huz |
: | حذ |
(a. fi. i. arız'den.) : ahz maddesinden emri hazır : al. |
huz mâ safa da' mâ kedir |
: |
hoşuna gideni al, gitmiyeni bırak. |
|
huzâmî |
: | حزامی |
(a. i.) : lavanta çiçeği. |
huzâret |
: | حضارت |
(a. i.) : (bkz. : hudâret). |
huzem |
: | حزم |
(a. i. huzme'nin c.) : demetler. |
hûzî |
: | خوزی |
(f. i.) : müı. tahminen altı asırlık ehemmiyetsiz bir mürekkep makamdır. Corcî'nin peşrev ve saz semaîsi ile Dede Efendi'nin darb-ı fetih bestesi, bu terkibe örnektir. Hûzî, sathî bir çargâh beşlisi geçkili (hattâ cok defa yalnız do notuna fazla ehemmiyet verilmek ile iktifa olunmuştur). Uşşak'dan ibarettir. Uşşak gibi dügâh'da kalır. Birinci güçlü, uşşak'daki gibi, neva, ikinci güçlü de çargâh perdeleridir. Donanımına uşşak gibi si için bir koma bemolü alır. |
hûzi-aşiran |
: | خوزث عشيران |
(f. b. i.) : müz. tahminen dört asırlık bir mürekkep makamdır; aşîran perdesine nakledilmiş bir hüseynî beşlisi ilâvesinden mürekkeptir. Bu beşli ile hüseynî-aşîran perdesinde kalır. Donanımınasi koma bemolü konur; hüseynî beşlisi için de fa bakıyye diyezi alır ve si bekarlanır. Güçlü birinci derecede dügâhdır. |
hûzî-pûselik |
: | خوزی پوسه لك |
(f. b. i.) : müz. en az üç asırlık bir mürekkep makam olup numunesi kalmamıştır; hûzî, pûselik |
huzme |
: | حزمه |
beşlisinin veya makamının ilâvesinden mürekkeptir. Pûselik ile dügâh'da kalır. |
huzme |
: |
(a. i. c. : huzem) : demet. |
|
huzû' |
: | خضوع |
(a. i.) : alçak gönüllülük, gönül alçaklığı. |
huzur |
: | حضور |
(a. i.) : 1) hâzır bulunma. Hakk-ı huzur : bir toplantıda hazır bulunma karşılığı olarak verilen para. 2) rahat. |
huzûr-i kalb |
: |
gönül rahatlığı. |
|
huzûr-i külli |
: |
fels. Allah'ın her yerde hazır olması, fr. Omnipresence : |
|
huzur ü hâb |
: |
rahat ve uyku. |
|
huzur ü sükûn |
: |
rahatlık ve eminlik. |
|
huzûr-âver |
: | حضور آور |
rahatlandırıcı, sükûnet verici. |
huzûz |
: | حظوظ |
(a. i. hazz'ın c.) : sevinçler, zevkler, memnuniyetler, (bkz. : hazz). |
huzûzât |
: | حظوظات |
(a. i. huzûz'un c.) : insanın hâzettiği, hoşuna giden şeyler. |
huzûzât-ı nefsâniyye |
: |
nefse hoş gelen şeyler. |
|
huzzâk |
: | حذاق |
(a. s. hâzık'ın c.) : hazakatli, işinin ehli olanlar, ustalar, eliuzlar. [dilimizde en çok doktor hakkında kullanılır]. |
huzzâk-ı etibbâ |
: |
doktorların en hazakatlileri, en eliuz olanları. |
|
huzzân |
: |
(a. s. hâzin'in c.) : hazîne muhafızları, hazinedarlar, bekçiler. |
|
huzzâr |
: | حضار |
(a. s. hâzır'ın c) : huzurda, meydanda, gözönünde olanlar, bizzat bulunanlar. |
huzzâr-ı meclis |
: |
macllste hazır bulunanlar, (bkz. : hâzırîn, hâzırûn). |