hicâ

: حجاء

(a. i.) : bilmece, bulmaca, yanıltmaca.

hicâ'

: هجاء

(a. i.) : hicvetme, yerme

Hicâb

: حجاب

(a. i. c. : hücüb) : 1) utanma, sıkılma. 2) perde, (bkz. : hâil).

hicâb-ı ebr

:  

bulut perdesi.

hicâb-ı çihre

:  

yüz örtüsü.

hicâb-ı haciz

:  

anat. hicâb-ı sadr da denilen, göğüs ile karnı ayıran ince ve geniş zar, fr. diaphragme.

hicâb-ı kalb

:  

anat. kalbin boşluğunu hücrelere taksîm eden zarlardan her biri.

hicâb-ı meşîmî

:  

anat. rahimde cenîni (küçük çocuğu) saran zar.

h'câb-ı müstabtın

:  

anat. plevra.

hicâb-ül-cevf, hicâb-ül-kebed

:  

anat. diyafram.

hicâbât

: حجابات

(a. i. hicâb'ın c.) : tılsımlar, şirinlik muskaları.

hicâbet

: حجابت

(a. i.) : 1) kapıcılık; perdecilik. 2) mâbeyncilik, teşrifatçılık, hükümet veznedarlığı. 3) Kabe perdeciliği [babadan oğula kalır].

hicâbî

: حجابی

(a. s.) : zarla ilgili, perda île ilgili, [müen. "hicâbiyye" dir].

hicâc

: حجاج

(a. i.) : anat. gözün İkinci tabakası.

Hicâc

: حجاج

(a. i. hüccet'in c.) : hüccetler, deliller, vesikalar, senetler, (bkz. : hücec).

Hical

: حجال

(a. i. hacle'ninc.) : gelin odaları. Rabbât- ül- hicâl (hacle sahipleri) : gelinler. 

hicâl

: هجال

(a. i. hecl'in c.) : çukurlar, uçurumlar.

hicâm

: حجام

(a. i.) : ağızlık [hayvan için].

hicâmet

: حجامت

(a. i.) : (bkz. : hacâmet).

hicân

: هجان

(a. i. hecîne'nin c.) : zool. hecinler.

hicâr, hicâre

: حجار ، حجاره

(a. i. hacer'in c.) : taşlar.

hicaz

: حجاز

(a. h. i.) : Arap yarımadasında, Mekke ile Medîne'nin bulunduğu ülke.

hicaz

: حجاز

(a. i.) : müz. Türk müziğinin 8 numaralı basit makamıdır, en eski zamanlardan olup, hâlen de en büyük rağbetle kullanılmaktadır. Bugün elde bulunan Türk müziği eserlerinde en ziyâde kullanılan makam hicazdır. Hicaz makamı hicaz dörtlüsüne rast beşlisi ilâve-vesinden ibarettir. Durağı dügâh ve güçlüsü -dördüncü derecesi olan- nevadır. Dizisi inici çıkıcıdır. Donanımına si bakıyye bemolü ile fa ve do bakıyye diyezleri konulur. Niseb-i şerîfe sayısı 7 dir. Orta sekizlikteki sesleri -peştden tîze doğru- şöyledir : dügâh, dikkürdî, nim hicaz, neva, hüseynî, eviç, gerdaniye ve muhayyer.

hicâz-acem

: حجاز عجم

(a. b. i.) : müz. en az altı asırlık mürekkep bir Türk müziği makamı olup elde bir numunesi yoktur.

hicaz ailesi

: حجاز عائله سی

(a. t. b. i.) : müz. hicaz, uzzâl, hümâyûn ve zirgüle makamlarından mürekkep grupa verilen isimdir ki, bu dört makam çok defa -birbirlerine fazla benzediklerinden- karışık kullanılmışlardır. E|u benzerlik umumiyetle her dört makamın hicaz dörtlüsü veya beşlisi ile başlamasından doğmuştur.

hicâz-büzürg

:  

(a. f. b. i.) : müz. Türk müziğinin en az altı asırlık bir mürekkep makamı olup, elde bir numunesi yoktur.

