hoca |
: | خواجه |
(f. i.) : (bkz. : hâce). |
Hocest |
: | حجست |
(f. i.) : müz. Türk müziğinin en az iki buçuk üç asırlık bir mürekkep makamı olup numunesi kalmamıştır. |
Hôd |
: | خود |
(f. zm.) : 1) kendi. 2) i. baş zırhı, miğfer. |
hôd-ârâ |
: | خود آرآ |
(f. b. s.) : kendini süsleyen, kendini medheden. (bkz. : höd-fürûş). |
hôdbe-hôd |
: | خودب خود |
(f. zf.) : kendi kendine, kendi başına, kendiliğinden. |
hôd-bîn |
: | خود بين |
(f. b. s.) : kendini beğenmiş, benci!, (bkz. : mağrur, mütekebbir). |
hôd-bînî |
: | خود بينی |
(f. b. i.) : kendini beğenmişlik, bencillik, (bkz. : tekebbür). |
hôd-endîş |
: | خود انديش |
(f. b. s.) : kendini düşünen. |
hôd-fürûş |
: | خود فروش |
(f. b. s.) : kendini satan, kendini medheden, övüngen. (bkz. : hôd-ârâ). |
hôd-gâm |
: | خود گام |
(f. b. s.) : 1) kendini beğenmiş, bencil, (bkz. : hod-pesend), 2) els. fr. egoiste. |
hôdî |
: | خودی |
(f. i.) : benlik, bencillik, kendilik. |
hôd-nümâ |
: | خودنما |
(f. b. s.) : gösterişe meraklı olan. |
höd-pesend |
: | خود پسند |
(f. b. s.) : Kendini beğenen, (bkz. : hod-gâm, höd-perest, hâd-sitâ). |
höd-perest |
: | خود پرست |
(f. b. s.) : kendine tapan, kendini beğenmiş, (bkz. : hod-gâm, Hôd-pesend). |
höd-re'y |
: | خود رأی |
(f. a. b. s.) : kendi re'yiyle âmil olan; kendi kafasına giden. |
hâd-rû [y] |
: | خود رو [ی] |
(f. b. s.) : Kendi kendine biten, yabani, (bkz. : hüdâyî nâbit). |
höd-ser |
: | خود سر |
(f. a. b. s.) : 1) Kendi başına giden, müstakil. 2) serkeş, dikbaşlı. |
hôd-serâne |
: | خود سرانه |
(f. a. zf.) : serkeşcesine, dikbaşlılıkla. |
hôd-sitâ [y] |
: | خود ستا [ی] |
(f. b. s.) : kendini medheden, öven. (bkz. : hâd-pesend. hôd-perest). |
hokka |
: | حقه |
(a. i.) : 1) içine mürekkep konan mâden, cam veya topraktan yapılmış küçük kap. 2) içine tükürülen kap. |
hokka-i bî-magz |
: |
idraksiz, ahmak [kimse], |
|
hokka-i dehen |
: |
hokkayı andıran küçük ağız. |
|
hokka-bâz |
: | حقه باز |
(a. b. i.) : 1) hokkabaz. 2) oyunbaz, hîlekâr, hileci. |
hor |
: | خور |
(f. s.) : ehemmiyetsiz, değersiz; bayağı, âdî [kimsei. (bkz. : hâr). |
hor |
: | خور |
(f. i.) : 1) Güneş. 2) ışık, aydınlık, (bkz. : hâr, nûr, ziya). |
hor |
: | خور |
(f. s.) : yiyen, yiyici. Mirâs-hôr : miras yiyen, (bkz. : hâr). |
horasan |
: | خراسان |
(f. i.) : müz. Türk müziğinin en az iki iki buçuk asırlık bir mürekkep makamı olup numunesi kalmamıştır. |
Horasan |
: | خراسان |
(f. h. i.) : îrân'ın doğusunda bulunan bu geniş arazî : hûr = Güneş + âsân = doğan kelimelerinden mürekkep olup "doğan Güneş memleketi"mânâsına geldiği kitaplarda yazılıdır. |
hôrende |
: | خورنده |
(f. i. c. : hôrende. gân) : horanta, birinin beslediği kimse, boğaz. |
hôrende-gân |
: | خورندگان |
(f. i. hôrende'nin c.) : horantalar, birinin beslediği kimseler, boğazlar. |
hortum |
: | خرطوم |
(a. i. c. : harâtîm) : 1) fil burnu. 2) hortum. |
Hoş |
: | خوش |
(f. s.) : 1) güzel; iyi. 2) tatlı. |
hoşa |
: | خوشه |
(f. n.) : ne hoş, ne güzel, ne kadar lâtif, (bkz. : habbezâ, şâbâş, zihî). |
hoş-âb |
: | خوشاب |
(f. i.) : 1) hoşafa 2) s. parlak, berrak. 3) inci, yakut, elmas gibi şeylerin parlaklığı. |
hoş-alef |
: | خوش علف |
(f. b. s.) : 1) çok yiyen hayvan. 2) haram, helâl demeden her şeyi yiyen. |
hoş-âmed |
: | خوش آمد |
(f. cü.) : hoş. geldi. |
hoş-âmed-gû |
: | خوش آمد گو |
(f. b. s. c. : hoş-âmed-gûyân) : "hoş geldi" diyen. |
hos-âmed-gûyân |
