îcâ'

:

ابزيم ، ابزين

(a. i. veca'dan.) : veca verme, verilme, ağrıtma, ağrıtılma.

icâa

:

اجاعه

(a. i. cû'dan.) : yiyecek, içecek vermiyerek aç bırakma.

i'câb

:

اعجاب

(a. i. ucb'dan.) : 1) taaccübe düşürme, şaşırtma. 2) kendini beğenmişlik. [Arapça'da : "iyiliğe, güzelliğe hayran etme" mânâsına gelir].

îcâb

:

ايجاب

1) lâzım gelme, gerek. 2) bir sözleşme, için ilk söylenen söz. 3) mant. * olumlama, "olumlu halde bulunma, fr. affirmation.

îcâbât

:

ايجابات

(a. i. îcâb'ın c.) : icaplar.

icabet

:

اجابت

(a. i.) : 1) kabul etme,kabul edilme. 2) muvafakat etme, razı olma, uyma : Ümmet-i icabet : Müslümanlar.

icâbet-gâh

:

اجابتگاه

(a. f. b. i.) : kabul etme yeri.

icâbet-gâh-ı ilâhî

:

 

Allah'ın duaları kabul ettiği yer.

îcâbiyye

:

ايجابيه

(a. i.) : gerekircilik, fr. determinisme.

icâd, ücâd

:

ايجابيه

(a. i.) : pencere ve kapı üstlerinde bulunan kemer.

îcâd

:

اجاده

(a. i.) : 1) vücûda getirme, getirilme. 2) yeniden bir şey çıkarma. Alem-i îcâd : (îcâd âlemi) : bütün yaratılmışlar. Nev-îcâd : yeni ortaya çıkmış

îcâd-ı akl-ı insanî

:

 

insan aklının icâdı.

îcâd-ı bedâyi'

:

 

güzel şeyler yaratma. 3) ed. yeni bir fikri, yeni bir mevzuu zihinde bulma.

icâde

:

اجاده

(a. i.) : iyi yapma, yapılma, iyi işleme.

îcâd-gerde

:

ايجاد گرده

(a. f. b. s.) : îcâdedilmiş, yeni ortaya konulmuş.

i'câf

:

اعجاف

(a. i.) : hiç durmadan hastaya bakma.

ic'âf

:

اجعاف

(a. i.) : yıkma, yere düşürme.

icâh

:

اجاح

(a. i.) : perde, örtü. [üç türlü harekesiyie de kullanılabilir].

i'câl

:

اجاله

(a. i.) : 1) acele ettirme. 2) öne geçme.

icâle

:

اجاله

(a. i.) : cevelân ettirme, dolaştırma, dolaşterılma.

icâle-i esb

:

 

atı dolaştırma. 

icâle-i kalem

:

 

kalem dolaştırma.

icâlet

:

عجالت

(a. i.) : 1) acele ile yapılan iş. 2) el kitabı, fr. manuel. (bkz. : ucâlet).

icâleten

:

عجالةً

(a. zf.) : acele olarak, acele olmak üzere, (bkz. : ucâleten).

iceâm

:

اجام

(a. i. eceme'nin c.) : 1) ağaçlıklar, çalılıklar, kamışlıklar. 2) arslan yatakları.

i'câm

:

اعجام

(a. i.) : yazıyı, harfleri noktalama, yazıya nokta koyma.

icân

:

ايجان

(a. i.) : boyun (bkz. : unk).

îcâr

:

ايجار

(a. i.) : 1) kiraya verme, verilme. 2) kira parası.

icârât

:

اجارات

(a. i. icâre'nin c.) : kiralar, iratlar, gelirler.

îcâre, Icâret

:

اجاره ، اجارت

(a. i. c. : ieârât) : 1) kira, îrat, gelir. Kitâb-ül-icâre : Mecelle'nin mevzuu kira ve kiralamaya âit olan kısmı. 

icâre-i akar

:

 

ev, arsa gibi şeylerin kirası.

icâre-i faside

:

 

fık. icârenin in'ikad şartları bulunup da sıhhat şartlarından biri bulunmıyan icâre.

icâre-i hayvan

:

 

hayvan kiralama.

icâre-i lâzime

:

 

huk. hıyâr-ı şart, hıyâr-ı ayb ve hiyâr-ı rü'yet gibi hıyârattan ârî olan sahih icâre.

icâre-i mevkufe

:

 

huk. [eskiden] gayrın hakkı taallûk eden icâre.

icâre-i muaccele

:

 

peşin kira.

icâre-i mûceze

:

 

akit zamanından îtibâren olan kira.

icâre-i muzâfe

:

 

geleceğe âit, belli bir zamandan îtibâren akdolunacak kira.

icâre-i müeccele

:

 

sonradan alınacak kira.

icâre-i mün'akide

:

 

huk. in'ikadeden, yânî in'i-kat şartlarını câmî olan icâre.

icâre-i müsânehe

:

 

huk. yıllık olarak yapılan bir îcâr akdidir.

icâre-i müşâhere

:

 

huk. aylık olarak yapılan îcâr akdi. [bir akarı, her aylığı elli liraya olmak özere kirâya vermek gibi].

icâre-i nafize

:

 

fık. gayrın hakkı taalluk etmiyen icâre.

icâre-i sahiha

:

 

huk. zâten ve vasfen meşru olan, yânî in'ikat şartlarını ve sihhati câmî olan icâre.

icâre-i tavîle

:

 

huk. uzun bir müddetle vuku' bulan icâre. [bir maslahata veya şart-ı vâkıfa müstenit olmadıkça bir vakıf akar bir seneden, bir vakıf arazî de üç seneden ziyâde müddetle icâre-ye verilemez. Emvâl-i yetim hakkında da hüküm böyledir],

İcâre-i uruz

:

 

fık. malûm müddet için malûm bedel mukabilinde elbise ve menkul eşyanın kiralanması.

icâre-i vahide

:

 

vakıf olan müsakkafâtın ve müstegallâtin ay ve sene gibi kısa müddetle îcârı.

icâreteyn

:

اجارتين

(a. i. c.) : hem derhal alınan, hem ileride alınacak kirası olan vakıf bina, iki kiralı vakıf.

îcâz

:

عجاز

(a. i.) : 1) sözü kısa söyleme. 2) ed. az sözle çok mânâ anlatma. 

îcâz-ı hasr

:

 

az sözle, çok mânâ anlatma.

îcâz-ı muhill

:

 

ed. sözü, mânâsı anlaşılmıyacak şekilde kısaltma.

icaz

:

ايجاز

(a. i.) : kadın başörtüsü.

i'câz

:

عجاز

(a. i. c. : i'câzât) : 1) âciz bırakma, acze düşürme. 2) şaşırtma. 3) ed mucize sayılacak kadar düzgün söyleme. 4) bir benzerini yapmada herkesi acze düşürme. : Hadd-i i'câz, derece-i i'câz : güzel söylemenin son haddi.

icazet

:

ايجاز

(a. i.) : 1) izin, ruhsat. 2) diploma.

icâzet-i kavliyye

:

 

huk. bir kimsenin bir şey hakkında : "izin verdim" demesi.

icâzet-i küllî

:

 

[evvelce] Osmanlı serdarlarına ve sefirlerine musâlaha, muahede akdi ve şâir işler hakkında verilen me'zûniyet.

ieâzet-i lahika

:

 

huk. bir kimsenin önce izni olmadığı halde, yapıldıktan sonra bir şeyi kabul ve tasdik etmesi.

icâzet-nâme

:

اجازتنامه

(a. f. b. i.) : icazet kâğıdı, şahadetname, diploma, [evvelce medreseden yetişenlere verilirdi],

i'caz - kâr

:

اعجازكار

herkesin yapamıyacağı surette iş gören. 2) söz söyliyen.

i'cazkâr-âne

:

اعجازكارانه

(a. f. zf.) : herkesi, yarışmada âciz bırakacak yolda.

i'câz-nümâ

:

اعجازنما

(a. f. b. s.) : bir mu'cizeyi andıracak kadar eser ve ustalık gösteren.

icbar

:

اجبار

(a. i.) : cebretme, zorlama, zorlanma.

icbâr-ı nefs

:

 

kendini zorlama, zorla kendini tutma.

iccâne

:

اجانه

(a. i. c. : ecâcîn) : Üyen; tekne.

iccâr

:

اجار

(a. i. c. : ecâcîr) : ev çatısı, dam.

iccâs

:

اجاص

(a. i.) : erik. [bâzı yerlerde zerdali, armut].

icdâf

:

اجداف

(a. i.) : bağırıp çağırma.

icdân

:

اجدان

(a. i.) : sonradan zengin olma.

icefîl

:

اجفيل

(a. s.) : 1) korkak [adam] 2) yaşlı kadın.

ichâ'

:

اجهاء

(a. i.) : ayaz Çıkma.

ichâ-yi hevâ

:

 

havanın ayazı.

ichâd

:

اجهاد

(a. i.) : son derece, eleme, kedere, sıkıntıya uğratma, uğratılma.

ichâr

:

اجهار

(a. i. cehr'den.) : 1) meydana koyma, meydana, ortaya çıkarma. 2) sesle okuma.

icî

:

اجی

(f. i.) : 1) hükümdar vezîri, vekîli. 2) atmaca.

icl

:

اجل

(a. i.) : hek. boyun tutukluğu, boyun ağrısı, fr. torticolis.

icl

:

عجل

(a. i.) : erkek buzağı, dana.

icl-i Sâmirî

:

 

Hz. Mûsâ', Tûr-i Sina'da, Allah'la konuşmaya gittiğinde, Sâmirî isminde birinin, buzağı peklinde topraktan yapıp : "işte Musa'nın aradığı Allah" diye tapdırmıya kalkıştığı heykel.

iclâ'

:

اجلاء

(a. i. cilâ'dan.) : 1) uzaklaştırma, sürme, (bkz. : nefy, teb'îd).

iclâ-yi vatan

:

 

yurdundan sürme. 2) cilalama,, parlatma.

iclâl

:

اجلال

(a. i. celâl'den.) : 1) büyültme, saygı gösterme, ikram. 2) büyüklük, kudret ve kuvvet. 3) kadın adı.

iclâlen

:

اجلالاً

(a. zf.) : büyükliyerek,. büyük sayarak, (bkz. : ta'zîmen).

iclâlî

:

اجلالی

(a. s.) : iclâle mensup, iclâl ile ilgili.

iclâs

:

اجلاس

(a. i. cülûs'dan.) : oturtma,, oturtulma, (bkz. : ik'âd).

icle

:

عجله

(a. i.) : dişi buzağı, düve.

icmâ'

:

اجماع

(a. i. cem'den.) : dağınık" şeyleri bir araya getirme, toplama.

icmâ-i ümmet

:

 

büyük fakîhlerin, dinle ilgili bir mevzuda birlik olmaları; mec. bütün halk.

icemâd

:

اجماد

(a. i.) : dondurma, dondurulma.

icmâd-ı mâ'

:

 

suyun dondurulması.

icmâen

:

اجماعا

(a. zf.) : icmâ-i ümmet yoliyle.

icmâî

:

اجماعی

(a. s.) : icmâ ile ilgili.

icmâl

:

اجمال

(a. i.) : 1) ihtisar etme,kısaltma, * özetleme. 2) öz, özet. (bkz. : muhtasar). 3) mat. cem, * genel toplam. Ber-vech-i icmal : icmal yoliyle, kısaca.

icmâlen

:

اجمالا

(a. zf.) : icmal suretiyle, kısaltarak, kısaca, * özetliyerek. (bkz. : muhtasaran).

icmâlî

:

اجمالی

(;a. s.) : tafsilsiz, kısa, toplu.

icmâm

:

اجمام

(a. i.) : 1) . atı dinlendirme. 2) biriktirme.

icnâf

:

اجناف

(a. i.) : doğruluktan ayrılma.

icnân

:

اجنان

(a. i.) : 1) bir şeyi örtme. 2) deli etme, eyleme.

icne

:

اجنه

(a. i.) : anat. yanak kemiği, [üç türlü harekesiyle de okunur].

icnîs

:

اجنيص

(a. s.) : tenbel [adam].

icrâ'

:

اجراء

(a. i. cereyân'dan. c. : icrâât) : 1) akıtma, akıtılma. 2) yapma, yerine getirme, bir işi yürütme. 3) bir müzik parçasını çalarak gösterme. 4) huk. borçlunun, alacaklıya karşı ödemekle mükellef bulunduğu bir şeyi, adlî bir teşekkül vâsıtasiyle te'mîn etme.

icrâ-yi îcabî

:

 

gereken muamelenin îfası.

icrâât

:

اجراآت

(a. i. icrâ'nın c.) : iş, işler, yapılan, tatbik edilen şeyler.

icram

:

اجرام

(a. i.) : cürüm işleme, kabahat işleme.

icsâ'

:

اجثاء

(a. i.) : çökertme, dizüstü getirme.

icşâs

:

اجشاش

(a. i.) : bir şeyi döverek küçültme, ufaltma.

ictibâ'

:

اجتباء

(a. i. cibâyet'den.) : ı1) intihâbetme, seçme. 2) toplama; tahsildarın toplaması.

ictibâz

:

اجتباذ

(a. i.) : kendine çekme, [mıknatıs ve kehlibardaki hassa],

ictifâ'

:

اجتفاء

(a. i.) : kökünden ko- [mıknatıs ve kehlibardaki hassa].

ictihâd

:

اجتهاد

(a. i. cehd'den.) : 1) gücü, kuvveti yettiği kadar çalışma. 2) fıkıh'da yeditûlâ sahibi büyük din âlimlerinin Kur'ân-ı Kerim ve ahâdis-i nebeviyyeye müsteniden vaz' ettikleri şer'î düstur. 3) bir kimsenin, bir şeyden mânâ ve hüküm çıkararak, o iş hakkındaki fikri, görüşü. 4) sosy. * inan.

içtihadât

:

اجتهادات

(a. i. ictihâd'm c.) : içtihatlar.

ictihâr

:

اجتهار

(a. i.) : aşikâr olma, meydanda olma. 2) askeri çoğaltma.

içtimâ'

:

اجتماع

(a. i. cem'den. c. : ictimâât) : 1) toplanma, bir araya gelme. 2) toplantı. 3) yığılma, birikme. 4) astr. * kavuşum.

ictimâ-i a'zam

:

 

astr. birçok seyyarelerin (* gezeğen) burç mıntakalarının ayni noktasına tesadüf etmiş gibi görünmeleri.

ictimâ-i hakiki

:

 

astr. yıldızların arz ve tulleri (genişlik ve uzunlukları) birbirlerine müsâvî (*eşit) olduğu zamanda vuku bulan içtimâ.

ictimâ-i küllî

:

 

astr. bütün seyyarelerin (* gezeğen) hakiki içtimâ hâlinde bulunması.

ictimâ-ı neyyireyn

:

 

astr. Ay ile Güneş'in bir doğru üzerine gelmeleri.

ictimâ-ı sâkineyn

:

 

gr. iki sakin harfin bir araya gelmesi, meselâ : "kevneyn = iki âlem, iki dünyâ" gibi.

ictimâ-i zâhirî

:

 

astr. yalnız tulleri (uzunlukları) müsâvî (* eşit) ve arzları (genişlikleri) değişik olan yıldızların içtimâi.

ictimâât

:

اجتماعات

(a. i. ictimâ'ın c.) : toplantılar, toplanmalar.

ictimaî, ictimâiyye

:

اجتماعی ، اجتماعيه

(a. s.) : sosyal, fr. social. 

ictimâiyyât

:

اجتماعيات

(a. i. c.) : sosyoloji, fr.sociologie.

ictimâr

:

اجتمار

(a. i.) : buharlanma, tütsülenme.

ictinâ’

:

اجتناء

(a. i.) : meyve toplama, devşirme.

ictînâ-i semerât-ı ulûm

:

 

bilgi yemişlerini toplama.

ictinâb

:

اجتناب

(a. i.) : sakınma, çekinme, uzaklaşma. (bkz. : ihtiraz, tevakkî).

ictinâh

:

اجتناح

(a. i.) : 1) eğilme. 2) secdede, ellerini yere koyup, dirseklerini açarak kanat şekline sokma.

ictirâ'

:

اجتراء

(a. i. cür'et'den) : cür'etlenme, cesaret etme; yeltenme.

ictirâ'

:

اجزاع

(cür'a'dan. a. i.) : suyu nefes almadan birden içme.

ictirâh

:

اجتراح

(a. i.) : el emeği karşılığında kazanılan para ile geçinme, geçinilme.

ictirâm

:

اجترام

(a. i.) : cürüm işleme, günah işleme.

ictirâr

:

اجترار

(a. i.) : 1) geviş getirme, geviş getirilme. 2) ileri ve geri çekme, çekilme.

ictisâr

:

اجتسار

(a. i. cesaret'den.) : cesaretlenme. [Arapça'da bu mânâya gelmez].

ictisâs

:

اجتساس

(a. i.) : araştırma.[Arapça'da : hayvanın, ağzı ile çayırı araştırarak otlaması].

ictivâ'

:

اجتوا

(a. i.) : tiksinme, iğrenme.

ictivâr

:

اجتوار

(a. i.) : civar, muhit vapma, komşu olma.

ictiyâl

:

اجتیال

(a. i.) : cevelân etme, doğru yoldan gitmeyip dolaşma.

ictizâ'

:

اجتراع

(a. i.) : ağaç, dal kesme.

İctizâb

:

اجتذاب

(a. i. cezb'den.) : çekip uzatma.

ictizâl

:

اجتذال

(a. i.) : sevinme.

ictizâz

:

اجتزاز

(a. i.) : 1) biçme, çayır biçme. 2) yün kırkma.

ictizâz-ı agnâm

:

 

koyun kırkma.

iczâl

:

اجذال

(a. i.) : sevindirme, gönlünü hoş etme. (bkz. : ifrâh).

iczâtn

:

اجذام

(a. i.) : kesme, (bkz. : kat').