hicâzeyn

: حجاز بزين

(a. i. c.) : 1) iki hicaz. 2) müz. III. Selîm'in terkîbettiği mürekkep makamlardan biridir. Bugün elde bu makamdan bir parça bulunmamaktadır. Makam, hicaz ile âşîranda hicaz makamlarından mürekkep olduğu için bu ad verilmiştir. Terkibindeki İkinci dizi ile aşîran perdesinde kalır. Güçlüler, birinci derecede hicazın durağı ve aşîran'da hicazın güçlüsü olan dügâh ve ikinci derecede de hicazın güçlüsü olan nevâ'dır. Donanımına hicaz gibi si bakıyye bemolü ile fa ve do bakıyye diyezleri konulur ve âşîranda hicazın geçtiği yerlerde si ve fa bekarlaştınlarak, sol için bir bakıyye diyezi katılır.

hicâz-gerdâniye

: حجاز گردانيه

(a. f. b. i.) : müz. Türk müziğinin en az altı asırlık makamlarından olup, elde numunesi yoktur.

hicâz-geveşt

: حجاز گوشت

(a. f. b. i.) : müz. Türk müziğinin en az altı asırlık mürekkep makamlarından olup, elde numunesi yoktur.

hicâz-ı hicaz

:  

müz. Türk müziğinin en az iki buçuk üç asırlık bir mürekkep makamı olup. elde numunesi yoktur.

hicâz-ı ırak

:  

müz. Türk müziğinin en az altı asırlık mürekkep makamlarından olup numunesi kalmamıştır.

hicazı muhâlifek

:  

müz. Türk müziğinin en az beş asırlık bir mürekkep makamı olup numunesi yoktur.

hicâz-ı Türkî

:  

müz. Türk müziğinin en az altı asırlık bir mürekkep makamı olup numunesi kalmamıştır.

hicâzî ısfahan

: حجازی اصفهان

(a. f. b. i.) : müz. Türk müziğinin en az beş asırlık mürekkep makamlarından olup numunesi kalmamıştır.

hicâzî-uşşâk

: حجازی عشاق

(a. b. i.) : müz. Türk müziğinin mürekkep makamların-dandır. Bu makam adsız bir Bektaşi nefesinde görülmüş olup Rauf Yekta Bey tarafından adlandırılmıştır. Terkibi hicaz ve hümâyun makamına uşşak veya hüseynî makamının ilâvesinden ibarettir. Uşşak veya hüseynî dizisi ile dügâh'da durur. Güçlüleri birinci derecede -hicaz, hümâyûn ve uşşak makamlarının güçlüsü olan- neva ve ikinci derecede de -hüseynî'nin güçlüsü olan- hüseynî'-dir. Donanımına hicaz gibi si bakıyye bemolü ile fa ve do bakıyye diyezleri konulur. Uşşak için bu üç perde bekar yapılır ve si koma bemolü alır. (hüseynî için si bekar ve si koma bemolü ile do. bekar yapılır ve fa bakıyye diyezi muhafaza edilir).

hicaz-kâr

: حجاز كار

(a. f. b. i.) : müz. Türk müziğinin şed makamlarındandır. Tahminen 170 sene önce terkîbedilmiştir. Rağbetle kullanılmış bir makamdır; çok husûsî bir edâ taşıyan bir diziye mâliktir. Zirgüle basîtesinin rast (sol) perdesindeki şeddidir, (evcârâ'nın bir yarım ses tizinde kalan şekli olur) güçlüsü -beşinci derecesi olan- nevâ'dır. Dizisi inicidir, niseb-i şerife sayısı, zirgülede olduğu gibi, 7 dir. Donanımına si koma mi ve lâ bakıyye bemolleri le fa bakıyye diyezi konulur. Şu hâle göre orta sekizlideki sesleri şöyledir (tizden peşte doğru) : gerdaniye, eviç, hisar, neva, çargâh, segah, zirgüle ve rast. Ancak bestekârların hicâzkâr eserlerde sıkça va karışık olarak nihâvend ve yegâhda hicaz ile rast-da hicaz (donanımı s ve mi koma ve lâ bakıyye bemolleridir) geçkileri yapmış olduklarını ilâve etmek lâzımdır.

hicazkâr-kürdî

: حجاز كار كردی

(a. b. i.) : müz. kürdî'li hicazkâr'ın eskiden ve az kullanılmış olan birinci şekline (ki hicâzkâr ile rast'da kürdî'den mürekkeptir) verilmiş bir ad. (bkz. : kürdî'li hicâzkâr).

