ıza |
: |
عظه |
(a. i.) : vaiz, nasîhat, öğüt. (bkz. : pend). |
ızâa |
: |
اضاعه |
(a. i.) : kaybetme, mahvetme, edilme. |
ız'âf |
: |
اضعاف |
(a. i.) : 1) zayıflatma, zayıflama. 2) bir şeyin üzerine bir misli koyma, koyulma. |
ızcâ' |
: |
اضجاع |
(a. i.) : 1) yırtma. 2) yan üstüne yatma. |
ızfâr |
: |
اظفار |
(a. i.) : birini tırnaklama; tırnaklanma, [biri tarafından]. |
ızlâk (-) |
: |
ازلاق |
(a. i.) : sürçtürüp kaydırma, kaydırılma. |
ızlâk-ı akdâm |
: |
|
ayakların sürçüp kayması. |
ızlâl |
: |
اظلال |
(a. i.) : gölgelendirme, gölgeli olma. |
ızlâl |
: |
اصلال |
(a. i.) : dalâlete düşürme, doğru yoldan çıkarma, azdırma, (bkz. : ıdiâl). |
ızlâliyyât |
: |
اضلاليات |
(a. i. c.) : ızlâl ile ilgili bulunan bahis ve düşünceler. |
ızlâm |
: |
اظلام |
(a. i.) : 1) zulmette, karanlıkta bırakma. 2) karanlık, (bkz. : zulmet). |
ızmâme |
: |
اضمامه |
(a. i. o. : ezâmîm) : cemaat. |
ızmar |
: |
اضمار |
(a. i.) : pönlünde gizleme, saklama, gizlenilme. |
ızmâr-ı gayz |
: |
|
kin saklama. |
ızmâr kabl-ez-zikr |
: |
|
ed. bir kelimenin zikrinden evvel ona âit zamir kullanma : "o da olmuş vatan-cüdâ seyyar * ne hazin ağlıyor şu ebr-i behar" da o zamirinin bahar bulutuna âit olması gibi. |
ıznân |
: |
اظنان |
(a. i.) : birini kabahatli bulma, kebâhatli çıkarma. |
ızrâf |
: |
اظراف |
(a. i.) : zarfa, kaba koyma. |
ızrâm |
: |
اضرام |
(a. i.) : ateşi alevlendirme, tutuşturma. |
ızrar |
: |
اضرار |
(a. i. zarar'dan.) : zarara sckma, ziyana uzatma. |
ıztıbâ' |
: |
اضطباع |
(a. i.) : Hac esnasında, usûlüne uyarak ihrama sarınma. |
ıztıcâ' |
: |
اضطجاع |
(a. i.) : 1) yan üstüne yatma. 2) namazda secde edejken koltukları sıkarak göğüsü yere değdirme. |
ıztımâr |
: |
اضطمار |
(a. i.) : 1) ince belli, karınsız olma. 2) atı, idmanla yola dayanacak surette kuvvetlendirme. |
ıztmâ' |
: |
اضطناء |
(a. i.) : utanma, sıkılma, ıztmâ-yi nisvân : kadınların utanması. |
ıztırâb |
: |
اضطراب |
(a. i. darb'dan. c. : ıztırâbât) : acı, elem, azap, sıkıntı; vesvese. |
ıztırâbât |
: |
اضطرابات |
(a. i. ıztırâb'ın c.) : acılar, elemler, azaplar, sıkıntılar; vesveseler. |
ıztırâb-âver |
: |
اضطراب آور |
(a. f. b. s.) : ıztırap veren. |
ıztırâm |
: |
اضطرام |
(a. i.) : 1) alevlenme. 2) saç ve sakala kır düşme. |
ıztirâr |
: |
اضطرار |
(a. i. zarûret'den.) : mecburiyet, çaresizlik, ihtiyaç. |
ıztırârî, ıztırâriyye |
: |
اشطراری ، اضطراريه |
(a. s. c. : ıztırâriyyât) : mecburî, [zıddı "ihtiyarî"]. |
ıztırâriyyât |
: |
اضطراريات |
(a. s. ıztırârî'ninc.) : mecburî olarak yapılan şeyler, [zıddı "ih-tiyâriyyât"]. |