: | خوش آمد گويان |
(f. b. s. hoş-âmed-gû'nun c.) : "hoş geldi" diyenler. |
hos-âmed-gûyî |
: | خوش آمد گويى |
(f. b. i.) : "hoş geldi" deyicilik. |
hoş-âmedî |
: | خوش آمدی |
(f. b. i.) : "hos, geldin"e gitme, "hoş geldin" deme. Beyân-ı hoş-âmedî : "hoş geldin" deme. |
hoşâne |
: | خوشانه |
(f. s.) : güzel. |
hoş-âvâz |
: | خوش آواز |
(f. b. s.) : sesi güzel, güzel sesli. |
hoş-âyende |
: | خوش آينده |
(f. s. c. : hoş-ayendegân) : hoşa giden, beğenilen. |
hoş-âyendegân |
: | خوش آيند گان |
(f. b. s. hoş-âyende'nin c.) : hoşa gidenler, beğenilenler. |
hoş-bû |
: | خوش بو |
(f. b. s.) : güzel kokulu, güzel kokan. |
hoş-bûyî |
: | خوش بويی |
(f. b. i.) : güzel kokma, iyi kokma |
hoş-dem |
: | خوش دم |
(f. b. s.) : 1) iyi' arkadaş. 2) hâli vakti yerinde olan arkadaş. |
hoş-dil |
: | خوش دل |
(f. b. s.) : gönlü hoş, memnun. |
hoş-edâ |
: | خوش ادا |
(f. a. b. s.) : hareketi davranışı hoş, güzel. |
hoş-elhân |
: | خوش الحان |
(f. a. b. s.) : makamı güzel, güzel ve tatlı okuyan. |
Hoş.endam |
: | خوش اندام |
(f. b. s.) : boyu boşu güzel, düzgün olan. |
hoş-gû |
: | خوش گو |
(f. b. s.) : tatlı dilli, dili tatlı. |
hof-güvâr |
: | خوشگوار |
(f. b. s.) : 1) lezzetli, tatlı. 2) hazmi kolay. |
hoş-güzeşte |
: | خوش گذشته |
(f. b. s.) : hoş geçmiş tatlı zaman. |
hoş-hâl |
: | خوشحال |
(f. a. b. s.) : hâli vakti yerinde, geçimi yolunda olan. |
hoş-hân |
: | خوش خوان |
(f. b. s.) : okuyuşu güzel. |
hoş-hırâm |
: | خوش خرام |
(f. b. s.) : güzel gidişli, yürüyüşlü. (bkz. : hoş-reftâr). |
hoş-kadem |
: | خوش قدم |
(f. a. b. s.) : 1) ayağı uğurlu. 2) kadın adı. |
hoş-kalem |
: | خوش قلم |
(f. a. b. i.) : 1) iyi yazan, kâtip. 2) s. hileci. |
hoş-kâm |
: | خوش كام |
(f. b. s.) : arzularına ulaşmış, memnun, rahat. |
hoş-manzar |
: | خوش منظر |
(f. a. b. s.) : 1) görünüşü güzel olan, güzel görünen. 2) güzel yüzlü, (bkz. : hoş-nümâ). |
hoş-meniş |
: | خوش منش |
(f. b. s.) : huyu, tabiatı iyi. (bkz. : hoş-tab'). |
hoş-meşreb |
: | خوش مشرب |
(f. a. b. s.) : huyu güzel, sevimli. |
hoş-meze |
: | خوش مزه |
(f. b. s.) : tadımı güzel, iyi yiyecek. |
hoş-nevâ |
: | خوش نوا |
(f. b. s.) : güzel sesli. |
hoş-nigâh |
: | خوشنگاه |
(f. b. s.) : güzel bakışlı. |
hoş-nihâd |
: | خوش نهاد |
(f. b. s.) : iyi huylu, iyi yaradılışlı. |
hoş-nişîn |
: | خوش نشين |
(f. b. s. c. : hoşnişînân) : 1) rahat yerleşmiş. 2) i. göçebe. |
hoş-nişînân |
: | خوش نشينان |
(f. b. s. hoş-nişîn'in c.) : 1) rahat yerleşmiş olanlar. 2) i. göçebeler. |
hoşnûd |
: | خوشنود |
(f. s.) : razı, memnun. |
Hoşnüdî |
: | خوشنودی |
(f. i.) : hoşnutluk, memnunluk. |
hoşnûdiyyet |
: | خوشنوديت |
(f. i.) : "hoşnutluk" mânâsına gelen bu kelimeyi kullanmak büyük hatâ olur. |
hoşnümâ |
: | خوشنما |
(f. b. s.) : güzel görünen, (bkz. : hoş-manzar 1). |
hoş-reftâr |
: | خوش رفتار |
(f. b. s.) : güzel gidişti; yürüyüşü, gidişi güzel, (bkz. : hoş-hırâm ). |
ho,-rû [y] |
: | خوش رو [ی] |
(f. b. s.) : sevimli, tatlı yüzlü, (bkz. : hûb-rû[y]). |
hoş-seray |
: | خوش سرای |
(f. b. i.) : müz. Türk müziğinin en az beş asırlık mürekkep makamlarında olup numunesi kalmamıştır. |
hos-sohbet |
: | خوش صحبت |
(f. a. b. s.) : sohbeti, konuşması güzel, tatlı. |
hoş-tab' |
: | خوش طبع |
(f. a. b. s.) : tabîatı, huyu güzel, (bkz. : hoş-meniş). |
hoş-ter |
: | خوشتر |
(f. b. s.) : daha hoş, çok hoş. |
hotan |
: | ختن |
(f. h. i.) : şarkî Türkistan'da büyük bir şehir olup ahâlîsi Müslümandır. |