hila' |
: | خلع |
(a. i. hil'at'ın c.) : hil'atler, giydirilen kaftanlar. |
hilaf |
: | خلاف |
(a. i.) : 1) karşı, zıd. 2) yalan. |
hilâf-i âde |
: |
fels. sapıklık, (* düzgüsüzlük), fr. anomalie. |
|
hilâf-ı hakikat |
: |
hakîkata, gerçeğe uymıyan, hakîkata zıd. |
|
hilâfen |
: | خلافا |
(a. zf.) : hilaf, yalan olarak. |
hilâfet |
: | خلافت |
(a. i.) : 1) birinin yerini tutma. 2) halifelik, peygamber vekîli olarak islâmlığı koruma vazifesi. Dâr-ül-hilâfe : İstanbul (bkz. : Astâne). |
hilâfet-nâme |
: | خلافتنامه |
(a. f. b. i.) : tarîkate intisâb ile usûl dâiresinde muayyen men-zilleri aşarak irşad mertebesine yükselenlere istek lilerin irşad ve terbiyesine ruhsat ve izni muta-zammın şeyhi tarafından verilen mühürlü vesika. |
hilâfet-penâh |
: | خلافتپناه |
(a. f. b. i.) : hilâfetin dayanağı olan, hilâfeti koruyan kimse, halifeliği hâiz bulunan, pâdişâh. |
hilâfet-penâhî |
: | خلافتپناهی |
(a. f. b. i.) : hilâfetpenahlık. |
hilâf-gîr |
: | خلافگير |
(a. f. b. s. c. hilâf. gîran) : aleyhinde, zıd fikirde bulunan. |
hilâf-gîrân |
: | خلافگيران |
(a. f. hilâf. gîr'in c.) : hilâfgirler, aleyhte bulunanlar. |
hilâf-gîrâne |
: | خلا فگيرانه |
(a. f. zf.) : 'hilâfgir olana yaraşır surette. |
hilâf-gîrî |
: | خلافگيری |
(a. f. b. i.) : hilâfgirlik, karşı tarafı tutma. |
hilâfına |
: | خلافنه |
(a. t. zf.) : aksine, zıddına, tersine. |
hilâfiyyât |
: | خلافيات |
(a. i. c.) : polemik bilgisi. |
hilâf-ül-âde |
: | خلاف العاده |
(a. b. s.) : usûl ve kaideye karşı. |
hilâl |
: | هلال |
(a. i. c. : ehille) : 1) yeni Ay. (bkz. : mâh-i nev). Rü'yet-i hilâl : Ayı görme. [eskiden ertesi günü ramazan ve bayram olacağına işaret sayılmak üzere, Ay'ın bir akşam önce batıda ufka yakın vaziyette görülmesi ve bunun mutlaka şahitlerle ispat edilmesi keyfiyeti. Hava kapalı olup da rü'yet-i hilâl vâki olmazsa şaban ve ramazan otuz gün üzerinden hesap edilir ve buna "ikmâl-i selâsîn" (otuza doldurma) denirdi]. 2) kadın adı. |
hilâl-i ahdar |
: |
yeşilay. |
|
hilâl-i ahmer |
: |
kızılay. |
|
hilâl |
: | خلال |
(a. i.) : 1) diş, kulak karıştıracak âlet. 2) iki şey arasına sokulan üçüncü şey. 3) ara, aralık. |
hilâl-i sütûr |
: |
satırların aralığı. 4) zaman aralığı, (bkz hengâm). |
|
hilâl-i şa'bân |
: |
şaban ayı içinde. |
|
hilâl-ebrû |
: | هلال ابرو |
(a. f. b. s.) : hilâl kaşlı, kaşı Ay gibi olan. |
hilâlet |
: | خلالت |
(a. i.) : samimî dostluk, (bkz. : halâlet, hulâlet). |
hilâli |
: | خلالی |
(a. s.) : 1) hilâl, yeni Ay şeklinde olan, yeni Ay ile ilgili. 2) i. bir yazı sitili. 3) i. erkek adı. |
hilâliyye |
: | هلاليه |
(a. i.) : bot. kırlangıç otu denilen bir nebat (* bitki). |
hilâliyye |
: | هلاليه |
(a. h. i.) : tas. Kadiri tarikatı şubelerinden birinin adı. [bu adı kurucusu : Şeyh Muhammed Hilâl-ür-Râm-ül-Hemedâ niyy-üş Şefîî'nin adından almıştır.]. |
