ıs'âb

:

اصعاب

(a. i. sa'b'dan.) : güç ve zor olma, güçleştirme, güçleştirllme.

ısâbe

:

عصابه

(a. i. c. : asâib) : 1) cemâat, topluluk. 2) başa sarılan sarık, tülbent. 3) hek. yaraları sardıkları bağ, sargı bağı, bant.

ıs'âd

:

اصعاد

(a. i. suûd'dan.) : yukarı çıkarma, yükseğe kaldırma, kaldırılma.

ısâga

:

اصاغه

(a. i.) : 1) eritilmiş şeyleri kalıba dökme, kalıba dökülme. 2) kuyumculuk etme.

ısâlıha

:

اصاخه

(a. i.) : kulak tutup dinleme.

ısâm

:

عصام

(a. i.) : göze çekilen sürme.

ıs'âr

:

اصعار

(a. i.) : kibir ve gururla surat asma.

ısâre

:

اصاره

(a. i.) : 1) çadır İpi.2) çadır kazığı.

ısâta

:

اصاته

(a. i.) : seslenme, ses çıkarma.

ısbâh

:

اصاح

(a. i.) : sabah vakti, seher vakti. Fâlik-ül-ısbâh : Cenâbıhak. (bkz. : fecr-i sâdık).

ısbı'

:

اصبع

(a. i. c. : esâbı") : parmak.(bkz. : usbu'). [kelime Arapça'da"ısbı',usbu',asba', asbı' " şeklinde de kullanılır],

ısdâ'

:

اصداء

(a. i. sadâ'dan) : yankı,sesin bir yere çarpıp geri dönmesiyle duyulan ikinci ses.

ısdâ-i cebel

:

 

dağın yankısı, (bkz. : aks-i savt).

ısdâk

:

اصداق

(a. i.) : verilecek parayı kadının nikâhında kararlaştırma.

ısdar

:

اصدار

(a. i. sudûr'dan.) : sudur ettirme, ettirilme, çıkarma, çıkarılma.

Isfahan

:

اصفهان

(f. i.) : Türk müziğinin en eski mürekkep makamlarındandır. POselik beşlisi, dügâh perdesine nakledilmiş; '"Dır rast Şortlusu ve beyatî makamından meydana gelmiştir. Beyatî'nin durağı ve güçlüsü olan dügâh ve neva perdeleri, İsfahan'ın da durak ve güçlüsüdür (pûselik beşlisi ile dügâh'daki rast dörtlüsünün de esasen durak perdeleri dügâhtır). İsfahan'ın dizisi inici-çıkıcıdır. Donanımına beyâtî gibi "si" koma bemolü konulur; pûselik beşlisi için "si" bekar ve rast dörtlüsü için "si" bekar ile sol bakıyye diyezi kullanılır. Eskiden beyâtî makamına "ısfahan" denilirken, ısfahânek makamının terkîbini müteakip birkaç asırdanberi ısfahânek yerine ısfahan denilmiye başlanmış, beyatî yeni bir bünyeye girmiş, ısfahânek de İsfahan'ın küçük bir fark gösteren şekline kalbolmuştur.

ısfahânek

:

اصفهان

(f. b. i.) : müz. Türk müziğ'nin en az altı asırlık bir mürekkep makamıdır. Pûselik beşlisi ile başlaması ve bu beşlide biraz fazlaca gezinmesinden başka ısfahan makamından hiç bir farkı yoktur. Binâenaleyh başka bir makam îtibâr etmek imkânsızdtr.

ısfahân-gerdâniyye

:

اصفهان گرانيه

(f b. i.) : müz. Türk müziğinin en az altı asırlık bir mürekkep makamı olup numunesi kalmamıştır.

ısfahân-gevest

:

اصفهان گوشت

(f b. i.) : müz. Türk müziğinin en az altı asırlık bir mürekkep makamı olup numunesi kalmamıştır.

ısfahan cedîd

:

اصفهان جديد

(f. a. b. i.) : müz. Türk müziğinin en eski mürekkep makamındandır. Kantemir'in bir peşrev ve saz semaîsi nümûne olarak kalmıştır.

ısfahânırâk

:

اصفهان عراق

müz. Türk müziğinin eski mürekkep makamlarından olup numunesi kalmamıştır.

ısfahân-mâye

:

اصفهان مايه

(f. b. i.) : müz. Türk müziğinin en az altı asırlık bir mürekkep makamı olup numunesi kalmamıştır.

