Irak |
: |
عراق |
(a. h. i) : Dicle nehrinden aşağı Basra'ya kadar Şat Suyu'nun iki tarafı. |
Irâk-ı Arab |
: |
|
(Arap Irakı) : Fırat ve Dicle nehirleri arasında kalan ve Bağdat'ın kuzeyine kadar uzanan arazîye Osmanlılarca verilen bir ad. |
Irâk-ı Acem |
: |
|
(Acem Irakı) : Irak'ın Dicle nehrinden itibaren İran hududundaki yüksek dağlık mıntakaya kadar uzanan bölgesine Osmanlılarca verilen bir ad. İkisine birden Irâkayn (iki Irak) denir. |
Irak |
: |
عراق |
(a. i.) : müz. Türk müziğinin en eski mürekkep makamlarındandır. Eskiden en çok kullanılan makamlardan olmasına rağmen, son asırda nadiren kullanılmıştır. Bu makam, segah dörtlüsünün ırak perdesindeki şeddi ile bir uşşak dörtlüsünün birleşmesinden meydana gelmiştir; bunlara ekseriya bir de neva perdesindeki pOselik dörtlüsü ilâve edilir. Makam segah dörtlüsü ile ırak perdesinde kalır. Güçlüsü birinci derecede dugâh perdesidir. Donanımına "si" koma bemolü ile "fa" bakıyye diyezi konulur; pûselik dörtlüsü kullanılan yerde "fa" sesi bekar yapılır. Irak, çıkıcı bir makamdır; inici şekline eviç denilir. Bünyesindeki 3 adet dörtlünün sesleri, pest-den ttze doğru şöyledir : ırak, rast, dügâh, segah, (ırak'da segah dörtlüsü), dügâh, segah, çargâh, neva (yerinde u«ak dörtlüsü), neva, hüseyni, acem, gerdaniye ( nevâ'da pûselik dörtlüsü). |
ırâk-gerdâniye |
: |
|
müz. Türk müziğinin en az elti asırlık bir mürekkep makamı olup numunesi kalmamıştır. |
ırâk-nevest |
: |
عراق گوشت |
(a. f. b. i.) : müz. Türk müziğinin en az altı asırlık bir mürekkep makamı olup numunesi kalmamıştır. |
ırâk-ı acem |
: |
|
müz. Türk müziğinin en az altı asırlık bir mürekkep makamı olup numunesi kalmamıştır. |
ırâk-mâye |
: |
عراق ما يه |
(a. f. b. i.) : müz. Türk müziğinin en az altı asırlık bir mürekkep makamı olup numunesi kalmamıştır. |
ırâk-nevrûz |
: |
عراق نوروز |
(a. f. b. i.) : müz. Türk müziğinin en az altı asırlık mürekkep bir makamı olup numunesi kalmamıştır. |
ırâk-selmek |
: |
عراق سلمك |
(a. f. b. i.) : müz. Türk müziğinin en az altı asırlık bir mürekkep makamı olup numunesi kalmamıştır. |
ırâk-şehnâz |
: |
عراق شهناز |
(a. f. b. i.) : müz. Türk müziğinin en az altı asırlık bir mürekkep makamı olup numunesi kalmamıştır. |
ırâkî, ırâkıyye |
: |
عراقی ، عراقيه |
(a. s.) : Iraklı olan; Irak ile ilgili. |
ırdâ' |
: |
ارضاع |
(a. i.) : süt emzirme, (bkz. : ırza'). |
ırgaf |
: |
ارغاف |
("ga" uzun okunur, a. i.) : hırsla bakma, hızla yürüme. |
ırk |
: |
عرق |
(a. i. c. : uruk) : 1) kök, asıl. 2) damar. 3) nesil, zürriyet, sülâle, soy. |
ırk-ı ahmer |
: |
|
kızıl soy, kızıl derili. |
ırk-ı asfer |
: |
|
sarı soy, sarı derili. |
ırk-ı ebyaz |
: |
|
ak soy, beyaz derili. |
ırk-ı esved |
: |
|
siyah soy, siyah derili. |
ırk u güher |
: |
|
damar ve maya. |
ırk-un-nesâ |
: |
|
hek. siyatik, [doğrusu : "arak-ün-nisâ" dır]. |
ırk-us-sûs |
: |
|
bot. meyan kökü. |
ırk-üz-zeheb |
: |
|
bot. altın kökü denilen bir *bitkl. |
ırkıy, ırkıyye |
: |
عرقی ، عرقيه |
(a. s.) : ırka âlt, ırkla ilgili. |
ırkıvyât |
: |
عرقيات |
(a. i. c.) : etnoloji, fr. ethnologie. |
ırs |
: |
عرس |
(a. i.) : karı ile kocadan herbiri. |
Irz |
: |
عرض |
(a. i. c. : a'râz) : 1) şan veşeref, namus, iffet. Ehl-i ırz : namuslu kimseler. 2) perde. Hetk-ı ırz : namus perdesini yırtma |
ırza |
: |
ارض |
(a. i.) : otu çok olan yer, çayırlık. |
ırza' |
: |
ارضاع |
(a. i.) : emzirmek, emzirilmek. |
ırzâ-i etfâl |
: |
|
çocukların emzirilmesi. |
ırzâ-i gayr-i mâderi |
: |
|
(çocuğu) hayvan sütiyle besleme. |
ırzâ-i mâderî |
: |
|
(çocuğu) ana sütiyle besleme. |
ırzâ-i sınaî |
: |
|
(çocuğu) emzikle besleme. |