma, varma.

intihal, irttihâiyye

:

انتهائیذ و انتهائيه

(a. s.) : intihâ'ya, sona âit, bit'me ile ilgili.

intihâk

:

انتهاك

(a. i.) : 1) zayıflatma, kuvvets izlendirme. 2) işe yaramaz bir hâle koyma.

intihal

:

انتحال

(a. i.) : 1) çalma, başkasının malını benimdir diye iddia etme. 2) ed. birinin yazısını veya şiirini kendinin gibi gösterme.

intihâ-pezîr

:

انتهاپذير

(a. f. b. s.) : nihayet bulan, nihayet bulucu.

intihar

:

انتحار

(a. i. nahr'dan.) : kendini öldürme.

intihâz

:

انتهاز

(a. i.) : fırsat gözleme, fırsatı kaçırmama.

intihâz

:

انتهاض

(a. i.) : hareket etme, yola çıkma.

intika

:

انتقاء

("ka" uzun okunur, a. i.) : seçme, ayırdetme [bir şeyi]

intikad

:

انتقاد

("ka" uzun okunur. a. i. c. : intikaoât) : 1) kalp parayı gerçeğinden ayırma. 2) tenkîd, fr. critique.

intikadiyye

:

انتقاديه

("ka" uzunokunur, a. i.) : fels. * eleştirimcilik, fr. eriticisine.

intikah

:

انتقاه

("ka" uzun okunur, a. i.) : 1) nekahat peyda etme, zayıf olma. 2) iyi bir haber işitip sevinme.

intikal

:

انتقال

("ka" uzun okunur, a. i. nakl'den. c. : intikalâ't) : 1) bir yerden başka bir yere geçme; göçme. 2) geçme, birinden diğerine geçme. 3) ölme, öbür dünyâya göçme. 4) babadan kalma miras. 5) bir bahisten başka bir bahse geçme. 6) hastalığın yer değiştirmesi.

intikalen

:

انتقالا

("ka" uzun okunur. s. zf.) : intikal süreliyle.

intikali

:

انتقالی

("ka" uzun okunur. a. s.) : intikal ile ilgili.

intikam

:

انتقام

("ka" uzun okunur, a. i. c. : intikâmât) : öc alma.

intikamât

:

انتقامات

("ka" uzun okunur, a. i. intikam'ın c.) : öç almalar, acısını çıkarmalar.

intikamcı

:

انتقامجو

("ka" uzun okunur, a. f. b. s.) : intikam almaya çalışan, intikam güden.

intikas

:

انتقاص

("ka" uzun okunur, a. i. naks'dan) : eksilme.

intikâs

:

انتكاس

(a. i. nüks'den.) : başaşağı düşme veya dönme.

intitaş

:

انتقاش

("ka" uzun okunur, a. i. naks'dan.) : nakşolunma, kazılma.

intikaz

:

انتقاض

("ka" uzun okunur, a. i.) : bozulma, çözülme.

intimâ'

:

انتماء

(a. i.) : 1) kuş, bir yerden uçup, başka bir yere konma. 2) birine mensûbolma. (bkz. : intisâb).

intislb

:

انتساب

(a. i. nisbet'den.) : 1) bir kimseye menûbolma. 2) bir yere bağlanma, kapılanma. 3) birinin adamı olma.

intisâb

:

انتصاب

(a. i. nasb'dan.) : 1) dikilip durma. 2) yükseğe kaldırma. 3) a. gr. kaideye göre kelimenin mensûbolması.

intisâc

:

انتساج

(a. i. nesc'den.) : nesc’olunma, dokunma, örülme.

intisâf

:

انتصا

(a. i.) : 1) hakkını tamamen alma. 2) zaman, yarıyı bulma. intisâf-ı ramazân : ramazanın ortası.

intisih

:

انتساخ

(a. i. nesh'den) : (bkz. : stinsah).

intisâh

:

انتصاح

(a. i.) : verilen nasîhati, öğütü tutma.

irrtisâk

:

انتساق

(a. i. nesak'dan.) : sıra ile düzgün dizilme, düzgün olma, yerli yerine konulma.

intişâr

:

انتثار

(a. i. nesr'den.) : 1) saçılma, dağılma. 2) püskürme, püskürtme. 3) aksırma.

intişâr

:

انتصار

(a. i. nasr'dan.) : öcalma.

intişâ'

:

انتشاء

(a. i.) : neşvü nema bulma, gelişme, yetişme.

intişâb

:

انتشاب

(a. i.) : 1) tutulup kalma. 2) odun ve mal biriktirme.

intişâr

:

انتشار

(a. i. nesr'den.) : 1) neşrolunma, yayılma, dağılma. 2) üreme. 3) gizli bir şeyin ağızdan ağıza yayılması. 4) umûmîleşme,

intisâr-ı arzani

:

 

ask. hedefin sağ ve soluna düşen mermilerle hedef arasında olan mesafe.

intişâr-ı tûlânî

:

 

ask. hedeften itibaren en ileri ve en geri düşen mermilerle hedef arasındaki mesafe.

intitâk

:

انتطاق

(a. i.) : kuşak, kemer bağlama.

intiyâh

:

انتياح

(a. i.) : ağlama, gözyaşı dökme.

intizâ'

:

انتزاع

(a. i. nez'den.) : 1) çekip koparma, koparıp alma. 2) fels. fr. dlssociation,

intizâc

:

انتضاج

(a. i.) : 1) hek. çıbanın olgun hâle gelmesi. 2) çok gözyaşı dökme.

intizâh

:

انتضاح

(a. i.) : aptes ettikten sonra temizlenme, taharet alma.

intizâm

:

انتظام

(a. i. nizâm'dan. c. : intizâmât) : nizamlı, tertipli, düzgün olma, düzgünlük.

intizâm-perver

:

انتظام پرور

(a. f. b. s.) : intizâma düşkün, tertipsever [kimse]

intizâr

:

انتظار

(a. i. nazar'dan.) : 1) bekleme, beklenilme. 2) gözleme, gözlenilme. el-intizâr eşeddü min-en-nâr : gözlemek, ateşten daha şiddetlidir.

intizâr-ı berk

:

 

şimşek bekleme.

inzâc

:

انضاج

(a. i.) : iyice pişirip kıvamını buldurma.

inzal

:

انزال

(a. i. nezr'den. c. : inzâlât) : indirme, indirilme.

inzâr

:

انزار

(a. i.) : te'hîr etme, geciktirme.

inzâr

:

انذار

(a. i. nezf'den. c. : inzârât) : sonunun fenâr olacağını haber vererek korkutma, ihtarda bulunma.

inzârât

:

انذارات

(a. i. inzâr'ın c.) : tenbihler, ihtarlar.

inziâc

:

انزعاج

(a. i.) : 1) yerinden kopma, koparma; sökülme. 2) tas. Allah'a tam bir teveccühle yürekten dünyâ emellerini sökme.

inzibat

:

انضباط

(a. i. zabt'dan.) : 1) yolunda olma, umûmî emniyetin yolunda olması. 2) sağlamlaşma.

inzibatî

:

انضباطی

(a. s.) : inzibat'a âit, inzibatla ilgili.

inzieâ'

:

انضجاع

(a. i.) : yan yatma, bir tarafa yaslanma.

inzimam

:

انضمام

(a. i. zamm'dan.) : 1) zam olunma, katılma. 2) kim. * katım, fr. addilion, ajoutation.

inziva'

:

انزواء

(a. i. zuvviyy ve zeyy'den.) : 1) bir köşeye çekilme, çekilip hiç bir iş karışmama. 2) dünyâ işlerinden vazgeçme.

inzivâ-gerde

:

انزوا گرده

(a. f. b. i.) : inziva yeri tutma.