hîk

: خيك

(f. i.) : tulum.

hîk-i şerâb

:  

şarap tulumu.

hikâyât

: حكايات

(a. i. hikâyet'in c.) : hikâyeler.

hikâye, hikâyet

: حكايه ، حكاطت

(a. i. c. : hikâyât) : 1) anlatma. 2) roman. 3) masal. 4) olmuş bir hâdise.

hikâye-nüvîs

: حكايه نويس

(a. f. b. i.) : hikâye yazan, hikayeci, romancı.

hikâye-nüvîsî

:  

(a. f. b. i.) : hikâye-nüvislik, romancılık.

hikâye-perdâz

: حكايه پرداز

(a. f. b. s.) : hikâye söyliyen, hikayeci.

hîkçe

: خيكچه

(f. i.) : küçük tulum.

hikem

: حكم

(a. i. hikmet'in c.) : hikmetler.

hikemî

: حكمی

(a. s.) : hikmet ve felsefe ile ilgili söz ve düşünce, [kelimenin aslı "hikmî" dir].

hikemiyyât

: حكميات

(a. i. c.) : hikmet ve felsefe ile ilgili söz ve düşünceler.

hikka

: حقه

(a. i.) : dört yaşına giren dişi deve.

hikke

: حكه

(a. i. c. : hikek) : kaşıntı.

hikmet

: حكمت

(a. i.) : i. hakimlik. 2) sebep.

hikmet-i ameliyye

:  

pratik bilgi.

hikmet-i hukuk

:  

hukuk hikmeti.

hikmet-i ilâhiyye

:  

ancak Allah'ın bileceği iş.

hikmet-i madde

:  

işin hikmeti. 3) fizik [eskiden],

hikmet-i tabîiyye

:  

fizik bilgisi.

hikmet-i tecrübiyye

:  

tecrübeye dayanan hikmet.

hikmet-i teşrî

:  

Allah'ın emir ve nehîlerine hükmolan rabbani prensip.

hikmet-âmîz

: حكمت آميز

(a. f. b. s.) : hikmetle karışık, (bkz. : hakimane).

hikmet-âmûz

: حكمت آموز

(f. b. s.) : 1) hikmet öğreten. 2) hikmetli.

hikmet-furûş

: حكمت فروش

(a. f. b. s.) : hikmet satan, hikmetli bir söz söylediğini sanan.

hikmet-nâme

: حكمت نامه

(a. f. b. i.) : Antepli İbrahim bin Bâlî'nin, hilkatten, tabîatten, peygamberler târihinden ve uzun müddet gezip dolaştığı memleketlerin târih ve coğrafyasından kısa kısa, doğup büyüdüğü Antep ile Mısır târihinden nisbeten daha geniş bahseden manzum eseridir, [müellif, 13.000 beyti bulan bu güzel mesnevisini 1487 (H. 893) yılında memleketinde bitirmiştir).

hikmet-şinâs

: حكمت شناس

(a. f. b. s.) : hikmet, felsefe bilen.