hilâsi |
: | خلاسی |
(a. s.) : beyaz ile zenci melezi, fr. hybride. [müen. "hilâsiyye" dir]. |
hilâş |
: | خلاش |
(f. i.) : kavga, gürültü, şamata, (bkz. : halâlûş). |
hil'at |
: | خلعت |
(a. i. c. : hila') : eskiden,pâdişâh veya vezir tarafından takdir edilen, beğenilen kimseye giydirilen süslü elbise, kaftan. |
hil'at-i fâhire |
: |
çokdeğerli olan kaftan. |
|
hil'at-dûz |
: | خلعتدوز |
(a. f. b. i.) : hil'at diken, hil'at biçen, terzi. |
hilb |
: | خلب |
(a. i. c. : ahlâb) : anat. 1) tırnak. 2) ciğer; ciğerin perdesi. 3) bot. turp. 4) asma yaprağı. 5) s. zampara [genç]. |
hile |
: | حيله |
(a. i. c. : hiyel) : oyun, aldatma, dubârâ. [Arapça'da asıl mânâsı "çâre' dir], |
hîle-i şer'iyye |
: |
şer'î çâre, bulunan şer'î kolay ilk. |
|
hîle-bâz |
: | حيله باز |
(a. f. b. s.) : hîleci, oyuncu, dubaracı, aldatıcı, (bkz. : hîle-kâr hîle-perdâz, hîle-sâz). |
hîle-kâr |
: | حيله كار |
(a. f. b. s.) : hileci hîle eden, düzenbaz, oyuncu, (bkz. : hîle-bâz, hîle perdâz, hile-saz). |
hîle-kâr-âne |
: | حيله كارانه |
(a. f. zf.) : hîlekârcasına. |
hîle-kârî |
: | حيله كاری |
(a. f. b. i.) : hilekârlık. |
hîle-perdâî |
: | حيله پردان |
(a. f. b. s.) : hileci, (bkz. : hîle-bâz, hîle-kâr, hîle-sâz). |
hile-sâz |
: | حيله ساز |
(a. f. b. s.) : hîleci, düzenci, oyuncu, (bkz. : hîle-bâz, hîle-kâr, hîle-perdâz). |
hilf |
: | حلف |
(a. i. c. : ahlâf) : T. birli! rnaksadiyle ittifak, yardımlaşma. 2) sözleşme. |
hilkat |
: | خلقت |
(a. i.) : 1) yaratılma, yaradılış, (bkz. : âferîniş, fıtret). 2) tabîat. |
hilkaten |
: | خلقةً |
(a. f.) : hilkatçe, yaradılış bakımından. |
hilkıyyât |
: | خلقات |
(a. i. c.) : hilkat le ilgili, yaradılışta olan vasıflar. |
hilkıyyet |
: | خلقيت |
(a. i.) : hılkî olma yaradılışta olma. |
hilkî |
: |
(a. s.) : hilkata mensup, hilkatle ilgili, (bkz. : cibillî). |
|
hill |
: | حل |
(a. s.) : 1) helâl, şerîatçe yapılmasına izin verilmiş. 2) hac zamanında Mekke dışında ehrama girilen yerin dışında bulunan saha, (bkz. : Harem). |
hille |
: | حله |
(a. i.) : durak, istasyon. |
hilm |
: | حلم |
(a. i.) : insanın tabîatincte olan yavaşlık, yumuşaklık. |
hilm-i himârî |
: |
aşırı derecede yavaşlık ve yumuşaklık ki, makbul sayılmaz. |
|
hilmiyyet |
: | حلميت |
(a. i.) : yavaşlık, yumuşaklık. |
hiltît |
: | حلتيت |
(a. i.) : bot. fena kokulu bir çeşit zamk, şeytan teresi. |
hilye |
: | حليه |
(a. i.) : 1) süs, zînet, cevher. 2) güzel sıfatlar. 3) güzel yüz. 4) Hz. Muhammed (Aleyhisselâm)'in mübarek vasıflarını ve güzelliklerini anlatan manzum veya mensur eser. [bizde "hilye-i hâkanî" meşhurdur]. 5) g. s. bir yazı sitili. |
hilye-i şerîf |
: |
g. s. Hz. Muhammed (Aleyhisselâm)'in yazı ile yapılmış portresi. |
|
hilyevn |
: | هليون |
(a. i.) : bol. kuşkonmaz, fr. asperge. (bkz. : helyûn). |