îd |
: |
عيد |
(a. i : c. : a'yâd) : bayram. |
îd-i adhâ |
: |
|
kurban bayramı. |
îd-i cânân |
: |
|
sevgilinin bayramı. |
îd-i ekber |
: |
|
arefesi cumaya rastlıyan kurban bayramı. |
îd-i fıtr |
: |
|
ramazan bayramı. |
îdâ' |
: |
ايداع |
(a. i. vedîa'dan.) : 1) emânet olarak verme. 2) malını, korunması için başka birine verme. |
îdâb |
: |
ايداب |
(a. i.) : 1) doğruluğu Herkese bildirme. 2) sofrası açık olma, herkesi ziyafete çağırma. |
idâd |
: |
عداد |
(a. i.) : sayı, hesap. Bî-idâd : sayısız, pek çok. |
idâd. ided |
: |
اداد ، ادد |
(a. i.) : zor, kuvvet; zafer, üstünlük. |
i'dâd |
: |
اعداد |
(a. i. add'den) : hazırlama, hazırlanılma, geliştirme, geliştirilme. |
idâde |
: |
اضاده |
(a. i.) : usturlabın sırtı üzerine konulmuş, mihver veya meyil etrafında dönen bir nişan cetveli olup, yıldızların yüksekliğini ölçmeye yarar, (bkz. : izâde). |
idâde |
: |
اضاده |
(a. i.) : kol bağı.(bkz. : bâzû-bend). |
i'dâdî |
: |
اعدادی |
(a. s.) : hazırlamıya mahsus yer, hazırlama yeri. Mekteb-i i'dâdî : [rüştiye denilen ortaokuldan sonra] yüksek okullara hazırlayıcı okul. |
idâle |
: |
ادله |
(a. i.) : tedavüle çıkarma, bir şey elden ele geçme, geçirilme. |
idâın |
: |
ادام |
(a. i.) : katık, ekmeğe katık edilen şey. Nan ü idam : ekmek ile katık. |
i'dâm |
: |
اعدام |
(a. i. adem'den.) : yok etme, öldürme, vücûdunu kaldırma. |
i'dâm-ı nefs |
: |
|
kendini öldürme, intihar. |
idâme, idâmet |
: |
ادامه ، ادامت |
(a. i. devâm'dan) : devamlı, daimî kılma, devam ettirme, sürdürme. |
idâne |
: |
ادانه |
(a. i. deyn'den.) : borç, ödünç verme. |
idâneten |
: |
ادانةً |
(a. zf.) : idâne suretiyle, ödünç olarak. |
idâre |
: |
اداره |
(a. i. devr'den) : 1) döndürme, döndürülme, çevirme, çekip çevirme, *yönetme. 2) kullanma, becerme. 3) tutum, yerinde harcama. 4) yetme yeter olma. 5) memleket işlerinin çevrilmesi. 6) bir yeri çekip çevirenlerin hep si. 7) birinin bir işi çekip çevirdiği yer. 8) ışığı az olan küçük lâmba. |
idâre-i akdâh |
: |
|
kadeh kaldırma, [şerefe]. |
idâre-i askeriyye |
: |
|
askerlik işleriyle uğraşan idare; askerce idare. |
idâre-i mahsûsa |
: |
|
[ ilk adı : "İdâre-i Azîziyye" idi], devlet vapur işletme idaresi [son adı "Seyr-i Sefâin" olmuştu]. |
idâre-i maslahat |
: |
|
1) bir işi iyi kötü yoluna koyma; 2) bir işi şöyle böyle görme. |
idâre-i meşruta |
: |
|
meşrûtiyet idaresi. idâre-i mutlaka : bîr hükümdarın idaresi altında bulunan devlet. |
idâre-i müstebidde |
: |
|
istibdad idaresi. |
idâre-i örfiyye |
: |
|
(örfî idare): * sıkıyönetim. |
idâre-i umur |
: |
|
işlerin görülmesi. |
idâre-hâne |
: |
اداره خانه |
(a. f. b. i.) : 1) gazete, dergi gibi yayınların yazı işlerine bakılan yer. 2) bir işe bakan heyetin toplu olarak iş gördükleri yer, dâire. |
idâreten |
: |
ادارة |
(a. zf.) : idare yoliyle, işi idare ederek. |
idarî |
: |
اداری |
(a. s.) : idare ile ilgili; idare. |
idâve |
: |
اداوه |
(a. i. c. : edâvâ) : asker matrası, deriden yapılmış su kabı. |
idbâk |
: |
ادباق |
(a. i.) : yapıştırma,yapıştırılma. |
idbâr |
: |
ادبار |
(a. i.) : talihsizlik, bahtsızlık; düşkünlük, işlerin ters gitmesi : İkbal ü idbâr : talih ve talihsizlik. |
idcân, idcîeân |
: |
ادجان ، ادجيجان |
(a. i.) : 1) hava çok sisli, dumanlı olma. 2) gök yağmur bulutlariyle örtülme. |
iddet |
: |
عدت |
(a. i.) : huk. [eskiden] kocasından ayrılan kadının, tekrar başkasiyle evlenebilmek zorunda bulunduğu, yâni üç defa hayiz görüp temizleninciye kadar geçecek olan müddet, [kocasından boşanırsa (100) gün, kocası ölürse (130) gün beklenirdi]. |
iddet-i eşhür |
: |
|
huk. [eskiden ay hesabiyle iddet bekleme, [akd-i sahih ile nikâhlı olup hakikaten veya hükmen methûl-ün-bihâ olan veya zât-ı hayz olmıyan kadınlar; boşanma târihinden îtibâren hür ise üç ay, câriye ise bir buçuk ay iddet bekler]. |
