hiyâb, hiyâbet |
: | حياب ، حيابت |
(a. i.) : 1) suç, günah, kusur. 2) fena bir vaziyet başlangıcı. 3) yokluk. |
hiyâc |
: | هياج |
kuruması. 2) savaş başlama. 3) ıztıraplı olma. |
hiyâket |
: | حياكت |
(a. i.) : dokumacılık. |
Hiyâl |
: | حيال |
(a. i.) : 1) hayvanın kısır olma hâli. 2) yan, taraf; hiza. |
hiyâm |
: | هيام |
(a. i. hîmân'ın c.) : susamış kişiler, (bkz. : atşân, teşne, teşne-gân). |
Hiyân |
: | حيان |
(a. i.) : zeman; devre. |
hiyâset |
: | حياثت |
(a. i.) : dikmek. |
hiyât, hiyâtet |
: | حياط ، حياطت |
bir şeyin etrafını çevirme, (bkz. : ihata). |
hiyâz |
: | حياض |
(a. i. hayz'ın c.) : 1) hek. aybaşları [kadınlarda]. 2) (a. i. havz'ın c). (bkz. : hîyâz). |
hiyâzet |
: | حيازت |
(a. i.) : 1) bir araya toplama. 2) kendisine mal etme. |
hîyel |
: | حيل |
(a. i. hîle'nin c.) : oyunlar, aldatmalar, dubaralar, İlm-ül-hiyel : mekanik bilgisi. Letâif-ül-hiyel : kurnazca oyunlar, hîleler. |
hiyelâ |
: | خيلا |
(a. i.) : kibir, gurur, azamet; kendini beğenmişlik. |
hiyem |
: | خيم |
(a. i. hayme'nin c.) : çadırlar, (bkz. : hıyâm). |
hiyyef |
: | خيف |
(a. s. hâif'in c) : (bkz. : hâif). |