ısfahân-nevrûz

:

اصفهان نوروز

(f. b. i.) : müz. Türk müziğinin en az altı asırlık bir mürekkep makamı olup numunesi kalmamıştır.

ısfahân-selmek

:

اصفهان سلمك

(â. b. i.) : müz. Türk müziğinin en az altı asırlık bir mürekkep makamş olup numunesi kalmamıştır.

ısfahân-şehnâz

:

اصفهان شهناز

(f. b. i.) : müz. Türk müziğinin en az altı asırlık bir mürekkep makamı olup numunesi kalmamıştır.

ısfahân-zemzeme

:

اصفهان زمزمه

(f. b. i.) : müz. Türk müziğinin en az altı asırlık bir mürekkep makamı olup numunesi kalmamıştır. Kürdî dörtlüsü ile dügâh'da kalan İsfahan'dan ibarettir.

ısfirâr

:

اصفرا

(a. i. sufret'den.) : sarı olma, sararma.

ısfirâr-ı ayn

:

 

gözün sararması. 

ısfirâr-ı evrak

:

 

yaprakların sararması.

ısga'

:

اصغاء

("ga" uzun okunur.a. i.) : 1) kulak verip söz dinleme. 2) söylenilen sözü dinleyip kabul etme ve yerine getirme.

ısgar

:

اصغار

("ga" uzun okunur, a. i. sagîr'den.) : küçültme; hor ve hakir görme.

ıshâr

:

اصهار

(a. i. srhriyyet'den.) : sıhriyet, akrabalık, hısımlık peyda etme; dâmât olma; dâmât edinme.

ıskat

:

اسقاط

("ka" uzun okunur. a. i. sukut'dan. c. : ıskatât) : 1) düşürme, düşürülme.

ıskat-ı cenîn

:

 

çocuk düşürme. 2) yok etme. 3) hükümsüz bırakma. 4) ölünün azapsız kalması için dağıtılan sadaka.

ıskatât

:

اسقاطات

("ka" uzun okunur, a. i. ıskat'ın c). : (bkz. : ıskat).

ıskatât-ı mahza

:

 

huk. [eskiden] talâk, i'tak gibi sırf ıskat olunan şeyler.

ıslâh

:

اصلاح

(a. i. sulh'den.) : iyi bir hâla koyma, iyileştirme, düzeltme.

ıslah-ı hâl

:

 

kendi hâlini iyileştirme, düzeltme.

ıslah-ı zât-ül-beyn

:

 

aralarındaki soğukluğu kaldırarak iki kişiyi uzlaştırma.

ıslahat

:

اصلاحات

(a. i. ıslâh'ın c.) : düzeltme veya iyileştirme işleri. 

ıslahât-ı adliyye

:

 

adlî ıslahat.

ıslahât-ı askeriyye

:

 

askerlikte yapılan yenilikler.

ıslahât-ı cedide

:

 

yeni düzenler, düzeltmeler.

ıslahât-ı mâliye

:

 

mâliyede yapılan yenilikler, düzeltmeler.

ısiahât-ı mülkiyye

:

 

idarede yapılan yenilikler, düzeltmeler.

Islahen

:

اصلاحا

(a. zf.) : ıslâh ederek, düzelterek, ıslah yoliyle.

ıslahî, ıslahiyye

:

اصلاحی ، اصلاحيه

(a. s.) : düzeltmeye, iyileştirmeye dâir, düzeltme İle ilgili. Tedâbir-i ıslahiyye : düzeltme, iyileştirme tedbirleri.

ıslah-pezîr

:

اصلاح پذير

(a. f. b. s.) : tamiri ve düzeltilmesi kabil olan.

ısmâm

:

اصمام

(a. i.) : 1) sağırlaştırma. 2) şişenin ağzını tıkama.

ısmâm-ud-duâ

:

 

nasihat yollu veya söylenilen kötü sözlere aldırış etmiyen [adam].

ısmât

:

اصمات

(a. i.) : sükût ettirme, susturma, susturulma.

ısnâ'

:

اصناع

(a. i.) : 1) yardım etme. 2) kalınkafalı bir adamın gereği gibi öğrenmesi.

ısnân

:

اصنان

(a. i.) : 1) darılma, gücenme. 2) ısrar etme, ayak direme. 3) kibirlenme.

ısr

:

اصر

(a. i.) : 1) kulağın küpe deliği. 2) abd, yemin.