iddet-i hami |
: |
|
huk. [eskiden] çocuk doğurmakla biten iddet. |
iddet-i hayz |
: |
|
huk. [eskiden] hayz ile ikmâl olunan iddet. [talâk veya fesih vukuunda zât-i hayz olan hür kadınlar tam üç hayz ile ve cariyeler dahî tam iki hayz ile bu iddeti bitirmiş olurlar]. |
iddet-i vefat |
: |
|
huk. [eskiden] ölüm ile lâzımge-len iddet. [kocası vefat eden kadın hür ise dört ay on gün, câriye ise iki ay beş gün iddet bekler]. |
iddia |
: |
ادعاء |
(a. i. da'vâ'dan.) : 1) haklıhaksız bir hükümde ayak direme. 2) mahkemede bir hakkın sabit olduğu dâvasında bulunma. 3) inat. |
iddiâî |
: |
ادعائی |
(a. s. c. : iddiâiyyât) : iddia ile ilgili, delilsiz, şahitsiz şuhutsuz. |
iddiâiyyât |
: |
ادعائيات |
(a. i. iddiâî'nin c.) : iddia ile ilgili, şahitsiz şuhutsuz sözler. |
iddiâ-nâme |
: |
ادعانامه |
(a. f. b. i.) : müddeiumümî'nin (* savcı), iddialarını içinde toplamış olduğu ve soruşturma sonunda mahkemede okuduğu yazı. |
iddifâ' |
: |
ادفاء |
(a. i.) : ısınma. |
iddifâ-yi mâ' |
: |
|
suyun ısınması. |
iddifâ-yi taam |
: |
|
yemeğin ısınması. |
iddihâl |
: |
ادخال |
(a. i.) : girme, (bkz. : duhûl). |
iddihân |
: |
ادهان |
(a. i.) : güzel kokulu yağ sürünme. |
iddihân |
: |
ادخان |
(a. i.) : (bkz. : idhan). |
iddihâr |
: |
ادخار |
(a. i.) : 1) biriktirme,biriktirilme, toplayıp saklama. 2) kıtlıkta yüksek fiatla satmak üzere zahîre toplayıp saklama. |
iddirâ' |
: |
ادراء |
(a. i.) : hîle ile aldatma. |
iddisâr |
: |
ادثار |
(a. i.) : çok mal-mülk sahibi olma. |
idfâ' |
: |
ادفاء |
(a. i.) : ısıttırma. |
idfân |
: |
ادفان |
(a. i.) : gömme, (bkz. : defn, tedfîn). |
îd-gâh |
: |
عید گاه |
(a. f. b. i.) : bayram yeri. |
idgam |
: |
ادغام |
("ga" uzun okunur, a. i.) : a. gr. birbirine benziyen iki harfi bir yazıp şedde ile okuma : medede'den "medd" gibi. |
idhâl |
: |
ادخال |
(a. i. dühûl'dan. c. : Idhâlât) : 1) dahil etme, içeri sokma. 2) memleket dışından mal getirme, ["ihrâc" in zıddı], |
idhâlât |
: |
ادخالات |
(a. i. idhâl'in c.) : memleket dışından getirilen mallar, fr. importations. [ihrâcât'ın zıddı], |
idhân |
: |
ادخان |
(a. i. duhân'dan.) : tütme, duman çıkarma. |
idhâr |
: |
ادخار |
(a. i.) : tahkir, hakir görme. |
idhâş |
: |
ادهاش |
(a. i.) : dehşet verme, dehşetlendirme, dehşetlendirilme, (bkz. : tedhîş). |
îdî |
: |
عيدی |
(a. s.) : bayramla ilgili. |
îdiyye |
: |
عيديه |
(a. i.) : bayramlık, bayram - bahşişi. Kasîde-i îdiyye : eski şâirlerin büyük kimselere, bayramda sundukları tebrik kasîdesi, manzumesi. |
idlâl |
: |
ادلال |
(a. i.) : naz etme, nazlanma; aşırı derecede nazlanma. |
idmâ' |
: |
ادماء |
(a. i.) : kan alma. (bkz. : fasd). |
idmâc |
: |
ادماج |
(a. i.) : bir şeyi bir şeyin içine koyma, sıkıştırma, (bkz. : idhâl 1) . |
idman |
: |
ادمان |
(a. i.) : 1) alıştırma,alışkanlık olması için bir şeyi birçok defa tekrarlama. 2) jimnastik, beden terbiyesi. |
idmân-ı beden |
: |
|
jimnastik. |
idrâ' |
: |
ادراء |
(a. i.) : bildirme, bildirilme. |
idrâc |
: |
ادراج |
(a. i. derc'den.) : dercetme, dercedilme, bir yazıyı (gazete, dergi gibi) bir yere koydurma : fels. subsumer. |
idrâk |
: |
ادراك |
(a. i. derk'den. c. : idrâkât) : 1) anlayış, akıl erdirme. 2) yetişme, erişme. 3) olgunlaşma. 4) fels. *algı. |
idrâk-ı dakîk |
: |
|
fels. ince idrâk, * tamalgı. |
idrâkât |
: |
ادراكات |
(a. i. idrâk'in o.) : anlayışlar, kavrayışlar. |
idrâkiyye |
: |
ادراكيه |
(a. i.) : fr. eonceplionnisme, perceptionisme. |
idrar |
: |
ادرار |
(a. i.) : sidik, (bkz. : bevl.). |
idrârât |
: |
ادرارات |
(a. i. derr'den c.) : vâridât ve tahsîsât, gelirler. |
İdrîsivye |
: |
ادريسيه |
(a. h. i.) : tas. Seyd Ahmet bin İdrîs-il-Fâsî'nin kurduğu tarîkat kolu. [Sevdî Ahmet 1253 (1837) de Zübeyde'de ölmüştür]. |