îka'

:

ايقاعا

("ka" uzun okunur, vuku'dan) : yapma, yaptırma, oldurma; düşürme.

îkâ'

:

ايكاء

(a. i.) : 1) dayanma. 2) dayanacak şey verme.

ikab

:

عقاب

("ka" uzun okunur, a. i.) : ezâ, cefâ, eziyet, azap.

îkad

:

ايقاد

("ka" uzun okunur, a. i.) : yakma, yakılma.

îkad-ı kanâdil

:

 

kandillerin yakılması.

îkâd

:

ايكاد

(a. i.) : sağlam kalma.

ik'âd

:

اقعاد

(a. i. kuûd'dan.) : 1) oturtma. 2) bir hükümdarı tahta çıkarma, tahta oturtma. (bkz. : iclâs).

ilcae

:

اقائه

("ka" uzun okunur, a. i.) : kay ettirme, kusturma, kusturulma.

îkaf

:

ايقاف

("ka" uzun okunur, a. i. vakf'dan.) : 1) bir malı vakfetme, mal, vakfedilme. 2) durdurma, durdurulma.

ikâf

:

اكاف

(a. i.) : palan.

îkâf-i himâr

:

 

eşek palanı.

ikal

:

عقال

("ka" uzun okunur, a. i.) : 1) bağ. (bkz. : bend). 2) ayak bağı, köstek, (bkz. : pâbend).

ikale

:

اقاله

("ka" uzun okunur, a. i.) : huk. 1) iki tarafın isteğiyle alışveriş mukavelesini bozma. 2) dememiş iken "dedin" diye iddia etme.

ikam

:

عقام

("ka" uzun okunur, a. s. akim'in c.) : akamete uğrıyanlar, kısırlar.

ikame

:

اقامه

("ka" uzun okunur, a. i. kıyâm'dan.) : 1) oturma. 2) kaldırma; ayakta durdurma. 3) meydana koyma.

ikame-i da'vâ

:

 

huk. dâva açma.

ikame-i beyyine

:

 

şâhid getirme.

ikamet

:

اقامت

("ka" uzun okunur, a. i. kıyâm'dan.) : 1) oturma. 2) cemaatle namaza başlamadan önce meyzinin kamet getirmesi.

ikamet-gâh, ikamet-geh

:

اقامتگاه ، اقامتگه

("ka" lar uzun okunur, a. f. b. i.) : ikamet olunan, oturulan yer.

ikan

:

ايقان

("ka" uzun okunur, a. i. yakîn'den.) : sağlam biliş, bilme.

îkâr

:

ايكار

(a. i.) : doldurma, doldurulma.

ik'âr

:

اقعار

(a. i.) : derinletme, derinletilme, derinleştirme, derinleştirilme.

ik'âr-ı âbâr

:

 

kuyuların derinleştirilmesi,

ik'âr-ı enhâr

:

 

nehirlerin derinleştirilmesi.

Îkâz

:

ايقاظ

(a. i. yakaz'dan.) : 1) uyandırma, uyandırılma. 2) aklını başına toplatma.