ısrar

:

اصرار

(a. i.) : ayak direme.

ısrar- mahcûb-âne

:

 

mahcupçasına ısrar.

ıstabl

:

اصطبل

(a. i.) : ahır.

ıstabl-i âmire

:

 

pâdişâh sarayının ahırı.

ıstaflîn

:

اصطفلين

(a. i.) : bot. havuç.

ıstahar

:

اصطهر

(a. h. i.) : 1) İran'da bir şehir adı. 2) su birikintisi; havuz, göl.

ıstarah

:

اصطرح

(a. i.) : (bkz. : ıstahar).

ıstıâd

:

اصطعاد

(a. i.) : yükseğe çıkma, (bkz. : suûd, tereffü').

ıslıbâ

:

اصطباب

(a. i.) : 1) damardan kan fışkırma. 2) dökülme.

ıstıbâg

:

اصظباغ

(a. i.) : boyanma.

ıstıbâr

:

اصطبار

(a. i. sabr'dan.) : 1) sabretme, katlanma. 2) sebat etme, dayanma.

ıstidam

:

اصطدام

(a. i.) : iki şeyin birbirine şiddetle çarpışması.

ıstifa'

:

اصطفاء

(a. i.) : 1) bir şeyin hâlisini, temizini seçip alma. 2) seçme, seçkinlik.3) ayıklama, ayıklanma, fr. selection. ["mustafâ"sözü bundan alınmadır].

Istıfâf

:

اصطفاف

 (a. i.) : saf bağlama, dizilme, sıralanma.

ıstıhâb

:

اصطحاب

(a. i.) : 1) musahabe etme, konuşma; dostlukta bulunma. 2) saklama.

ıstılâ

:

اصطلاء

(a. i.) : ateşte ısınma.

ıstılah

:

اصطلاح

(a. i. sulh'den c. : ıstılahât) : ilim sözü, tâbir, terim, fr. terma.

ıstılahât

:

اصطلاحات

(a. i. ıstıiâh'ın c.) : ilim sözleri, tâbirleri, terimler, fr. termes.

ıstılahî, ıstılâhiyye

:

اصطلاحی ، اطلاحيه

(a. s.) : ıstılaha mensup, ıstılahla ilgili.

ıst'lah-perdâz

:

اصطلاح پرداز

(a. f. b. s.) : tuhaf ve karışık kelimeler kullanan, ıstılah paralıyan [kimse], (bkz. : mustalâhî, mustelih).

ıstılah-perdâz-âne

:

اصطلاح پردازانه

(a. f. zf.) : ıstılah-perdâze, tuhaf ve karışık kelimeler kullanan kimseye ıstılah paralıyana yakışacak surette.

ıstılah-perdâzîti

:

اصطلاح پردازی

(a. f. b. i.) : ıstılah-perdazlık, ıstılah paralama.

ıstılah-perver

:

 

(a. f. b. s.) : . (bkz. : ıstılah-perdâz).

ıstılâm

:

اصطلام

(a. i.) : 1) koparma, kesme; dibinden kesme. 2) ekini soğuk vurma.

ıstınâ'

:

اصطناع

(a. i.) : seçme; adam seçme, (bkz. : intihâb).

ıstmâ-i sıddîk

:

 

sâdık dost seçme.

ıstırah

:

اصطراح

(a. i.) : yardım isteme. 

ıstırâm

:

اصطرام

(a. i.) : saygı gösterme.

ıstıyâd

:

 

(a. i. sayd'dan.) : avlama, ava gitme, avlanma.

ıstıyâf

:

اصطياف

(a. i.) : bir yerde yazlamak, yazı geçirmek.

ısvâ'

:

اصوا

(a. i.) : kuruma, rutubeti kaybolma.

ışâ'

:

عشاء

(a. i. c. : ışâyâ) : akşam ezanından yatsı ezanına kadar geçen zaman.

ışâân

:

عشا آن

(a. i. c.) : akşam ile yatsı, (bkz. : ışâayn).

ısâayn

:

عشائين

(a. i. c.) : akşam ile yatsı zamanı, (bkz. : ışâân).

ışâyâ

:

عشايا

(a. i. ışâ'nın c.) : akşam ezanından yatsı ezanına kadar geçen zamanlar.

ışk

:

عشق

(a. i.) : (bkz. : aşk). 

ışka

:

عشقه

(a. i.) : bot. sarmaşık [ot], (bkz. : bıdısgan).