hicazkâr-pûselik

: حجاز كار گوسه لك

(a. f. t. b. i.) : müz. santûrî Edhem Efendi'nin terkîbettiği ilk makamdan birid*r; hicâzkâr makamına bir pûselik beşlisi ilâvesinden mürekkeptir. Pûselik beşlisi ile dügâh perdesinde kalır. Güçlü birinci derecede -hicazkâr'ın güçlüsü olan- nevâ'dır. Donanımına, hicâzkâr gibi, si koma, mi ve la bakıyye bemolleri ile fa bakıyye diyezi konulur; pûselik beşlisi veya pûselik makamı için, bütün bu arızalar bekar yapılır ve sol için bakıyye diyezi (yeden olarak) kullanılır.

hieâz-mâye

: حجاز مايه

(a. f. b. i.) : müz. Türk müziğinin en az altı asırlık bir mürekkep makamı olup numunesi kalmamıştır.

hicâz-nevrûz

: حجاز نوروز

(a. f. b. i.) : müz. Türk müziğinin en az altı asırlık mürekkep makamlarından olup, numunesi kalmamıştır. '

hicâz-pûselik

: حجاز پوسه لك

(a. f. b. i.) : müz. Türk müziğinin mürekkep makamlarındandır. Dede Efendi tarafından terkîbedilmiştir. Makam, hicaz'a pûselik beşlisi veya makamı ilâvesinden mürekkeptir. Pûselik ile dügâh'da kalır. Güçlü birinci derecede -hicaz'ın güçlüsü olan- nevâ'dır. Donanımına hicaz gibi si bakıyye bemolü ile fâ ve do bakıyye diyezleri konulur. Pûselik için bu arızalar düzeltilir ve yeden olan sol, bakıyye diyezi alır.

hicâz-selmek

: حجاز سلمك

(a. f. b. i.) : müz. Türk müziğinin en az altı asırlık mürekkep makamlarından olup, numunesi kalmamıştır.

hicâz-şehnâz

: حجاز شهناز

(a. f. b. i.) : müz. Türk müziğinin en az altı asırlık mürekkep makamlarından olup numunesi kalmamıştır.

hicâz-zemzeme

: حجاز زمزهه

(a. b. i.) : müz. Türk müziğinin en az bir buçuk iki asırlık mürekkep makamlarından olup, numunesi kalmamıştır. Hicaz'dan sonra, kürdî dörtlüsü ile kalmaktan ibarettir.

hicâzî

: حجازی

(a. s.) : 1) Hicaz'a mensup, Hicaz'la ilgili. 2) Hicazlı.

hicce

: حجه

(a. i.) : bir kerre hacca gitme.

hiccet-ül-vedâ

:  

(veda haccı) : vefatından bir yıl önce Hz. Muhammed (Aleyhisselâm)'in Mekke'ye yaptığı son hac.

hicîr

: هجير

(a. i.) : huy, âdet, tabiat.

hicr

: هجر

(a. i.) : 1) ayrılık, (bkz. : cüdâyî, fürkat). 2) sayıklama, saçmalama.

hicran

: هجران

(a. i.) : 1) ayrılık. (bkz. : firak, fürkat, iftirâk). 2) unutulmaz acı, keder, iç acısı.

hicrân-meâl

: هجران مآل

(a. b. s.) : hicran anlatan, hicran bildiren.

hicrân-zede

: هجران زده

(a. f. b. s.) : hicrana uğramış, hicranlı.

hicret

: هجرت

(a. i.) : 1) tar. memleketten memlekete göç. 2) Hz. Peygamber'in Mekke'den Medine'ye göç etmesi ki, İslâm takviminde târih başı sayılır.

hicret-i nebeviyye

:  

Hz. Muhammed (Aleyhisselâm)in Mekke'den Medine'ye göç etmesi.

hicrî

: هجری

(a. s.) : 1) tar. Hicretle ilgili. 2) târih başı olarak hicreti alan : Hicrî 1298 târihinde., [müen. "hicriyye" dir].

hicv

: هجو

(a. i.) : ed. biriyle, şiir yoliyle alay etme, şiir yoliyle birini gülünç hâle koyma, yerme, [kelimenin aslı "hecv" dir].

hicvî

: هجوی

(a. s.) : ed. hicivle ilgili; yermeli.

hicviyyât

: هجويات

(a. i. hicviyye'nin c.) : ed. hicivle ilgili şiir ve manzumeler.

hicviyye

: هجويه

(a. i. c. : hicviyyât) : ed. hiciv sözü veya yazısı, taşlama.